19 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

19 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 9 :Birinciteşrin " Son Posta » Ti ERENLERMSS — Yazan: Ben her ne kadar İttihat ve Terakkiyi temsi aiddir. Onların arzularını yer Ondaki bu enerjiye mukabil o zam düşündükçe sonralari, İttihat ve T. anladım Talât Beydeki zaafı talihsiz Makamın büyüklüğüne nisbet edil - diği zaman çok küçük görünen tet odasında; « şimdiki gibi gözümün önünde duruyor : bürosunun arka * tına gömülmüş, yalnız göğsünün üst kısmı görülüyor. Senelerin derinleştir- diği çizgiler arasından hâlâ gençlere mahsus bir zekâ ateşi ile parlıyan gözlerini bana dikmiş, sanki bir kâti - bine, bir hatıra sayfası dikte ediyor - muş gibi, muntazam Babıâli uslübile, Süçük Sait paşa, son sadaretinin son gününde, bana söylüyor: — Bu defaki memuriyetim esna - sında da sizi tanımakla mübahi ol - dum. Benden deriğ etmediğiniz kıy - metli muavenetlerinizden dolayi te - şekkürü bir vazife bilirim. Maalesef, ben istifaya karar vermiş olduğum için büdemâa sizinle burada tüşerref ola » mıyacağım. Eğer hânei âciztiyi arada sırada şereflendirecek ölursanız -ken - dimi bahtiyar addedeceğim. Bu istifa haberi benim için pek de beklenilmiyen bir hâdise değildi; bu- nunla beraber onun biraz daha söyle- Mesini istediğim için birdenbira şaşır- mış göründüm ve teessüfle yüzüne baktım. O, devam etti: — Evet, maalesef karar verdim. Ben buna tarafdar değildim. Ancak bir takım neidüğü belirsiz kimsele - rin tehditleri rüfeka üzerinde bunları Yapanlarca matlüp olan tesirleri icra ettiğinden onlar istifa fikrinde israr eylediler. Ben her ne kadar İttihat ve Terakki sadrâzamı isem de İttihat ve Terakkiyi temsil hakkı benden ziya - de n'îjehıyı aid olduğundan — onların Arzularını yerine getirmeğe mecbu - Tum, Kendileri, huzuru tarihte' hırsı - cah ve mevki ve ikbal sevdasile itham tdilmekten korkuyorlar. Her ne kadar kendilerine tarihin bu eınnü sâlde beni böyle bir töhmet altında tutmıya hakkı olamıyacağını söyledim ve ica - nda harbiye nezareti mes'uliyetini dahi ühdeme alarak devletin şu nazik Zamanında bu neidüğü belirsizlerin hd_ı"'i'ü bildirmeğe hazır olduğumu izah eyledim ise de çe fayda ki rü- feka istifayı tercih eylemektedirler. Gözlerinde bu yaştaki insanlar için fevkalâde bir şey olarak yüksek bir & Nerjinin ateşleri parlıyarak. bana bu Sözleri söylüyen ve sonra da daha baş- ka izahat veren Sait paşa, «rüfekan #özile bilhassa Talât beyi kastediyor - du, Neidüğü belirsizler de, hakikaten kim oldukları belli olmıyan ve «ha - lâskârânı vatan» ismini takınarak kıs- men dedikodu, kısmen imzasız mek - tuplar, telgraflar, şurada burada yapı- lan içtimalarla isyan tehdidinde bulu - nan kısmen zabit, kıamen politikacı, fakat, sayıları ve hüviyetleri meçhul kazan kaldırıcılardı. Sait paşa, hissi - yata kapılıp bunlara karşı mağlüp ok mayı kabul etmiyor, fakat, Talât bey mevki sevdasına düştü, nazırlıktan ay- rilamadı, memleketi kargaşalığa sev - ketti denilmesinden korkarak- gürül- tüye pabuç bırakıyordu. Sait paşanın kafası bu işi anlıya - miyor, gmeşrütiyet devrinde bu gibi harekâta cevaz vermek, yemin ettiği- miz meşrutiyete karşı vazifemizi ifa etmemektir.» diyerek her türlü mes' - uliyeti üzerine alıp nizam ve intizam tesis etmek istiyordu. Buna muvaffak olamıyarak istifaya mecbur kalınca da bana dert yanıyordu. İttihat ve Terak- İ tarihinden en canlı olarak hatırama nakşedilmiş olan intıbalardan biri de İşte, kendisini bir daha görmediğim |hat vermeği âdet edinmişti. Genç nın siyasi tefrikası * © HADATARAKKİDEONS Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İttihat ve Terakki an İttihat ve Tera teşekkül oluşunu, daha iyi —— * SAW Sait Paşa bu ihtiyar sadrâzamın karşısında, Bal- kan hârbinden biraz evvel, almış ol - duğüm bu intıbadır. Ben o gün, anun karşısında, «Tanin» in yazı işleri mü- dürü sıfatile bulunuyordum. Son sa- dareti esnasında da mütemadiyen ga- zeteleri tâkib eden bu siyaset tiryaki- si, arada bir beni çağırmayı, yarım bir hürriyet havası içinde tutulan o z manki muhtelif gazetelerde görd şeylerden bazıları hakkında bana iza- ve gençliği seven bu son derecede na- zik ihtiyarın kalbinde, bir çoklarına karşı olduğu gibi, bana karşı da bir teveccüh hissi peyda Olmuştu. Ekse-| riya bizzat telefon eder, çok nazik ke- limeler kullanarak çağırır, çok büyük nezaketle kabul eder ve beni adam he- | sabına koyarak bazı şeyler hakkında uzun uzun izahat verdikten sonra ba- zan fikrimi bile sorardı. Ön senelik si- faaliyet hayatımda tanıdığım yasi arasında ona mevki sahibi insanlar benzer kıymette hiç kimse görme - dim. : KĞ O tarihte artık vücutca çok düşmüş | ve zaten ondan sonra da çok yaşama- mış olan bu ihtiyarın o gün bana der- dini yanarken gözlerinde parlıyan ener jinin canlı ifadesini hâlâ gözlerimin ö- nünde görür gibiyim. | Ondaki bu enerjiye mukabil o za - man İttihat ve Terakkinin artık Bderi sayılan — Talât beydeki zâ'fı düşün - dükce sonraları, İttihat ve Terakkinin neden bukadar talihsiz bir teşekkül olu | şunu, daha iyi anladım. Hakikatte, h- | tihat ve Terakkinin bütün noksanı, inkılâba muayyen bir icraat progra - mini elinde tutarak gelmiş olma - sında değildir. O zamanki siyasi kül | tür seviyemize göre İttihat ve Terakki | muayyen ve kat'i Şir icraat programı ile birlikte zaten doğamazdı. Bunun gibi, o zamanki içtimal — seviyemizde halkın muayyen siyasi akidelere bağ-'l lanmasına müsaid değildi. lecek, milli veya sınıfi manasında, kitlevi bir akâde, ne siyasete karıştırıl- ması zaten câiz olmıyan orduya isti - nad, ne de kat'i bir icraat proğramı idi, | O zaman henüz bunları bulamaz ve yapamazdı. Ona, kafasında muayyen bir gaye, kendi kendisine bir icraat programına sahib ve bu , istikamette yürürken her mâniüü devirme kabiliye- ti gösteren ve bu hususta da bazan şid- dete, bazan mülâyemete müracaat e- den, aynı zamanda hem enerjik, hem de mülâyim ve Talât bey gibi vatan- İttihat ve! 'Terakkiye lâzım olan ne istinad edi-| SON POSTA ENE sadrâzamı isem de 1 hakkı benden ziyade rüfekaya ine getirmeğe mecburum. kkinin artık lideri sayılan erakkinin neden bu kadar verlikle yüksek bir feragatten ve kuv- vetli, fakat siyasi tecrübe — ve siyasi kültürdet mahrum bir zekâdan başka hiç bir şey yoktu, Onun için 'o; hâdi - selere hâkim olacak yerde hâdiseler ona hâkim oldular ve bu hâkimiyet de, hâdiselerin tevali ve teakkubu arasında nihayet Enverin eline geçti. Ona günü | * gününe yaşıyan bir oportünisttin yapa- cağı rolden başka bir şey kalmadı. ktöhat ve Terakkinin doğarken be- raberinde getirdiği bir korkusu vardı: Başlıca âzası arasına, hased. istirkap, mevki ve ikbal sevdası gibi hislerin karışması endişesi, Bunun için, hattâ | uzun zaman cemiyet reissiz kalmış - tır. İlk zamanlarda - efkârlumumiye şi 'onda' blr'hebe öradlikca alikibar' ve Tei £ tâkkinin reisi padişahtır» diye Abdül- hamidi gösterirler ve bunun münase- betaiz bir paradoks olduğunu fark bi- le etmezlerdi. Sonraları yavaş yavaş Talât bey lider mevkiine geçti. Fa -| kat, bu geçiş hareketi uzun müddet | süren manevi bir hazırlıktan — eonra, yavaş yavaş, ilerleye gerileye olmuş - tur. Nihayet harb esnasında resmen İi- | der ve sadrâzam olan Talât beyin, Türkiyeyi Balkan harbi faciasına sü - rükleyen halâskârlar hareketi ka sında gösterdiği bu zaaf, onun birinci | zaafı da değildi. Ondan evvel de bir a- ralık dahiliye nazırı olduğu sırada, bir kısım şahsen manasız, fakat İttihat ve Tecakki içinde çımarikbklarile mana sahibi olmuş unsurların dedikodu yap- tıklarını görünce istifa etmişti. Os - manlı tarihini dolduran mevki ve ik- bal mücadelelerinden çok ürkmüş, ta- rihin kendisine de böyle bir maksat atfetmesi korkusuna yakasını kaptır- mış, uzun bir müddet her şeyden zi- yade buna ehemmiyet vermişti. (Arkası var) ışı » ©< A 4 PASLANMAZ Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok! kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan &onra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- ği fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olma; dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve 'Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ğt muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Hasan deposu: Ankara, İstan- perver ve temiz bir lider Tâzımdı. Talâtta ise temiz bir vatanper - bul, Beyoğlu. nn arkasında sank > | Hikâye :ı * Andr& de Lorde - den Raymond Bercier, vak'adan ilk defa olarak çalışma odasına giri yordu. | Haftalarca hayatla ölüm arasında kaldığı ve ancak aztırap çekme mele- kesinin işlediği bir yarlik olarak ya - şadığı yatak odasından. da ilk defa o gün çıkıyordu. Bü hayatı — gözünün ' önünden geçtiz İlk karısile izdivacı, oğlu Pler - re'in. doğumu, sonra skarısının. yirmi dört saat içinde ölümü, Ondan- sonra harp kopmı Raymönd'Bercier gazla zehirlenmiş, hastaneye atılmişti. Germanie Fortier ona ne kadar iyi bakmıştı. 1 reier seferden döner dönmez he- | ve mimarlık et- gidiyor. y n doğuyordu Fakat birdenbire o müthiş vak'a ol- Muştu: Küçük Pierre, kendisine dik - kat edilmediği bir andan istifade « | rek havuza koşmuş ve sudan ruhşuz cesedi çıkarılabilmişt Raymond Bercier ürperdi. Bu dar - ilmiş, haya- sinde anc tın mekanik jestleri ke nasıl Zavallı buba anesine — doğru ilerledi. Kâ ynda -balmü - mundan — bir maske gördü. Bunu disi emretmişti: Oğlundan son bir | hatıra saklı k istemiş, yüzünün ka - Lbinı aldırmıştı. eline aldı, dakikalarça bak- Yavaş yavaş benliğini garip bir heyecan sardı, bu heyecanda, piş- manlığın verdiği meraret ile esraren giz, anlaşılmaz bir korku vardı. Raymond meskeye o kadar dalmış- tı ki, ona, yavrusunun dudakları çocuğun h ziliyordu... ond Bereler soğ asını an - hyamadığı bir tehdit seziyor « du. Baba, bu teh- didi yavaş ya anladı. ler dök- nıyan dü - şunları ordu: «Ba- ba, öldürdüler beni!.. İntikamımı al!.» Bercier düşündü: Bu telkin kendi - gine nereden geliyordu? Evvelâ bunu, hastalığın yeni bir zaafına atfetti. Fa- kat hayır, zavallı babaya sanki — bir şeyler fısıldıyorlardı. O kadar ki Ray- mond körkudan haykırdı bile, Bu sırada ihtiyar hizmetçi nuün dakları Marla — Paristen Mösyö Besuchamp gel- di, sizinle görüşmek istiyor. Georges - Beauchamp, Bereleri'nin çocukluk arkadaşı idi. Şimdi Pariste | hâkimlik yapıyordu. Tahkikat hâkim- ',hg.nde göstermiş olduğu mahâret ve incelik onu bütün Fransada meşhur etmişti. Biraz — sonra amp hâkim, arkadaşının — yarası- nı — deşmiş için — şu - radan, buradan konuştu. Fakat Bi cier çok geçmeden oğlunun bahsine geldi ve biraz evvel hissettiği telkinin kuvvetini anlattı. Beauchamp arkadaşının söyledikle- rini dinledikten sonra; — Olmaz a canım, dedi, mantıksız şeyler bunlar. — Biliyorum. Fakat, sevki tabiinin bu telkinine karşı ne yapmah? Bu, o kadar kuvvetli ki; istediğin kadar mu- (hakeme et nafile. Biliyor musun ki | yavrum, ben bu odaya ayak basalı beri |hiç beni rahat bırakmadı. — Çocukluk ediyorsun! Muhayye - len fazla sarsılmış, onun tesiri altında | bulunuyorsun. Sonra a canım — vak'a nasıl oldu biliyorsun, bem de bu işte bir cinayet olduğunu farzedelim, ca- ni olarak kimden şüphe edebilirsin? — Doğru. Vak'a olduğu vakit evde yalnız üçümüz vardık. Germaine, hiz- metçi ve ben, Maria yirmi senedir e - vimde çalışır, ne ondan, ne Üe karım- dan şüphelenmek aptallık olur. Georges — Beauch- sonra | bir saadet muhiti | , Yarınki nushamızda : Paketteki ölü kafası Çeviren: İsmet Hulüsi | Bazan ağzımızdan öyle kelimeler çı- lhır ki, bunlar istenilmeden söylenil - Sayfa 18 - varamm Kaderin cürümleri Fethi Vavol dikleri,halde bütün istikbalimizi ta « yin ederler. «Ne Mariadan, ne de karımdan şüp- heleni aptalhk olur.> Bu kelimeler, hâkimin hafızasında- ki iki hatırayı canlandırdı. Pierre, ölen annvesine pek di. Germaine evlenirken bü y © kadar fena muamele etmiş! 4 tilden tatile geliyordu. bunları düşünürken ar- kadaşı devam ediyordu: Ah bilsen karım o ki. Yavrumun öldüğü adar üzüldü hâkimin şüphesini masum olduğuna inanm hval buna im . Hâkimin kafası leri hep di y işine yaram dur». Kendi kendine: «Kim öldürdü?» diye sordukça, an- cak tek bir cevap bulabiliyordu. «Ger- mai a, mücrim auchamp arkadaşının yanında faz- nadı. İlk trenle Parise dönmeli anın kapısına — geldiği — vakit avaş yavaş bir ayak sesinın nı duydüu. Faâkat dişarı çı » jmseyi görmedi. Biraz Gine geldi. İlk sözü: sonra Geri — (Gördünüz mü başımıza geleni, demek oldu. Bu kaza beni öyle âltüst r kaza mı dersiniz? nek istiyorsunuz? fena halde sdrarmışıı. devam etti: disini bi di itiraf çılmıştı. : — Ben öldür « medim! Ben öl - dürmedim! diye haykırdı, a — Her şey sizi itham - ediyor, İntikamımı al'. | yavruya olan kininiz, sonra duyduğu « ŞAT di nanle hükimin ayaklarına ka « panmış yalvarıyordu: — Aman, Raymonda duyurmayın. O bir şey bilmesin! Demek itiraf ediyorsunuz. katil sizsiniz! Bu sırada kapı birdenbire açılarak içeri Maria girdi. İhtiyar hizmetçi son derece müteheyyiçüi. — Dinleyin, diye bağırdı. Her şeyi anlatayım, Germanle ağzını açmış, ihtiyar ka- dını susturmak istemişti. Fakat Mariâ devam etti: Hanı tham etmeyiniz. Küçük Pierre'i o öldürmedi. Vak'anın oldu - ğu günü ben de bahçede idim. Bir & » ralık hanım" içeri - çağırd. Bahçeye döndüğüm vakit Pierre'in havuzdan ba Bırdiğini işittim, koştum. Yetiştiğim vakit yavru suların arasında kaybol - muştu. Bay deli gibi havuza eğilmiş, ağzından köpükler akarak bakıyordu.. Bay bunu tabil istiyerek yapmadı. fa>, , kat buhran halinde idi. Ne buhramı? ğ — Harpten döneliberi arada sırdda * sar'âsı tutar, O zaman bağırır, yerlere yuvarlanır, sonra bayılır. Ayıldığı va- kit hiç bir şey hatırlıyamaz. Artık bil- mem çocuğu bay my itti, yoksa yavru babasını o halde görünce birdenbire ge riye çekilerek mi suya düştü? Hanım da koştu. Havuz derin oldu- ğundan Pierre'i çıkarabilmek için çok * uğraştık. Muvaffak olduğumuz vakit artık yavrunun kalbi atmıyordu.. Si- ze bir şey söylemezdim, eğer hanımı it- olmasaydınız... Beauchamp içini çekti. Madam Ber- ciet'ye dönerek: — Germanle beni affedecek misi - nizt diye sordu, Demek bütün bun * ları biliyordunuz da ağzınızı açmadı » (Lütfen sahifevi ceviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: