October 22, 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

October 22, 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K 20 “Şağla AT - Son Posta » fin tefriKası : 7 A R. Cemil; derin bir bakışla Nergisin gözlerine baktı. Bu bakışta çok samimi minnet ve şükran ifadesi vardı — Yaaaa?.. samimiyetini cerihadar etmekten ça - — Evet... kinmişti. Bir kaç saniye düşündük - — Ya, Grandük?.. ten sonra, ağır ağır cevab vermişti: — Grandük de, derhal karısının bu| — Bak Nergiz.. beni dinl » — Gözlerini tasdik etti. Sonra, sertabibe|rum... Bu dı'iıüncılcriı:iıdı:nî' vyem;m dönerek; bu binbaşıyı taburcu eder- | sözlerinizden dolayı, size uzun uzadı- ken bana malümat veriniz; dedi. Son- | ya teşekkür edemiyeceğim. Çünkü ne ra da, yaverine yavaş yavaş uir takım söylesem; bu yüksek hislerinize, mu- SON POSTA: “ Son Posta ,, nın zabıta romanı: 7 * K RTile YE LA0 —3 D Ç LA Yazan ! Hugh Austin TA Ü DİTE ARASINDA, İngilizceden çeviren : Hasnun Uşaklıgil "' Katil silâhını neden sakladı Makas kendisinin değildi, siîîndiği için—üzerinde parma izi de kalmamış olacaktı, o halde saklamasının sebebi nedir' — Evet amma bunlara bir çok kişi dokunmuş olabilir. İzlerde bari kan lekesi var mı? — Hayır, bunlarda olmadığı gibi Katil kimdir anladınız mı? emirler verdi. Ve not ettirdi. Cemil, tekrar gülümsedi. — E, pekâlâ Nergiz. Bunlardan siz ne anladınız?.. — Vallahi, bilmem ki... Evvelâ, çok telâş ettik. Sizi, köylerdeki hastane - lerden birine gönderecekler zannettik. Hattâ, birer bahane ile sık sık sertabi- bin, doktorların, inzibat zabitlerinin odalarına girip çıkarak konuşulan söz- leri gizlice dinledik, Fakat, aleyhiniz - de bir şey konuşulmadığını öğrenince, çok sevindik. Cemil, uzun bir nazarla Nergizin sarı elâ gözlerine baktı. Bu bakışta, çok derin bir minnet ve şükran var - — dı... Bu Türk kızının, tam bir sâfiyet- le kendisine karşı gösterdiği alâka, Ce- mili son derecede sevindirmişti, Onun, ve arkadaşlarının bu temiz — hislerine karşı teşekkür edecekti. Fakat, buna vakit kalmadan Ner - giz onun kulağına eğilmiş, sözlerine devam etmişti: — Sonra, biz.. arkadaşlar.. başba - — şa verdik. Bir şey düşündük. — Ne düşündünüz, Nergiz?.. —- Sizi, kaçıracağız, — Beni mi?.. — Evet. — Kiminle kaçıracaksınız?.. — Bizim arkadaşlarla.. kızlarla... Cemil, bir kahkaha bastı. — Aman Nergiz, nç söylüyorsun?.. Binbaşı Cemil'in, Bakü kızları tara - fından kaçırılması, çok tuhaf bir şey olmaz mı?.. E, vallahi buna, kâinat — güler. — Kâinât, nereden / lecek. — — Pekiyi., beni, nasıl kaçıracaksı - nız?.. — Şimdiden tertibatı hazırlıyaca « — ğız. Tam, taburcu olmanız yaklaşınca, — buradan evvelâ (Bakü) ya; oradan da — (İran) a kaçıracağız. Vâkıa, İran da — Çar'ların nüfuzu altında amma... Cemil, daha hâlâ gülüyordu. — Yok eğer, (İran) a gitmek iste - mezseniz, başka yerlere de gönderebi- Tiriz. — Pek iyi.. buna niçin lüzum görü- — yorsunuz?.. — Sizin gibi bir kardeşimizin, Sibir- “yaya gitmesini.. orada, bir çok mihnet — ve meşakkat çekmesini istemiyoruz. Cemil, gülmeyt kesmişti. Çehresi- — pe birdenbire bir ciddiyet gelmişti. —Çünkü karşısındaki kızın ciddiyet ve duyacak da gü- ;d Fir Doktorun Günıuk Perşembe Notlarından — €) Tifo vak'aları Bu sıralarda tifo vak'aları mevtut- tur. Bir ay içinde yalnız ben iki vak'a gördüm. 'Tifo çok mühim bir hastalıktır. Has. | talığın İstanbulda Kirkçeşme ve Halkalı sularından geçtiği sâbit ol- | müştur, Bu suları içmemelidir. İca- | bında Terkos suyu içilmelidir. Ter- kos suyu te h Bu münasebetle söyliyeyim ki her- kes tifo aşısı yaplırmalıdır. Bu aşı altı aydan tutun da bazan iki sene- ye kadar muafiyet vermektedir. AAA ZZZ C) Bu motları kesip saklayınız, ya - hut bir albüme yapıştırıp — kolleksiyon yı'—ı:nıı. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir dektor gibi imdadınıza — yetişebilir. kabele gösteremiyeceğim... Yalnız şın nu söyliyeyim ki; bana, milletimiy İçok kıymetli olan bir cevherini daha gösterdiniz.. ve bana büyük bir gurur ve iftihar hakkı verdiniz... Gelelim, düşüncelerinizi tatbika.. buna imkân görmüyorum. — Niçin?.. — Şunun için ki; buradan kaçmayı, aklımdan bile geçirmiyorum. Bunun sebebini de kısaca izah edeyim... Ev- velâ şunu — söyliyeyim ki, (kaçmak) kelimesi, beni çok sinirlendirir. Hattâ, tiksindirir... Bence kaçmak demek; biraz da korkmak, demektir... Haaa, anlarım; yapılacak bir iş olur. Mühim ir maksat olur. O zaman, her şey caledir... Halbuki şimdi; ortada fol yok, yumurta yok. Yüzlerce ve belki binlerce arkadaşım, ayni felâkete uğ- ramışlar. Ben de, kara talihimin yü - zünden, onların arasına karışmışım. Hal böyle iken, başımı kurtarmıya ça- lışmak çok ayıp olmaz mi Nergiz?.. | — Siz, insanca., ve, kardeşçe dü - sünüyorsunuz. Ben de, askerce düşü- nüyorum, yavrum. Onun için şimdi- lik kaçmıya lüğum — görmüyorum... Ancak şu var ki; bu düşünceniz, büs- bütün faydasız olmadı. Benim üze - #imde, başka bir tesir uyandırdı. Siz, kalblerinizdeki bu hamiyeti ve bu kar- deş muhabbetini, gene kalblerinizin birer köşesinde saklayınız. Kim bilir.. belki.. günün birinde o, bize lâzım ©- lur... Lütfen saate bakar mısın, Ner - giz. Zannederim, doktorun tayin et - tiği vakit geldi. Halbuki biz de lâfa daldık. Vakit geçtiği için, belki sana bir şey söylerler... * Cemilin yaraları, artık tamamile geçmişti. Sertabip ile başrahibe Ma - mer Pavlovna, sık sık taburculuktan bahsetmektelerdi. Cemil, merak içinde idi. Acaba, ne- reye gönderilecekti?... (Sarıkamış) ta esir alınan arkadaşlarının, pek muh « telif yerlere gönderildiğini — işitmişti. Şimdi kendisi de, hastaneden taburcu edilir edilmez, doğruca sevkiyat ida - resine teslim edilecek, oradan da Si- biryadaki üsera karargâhlarından bi - rine sevkedilecekti. Fakat, nereye?.. Cemil, (asaletlü, Grandük hazret- leri) ne o parlak dersi verdiği günden- beri ölkesini teskin ettiği için, sinir - lerine de sükünet gelmişti. Rua zabit- lerine karşı eski husunetini terkederek onlarla ahbapça görüşmekte idi. Bu |görüşmeler arasında, gerek Sibiryanın bir çok şehir ve kasabaları, ve gerek oralardaki üsera karargâhları hakkın- da bir hayli malümat elde etmişti... Aldığı bu malümata nazaran Ruzlar, üsera karargâhlarına sevkedilen Al - man esirlerine karşı çok sert muamele ettikleri hakle, Türklere karşı oldukça müsait ve yumuşak muamele etmek- telerdi. (Arkası var) İneboluda ortamektep İnebolu (Hususi) — Bu yıl burada bir orta mektep açılmış, halk çok se - vinmiştir. Burada okuma hevesi pek fazladır. En fakir aileler bile çocukla- rını büyük mahrumiyetlere katlanarak okutturmaktadırlar. — muslukta da yok. — Çok yazık. Katil muhakkak elle- rtini bu çeşmede yıkamıştır. John tavana asılı olan kâsenin içine baktın mı? Hendriks çavuş: — Evet, diye cevab verdi. Bir şey yok. Siz yakalıklı adamla konuşurken bakmıştım. Acaba katil o mudur? Kent cevab verdi: — Her halde suçlu olan birisi var- dır. Hattâ diyebiliriz ki, maktul katili tanıyordu. İstersen vaziyetin bir hülâ- sasını yapalım: Kadın bahçede bir tur yapacağını söyliyerek havuzun kenarından ay - riliyor, çimenleri kesmekte olan bah - çıvanı çağırarak çiçek kesmek için bir şey istiyor. Bahçıvan ona yaylı bir makas veriyor. Bundan sonra kadını çiçek sepetinin önünde, bir koltuğa yı- gılmiş olarak ölü bulduğumuz daki - kaya kadar ne olup bittiğini bilmiyo - rüz. Aradan geçen müddet zatfında katilin ziyaretini kabul etmiştir. Fa - kat katil gelmeden evvel vaziyet ney-| di? Yaylı makas nerede duruyordu? Bahçıvan, makasın işi” biter bitmez iade edilmesini istemişti. Acaba kadın makası bahçenin bir köşesine mi fır- latıverdi? Bu, pek muhtemel değildir. Kadın makasi çiçek sepeti ile birlikte kameriyenin içine getirmiş olacaktır. Acaba nereye koydu?. Her halde se - pete değil, çünkü çiçekleri — ezerdi. Sandalyenin üzerine, yanıbaşına da de ğgil, çünkü elbisesini yırtabilirdi. Ma - sanın üzerine çiçek sepetinin yanına koymuş olacaktir. * «Şu halde kadının, çiçek - sepetini ve makası bıraktığı masanın yanında oturmuş olduğunu tahayyül edebili - Kiz,. Belki yüzü kapıya dönük olarak mecmuayı karıştırıyordu. Sonra, onu ölü olarak görüyoruz. Daima oturmuş vaziyettedir. Başı, eşarpı kullanan ka- Hl tarafından gerjiye doğru çekilmiş- tir. Katil muhakkak arkadaydı. Ne dersin Jahn? Hendriks başını salladı: — Anlıyorum, dedi. Başı kapıya dönük olduğu için içeri tanımadığı bi- risi girseydi ayağa kalkacaktı, hiç de- ğilse bu tanımadığı adamın gelip ar - kaya geçmesine müsaade etmiyecek - Ü. — Tabit! Şu halde katili ilk defa o- larak burada kameriyeye girerken gö- rüyoruz, demektir. Kadın itiraz etmi- yor. Katil de gelip koltuğun arkasına geçiyor. Kadında en küçük bir süp - helenme dahi yoktur, adtsi halde hare- ketlerine dikkat ederdi, eşarpı veya makası almıya teşebbüs ettiği zaman görürdü. Çavuş: — İyi amma makas nerede? diye söylendi. Katil makası neden burada bırakmamıştır. Kendi malı değildi, bu- rada bırakmakta hiç bir mahzur tasav« vuür edemezdi. Kent: — İyi amma.. Makasın üzerinde parmak izleri olacaktı. Belki onu dü- şünmüştür. — Evet.. yalnız... Kent çavuşun sözünü kesti: — Johu bir dakika dur, sahnenin | nasıl geçmiş olabileceğini gözlerimi- Romanın muhurriri eserin başında: — Bir zabıta hiküyesinin alâka uyan, dirması için okuyanda bir sekâ müsa - bakasına girişmek Arzusu uyandırması şarttır, demişti. Ben bu vak'ada katili bulmaya yarıya- gak olan bütün delilleri size, polis me - murunun gördüğü gibi, onun gördüğü dakikada söyliyeceğim, siz de kendinizi polis memurunun yerine koyarak, mü - hakeme edeceksiniz, katilin kim oldu - gğunu tâyin etmeye çalışacaksınız Vak'anın faili bir kişidir, cürüm şeriki yoktur, ve muadele ancak bir şekilde halledilebilir. * Bu şerâit içinde şimdiden katil hak - kında bir fikir edinmeye muvaffak ol - dunuzsa sizi tebrik ederiz. Zira bu daki- kada polis memuru henüz bir kanaat e- dinememiştir . * Vak'ayı bir hulâsa edelim: Merrit isminde bir kadın, davetli bu- lunduğu John Arnold'un köşkünün ka - meriyesinde öldürülmüştür. Cesedi ilk olarak Patton isminde diğer bir davetli bulmuş, telefonla polise haber vermiş - tir. Polis de tahkik ile meşguldür. zin önünde canlandırmaya çalışalım: Doktor Wingrat silâhın yaradan der- hal çekildiğini söylemişti. Demek ki katil ayaktadır. Bir elinde eşarpı, ö - teki elinde de makası tutmaktadır. Makası eşarpa silmesi, sonra hepsini birlikte masanın altına atması tabii bir harekettir. John: — Evet, sözile muhakemeyi tas - dik etti. Kent: — Fakat, hakikat bu tahmine te - vafuk etmiyor. Katil kan lekelerini kaybetmek için ellerini yıkamayı da düşünmüş olabilir. Makasi eşarp ile temizlemek, ve ellerini de yıkamak için hemen çeşmeye koşmuş olabilir. Si - lâhinı burada birakmamış olmasının sebebine gelince, bilmiyoruz. Belki bir gürültü işitmiş, belki de o dakikada korkuya kapılmış olabilir. Çeşmenin mysluğunu kapamamış mıdir? Sonra başka çşeye gelelim: Eğer akıllı bir a - dam ise bir jüri heyetinin cinayete & - let olan silâhi görmedikçe katili ko - laylıkla mahkâüm etmemekte olduğu- nu da düşünmüş olabilir. John düşünceyle: — Bütün bunlar mümkündür, dedi. Fakat ben bu kadına, öldürülmeden evvel ne yapılmış olduğunu düşünü- yorum. vi ğl Bulunmıyan Silâh (Sözt 4 dakika 45- sant € dekika 49) Bu sual Kenti hem kızdırıyor, hem de sıkıyordu. Onu, hiç değilse şimdi- lik düşünmemek istiyordu, maktulün yüzünden gözlerini nasıl çevirdiyse bu sualden de zihnini öylece ayırıyordu: — Yaranın kaza eseri mi, yoksa kasti mi olduğunu dahi bilmiyoruz, diye söylendi. Makasla bu, bir kaza eseri dahi olabilir. Hendriks mülâyemetle ısrar etti: — Ya kaza eseri değilse?.. — Kaza eseri değilse (neden) sua- line cevap bulunca katili ele geçirebi- liriz. Toniye söyle: Patton'u buraya getirsin. Mademki cinayeti yapan köşk sakinlerinden biridir, işi bir an | evvel anlamalıyız. Kent ikinci defa olarak, P nefsine hâkim bir adam © dikkat etti. Bununla beraber onda çekingenlik, bir düşünce eseri de V miyor değildi. Adam zeki idi. düşünüyordu ve soğukkanlılığını ** betmeden cevap verebilirdi. (Arkası BRADYO Bugünkü Prog £2 Birinciteşrin 936 İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12,80: Plâkla Türk müsikisi, 12,6ö: yadis, 13,05: Plâkla hafif müzik, 13,26: telif plâk neşriyatı. Akşam neçriyatı: 18.30: Çay saati, dans musikisi, 19.80: musahabeleri, Eşref Şefik tarafından. 20 fat ve arkadaşları tarafından Türk mi ve halk şarkıları. 2080: Türk musiki 'tarafından klâsik eserler. 21: Plükta lar. 2130: Orkestra. 2230: Ajans BUKREŞ 16: Romanya halk musikisi. 18: Mi ba. 18.20: Plâk neşriyatı. 1845: Orkesirike ” 15: Musahabe, 20: Brahms'dan, Sehamafi” dan, Chopin,den parçalar. 2030: H 2045: Konzer. 21.45: Haberler, BUDAPEŞTE 16.15: Askeri bando. 17.90: Musahabe. T Plâk neşriyatı. 1945: Musahabe, 20.10: den parçalar. 2235: Balon orkestrası. Haberler. - ç PRAG 17.15: Viyolon havaları. 17.45: dan nakil. 1845: Haberler. 19: Haberlef- © 10: Almanca dersler. 19.25: Film musiidsi Musahabe, 205: Flârmonik konser. £8 berler. VİYANA 19: Haberler. 19.10: Haberler, 10.30: O, Tet musikisi, konser, orkestra. 80.55: baberler, 21.10: Tiyatro. 22.20: Lista'den W çalar (plük). 23.355: Dans havaları, VARŞOVA 1635: Orkestra, 17.50: Napolyonun Lülze mektubları (musahabe). 19: 19.30: Bach, Brahms, Chopin'den e 20: Şarkılar, 20.45: Haberler, 21: Kons6f: Ü 45: Orkestra. 22.30: Plük neşriyatı. 28; W havaları. Yarınki Program £3 Birinciteşrin 1936 İSTANBUL Öğle Neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk müusikisi, 12,80: diş, 13,05: Plâkla hafif müzik, 13,20: Hf plâk neşriyatı. Akşam Neşriyatı: 18.80: Çay saati, dans musikisi, Konferans, Dr. Kemal Cenab 20: Sadi ve arkadaşları tarafından musikisi ve halk şarkıları. 20.30: Vedim Rıza ve arkadaşları Türk musikisi ve Halk şarkıları. 21* solalar. 21.30: Orkestra, 22.30: Ajanst leri. TAKVIM

Bu sayıdan diğer sayfalar: