30 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

30 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa ——— ——— —zeammnaz — Büyük sinema anketimiz Doktor ve Sinema x » * Doktor Osman Şerafettin “Sinema heriki tarafı keskin bir kılıca benzer.... Faydası ve mazarratı kullanılmasına göre değişir, fakat bence ilmi, fenni ve tedrisata ait mevzular haricinde, sinema dinlendirici bir vasıta olarak kabul edilebilir ,, diyor Toplıyan | Dahiliye mütehassısı doktor Ors- man Şerafeddin suallerime şu ce - vapları verdi: Sinemanın bugünkü içtimai ha mız üzerindeki tesirlerini nasıl gö- maf hayatı- bir lâzımı gayri müfarik haline a, her rurrlnkv.l., hat tü her memleketin en ufal na kadar girmiştir. leyinden sonr bir az eğlen - mek, hele dima stirahat ettir - mek isterler. Bu ist t, dimağın her dalm “yaptığı meşguliyetten hariç bir zemin üzerinde olabilir. İşte bu sebep- ten, sinemalar, bize ali bir iki saat- lik yaşattıklarından dolayı ve bizi da- ima meşgul eden yorucu ve yeknesak hayattan ayırdıkları için halkın rağbe- tine mazhar olmaktadır. İşle bu sebep- ten, içtimai hayatta sinemanın tesiri pek buvuklm Hele genç dimağlar üze- rine gayet fazla tesir eder. — Umumi ahlâk üzerinde sinema - nin müsbet veya menfi tesirleri nedir? — Sinemayı uyuşturucu ve zevk ve- rici bir ilâca benzetiyorum. Evvelâ ka- ranlık, sonra süküt ve sonra da hayali- mizde açılmış geniş bir kanad.... Etra- fi unutuyoruz.., Ve beyaz perde üzerin- de bize getirilen vak'aları ve hisleri duymağa başlıyoruz. Bunun hayatımı- za, mâneviyatımıza tesir edeceğine hiç şüphe yoktur. Bu sebepten sinemanın hele çocukların ahlâkları ve düşüncele- ri üzerine pek büyük tesiri vardır... Bu tesir iki türlü olabilir.. Biri bet, ani çocuğa öğretici hissini, ahlâkını S bir tesirdir. Diğeri de debde- benin, zev şehvani hissin en ince noktalarına kadar giren ve bunları genç dimağlara zerkeden muzır bir te- sirdir. Sinema, her iki tarafı keskin bir kı- lhıca benzer... Faydası ve mazarratı, kul lanılmasına göre değişir. Fakat, ben - ce, ilmi, fenni, tedrisata ait mevzular haricinde, sinema, bizi dinlendirici ve eğlendirici bir vasıta olmalıdır. İnsa - nın buna çok ihtiyacı vardır. Haftada birkaç saat, etrafı unutup bol bol güle- cek olursak, ruhumuz için büyük bir istirahat temin etmiş oluruz.... — Bilhassa genç kızlar vö kadınla - rımiz üzerinde sinemanın tesirleri ne- dir?.. — Sinemanın tesirini anlattım. Gönç kız ve kadın ruhu daha hassas plâklar gibi olduğu için, sinema, bu ruhlar üze- rinde daha derin izler bırakır.., — Sinemanın gözler ve dimağ üze- rinde muzır tesirleri var mıdır?.. — Tenviri iyi yapılmış ve uzakça sey redilen bir sinema şeridi gözlere muzır tesir yapmaz. Dimağ üzerine tesirin: gelince, bu tesir, maddi olmaktan ziyı de mânevidir. Şehvani hayatı okşayan ve birtakım haydut garabetleri göste- ren sinemaların genç dimağlara sir etmiyeceği — Bazı flimlerin genç dimağlarda e | filmler ne kadar sürmeli ? Osman Tuğrul Doktor Osman Şerafettin hursızlık, canilik gibi menfi hislerin in- kişafına yardımı var mıdır?.. — Bir Avrupa âlimi Alkolizm için diyor ki : «Alkolik olmak herkesin kârı değil- dir...» Bunun için de bir istidat lâzım- dır. Sağlam bir vücut alkolü reddeder, yahut bir dereceye kadar içer. Alkolik olanlar esasen asabi cümleleri bozul olan insanlardır. Aklı başında, ahlâki bir muhitte yaşayan gençler hiç bir va- kit sinemada gördükleri haydutları de kalkmazlar... Fakat, dünvada yalnız sağlam insan vı glam dimağ bulunmadığı için zayıf ruhlarda, hele genç ruhlarda sinemanın fena bir yapacağına kaniim... — Memlekette sırf çocuklara mah - sus sinemalar açılması, bunların prog- ramı, bu hususta hükümete düşen va- zileler hakkında fikirleriniz?.. — Sinema noktasından hük şen büyük bir vazife vardır. ma, en mühim bir pı nda v sıdır. Bu sebepten, her hükümel ettiği siyasi gayeyi halka telkin etmek için sinemalardan bol bol istifade eder. Sonra sinemalardan terbiyevi nokta - dan pek ziyade istifade olunur. Bu se- bepten umumi sinemaların bir kontro- la tâbi olması icap ettiği gibi, bilhas- sa çocuk sinemaları terbiyevi bir gaye noktai nazarından tertip ve tanzim e- dilmelidir. — Sinemaya gece mi gitmeli, gün - düz mü?.. — Şahsa ve meşguliyete göre deği- Çocuklar için gece s ası mu- fık değildir.. Bütün gün ç a için de pazar günleri dinlenmi hava almağa tahsis edileceği eelerden başka zaman kalm kat, sinemaya verilecek zamanı uyku- dan çalmak kat'iyyen doğru değildir. — Sıhhate zarar vermemek. üzere, T tesir nete dü Sine — Sıhhate zarar« vermemek üzere, bir buçuk, ilâ iki saat,, — Ne gibi filimlerden hoşlanırsını; ve niçin?... lenceli ve fenni filmlerden... —— — —— 4 B W 60 e CGÖNÜL İŞLERİ! Okuyuculnrıma Cevaplarım Taksimde Bayan B. B. ye * Sizin için en büyük kefaret me - seleyi kalbinizde gömmek, sırrı yal- hız kendinize saklamaktır. Zevcini- ze yaklaşınız, samimiyetle yaklaşı - nız, aşkı liyakat kesbetmiye çalı- şınız. Ve istikbale teveccüh ediniz. Maziyi ölmüş biliniz. * Beyazıd'da Bayan Şükriyeye: İzdivac idarehanesi bizde var mı- dır, bilmiyorum. Fakat Avrupada - kilerin birer para ve namus tuzağı olduğunu çok işitmiştim. İstikbali - nizi h.u ıla'ıı.ık için bu şekilde mu- ye etmem. Bence gazete ilânları aynı derecede mahzurludur. Karşı- nıza kimi çıkaracağı bilinemez. Sab- retmek, aile muhitini genişletmek lâzım. Hem âtiden ümid kesecek de- Tecede yaşlı da değilsiniz, ... Torbalıda Bayan (B. D.) a: Bu meseleyi bulunduğunuz yerde halledemezsiniz. Bir defa tehlikeli- dir, en mahremlerinize dahi söyle- nemez, sonra verilecek tavsiyelerin mahiyeti meçhuldür. Bel bağlana - maz. Bir bahane bulunuz, İzmire gi- diniz, hiç hısım akrabanız yok mu? Orada bir fen adamına müracaat e- dersiniz. OJakimız yeterse alırsınız; SON POSTA Birinciteşrin 30 —— ——— Seyyar satıcılar. edebiyatı Yazan: Osman Cemal Bizim gezgin satıcılar bu kadar ede- bt san'atları acaba hangi mektebden, yahud hangi edebiyat hocasından öğ - renmişler? Her gün çarşılarda, pazarlarda bu satıcılardan dinlediğimiz o çeşid çeşid, | renk renk ve şik şik ebedi san'atların hangisini sayayım bilmem ki? Macaklavın”en zerifine yapılanla 0 rından tutun da (tekrir) ler mi ister -| siniz, (terdid) ler mi, (mübalâğa) lar mıi, (teşhis ve intak) lar mı, (hüsnü tâlil) ler mi, (rücu) lar mı, neler de neler, hepsi gırla gidiyor. Meselâ, alın size bizim esnafin her| gün çarşıda, pazarda bağıra bağıra yapmakta oldukları mecazlardan (isti- âre) ye en güzel bir örnek: «Arabada bal var,» «No de güzel mal var!» Hem de vezni, kafiyesi mükemmel olarak yerinde olan bu beyitteki istiâ- ye san'atini'Bile değme şakıkoluy ha lay yapabilir mi? Arabadaki kavun ye rine (bal) ve (ne de güzel mal) sözle- rini kullanmak ne yerinde bir istiâre- dir. Akn bir de gözel teşbilt «Deva dişi nar var,» «Yarı yarıya kâr var'a Ayvanın ekmek ayvası olduğunu anlatmak için alın bu da bir kinaye *Ekmekcinin bunlar ekmekeinin!» Bu da bir cinas : *Düngel de döngel... *Darılma Bay baba, sen de bu yana dön, gel «Buna derler Beşbiyik, bu. döngel, başka Göngel!» Tekrire misal: Kan yapar, İzmirindir; can yapar pek şi- | rindir. | Kan yapar, kanalıdır; can yapar minalı- | dır. Terdide örnek: *Vay anam, babam vay; vay sarı kızım y kehlâbarım vay... Rengin altın, kendin üş. Buna derler Gümüşhanenin.... v gün Mübalâğa örneği: | «Mlangalı söndürüyor, külleri savnruyor.: | |İçin bu biçimsizliğe m Hüsnü tâlil: «Yağmur yağdı da böyle eldu babaaaam'!» | Rücu: «Maldan anlıyan buraya gekin, maldan anlıyan!,. Anlamıyan da gelsin, ziyanı yok, mal kendini gösteriyor!» Teşhis ve intak: «Bakın ne diyor bu şeftaliler bakın! Bu elmalar Lokman Hekimin ye dediği şeftaliler biziz diyar!» Yalnız bu kadar mı ya? Bizim gez- gin satıcılarla Mahmutpaşa çığırtkan- larının bir de edebi satış nevileri var- dır ki onlar da (lirik) (didaktik) (dra- matik). Lirik bir satışa misal: | — Buyursunlar küçük bayan, buyursunlar bayan hemşire, lütfen bir mallarımızı görü- nür, almayınız ve lâkin sadece bir temaşa e- diniz. Eğer gönlünüz çeker, gözünüz tutar, ahmarzsanız gene kix xağ olunuz. Yeter ki darılmayınız! ... Didaktik bir satış: — Kışın ihtiyaçlarını yazdan tedarik edi- | niz. Eğer kış kıyamet, yağmur âfet günlerde | iki misti para vermek İstemezseniz kişlık fa- nilâ ve çorablarınızı şimdiden alınız? Dramatik satış: Bu tarz satışlar en çok Mahmutpa- şa, Çarşıiçi gibi yerlerde çifte çığırt - kanların dükkân önlerinde rol yapar | dan uzayıp gidiyor. Lğız elinde ki | hırsiz gibi karşılıklı müşteri çağırmalarında |" görü Burudübtrentişlerm debüni del vüle Meselâ sembolik satışlar gibi... Alın bir'de ona misal: — Rani yü tombul... Tombul da geldi, tem- l da tombul... Hay ellerin derd görmesin senin bayan Tombul... Tombul... Bunları sâfi terayağının — içerisinde cambul — cumbul... cambul cumbul kızartmıştır. hay gidi tem- bul hay.. Siz isterseniz benim sembolik diye gösterdiğim gezgin pasta satışına sem bolik değil, neoklâsik, yahud sürrea - list de diyebilirsiniz. ODsman Cemal Kavaenlı |- İzmirden Röportajlar : -- Şehı . . w ir içinde dağbaşı MNN Şaşmayın, topoğrafya noktasından şehrin göbeği ve en kalabalık, en mamur yeri olması lâzım gelen bu yerlerde tam bir yaban havası esiyor. Gelen geçen tek tüktür. Yıkılmış dıvarlat, hendekler ve deşilmiş topraklar arasında in cin top oynuyor. Hele geceleri buralardan geçmek bir dağbaşında yürümekten her halde daha korku vericidir Yazan: hir gazino: dik olarakve içi ni bir cadde v e doğru açılan ye- Beton. olarak yapıl- iki tarafında er, daha doğrusu » arala ve fena olarak ikisıra güzel n ecic bücüç ar, I7mır..n bu en yapılır genç kız safı avallıları ı.ndıı YO yeni ve belki de en rulalı üç yıl ancak y ydan verilmiş? Sanki Marlen Ditrihle Kambur İzzi yanyana duruyor. - İzmirin bir imar plânı yok mu? — Var. Avrupalı tanınmış bir şehir- ciye on beş yıl önce yaptırıldı. — O halde ? — O plüm, yalnız caddeler, yani şeh- rin yeri içindi Yalnız caddelerin geniş ve biribirinin dikine olması neye yarar? Bu, kemik- leri çok düzgün ve sağlam olduğu hal- de sinir ve etleri çok biçimsiz bir su- rette taksim edilmiş olan bir insan vü- cudüne benzemez mi? Caddeye girerken iki metre yüksek- likte dört köşeli bir sülun üzerine bronz dan bür büst konulmuş. — Kimdir ?. — Dr. Mustafa Enver... İzmirin ilk doktoru imiş. Tam elli yıl bu şehirde ve şebrin hastanesinde çalış- mış. Çok iyi kalpli, mesleğine bağlı bir Vadammış. Birkaç yıl ânce ölmüş. Son on yıl içinde belediye başkanlığında buluman zatlar Doktor olduklarından İbu büyük doktorun da kadrini herkes- ten daha iyi takdir etmişler, Bu cadde- ye onun adını vermişler ve bir büstü- |nü dikmüşler. Canlı denecek kadar güzel bir eser. İzmir şehri faziletli bir çocuğuna şükran borcunu ödemek yolunda şüp- hesiz diğer şehirlere örnek olmuştur. Fakat tuhaf şey... Heykelin yan ta- rafına geçtiğim zaman onun içinin boş olduğunu ve mermer kaidenin üstün- de yalnaz güğüs kısmını teşkil eden in- ve bir bronzla durduğunu görüyorum. Sırtı ve kolları yoktu. Sanki havada du | ruyordu. — Yeni mi dikildi bu ? — Hayır... Bir yıldan çok olidu. Acaba böyle mi kalacak? Ben bütün gövdesile olduğu yere otu ramıyan ve ilk bakışta içinin boş öldü- ğu,göze çarpan bir büstü hiç görme- miştim, * Caddenin sonunda gene boş bir mey- Biraz solumuzda eski ev ve mağaza duvarlarının yıkın- tıları arasında kötü kılıklı bir adamca- bir çapa ile orayı ka- zıp karıştırıyor. Ayni zamanda ikide bir yolun iki ücuna bakıyordu. Aklıma bin türlü ihtimal geldi. Bir mıdir? Bir adam öldürdü de görmmek mi istiyor? Şaşmayın, topoğrafya — noktasından şehrin göbeği ve en kalabalık, en ma- mur yeri olması lâzamgelen bu yerler- de tam bir yaban havası, esiyor. Ge- len geçen içk tüktür. Yıkılmış duvar- lar, hendekler ve de niş topraklar a- rasında in cin top oynuyor. Hele gece- leri buralardan geçmek bir dağ başm- da yürümekten herhalde daha korkunç tur. — Ne yapıyor bu adam ? Define ;ır:ı_vur — Define mi ? — Evet.. lmı irin büyük yangınında laprık ve duvarlar altında kalan pa- raları arayor. Fakat bu zavallı çok geç kalmış. Ser burayı sekiz an yıl önce görmeliydin, Her yıkık içinde bir veya birkaç kişi, durmadan, yeri, duvarla- ın diplerini kazarlardı. O kadar ki bu- raları köstebek hücumuna uğramış gi- biydi. Para bulanlar olmuş. Fakat bul- mayanlar zararlı mı çıktılar? Yıllarca buralardan kasalar, bakırdan kapka- Kak, demır ve bronzdan ber türlü eşya Kadircan Kaflı nun yanından denize | bile vapurlar dolusu demir parçalari nda yıkık duva yırtık — Niçin bu koca yangın yerler dan an dört yıl geçtiği halde hâlâ bom- boş duruyor ? - Bildiğim kadar anlatayım. Bi yangından sonra buraları tamamile lediyenin eline geçti ve yeri olanlara da bir komisyonun takdir ettiği kı üzerinden bonolar verildi. Bi bunları bono kıymetlerinden birkaç misli fazlasına satmayı ve böylelikle Jhiç olmazsa caddelerin açılması için lâ- Zam, olan masrafları çıkarmayı di dü, Fakat fiyatlar o kadar y ık ediye h bir metre murabbama yi z, kırk lira isteniyordu. Pe kenarda olanlara bile ©: fiyat .xnmılmı ştu. Susuz, elek yolsuz bir yere, yıkıklar arasına bir ev yapr n bu kadar çok para ver ler bulundu Son - birkaç yıl içinde hesabın lışlığı antaşıldı. l arsı ,| cuz denecek kadar indirildi. On liralık yerler bir liraya veriliyordu. Fakat sefer de memlekette parasız! mıştı. İşler daralmış, kazar mıştı. İzmirde ne yapıldıysa altı ceye kadar yapılmıştır. O da umun tiyacın ancak yüzde beşidir. Bu yerlerin susuz, elektriksiz, yolsua ka sebep aramağa lüzum var mıydı? İzmir belediye: nranlıiktaki cad- .ıg_n.ı'. ağaçlar dikmeli, elektrik - tellerini gerdirmeli ve ondan sonra da arsalari parasız denecek kadar az bir le ve uzun taksitlerle satmalı. Buraları işte o zaman dolmağı lar. Bugün için bu yerler şehir ii başı demektir. Güzel ve parlak başın bir tarafındaki kocaman kıran lekesini andırıyor. * Bu yıla kadar panayırın kurulduğu ve Cumhüuriyet meydanının gerisinde olan geniş yer bomboş ve z duru- r. Şurada bir baraka... bü- el bir gazino... e bi açıktır. su bo para Or İçel K rünüyor, demek k Fakat niçin müşteri yok?. Burası işlemiyor mu? - Ağzını hayra aç... İşlemez olur mu ada — Müşteri görünmüyor da — Saat beşi geçti. Şimdi tatildi. — Tatil mi? Dehirdin mi sen? Gazi- no asıl bundan sonra açılır. Arkadaşım gülümsedi : — Kusura bakma.., Ben farkına vars madım, orası şimdi gazino değildir — Ya nedir ? — Evlenme dairesi... Önce tuhaf buldum. Fakat biraz dü- şününce kendimi haksız çıkardım. Çi kü belediyenin eski evlenme d basık ve karanlık bir yermiş. Halbu hayatlarının en heyecanlı, en mes'ut dâ kikalarını yaşayan çiftlerin, çakıl dö- şenmiş olan güneşli bir yoldan aydın- lik bir salona girmeleri onların ruh- ları üzerinde iyi izler bıral D #iki gönül bir olunca samanlık seyrafi olur.» derlermiş ama şimdiki aşklar an- cak güzel yerlerde, göz kamaştırıcı bif dekor arasında yaşayabilecek kadaf narinleştiler. Kadircan Kaflı Bir Mısır vapuru battı, 50 kişi boğuldu İskenderiye, 29 (AA.) — Abdüllâtif Lâütfü adındaki Mısır vapuru, İskende” riye açıklnnndı batmıştır. 50 kişi telef aPi

Bu sayıdan diğer sayfalar: