29 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

29 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene İkinci kısım No. 10 CİHAN HARBİNE NASIL GİRDİK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Talât bana: “ İstediğin gibiyiz, fakat müzakere kapısını açık bırak Alman- ların b..una harbe girmiyelim! ,, dedi Hükümet harbetmek istemiyor, yahut öyle görünüyo—rdu. Fakat top patlamıştı. Harp etmiyoruz diye yazmak memleketin manevi kuvvetini bozmak, istemiyoruz diye yazmak ta sulhun kurtarılması gayretlerine zarar vermek demekti. Nihayet e yazdım ve Teferrüat henüz ondada ma- lâm değil, yahut öyle görünüyor, Fakat benim için bu kadar malümat da kâfi, gene ondan öğreniyorum ki hü- kümet harbe mâni olmak için büyük bir gaytet sarfediyor. Cavit Bey sefa- rethaneleri dolaşıyor, işin hal çareleri- rıyor. Bilhassa Fransızlar onun sözlerine inanırlar, belki bu suretle harbin önüne geçilebilir. Ben ne yazacağım? Bu hayuhuy, bu hareket ve heyecan içinde asıl dertli benim! Görüyorum ki işler çok karışık, fikirler çok peri - şan, hükümet ve İttihat ve Terakki için de münakaşa büyük, kimse bir şey söylemiyor ve kimse bir karar veremi- yor. Talât Bey Babıâlidedir, Cavit Be- yin yaptığı mülâkatların neticesini bek- liyor, işleri o toplayacak, Toplayacak, fakat nusıl? Ortada patlamış bir top, yakılmış bir sulh var. Bunu kim yaptı? Hükümet bunu yapmış olmayı kabule mütemayil görünmüyor . Hükümetin içinden bir kaç kişi mi? İttifak muahe- i, bu işde de haki- diğerleri bilmiyorlar ltü, merak ve heye - tan harbe mâni olmak için yapılan gay- retler, hep bir «mizansen» den mi iba- ret? Bir rivayete göre Enver Paşa ile Cemal Paşa anlaşıp hükümete söy - lemeden donanmaya emir — vermişler. Diğer bir rivayete göre de Cemal Pa - şanın bu işden kat'iyen haberi yoktur. İşi Talât Beyle Enver Paşa kararlaş - tırmışlar. Etraftan gelen bu rivayetleri kay - dedenlerin hepsinin de gözlerinde işin bütün sırrını bilen, fakat söylemek is- temiyen adamlara mahsus bir bakış var, Bu bakış görülecek bir şeydir. Bir takım insanlar vardır ki böyle daki - kalarda bile kendilerine bir ehemmiyet kazandırmak isterler!. Bütün bunlar iyi. Fakat, ben ne ya- pacağım? Saat, dokuz, on, on bir, on iki, gece yarısı. Zavallı ben, bütün ga- zetecilik hayatım buhran devirlerinde geçti. Her zaman başıma gelir: Uyu- mak tecrübesine ben ancak İstanbul uyanmıya başlarken girişebilirim. Za- tarı yok, bu akşam da öyle olsun, ra- — Nöbetçi Eczaneler Ba gece nöbetci olan eczaneler şunlardır; İstanbul cihetindekiler : Aksarayda ; (Şeref). Alemdarda : Rıza). Bakırköyünde ta : (Asador — Vahram (Salih Necati). Fenerde Karagümrükte : (Kemal). Küçükpazar - da “: (Necati). Bamatyada : (Teofilos). Şehremininde : (A. Hamdi), Şehzadeba, Şında ; (Üniversite), Beyoğlu cihetindekiler : Galatada : (Sporldisa. Hasköyde : (Ni- sim Aseo), Kasımpaşada : (Mdeyyed) Merkez nahiyede : (Kanzuk, Günoğ) Şişlide : (Halk), Taksimde : (Taksim, İli- mad). Üsküdar - (AlI Hilâl), Beyazıt- » Eminönünde : : (Hüsameddin), Kadıköy ve Adalardakiler : Büyükadada : (Şinasi), Heybelide : (Ta- Naş). Kadıköy Muvakkithanede : (San - deti. Kadıköy Söğütlüçeşmede : (Osman Mulüsi). Üsküdar Çarşıboyunda : (İtti - hat). fikrini almak üzere Tal ât Paşaya telefon etlim. Enver Paşa ile söz birliği ederek donan maya emir verdiği şayi olan Cemal Pa- şa büyük ha rp esnasında zıyım; fakat, ne yazacağım? Matbaa-|ile bitiyor ve bu cümle de yazının ga- İnA mürettipler beni beklerler. Yarinİyet sâkin olan bütün ruhunu hulâsa e- gazete muayyen saatte neşredilmiş ol-'diyordu: aHarbden korkmayız ve sul- malı, Memleket beni bekliyor, hayat hu da severiz. Her şey Rusyanın elin- ıve mukadderatına aid şeyleri benden İdedir. Harb isterse harb, sulh — isterse (öğrenecek; herkes susabilir, fakat ben /sulh yaparız!» söylemeke mecburum. Bir aralık Mitat | P0 Kimsenin bana akıl veremediği Şükrü beye bir hücum daha yaptım. O /0 ananda, ben aklımca işi böyle bir da kat'i bir şey söyliyemiyor, «sen bu yanlışlığa çeviriyor ve arada da Babı- işin içinden çıkarsın!» diyor. âlinin müzakereye hazır olduğunu her- İ ikmak — İkese bildirmiş bulunuyorum. O saatte B.ş'm'lm lâ.nr:ıs:ne bakma biliyordum ki Babıâli hattâ a faz- lasını yapmıya da mütemayildi ve her Nihayet, kendi kendime başımızın tarafta sefirlere bu yolda talimat veri- çaresine bakmak lâzım geldiğine karar |yordu. Fakat, meşkük ve kurtulması wererek matbaaya geldim ve bu hâdi-'pek az muhtemel bir sulh uğrunda seyi ertesi gün herkese izah edecek ve|memleketin manevi kuvvetini kırmak hükümetin görüşünü anlatacak maka-|istemediğim için yumuşak, fakat sağ- leyi yazdım. lam bir dil kullandım. Bununla vazife- Bu çok güç bir iş oldu. Hükümet|mi iyi yaptığıma kani bulunuyordum. harbetmek istemiyor, ve yahud öyle ğ PN i görünüyor. Fakat, top patlamıştır. Top Merkezi umuminin sansürü kazâen, kendiliğinden patlamış oldu -| Yazımı bir kaç kere okuyup #son ğuna göre bunu elbet bir patlatan var-İşekline karar verdikten sonra müret - dır. Kim? Harb istemiyoruz, diye yaz-İtiphaneye verip dizdirdim, fakat, son mak o sırada memleketin, her zaman-|dakikada bir değişiklik olması ihtima- | dan ziyade yüksek tutulması lâzım ge- line binaen oturup bekledim. Bu sırada len manevi kuvvetini bozmak, harbi'hariçten de Yavuzun Novrosisk lima- istiyoruz demek de, eğer hâlâ imkânyını nâgihani surette topa tuttuğuna varsa, sulhun kurtarılabilmesi gayreti-|dair telgraf haberleri geldiğini ve bu- ne zarar vermek demektir. Bizim pat-'nun sansür tarafından tutulduğunu te- ilattığımız bu «topu kimin patlattığını (Jefonla öğreniyordum. Bu, bana işi ibilmiyoruz» demek ise devlet namına 'daha sarih surette gösterdi. Harbin iç- ayıp, hem de çok ayıp bir şey. İtinabı imkânsız bir emri vâki olduğuna Bir hayli düşündükten sonra bazı kanaat getirdim. noktaları çok bulutlu bir yazı yaıdımW Saat üçü geçiyordu. O dakikaya ka- 've hulâsa olarak dedim ki: «Karadeniz- dar benim hal ve hatırımı soran olma- de bir vak'a olmuş. Bize gelen habâr - mış, ben de kanapenin üzerine uzana- lere nazaran Nilüfer Rus filosunun hü- yak gözlerimi kapamıştım. Gecenin cumuna uğramıştır. Karadeniz Rus - derin sükünu içinde merdivenden çı- lara olduğu kadar bize de aid olan bir kan telâşlı ayak sesleri ile doğruldum, denizdir. Donanmamız her zaman bu kapı açıldı, içeri iki kişi girdi : Kara denize çıkmak hakkını hâiz olduğuna Kemal ve Küçük Talâr. göre Rusların hücumları manasızdır.| — Bu zâtlar, merkezi umumi tarafın - Ve şu esnada onların menfaatlerine de dan benimle beraber makale yazmıya muhaliftir. Bir yanlışlık mı oldu? On- gelmişlerdi. Kendilerine işi anlattım lar bizim hücum edeceğimizi zannetti-'ve makeleyi gösterdim. Okudular ve ler de bizden evvel davranmak mı iste- sansüre başladılar. Bana anlattılar ki diler. Yoksa bizimkiler mi böyle bir merkezi umumi harb istemiyordu. Bu- monasız telâşa düştüler. Bu noktaları 'nun için makaleyi yumuşatmak iste - tetkik etmek kabildir. Esaslı bir tetkik 'diler ve muhtelif yerlerinde kelimeler nelicede kabahatin veya hatanın bizim- ve cümleler üzerinde oymıyarak bir ta- kilerde olduğunu meydana çıkarırsa (kım değiştirmeler yaptılar. Bu, maka- biz lüzim gelen şeyleri yapmıya hazı -'lenin lüzumundan fazla yumuşaması yIZ. D demekti. Makalerin sönü teakriben şu cümk. h SS Ça ver) I Hikâye ] Onun asıl adı ne idi? Bunu hâ'â bu- | gün bile bilmiyorum. Fakat çocuklu - ğumun en güzel ve tatlı hatıralarla do- |bu olan senelerini düşündükce onu ha tırlamamak imkânsızdır. Mahalle ve mekteb arkadaşlarım rasında ona verdiğimiz isim «Bizimi idi. «Bizimki» denince gözümün önün- de bin bir kılık ve kıyafette tatlı dilli, güzel sesli bir adam canlanıverirdi. Bu. bir aktörmüş ve onun kadrini ve kıy- metini bilen olmamış. Zavallı «Bizimki»... Onu ik görü - Bir kış ramazanı idi. Senenin on bit ayı, akşam daha gün tamamile karar - madan beni yatağıma yatırdıkları hal- de, on ikinci ayında bütün itiyadlarınır bozan bir değişiklik olur, babam ge - eeleri beni elimden tutarak enmie, (- yatroya, Karagöze, hattâ kahveye gö - türündü. Evet, bir kış ramazanı idi. İftardan sonra babam teravih namazını kılmak çin camie giderken bana söylemişti: Oğlum, sakın uyuma, teravih dönü- Şü seni gelip alacağım. Tiyatroda bu akşam çok gülünç bir oyun varmış. Küçük kalbimin boğazımda sevinçle çarptığını duyar gibi oldum ve babam- la o gece Direklerarasındaki tiyatroya gittik. O ne kalabalıktı yarabbim! İs - tanbulun olanca ahalisi oraya dökül - müştü o gece... Babam kapıda bir kaç ahbabına rast. ladı, yanlarında çocukları da vardı. bizi Öön sıralardan birine dizilediler, sıraya babalarımız yer - rla perdenin — açılmasın: Ne kadar beklemiştik. Gözlerimin kapandığını, başımın omuzuma doüğ- bir sırada mektepte bizi )ran zilin sesile aklım ba- şıma geldi ve hen gözlerimi oğuştu - rurken perde açıldı. «O» nu gördük. İnce, orta boylu, esmi daha sahneye çı- kür çikmaz elle - rile , ayaklarlle acayip bir takım hareketler bize tuhaf bir kâye anlattı, gü- lünç bir — şarkı söyledi. Herkes o kadar çok gülüyordu ki adamcağızın sesini duyamaz olmuştuk. Hele bizim sıradaki seyircilerin ince kahkahaları çın çın ötüyordu. Ertesi günü mektebde başka lâf yok- — Ne güzel şarkı söylüyordu ha! — Bu akşam babam beni gene gö: ü- recek; sen de babana yalvar da beraber gidelim olmaz mı? 'Tam bir hafta her gece tiyatroya git- tim. İnce esmer adam gâh uzun entarili kürklü bir efendi gibi, gâh kırmızı | pantalonlu, külâhlı bir palyaço, bazan | da siyah elbiseli, başında soba borusu kadar uzun bir şapka ile hep başka kı- yafetlerle sahneye çıkar ve her âkşam başka acayip numaralar yaparak bizi güldürürdü. O söyledikçe biz gülerdik, biz güldükce o daha tuhaf şeyler yapar- d Hiç unutamam, bir gece hastalanıp sahneye çıkamadı diye ahali öfke ile camları kıracaktı. Bana ve yanımdaki arkadaşlarıma gelince, âdeta ağlıya - cak gibiydik. Ramazan bilmi. fakat on bir ay bız Erzurum nümune hastahanesi için ve 123 kalem eczayı tıbbiye ve sıhhi tur. yapılacaktır. 2 — Tahmini fiat 1110 liradır. 4 — İstekliler şartname ve listeyi gün anlıyorum ki o, hakiki ve yüksek | şüm, bugünmüş gibi hâlâ hatırımdadır. | BİZİMKİ Muazzez Tahsin Berkand |hep gelecek ramazanı bekledik ve «Bie zimki» ni bir sene evvelinden daha g1 « — cak bir sevinçle karşıladık. ursız sevincimiz tam üç - Daha ramazana bir ay kala« ronun önünden geçerken gle — şeye uğrar ve sorardık Bu ramazan gene geçen seneki ko. | mik adam gelecek mi? " — Hangisini! soruyorsunuz? — Hani şu esmer yüzlü zayıf adam., — Ha, o mu?., Gelecek küçük bey, Elimizden gelse daha bir ay evvelime — den biletlerimizi alıp yerlerimizi tu e — tacaktık biz. Dördüncü senesi ne oldu? — 'N.çin oldu bilmiyorum, Tiyatro sinde bize onun için gelecek ded hal, artık bizim sevgilim sene tam on bir ay sabırsızlanarak bekliyorduk. İlk » kşamıt — ümidimizi kesmedik, ikinci akşam da bir şey demedik fakat üçüncü aLşati onun artık bir daha sahnede görünmi e — yeceğini anladığımız zaman tiya roya | Bgitmek istemedik. L Sevgilimiz orada değilken bizim $- — miz ne idi? Yazan : * Aradan ne kadar zaman geçti pek bile — miyorum, Belki bir sene, belki de da- ha fazla... Çocuk kalbi de büyüklerinki gibi ves — fasızmış meğer... Bir müddet sonva ban bu üç senelik sevgilimi unutmuş um. Bir bayram sabahı babamla camla gitmiştim, Bugünün çocukları bu cde mie gitmek merasimini bilmezler » büte zim zamanımızda bu çok z bir şeydi. Düşününüz bir abah erkenden camle gilmiye « cek olduktan sonra bayramlık eib seles — i daha akşamdan yatağımız: 1 yıı* ndaki sandalyeye dizmekte bir sebeli ve mana Halbuk! yatmadan eve inden kopüs bir adamdı,| tılmamış yepyeni, daha kökusu Ü de tüten elb ri, gecir g karpinleri, piril kravatı ve Mendili, kızmızt ipeği henü> kee — silmemiş çeraba darı bir araya top- — Tayıp yatağın tam yanına, gözünüzün — karşısına di “mekk — ve, sabah şafakla gözlerinizi açırken Ponları giymek ne büyük saadetti. İşte ben böyle giyinmiş, süslenmiş bir hakde babamla camle giderken, kas — pıda üstü başı parça parça dökülo: dilenci bize yaklaşarak elini " — Mübarek bayram günü şere'ine başınızın gözünüzün sadakası olsun be — Bu sesle irkilerek bindenbire başımı — kaldırdım, dilenciye baktım. Bu adam «Bizimki» idi. Kendimi tutamadan bo< ğazımdan bir ses çıktı: ğ — Â. a.. sen.. sen.. o musun? köpek gibi gözlerini yüzüme diki. İ « çimdeki büyük merak beni sarsnışı's 'Tekrar sordum: T — Sen o kömik adam değil misin? Acı acı yüzüme baktı: İ — Evet küçük bey. Hayretle gözlerimi açmıştım, — Neden dileniyorsun öyle ise? Aymı zavallı gözler yüzümde dolaşfı. — Ne yapayım beyim, benim san'de 5 — İstekliler cari seneye ait ticaret odası vesikasile 2490 sayılı k: tım para getirmiyor artık. İstanbul Sıhhi müesseseler arttırma ve eksiltme Komisyonundan : satın alınacak 65 kalem kimyevi ecza malzeme açık eksiltmeye konulmuş- 1 — Eksiltme Cağaloğlunda sıhhat ve İçtimai muavenet müdürlüğü binasında kurulu komüsyonda 2/12/936 Çarşamba günü saat 14 buçukta 3 — Muvakkat garanti: 83 lira 25 kuruştur. her gün komisyondan görebilir!»-. e da yazılı belgeler ve bu işe yeter muvakkat garanti makbuz veya | —a mektubu ile birlikte belli gün ve saatte komisyona gelmeleri. (2982)

Bu sayıdan diğer sayfalar: