21 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

21 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

salkim Tarihten ( Baştarafı 7 inci sayfada ) Icyman Çelebi o tarafa kaçlığından ©- nu yakalamak istiyorlardı, Fakat ge - celi gündüzlü, hiç dinlenmeden ve her| askerin yanında birer tane de yedek at olduğu halde son sür'atle gitmelerine © rağmen Süleyman çelebiye yetişeme - mişler; büyük şehzade bir gemiye bi- nerek Rumeli yakasına geçebilmişti. Bursadaki hazineyi almayı unutmı- yan Süleyman Çelebi, Yıldırımın orada bulunan kanlarını götürmeyi düşün » memişti bile... Zaten Aksak Timur i- çin de en mühim bu noktaydı ve her halde Yıldırımın hazinesinden ziyade karıların ele geçirmeyi istiyordu. © , Yıldırımın karıları arasında iki ka - © “din vardı ki Hıristiyandılar. Birisi Sırb prenses, uzun boylu, şeffaf denecek kadar ince tenli, sarışın ve çok güzel- di. Yıldırım Beyazıt bu kadının arzu - “larını kırmazdı. Hattâ onun arzuları yüzünden kendisini şaraba ve sefahate kaptırmıştı. Diğer karısı da vaktile Bizans impa- ratorile evlendirilmek üzere İstanbula gelirken Çanakkale boğazında Sarıca Paşa tarafından yakalanmış, pek güzel olduğu için padişaha takdim edilerek çok beğenilmişti Aksak Timur ordugâhına ve bu emir derhal yapılmış - işte bu iki kadının her getirilmesini * ak Timur o gün ordusuna büyük Akşehir ovasına | ma ve ipekten ça - dırında, Hind şallarile Acem halıları ve $am kumaşlarından yapılmış sedirde oturmuştu. Çadırın her tarafını prens ler vi mandanlar doldurmuştu. Di- şarıdan yüz binlerce askerin sevinç ve çalgı sesleri geliyordu. Bu sırada Yık dırım Beyazıt da çadırın bir köşesinde © ve muhafızların arasında duruyordu. * Mowollarda bu gibi ziyafetlerde bal Şarabı » Kıklı delikanlılar, destilerden gümüş ve- ğa altın taslara boşaltarak sunarlardı, Fakat o gün herkes bu âdetin tutul - li örerek Çünkü çadırın kapısından iki kadın girmişti ve bunların sağ ellerinde şarab güğümle- ri,.sol ellerinde altından birer tas var- dı. İlim Beyazit birdenlimeiyetiğ”3 den fırladı ve dişisi elinden alınmış o- Tan bir kaplan gibi homurdandı. Fakat muhafızlar hemen onun bi - leklerini yakaladılar ve yerine oturttu - lar. İki kadın yavaş yavaş ve sıkıklarak Aksak Timura doğru ilerlediler. Tas - lara şarab koydular ve ikram ettiler. İkisinin de yüzleri solgundu. : Sarayında o kadar güzel günler yas İN e Şem alam © “Se: Posta şaşırmıştı. Muallâ, canının içini tutuşturan dü- daklarini temasından kaçmak istedikce vin vücudünü daha çök kâvradi- ruyor ve artık çirpinacak kuv- amade üezile kendisini kudu ran bu a ici sıcaklığına bıraki yordu Vücudünü kavuran aleve rağmen kafasında senelerdenberi duymadığı bir sükümet, kalbinde derin, sonsuz bir rahatlık vardı — Uyusam ve bir daha hiç, hiç u - tesin eri yenmesam! ndü mü? nde bunları n mi cevab verdi? — Birbirimizin kollari arasında i » ken böylece uyusak ve bir daha hiç u- yanmesak! “© Me“'lâ onun sesile kamçılanmış gi- — İbi uyanarak gözlerini açmıştı ; uzaklar- kımız içilir ve bunları yakı »| “ e yapraklar şadıkları Yıldırım Beyazıdı böyle zin - cirde görmemek için ona bakmıyorlar- dı. Zaten Yıldırımın da bakılacak hali İ kalmamıştı. Çünkü bir kaç defa yerin- den fırlamış, her defasında kuvvetli pençelerin zorile yerine oturtulmuş » tu. O kadar vesdiği karılarının bu müt- hiş düşmanına bu kadar insan içinde şarap takdim etmesini bir türlü hazme- demiyordu. Kalbinden vurulmuş gibi kıvrandı; inledi ve olduğu yere yıkıldı. Aksak Timurun yüzünde sinsi bir gülümseyiş, intikam almiş olmaktan doğan bir hazzın aydınlığı vardı. * Yıldırım Beyazıt o gün hayatının en büyük ve derin acısını çekti. Bu aci onu daha çok yaşatmadı ve öldürdü. Bununla beraber Aksak Timur onun İ karılarını Kastilya kralına gönderdi. Turan Can Yeni tramvaylarda ( Baştarafı Sinci sayfada ) Geçen gün bir yaşlı hatuncağız: — Bu kapıları da üstümüze ne diye kaparsınız? Afakanlar boğacak! Vaz geçtim ben... Durdurun da inip canr- mı halâs edeyim! diye feryada başladı. Bir yolcu cevap veriyor: — Bazı kimseler de bunları, şirket müdürlerinin hususi arabaları sanıyor- İlar. Onlar da işi anlarlarsa, asıl o za - ındıniz siz! ayli de titiz. Ayağım önün“ a uzatan bir çocuğa çıkişi- - deki koltu yor: | — Yepyeni koltukları murdar et - me! Eski araba deği) bu! Bir yolcu, piposunu tüttürmeğe kal- İ kişiyor. Biletçi ona da söndürmesini ö- İ gütlüyor: Yasak bayım Beriki keyfine varamadığı piposunu söndürürken gülüyor: — Desene, eski tas, eski hamam, A» raba yeni amma, nizamlar : Kulağıma çalındığına göre, yeni a * rabalarda vatmanlık, biletçilik etmek bir üstünlük sayılı - Bizim ara verdi- İleri. Yıldızı açıldı maşallah! Yakında daha da ilerleteceklermiş! diye keyif- lenen zevceler varmış! * 'Taksimde tramvaydan indim. Bir çocuk annesini dürterek, kalkan tram- vayı gösterdi: — Anne... Mahpusları artık tram - vayla mı taşıyorlar? Teşbihte hata olur mu ya? Hem bana öyle geldi ki, kapıları pahlı yerli arabalar için küçüğün bul - duğu bu teşbih, bizim bulduklarımız - dan daha yerindedir! Yalnız biz bun «|beklerdik, Bir adamı çıldırtacak kadar | iyi bir tahipti, Kiz rolünde Samiye lara gönül rızasile, ve üste para vere-| hiddetlendiren kadın seyirci üzerinde |langıçta iyi idi, fakat sonraları biraz| kat belli edemiyardu. rek giriyoruz! Selim Tevfik a edebi tefrikası: 65 : Muezzez Tahsin Eerkand dan, başka dünyalardan dönen bakış - larile Ekreme gülümsedi ve elini uzat- W — Çılgın sözlerinle bana irademi İkaybettirdin Ekrem.. sana cevab vere içek kavveti bulamadım. —N Bütün Jsuallerin cevablarını birbirimize ver - dik. Bundan sonra söyliyecek bir şe- yimiz kalmadı artık... Ben yanı Morüine gideceği; ” Bir taraftan da buradaki işlerin bir an ev. İvel bitirilmesi için avukatımla temas - üzum var yavrum? leri vereceğim. - Bu muameleler biter bitmez seni almak üzere tekrar İstan - bula döneceğim. Genç kız büyük bir tehlike karşısın- da kalmış gibi ayağa kalkarak ellerini ona doğru uzatmıştı: — Hayır Ekrem.. bana bir iki gün izin ver.. kendimi bulayım.. kafamdaki İ Öksürenlere : K A 'T R A N TİYATRO | if (Baştarafı 6 ıncı sayfada) gibi hareket etmiye çalıştı. Bir çok sah- nelerde, tamamile Muhsini andırıyor- du. Rolünü mükemmel kavramıştı, his- sediyor, hissettiriyordu. «Baba» yı oy- nıyanlar arasında en muvaffak olan » ların biri de o idi. Fakat muhakkak o - ların biri de o idi. Fakat muhakkak olan bir şey varsa o da Muhsinin kolay ko- lay yetişmez bir san'atkâr olduğudur. Bu rolü isterdik ki Muhsin yapsın, Ce- Baba'da görelim. Neyireden, daha iyi oynamasını daha soğuk bir tesir birakmalıydı. dağınık fikirleri toplıyayim... Bir haf- ta sönra sana cevab veririm. Ekremin yüzü karişmış, kaşları çatıl- mıştı, — Bir hafta mı? Niçin Muallâ? Bü- tün ömrün düşünmeğe kifayet etmedi mi senin? Tekrar niçin ve neyi düşü- neceksin? Genç kiz şimdi ona yaklaşmış, göz“ lerinde derin bir sevgi ve şefkatle o - nun başını iki eli atasına almıştı. — Ekrem, bir defa daha bana beni, yalnız beni sevdiğini söyle! — Seni, yalnız seni seviyorum bir taneciğim. .biricik sevgilim benim. Bek letme artık beni.. bana gel! Muallâ gözlerini kapamış, onun du- daklarından kendi dudaklarına akan s- cak nefesle beraber bu sözleri içmek is tiyormuş gibi nefesini tutmuştu. Tekrar gözlerini açtığı vakit Ekrem bunlardaki acı ve iztirabın kızgın bir fakat bu bir saniyelik geçici bir azab oldu. Genç kız tekrar gülümseyerek o- na söylüyordu: — Bugün cuma.. gelecek hafta cu- ma günü sana çevabimi vereceğim; f&- kat o vakte kadar bana bir şey sormi- yacağına ve şimdi olduğu gibi gene be- raber çalışmakta devam edeceğimize MAVİ affif HAKKI EKREM Elektrikle suyu verilmiş JİLET biçakları, çok surette traş ederek, her biçağın dayanıklığını, eskisinden çok fazla idame etmektedir. —— 2 Mari rolünü yapan Şaziye; makya- jile, jestlerile, konuşma tarzile, en iyi ka, | henmemi oynıyan san'atkârı bir kere de|bir dadı olmuştu. Eserdeki dadı bu ka- dar İyi camiin Hüseyin Kemal bir çok sahnelerde baş heyecana kapıldı. Emirber rolünü ya- söz ver bânal , — Bir hafta çok uzun yavrum; an- cak ben senin cevabını"bugün aldığı- ma inandığım için sabırla bekliyece - ğim. Bu uzun günlerde gözlerinin a - teşini benden esirgemezsen saatler ça- buk geçecek... Uzun, kuvvetli bir zil sesi odanın içinde telâşla çınladı. Muallâ bir sani- ye başını kaldırıp Ekremin odasına muhabbetle baktıktan sonra tekrar €- lindeki tercümeye eğildi. Dudaklarında derin, mes'ud bir tebessüm vardı; eli alışkın ve gayri şuuri bir hareketle ya- zarken kendi kendisine murıldanıyor - du; — Sevgili Ekrem, artık saadetle ço- cuklaştı galiba... Bir dakika rahat ça- İliştığımı istemiyor, durmadan zile ba- sip beni çağiriyor. İkinci bir zil sesi daha kuvvetle ve Söyledi mi? larda bulunarak ona lâzım gelen emir-|demir gibi kalbini dağladığını duydu; |daha uzun bir ttteme ile odayı kapla- dı. Muallâ, odasina hemen gitmezse onun bu sefer, bir gün evvelki gibi, o- dacı ile kendisine haber göndereceğini | bildiği için yerinden kalktı. Kapıyı açtığı vakit onu müdürlük kol tuğunda, kaşları çatık, yüzü asık, göz“ leri kapıda bekliyor gördü. — Neredesiniz Bayan Dalmen? Bir ez m e m pan Neşet de kısa rolünü güzel yaptı. Baba'da rol alanlar içinde en zayıf kalan Sami idi. Kötü bir makyajla sah- neye çıkmıştı, Fena konuştu. Lüzum- suz mimikler yaptı. Bu mimiklerle bel- ki hissiyatını belli etmek istiyordu, fas İsmet Hulüsi saattir sizi bekliyorum.. zili duymadınız mi? Genç kızın gözleri hayretle açılmış. ağzından bir kelime çıkmadan odanın ortasında mıhlanmış gibi durmuştu. — Yakın geliniz bayan.. şu kâğıdı alınız! Haydi biraz çabuk olunuz lüt fen! Müstacel-bir tercümedir bu... Muallâ korkarak bir çocuk gibi ona yaklaşıp elini uzattı; fakat Ekremin gösterdiği kâğıdın yazısız beyaz bir kâ“ ğıt olduğunu henüz fark edemeden be nin kuvvetli kollarla dolandığını ve onun başının göğsüne dayandığını duy du. — Hâin Muallâ, seni yanımda gör mek için mutlaka Bay Taylan mı ol* malıyım? Genç kızın şaşkınlığına gülüyor. gözlerinin içi şeytan ve yaramaz bir çocuğun gözleri gibi işıldıyordu. O * nun-cevab vermediğini görünce başın kaldırıp yüzüne baktı: — Seni darilttım mi sevgilim? — Hayır.. fakat sözlerinin şaka ol * duğunu hemen anlıyamadım da... — Çocuksun sen; bir saniye sensiZ duramadığımı hâlâ bilmiyor mdsun? : Muallâ cevab vermeden onun saçls” i rını okşuyor, dalgın dalgın etrafına bi" kayordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: