12 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

12 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

INCI KISIM — İşe Çarın etrafındaki adamlardan başlanacak ve Rasputinin beynini ya kacak olan kurşunun tarrakası ilk işaret olacaktı. Türk efendil.. Dostum Dimitri, size bir noktayı eksik anlat- Bunda da mazurdur. Çünki İemez. Ve çünkü, Grandük saray — Azizim, mış... nın muhteşem zaviyelerinden, kö lerin ruhu görülemez... Vâkıa köylü benüz kuvvetli, milli bir duyguya 'ma- efhumunu da kâ- iştir. Gerek Ça- ya) denilen şu koca İayıp, nerede biter? dua, nedir?.. Bu ibadet, neyi is ağında henüz bir muamma ha- lindedir... Ancak şu var ki; köylüde şöyle bir kanaat » Çar ilâhi bir şefkatle köylüyü se - viyor. Ülkesinin topraklarını, zavallı köylülere dağıtmak istiyor. Fakat, sa- rayda onun etrafını alanlar araya gi - tiyorlar, Çarı, köylülere karşı yapa - cağı iyilikten menediyorlar. Cemil, sabredememişti. — E, şu halde.. köylüyü Çarlık a- leyhinde bir öhtilâle sürüklemek güç olacak. Demiş Poroçkeviç, derhal mukabele etmiş- husule gelmiştir: hi: — Tabit değil mi yaaa... — Pek iyi, ihtilâl nasıl olacak?.. ” — Gayet basit.. halkın hissiyatı tat- min olunacak... İşe, Çarın etrafında - kilerden başlanacak. — Anladım. Yani.. — Bravo. Çok iyi keşfettiniz... putinin beynini yakacak olan kurşu - nun tarrakesi, bir işaret olacak.. ve... Kokteyl sarhoşu olan kadınların, ne- şeli kahkahalerla salon kapısında gö- rünmeleri, bu bahsi burada bir biçak gibi kesmişti. Ve, o gece apartıma - nina avdet eden Cemilin dimağında Rasputinden, Ras- da heyecanlı bir sual düğümlenmiş - ti, Bu sual de şundan ibaretti: — Bu adamlar, çıldırmışlar mı?.. k Si lar, ibtilâlin Kan ve ataileri Tolla rp Ea | mahvolacaklar. Acaba bunlar, ne dü - Bir Doktorun Günlük Notlarından Gençlerde Sinir buhranları SALI © şünüyorlar?.. Ne hesabla hareket edi- yorlar?.. İçiçe girmiş olan bu suellere sarih ve kat'i cevablar bulmak, mümkün değil di. İşte Cemil, bu suretle zihnini yo « rup dururken, prens Yusupof'tan şu kısa mektub gelmişti: TAziz dost!.. Bu gece, tam saat on birde, bize gi liniz. Üç gündenberi sizi göremedi için hasretinizi çekip duran Emma da, burada bulunacaktır. Tebşir ederim. Filiks * Ce ısupofun (Neva) sahi deki ki gi mişti ına girer girmez, ber 2 umumi salonlara doğru ilerle- akat, birdenbire karşısına çı - kan Yusupofun oda uşağı, hürmetle yerlere kadar eğilerek: — Ekselâns!.. Prens hazretleri, zâti âlilerini, hususi dairelerinde kabul bu- yuracaklar. Demişti. Cemil, uşağı tâkib ederek, muhtelif kapı ve koridorlardan geçmiş; prensin hususi dairesindeki erguvan renkli sa- lona girmişti. Fakat daha kapıdan ilk adımını atarken, şöminenin yanındaki koltuğa gömülmüş olan Emmanın sesi, yükselmişti: — Dostum!.. Aşkınızın derinlikleri. ne o kadar daldınız ki.. artık, efsanevi bir hal aldınız. Korkuyorum ki, günün birinde, şu koca Petersburg'da, aşkın bir timsali olacaksınız. Her köşeden bir kahkaha dalgalan - mıştı. Cemil, etrafına bakınmış: — Bu âşık, ben miyim?.. Diye mırıldanmıştı. Prenses Emma, o kahkahalar ara - sında tekrar bağırmıştı: — Âşık.. ve yahud mâşuk... Böyle ince şeylere pek o kadar aklım ermedi- hava, berrak ve mehtablı, Lâkin, fena halde soğuk var. rıştırırım... Ne ise.. İHiç şüphesiz ki siz de üşümüşsünüz - İdür. Lütfen, şu yanımdaki sandalyeye İoturunuz. Hem bana komşuluk edersi- İniz.. hem de, söyliyeceklerimi daha ya- kından dinlersiniz. Pavloviç bir koltuğa gömülmüş; elin- deki sigarayı ağır ağır dudaklarına gö- türüyor; uzun uzun çekiyor; #onra, başını tavana doğru kaldırarak avur - dundaki dumanları havaya savuruyor - du. (Duma) meclisinin ateşli âzası Po- roçkeviç, şöminenin kehribar rengi İ mermerine dayanmış, dudaklarında sa- mimi bir tebessümle Cemilin hareket- lerini tâkib ediyordu. Ger eklerde ve gerekse bilhassa ya- radılışları ve terbiyel hususiyeleri icabı genç kadınlarda ve kızlarda görülen si- nir bubranlarının sebebi tatmin edil - (| memiş bislerin bir aksülâmelidir. Bu noktada çok israr eden meşhur doktor Prüya ün tamamen değilse de bir çok de- kı Ya, ebeblie kendilerinde birdenbire görülen heyecan, asabiyet ve şiddetin bir taraftan teskinile beraber r i sebebin tedavisini asla İhmal ot - melidir. Ancak bu saşededir ki hasla- aslisi okeştedüdikten sonra telkinler sayesinde tam bir elde edilebilir. Bu hususlara sile i kadar aile doktorları- da esaslı vazifeleri vardır. Yapacak - faydalı ve âkilâne müdafaalarile çok defa saadet ve selâmet yolu temin edil - miş olur, dır, Bu se yapılacak sa rel olduğ (©) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. Prens Yusupof, kapının dış tarafın- da duran uşağa, fısıltı ile bazı emirler veriyordu. Cemil, Prenses Emmanın gösterdiği sandalyeye oturmuş; hafif bir sesle sormuştu: — Beni bu kadar yakın oturtmanıza gülümseyerek nazaran, her halde söyliyeceğiniz şey- ler mühim olacak, Prenses Emma, şakacı vaziyetini da- ha hâlâ muhafaza ediyordu, — Bravo azizim.. çok iyi keşfetti - niz... Çok mühim günlerde yaşadığı - mız için konuşacaklarımızın da o nis - bette mühim olması lâzım, Bence en mühim bir şey varsa.. oda, şudur... Si Mr ovalı yayi ii del açınızı önününe eğmekle #tifi eti « miz?. l (Arkası var) ği için, ben ikisini daima birbirine ka-| İm ilk defa Çarın yeğeni olan Grandük Dimitri | |kırken: SON POSTA » Son Porta » mm Tarih! Tefrikam : 26 SÜMERYILDIZI HUN TA 4 Bütü sklikağin günü Nâraş ta Tunçayı kaçırmayı düşündü. Bu işi şi yapabilecek adamları yakında bir harp olursa, bir kadın yüzünden memleketini terk Nâraşın peşinden kim gidecekti ? — Tunçayın gözleri mi açıldı. reye gitti? Hizmetçiler ezilip büzüldüler: — Gudea onu mabede gönderdi.. Nâraş birdenbire şaşırdı: — Ne diyorsunuz. mabede mi gön- dal — Evet.. Tunçayın babası, kızını U- lu mabuda bağışlamış, di bunu size? — Taner geçen gün saraya gelmiş ti. Gudea ile konuşurken duyduk Nâraş hiddatinden ateş püskürü - yor ve en yüksek sesile bağırıyordu: — Ben Tunçaysız yaşıyamam, Ulu Tanrının kurbana ihtiyacı yoktur. Gudea Tunçayı' bana vermişti. Onu benden nasıl geri alabilir > Sumerlilerde verdiği sözü veya bir hediyeyi geri almak çok ayıp sayılır. di. Bunu yapan bir adama selâm Ver- mezler, dükkânı varsa kendisile alış veriş etmezlerdi. Eğer bunu yapan genç bir kızsa, onunla hiç bir erkek evlenmez, genç erkekse ona hiç bir kız varmazdı. Gudeanın, bu gibi inanışlara her - kesten çok kapıldığı ve riayet ettiği ne — Kim söy İhalde, bunu kendi nefsinde denemeğe kalkışması kabil miydi? Fakat, bu bir hakikatti. Nâraş Gu- deayı görmeğe gitti.. ve kralın ağzın- dan da ayni sözleri işitti: — Saraya uğursuzluk getiren bir kızı bâlâ seviyor musun? Taner onu büyük Tanrıya bağışlamış. Varsın ka- m dökülsün de herkes kurtulsun bu İbelüdan; Zavallı “Tanzorin kuşam ya- kan da o değil miydi? Şimdi sen de Tanzer gibi olmak mı istiyorsun? Bı- e gözleri gibi, sönsün onun da kal yi, Nâraşın gözleri sulanmıştı. Gudea çok metin ve iradesi kuv - vetli bir hükümdardı. — Nâraş! Senin gözlerinin yaşardı- Bir kadın için ağlıyan kahramanlar, ölmüş sa - Atalarımız bu yurdu bize (Büyük savaşlara, ağla m bilmiyen kahramanları gönderin!) demişti. Bu sözlerin gerçekliği kar - görüyorum! yılır. İşısında boyun eğmekten başka ne ya- pabiliriz? Tunçayın peşinden ağlıyan senin gibi bir aslan, yarn bir keleyi değil, bir kulübeyi bile zaptedemez. Gudea, Nâraşın omuzunu okşiya- rak şu sözleri de ilâve etti: — Ben aslanların kedileştiğini gör- mek istemem, Nâraş! Sen her zaman aslan olarak kalmalısın! Çünkü kedi. ler, her zaman kedi olarak kalacaklar- dır... Nâraş söyliyecek söz bulamamış, Sumer kralının yanından çıktığı za « man çeneleri tutulmuştu. ... Ur halkı Tunçayın kanı akıtılacağı günü bekliyordu. Nöraş çok muztaripli.. babasını aradı.. — Kızını bana bağışla.. onu sevi - yorum! Diye yalvardı. Taner: — Senden önce Tanriya bağışla - Tunçayın i-)dım onu ben: Diye cevap verdi. Nâraş için yapılacak bir iş vardı: Tunçayı kaçırmak, Fakat, Nâraş ta Tanzer gibi artık Sumerden uzaklara gitmeli, kralın gö- züne görünmemeliydi, , Nâraş, Tunçayı mabetten kaçıra 1 Mâbed kapısının dibini bilirdi. Adamları vardı.. fakat kaçır - dıktan sonra nereye gidecekti? Ve yakında bir harp olursa, bir ka- dın yüzünden memleketini, terkeden Nâraşın peşinden kim yü - rüyecekti? Sumerliler Tanzerin arkasından bi- neler Halbuki bir ulusu yuvasını le Tanzer, Nâraş gibi bütün söylememişlerdi. İpeşine takıp harbe sürükliyen bir kah- raman da değildi. Bunu Nâraş yaparsa, bir daha onun atının bastığı yere kim alnını sürecek.. geçtiği yollara hangi genç kız çiçek a- tacaktı? Nâraş Akat ve Elâm ordularında e- şi bulunmıyan bir kahramandı. İhtiyarlar Nâraşa öğüd verdiler! — Şimdiye kadar soyumuzdan hiçbir erkek, bir kadın için bu kadar ağlama- mıştı, Nâraşi Bu göz yaşını denemeç- siz delikanlılar dökseydi, hoş görürdük. Fakat, sen ne kaleler zaptetmiş, ne sur- ları aşmış bir erkeksin! Tunçayın sev- gisini yenemedin mi? Nâraşın sabrı tükenmişti.. fazla din- leyemedi: — Kaleler zaptedilir.. surlar aşılır.. fakat, sevgi yenilmez.. ben ondan vaz- geçemem. Diye bağırdı. İhtiyarlardan biri: — O halde yurdundan vazgeçecek- sin, dedi, onunla ancak Sumer sınırları dışında yaşiyabilirsin! Biz, onun yü - zünden yurdumuza uğursuzluk yağ - masını İstemeyiz. Nâraş kendisini çok seven ihtiyar İ dostlarından da bir yardım görememiş- &. * Cellâdın elinden ikinci defa Kurtuluş... Gudea duasını bitirdi. Mâbedin dışı da içi kadar kalabalık- tı, Kapının önündeki mermer taşım üs- tünde bir cesed yatıyordu. Cesedin üzeri örtülüydü.. Herkes yere diz çökmüş: — Tanrım, sen bize uğursuzluk ge- tiren Tunçayın kanını kabul eti Ve bizi dünyanın bütün uğursuzluklarından korul Diye yalvarıyordu. Cesedin önünde ayakta duran cellât, | İbaltasını omuzuna kaldırmıştı. Guden (Güneş Mâbudu) önünde diz çökmüştü. Sumer kralı mâbedin ü- zerinden içeriye süzülen hafif bir gü - neş ziyasını görür görmez, kapıda du- ran cellâda elini uzattı.. Bunun manası: (Haydi, çabuk işini bitir!) demekti. Cellât baltasına sarıl dı ve bir hamlede kurbanın başını vü- cudundan ayırdı. Genç kadının başı yere düşmüştü. | Cellât kesik başı saçlarından yakala - yıp köldirdi ve sağa sola dönerek hal ka gösterdi: — İşte, Tunçayın başı... Yerde diz çökmüş duran insan kalabalığı, bir çift göz kesik başa bakıyordu. 'Tunçayın gözleri yivinden ya fırlamış gibiydi.. #nıştı. Mermer taşın üzerinde duran o- muzlarından akan kanlar yerdeki top- zak yığınım bir hayli ıslatmıştı. Bu kanlı topreğlar bint soliri nehire a < tılmak suretile, yurda çöken uğursuz- binlerce halinde dışarı » dili bir karış uza- Yazan : Celâl © İdamın hıçkırıkları işitil tan kendisini teselli edefi — Kurbanın rl Taner! O artık senin DM 1 r da kırıdır.. Diyorlardı. Tunçayın babası kendi, dık sıyrıldı.. sendeliye Gözden kayboldu. Gudea mâbetten çıl ran kanlı toprağı iki zaştardı.. ve taşın kemali — Haydi, götürün Diyerek geriye Kanlı toprağın nehis* tan seyretti, Ve kanlı toprak nebifi sonra, Tunçayın kesik dini de nehire attılar. Halk yavaş yavaş Nâraş, cellâdın yat koynuna bir küçük inadan » ayrıldılar. Nâraş kalabalıktan kasından bağrışıyor «— Nâraş var olsun” & Tunçayın beşi zünün içine baktık.. bif madıln a Gerçek, o, di rek taşıyormuşln 4— Hepimiz Nâraş p şasın Karakartalin Gudeâ bile sarayına — Bugün büyük bir Tunçayın kanı, bu:$i den alıp götürdül Demekten kendini Nâraş mâbedden döNÜ ne koştu. Nâraşın evi annesinden başka kim#f uşağı vardı.. onları da Li zad etmişti. Nâraş eve girer gri kucakladı: — Bugün mâbedde töreni muvaffakıyetle — Nöbetci Eczaneler Bu gere nöbetci olan da: İstanbul eihetindekileri Aksarayda; (Şeref). K ref Ne Bakırköyü Beyazıdda : (Asador nünde : (Beşir Kemâl (Hüsameddin), Kari” mal). Küçükpazarda * yada ; (Kolon. Ş© Hamdi). Şehzadebaşı Beyoğlu cihetimdekileri Galalada : (Hü: ). Taksimde 3 * Üsküdar - Kadıköy “9 Büyükndada: (Şinasi “ nap), Kadıköy Murabi det), Kadıköy Sözü” sl Osman). Üsküdar © that. gilec öcük (ÜR. torbanın içi altın duy ne manalı bakıştıktan y pi r — j n Ür halkı Tunçayın kak: bekliyordu . e A * ni — Tanzerin başını yy diye kadar çoktan ö! 1: Diye söylenerek misil İneği kendi elile doldurdu “i ij &< 20 /

Bu sayıdan diğer sayfalar: