10 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

10 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lsp_nyada (Baştarafı 1 inci sayfada) sularına kontrol maksadile harp gemi- si göndermesine muhalefet etmekte- dir. İtalya, denizden kontrol hakkının yalnız Akdeniz devletlerine ait oldu- Bunu iddia etmektedir Madrid Önünde Madrid 9 — Havas ajansı muhabi- rinden: Sel gibi yağan bir yağmur ve şid. detli bir rüzgâr altında âsi kuvvetle!i dün Madridin cenubünda Aranjuez ci-| varında taarruzlarına devam etmişler- dir. Âsiler bir kaç kilometre İlerlemeğe | ” muvaffak olmuşlarsa da henüz Madri- din müdafaasını sarsabilecek hayati e- hemniyeti haiz hiç'bir 'nokta * ölde'e- dememişlerdir. Malaganın işgalinden sonra Sevil 9 — Havas ajansının muha- biri bildiriyor: Malaganın zaptı ve Valensiya yo- Junun kesilmesi üzerine askeri vaziyet tamamile değişmiştir. Valensiya yolu- nun kesilmesi hükümet — merkezi ile şark eyaletleri arasındaki münakalâtı durdurmuştur. Şimdi- Franko kıt'aları: nin sür'atle ilerleyecekleri tahmin edil- Mektedir. İspanyanın cenubunda bulunan hü- kümet kıt'aları şimdi başlıca iaşe mer- kezlerinden mahrum kalmışlardır. Şehir ateşler içinde Teneriffe 9 — Malaga şehri, feci manzara arzetmektedir. Bütün cad de ve sokaklar ateş içinde kalmıştır. Bilhassa hazinesi yağma edilmiş o- lan büyük kilisenin etrafında fevkalâ- e harabi âsarı görülmektedir. Marxist zımamdarlar - beraberlerinde bir Çok vehine olduğu halde firar etmişlerdir. Acıklı sahneler Almeria 9 (A.A.) — wHavas ajan- Binin muhabiri Francisco Ocana bildi- rTiyor: Bütün sahilin bombardıman edilmâ- Bi üzerine bir çok mültecilerle birlikte M.ıiug.ı_vı terkettim, Almeriaya beş bin kadar kadın ve çocuk gelmiştir. Eyale- tin her tarafından gelen sayısız mülte- Giler pek acınacak bir haldedirler. Son günlerde çektikleri sstırabın izlerini ta- #imaktadırlar. Benzin depolarile Mala- ge istaayonu ve Capaehinos'ların kış- lası alev alev yanmaktadır, Madride karşı Avila 9 ÇA.A.) — Malaganın zap- H, büyük vatan? merasimle tes'it edil. miştir. General Mola — halka hitaben söylemiş olduğu bir nutukta ezcümle şöyle demıştxr kanlı facıa « Bu zafer, müntehanın mebdeidir. Madrid muzafleriyeti pek yakındır. İ çimizden en nikbin olanların bile ümit etmadikleri pek kısa bit zamanda Mad- ride gireceğiz. Hükümet kuvvetleri Palma de Majorco 9 (A.A.) — Mala- gada bulunan hükümet kuvvetlerinin Almeriaya doğru çekilmekte oldukları | * 'm'*ıklau r. Bu iki şehir arasındaki ıınu:ıd. Bun;o» hı nalarına çekilmiştir. Yetmiş iki milyon ıw.-ı. Malaga, 9 (AA.) ü de de 52 milyon peçetalık bir n!blag götürmeğe muvaffak olmuşlardır. Barselonda 15 bin kişi idam edilmiş Paris, 9 (ALA.) — Mebusân Meclisi Râdikal Sosyalist grupuna mensup dört mebus Katalonyada yaptıkları seyahat hakkında bir rapor vermişlerdir. Mebuslardan biri Barselonda tam bi anarşinin hüküm sürdüğünü, Anarşist sendikasının elinde olduğunu ve şimdi ye kadar on beş bin kişinin idam edil- diğini söylemiştir. Bu eb'usların kanaatine göre, ecnebi gönü'lü masaydı, şimdiye kadar dahili harp çok tan bitecekti. Malaga şehri Dünden beri zaptı haberleri verilen Malaga şehri, İsanyanın büyük. ve gü- zel merkezlerinden biridir. Fenikeliler tarafından kurulmuş olan bu şehir, ta- rihin her devrinde şöhretini muhafaza ederek gelmiş bir şehirdir. Araların İs panya fütuhatında ve İspanyadaki A - rap medeniyeti devrinde büyük bir rol oynamış olan Endülüs kıt'asının mer- kezidir. 160,000 nüfusu olan bu şehi: bugün birçok bakımdan İspanyanın mü him bir merkezi idi. Bir kere İspanya- niın mühim bir Üssü bahrisidir. Asker- Tik bakımından iyi müdafaa edilen bir limana, kara tarafından da tam bir ya- rı daire şeklinde kendisini muhafaza e- den yüksek bir dağ silsilesine sahipti. Malagaya hücum için en şiddetli muha rebeler iki haftadan beri bu dağlar üze rinde oluyordu. Malaganın şöhreti Malaganın ötedenberi şöhretini ya - pan şeyler, meyveleri, üzümleri ve şa rapları idi. Tatlı ve kokulu Malaga şa- rabı dünyanın meşhur şaraplarından bi ridir. Malaga, mühim bir toprak mah sülleri ihracat merkezidir. Üzüm, incir badem, fındık, portakal, limon ihracatı çok meşhurdur. Başka bir cinsten ol - makla beraber üzümleri, birçok memle ketlerde, ezcümle Fransada, bizim ku- Tu üzümlerimizin revacına mâni olur. İncir de ihraç ederse de, kaliteleri çok düşkündür. Bu sene piyasamızda fın - dık ve bademin çok pahalanmasının se “Son Posta.. nın Edebi Tefrikası: 47 DALEY. Yalnız söylemesini beklediğim hal-, de yeni hasta bakıcının hastalığından hiç bahsetmedi, Akşam yemekte gene - beraberdik, © yemeğini yeryemez sofradan — acale kalktı. Bana ürkek bir bakış fırlatarak: «Bizim hasta bakıcı Fatma hasta, bakayım arkasında hafif bir konjeks- | yon var.v Gene hiç sesimi çıkarmadım ve o çıkıp gitti. Ben de fazla yorgun ölüüğüm için odamık çi YalR Tz kat epey zaman uyuyamadım. Bir ta- kım şüpheler içinde bunalıyordum. Başhemşiremin mânalı sözleri, Sırmı Nihadın yemekten kalkıp Gül Fatmayı yoklamaya gideceğini söylerken bana attığı garip bakış, bunların hepsini ka- | farmn içinde topladım ve' çıkardığım netice beni körkuttu. Acaba Sirri Ni-| hat ondan hiç umulmayan bi; zaafla Gül Fatmanın o fettan bakışlarına kendini kaptırmak üzere miydi? Nitekim de korktuğuma — uğradım. Bir kaç gün sorrü başbekkütn G Fa: maya iyiden iyiye tutulduğu kuvvetli bir şâyia halinde hastanede çalkanı - yordu D.ha Gül Fatma odasından çıkma - miş ve doktor onun bir kaç gün daha Yazan: Peride Celâl istriahat edeceğini başhemşireye söyle- mişti. Yemeği filân hep ayağına gidi- yor, gayet iyi bakılıyordu. Ona hizmet eden kadın hademeler bu rivayeti da - ha beter ateşlemişler: «Kadının hiç bir şeyi yok. Saçları gerdanına büklüm büklüm dökülmüş, yüzü pembe pem- be yatağında yaslanıp keyif sürüyor» diye söylenimiye başlamışlardı. Dok - torun da'son günlerde benden kaçar gibi bir hali vardı. Uzun uzun odasına | kapanıyor, yemeklerini aşağı inmiye - rtek yalnız yiyor, boş saatlerinde bile biraz hastalardan, hastanenin dahili iş- lerinden konuştuktan sonra yazıla « cak bir rapor, okunması lâzım tıbbi bir kitab bahane ederek yüzüme bakmak « töğ korkar gibi telişla;yamıradan kaçıp öilüküe TepsruYordu, M k c isile : Küları e eyarıncağımı bilmiyardümü. “Yalotü Şehirde Seeri- Ni> İndk kuyaluna; topakar Bağliyaük kadar dedikoduların ilerlediğini hisse- diyor.; mmezdivei başlarında: - gizli/gizli fısıldaşan hasta bakıcıları, hademeleri gördükce müthiş sinirleniyordum. - Fakat nihayet kat'? bir karar ver - dim. Bir akşam üstü idi, Gene odasına kapanmış olan Sırrı Nihada hademe i- Ben garib-bir| Bir sinema Yıldızı geliyor Meşhur sinema yıldızı ile k di Lily Damita Lır)l Arti ;.le'ın ilk Uuğra, am-(ıan İrlanda) dır. Bu! Frans , Yunanistanı z cek olan artistler İstanbula da g. e dir. Bu maruf artistlerin Nisan ayın r“uh[n"wH r. Burada on mi ış.r:'x di memlek pek az film çevir- ebi yeni kurduğu gile meşguliyetten ileri dir. En son çev. alayının hücumu) filmidi: vaffak olmuştur. Avrupa hattında tren Ücretleri indiriliyor (Baştarafı 1 inci sayfada) mal Hidayet bu direktif üzerine dün- den itibaren Ççalışmalata başlamıştır. Bundan evvel ve halen meriyet mevki- inde bulunan tarifeler gözden geçiri- tecek, muhtelif mevsimlerdeki hâsılat ve yolcu adedi öğrenilecektir. Nafiş Vekâleti banliyö trenlerindeki ücret tatifesinde Âzami tenzilât yapa- caktır. Cemal Hidayet tarafından ha-| * Edirne ve icretlerinde Haz!randan itibaren tenzilâtlı tarifenir !zlbıku—ıa geçileceği sırada azami tenzi th banliyö Üücret tarifesi de tatbik mevkiüne konacaktır. bebi Malaganın ihracat yapmaması ol- Malaganın zaptı ile İspanyada muha rebe yeni bir safhaya girmiş bulunu- jyor. Ayni zamanda etrâfında geniş mik yasta pamuk ziraati yapılan Malaga bü yük bir mensucat sanay! merkezi oldu ğundan burada mühim bir amele hare keti vardı ve Ma'agada bu amele hare keltine dayanlmak sayesinde kendisini şimdiye kadar müdafaa edebilmişti. Mü dafilerinin pek azı kurtulmuş olacağı tahmin edilen Malaganın zaptından son ra, bu sahayı kuşatmak ve onu hücum ile zaptetmek vazifesile mükellef olan 40 - 50 bin kişilik bir 'ordu kalıyar ki bu ordu gerek İspanyanıri yeni minta kalarını istilâ ve gerek Madride karşı hücumu daha kuvvetlendirmek bakı - mından çok işe yarayacak bit kuvyet olarak kullanılabilecektir. «|Siz de, varyeteti B. dı—vım da emi ] “Kızıiay ll bima yesinde vr tîya san'atkârları birliği mi kuruldu ? (Baştarafı 6 ımcı sayfada) — Eh, dedim, artık dideler ruşen... r de, canbazlar da yaşadınız... Elimdeki ilâm. yüzüme, söylediklerime bir mana vermek gay - relile bakan Naşidin eline verdim: Bak... Bundan böyle koltuk altm- mız, «Değerli halk san'atkârın ün- vanını kuv çenesinin, ve ince ze- kâsının keskin kıljcile kazanan N: malüm ilâna .| sonra: — Doğpou... dedi. ginden korunmak iç altına saklanmak Ve ciddileşerek ilâve etti: Ben, bu ilânm altında imzası bu lunan Etem Dinçeri tanım'yorum. Bu daşın meveut olma - m. imde, bir zengin, bir büyük zat yamıyorum. Haj böyl bu zat bizi nesile hi- maye edecek? Bizden alacaklarile mi? Ben, gölge etmemesini kâfi bir himaye sayıyorum! T -Bizi himaye edecek zat, ya geniş sa- lâhiyet, ya büyük servet sahibi olma- ... Yahut ta, hiç değilse, bizim içimizden çıkmalı. Yani bi yaşayış şartlarımı- zı, . hususiyetlerimizi, — ihtiyaçlarımızı, dileklerimizi, dertlerimizi bilmeli Bu şartları haiz olmıyanlar, ebirlike kurayım derken «ikilik» - çıkarırlar... Bu itibarla, lütfen, inayeten, mürüv - veten, hamiyeten, bizi himaye etmek- Himayenin böyle- val Hem zaten biz, kendi aramızda bir birlik kurmak üzereyiz... Eğer bu bir- liği kurmiya kalkışan zat, san'atkârları himaye etmek emelinde ise, birliğimi - zi kurduğumuz zaman gelip aza yazılır, aidatını tıkır tıkır verir. Biz de hüsnü niyetine iman edip, yedi ceddine rah - met okuruz! Halk opereti rejisörü Lütfullah Sü- ruri, ayni kâğıdı okudüktan sonra, he- men ayni cevapları verdi. Ve gülerek ilâve etti: — Bu «Y. Direktör» ün yegâne isa - betli hareketi, bizleri canbazlarla bir tutması... Canbaz, ip üzerinde gezer. Halbuki bugünkü imkânsızlıklar için - de, hiç bir yere tutunmadan bir tiyat- rö sahnesinde barınabilmek, ip üzerin- de yürümekten değil, kıl üzerinde pe - rende atmaktan daha büyük bır hüner- dir. Aramızda bir tek fark var: Onlar elleri ayaklarile ip üzerinde, biz ise çe- nemizle ve sahne üzerinde tanbazlık ediyoruz. * Ayni suali, Halk operetinden Bay Celâi Süru - riye de soruyorum: — Himaye mi? dedi... Ve so! elinin —— le bir kâğıt yazıp yolladım. Biraz gon ra Sırrı Nihad yüzü belli olacak kadar asabi aşağı indi. Hayretle yüzüme Ha - karak: Ne var Selim, dedi. Biraz dışarı çıkıp dolaşmamızı, bana bir-şey söyle- mek istediğini yazıyorsun. — Evet, dedim. Seninle konuşmak istiyorum. Hem de biraz hava almış o- luruz, fena mı? Beni dikkatli dikkatli süzerek: — Mademki öyle istiyorsun, pek:, dedi. Haydi, yürü, çıkalım.. Hastaneden çıktık. İki tarafında tek tük ağaçlar bulunan tenha yolda şehi- ve doğru ağir ağır ilerlemeye başladık. |Sırrı Nihad ne konuşmak — istediğimi sormuyor, ellerini cebine sokmuş, ba- $1 önünde, yanımda yürüyordu. Etraf yeni kararmıya - başlıyordu. Şehrin beyaz minarelerinde güneş par- çaları titreşiyor, camlar karşıda deh - şetle açılmış birer göz gibi pırıl pırıl tutuşmuş yanıyordu. Aramızda derin manalı bir süküt vardı. Nihayet ne © - lursa olsun bir şey konuşmam lüzu « munu hissederek, doktora şehrin birbi- rine yapışmış muazzam siyah kümeler halinde oraya buraya serpilmiş evleri- ni göstererek: Bizim hastane şehirden epey u - zak, dedim. Fakat böyle olması bence dabariyi:. Sirri Nihad sevab vermedi. Alay € - der gibi devam ettim: — Fakat biliyor müsun böyle uzak — —— olmamıza rağmen bizi vilâyete bağlı - yan şu geniş yolda öyle dedikodular idip geliyor ki!. ğ Bçrğ:nbirc başını kâldırdı. Gözleri- ni hafifce açmış yüzüme bakıyordu: — Ne dedikoduları?.. Güldüm: — Demek daha senin kulağına eriş- memiş! Birdenbire yolun ortasında durmuş- tü: — Demek benimle konuşmak is - tediğin şey şehirden taşan bu dediko- dularla alâkadar öyle mi? Belki bildi- #in ve hemmiyet verdiğin şeyler var.. — Yok canım öyle ehemmiyetli şey- ler değil.. şu Cül Fatma meselesi.. Bir anda Sırrı Nihadın değiştiğini farkettim. Yüzü akşamın esmerliği i- çinde fark edilecek kadar sarardı, Bo- Yüle bir sedle vördür: — Bu ne demek?.. Ortada bir Gül Fatma meselesi mi var?. . — Evet, dedim, hem içinde senin de isminin çok sık geçtiği bir mesele.. Yolun ortasında ikimiz karşılıklı du- tuyorduk. Ben onun bir şeyler yap - mafini, şağırmasını bekledini. Hiç höc reket etmedi. Yalnız gözlerini kısarak yolun ucuna doğru çevirdi. Dudakları- nın kenarında iki keskin hat kıvrılmış- tı. — Haydi; yürüyelim, dedim. Kendine gelmek ister gibi bir hare - ket yaptı. «Nâsil istersen.» dedi. Gene yürümeye başladık. Artık ne söyliye-, kkatle göz gezdirdikten | bir koltuk bulup | iki parmı e ceketinin yakasın. sil kerek ilâve etti: Bırak birader, bırak .. Vaktile pt derin himayesindeydim, sırtımda ber gün bir iki dal kırılırdı. Sonraları ahbapların — himayesint — girdim: İki yakam bir araya gelmedi. Şimdi gene himaye gördük: O tiyat- bu tiyatro benim, sürünü9 Çünzü himayeyt k takatimiz, küdreti * | vin, eline verdiğim n uzun baktık- Komik K. Hüsı kâğıda dikka tan sonra acı ı< ü püslü, pırıl pırıl ki sı da bizim cebimizden çıkacak değil mi? Aman gözünüzü seveyim, birlikten himaye edir' * In bizi bu değerli san'atkâri Mehmetle de görüştüm. Onun bu ba “ histe hiç şakaya tahammülü yok. — Hey Al'ahım. diyor, bizi böyle «himaye» lerden sen himaye et!. Halk operetii Kullanılan her şeyin ömrü kısalır! ile fırçalanan beyaz, parlak ve temiz dişler müstesna F eee GA DAT KET ceğimi bilmiyordum, Cesaretira kırıl - mıştı. Sustum. Hava iyice kararmış, et- rafımızdaki evler sıklaşmıya başlamış- tı. Sırrı Nihad birdenbire elini uzatıp kolumu tutarak olduğu yerde durdu. Hayretle yüzüne bakarak ben de dur- dum. Demindenberi önüne eğdiği başı- İnı sert bir hareketle kaldırmıştı. Her |zaman bir şeye kırılımış gibi garib, küs- kün bir mana ile bulanık gözleri şim- di alev alev yanıyordu: — Bu meseleyi fazla konuşmasak, Selim, dedi. Sen en ıyi anlaştığım bir insan olduğun için yalnız bir kaç keli- me söylemek istiyorum. Bu âdeta hum- malı bir hastalık Selim. Daha doğrusu bir sinir râ'şesi o kadar. Fakat emin ol ki kısa sürecektir. Çok yakında bu de- dikoduların kapanması için ne lâzımsa yapacağım,. fakat hemen değil.. Müthiş şaşırdım: — Sen neler söylüyorsun, doktor!. — Şaşırıyorsun değil mi? - Benim gibi bir adam böyle çocukca şeyler yap- sın?. Fakat bilsen.. Devam edemedi. Sesi heyecandan titriyordu. Yüzündeki perişanlık sesi- nin zorla çıkıyormuş gibi boğukluğu beni şaşırttı. Ona «hani cemiyete ka - zandıracağın kadın ne oldudn diyecek- tim. Fakat vaziyetin acı bir alaya ta - bammülü yoktu. O gece ikimiz birbi- rimize küsmüş gibi hiç konuşmadan, yanyana karanlık yollardan hastaneye döndük, | (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: