29 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

29 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gök yüzünde ö lüm - Tayyare kazaları nasıl ve niçin oluyor? * Bir gün Nürembergden kalkan bü: müthiş bir inlilâk oldu. Tayyareci yı içeriden baygın bir adam çıkardılar. raşlit meraklısı olan bu adam, sırf ki tisaslarını hir, gazeteye — yazmak ik bir yolcu tayyaresinin lavabosunda ere indikten sonra layaböyu açtılar ve Sonradan anlaşıldı ki dehşetli bir pa- azayı müteakıp paraşütle inerken ih- için bir bombayı ateşlemiştir! Yanarak düşen bir tayyarenin son parçaları kül olurken... Bir tayyare kazası vuku'bulur bul - maz bu kazayı hemen makinenin sa - katlandığına, pervanenin koptuğuna, kanatların parçalandı tayyarenin şu veya bu noksanına atlederiz. Hakikatte ise tayyare kazalarının ço- ğünun sebepleri daima meçhul kalmış. ti Kazalardan sonra tahkik heyet - lerinin raporları pek büyük bir kat'i - yet arzetmez... Bir si tahminden ibaret kalır! Fakat... Öyle tayyare kazaları ol - müştür ki bunlarda tayyarecilerin ve fayyare aksamıı sun'u taksiri ol- madığı meydana çıkmıştır... Bu gibi vak'aların en heyecanlıla - rımıza sSunüyoruz. kaç sene evvel meşhur bir sahtekâr olan Vesse isminde bir Al- man, karısının siğorla bedeline köon- mak ister. Karısı verpulda tayya- reye bindirir. ve çantasına bir de bom- ba koyar. City of Liverpool tayyaresi Alman - — yadan kalktıktan sonra Belçikada Dix- Müde şehrinin üzerinden geçerken bir- denbire iştia) eder. Tayyarenin enkazı arasından çıkarılan cesetler tanınmaz bir hale gel Kadının cesedi de bittabi teşhis edi- lemez... Vesse de sigorta bedelini alır. 10 kânunuevvel 1935 de (Kanadâ) da iki cani, muhakeme edi'mek üzere Uzakta bulunan bir şehre götürülmek üzere hazırlanırlar. Adliye dalresi Ca- nadian Airwas tayyare şirektinden bir tayyare kiralar. İki caniyi Bartram a- dında bir serkomisere teslim ederler. Tayyare büyük bir ovanın üzerinden geçerken canilerden biri kelepçelerini sökmeğe muvaffak olur ve hemen ser- komiserin üzerine atılır... Bunu gören tkinci cani bir bayli uğ. raştıktan sonra o da kelepçelerini sö- ker... Fakat arkadaşı değil, serko - Mmisere yardım eder... Biçare tayyareci bu mücadeleyi b Yyük bir heyecan ile takip eder. Yerir den kımıldaması imkânsız olduğun - dan ne yapacağını şaşırı: Serkami- Aşkta her şeyden — Önce sıhhat bahsi Bir okuyucum, Bay T. T. diyor ki: Ötedenberi bir genç kızı seviyo - rum. Fakat mektepteydi. Aşkımı kendisine söylemekten çekinmiştim. Geçende sanatoryoma gitti. Sevgim elân bakidir, fakat bir doktorla ko- nuşurken bana: — Senin bu kızla evlenmen onun için zararlı olabilir. Tıibben 6 yıl ne- zaret altında bulunması Jlâzımdır, dedi. Tereddüt ettim, size sormiya karar verdim. Ben bu mektubu okumadan önce — açtığım ankete gelen cevapları sıra- liyordum, dört erkek mektubundan dördünde de esıhhatli kadıns iste . — ğine dikkat ettim. Çocuğum bu o - ıyuculara hak vermek zaruretin « olacağını düşünür... Bereket versin a- zılı cani teşebbüsünde muvaffak ol - maâz ve sıkı sıkıya bağlanır... 20 kânunuevvel 1934 de Suriyede büyük bir tayyare kazası olmuştu... Londra » Melboürne tayyare yarışın - da ikinciliği kazanmış olan büyük tay- rinde ilk ticari seferini yaparken Su - riyede düşüp parçalanmıştı. Bu tayya- re kazasında yedi kişi telef olmu: irim çarptığı ileri sü- rülmüştü. Fakat yapılan tahkikatta bu- nun aslı olmadığı meydana — çıkmıştı. Çünkü cesetlerin hiç birinde yanıklık eserleri görülmemiştir. Bu tahmin üzerine giliz zabıtaları tahkikata girişirler.. Bu tahkikat çok uzun sürer... Nıhayet hakikat meydana çıklı. Tayyare yol - cularından biri, Suriye üzerinde uçu-| lurken tayyareciye müracaat rd.»_—oki tayyaren'n çölde göstereceği bir nok - fada şere inmesini talep eder, Tayya -| reci bu adamın arzusunu is'af etmedi- | ğinden derhal katledilir. Adam tayya-| reciliklen anladığından hemen pilotun yerine geçer ve tayyareyi istediği yere indirmeğe karar verir.. Fakat muvaf - fak olamaz ve kaza husule gelir... Tayyarede mürettebatları gayri üç yolcu varmış. Bu yolculardan ikisi meş- hur esrar kaçakçılarından imiş. Mak - satları çölde evvelden tesbit edilmiş bir noktaya adamlarının develerle ge- tirecekleri afyon yükünü almak imiş... Tayyareciye müracaat ederlerken ken. disine topluca bir de para teklif eder - ler... Fakat maksatlarına muvaffak o- lamazlar... Holânda) ve İn- Nuremberg civarında Lufthansa tayyare kumpanyası tayya relerinden biri kazaya uğ İçinde dokuz yolcu ile iki tayyareci ve bir ma- kinist ölü bulunur. Kazanın sebebi bilâhare anlaşılır. renin istasyondan hareketinden sonra yolculardan biri lavabo | gider. Bir iki dakika sonra da | tll bir infilâk duyulur... Ko. h bir duman tayyarenin içi Almanyada bir sa; hasta bir sima ile karsılaştığı zaman duyacağı üzüntünün derecesini ta - yin edemezsin, Bu üzüntü sonraları inkilâp eder, Tavsiyem şu: Doktoru dinlemelisin. * Balikesirde Bay (S. S. O.) ya: Kadında her şeyden önce yuva - ya sadakati, mihnete tahammülü, va- ziyetleri soğukkanlılıkla muhak me edebilmek kudretini ve görgi arıyacaksın. Bütün bunlarla birlik - yare Amslerdam - Batavla hattı üze -| r SON POSTA Hâdis'eler Z İhtifalci Ziya gününden intibalar : Rarşısınd N Seyyahlara neler göstermeliyiz ? Burası Kostantinin şehridir. Burada Romalılar, Bizarslılar — oturmuşlardır. Şehrin etrafında Bizans zamanından kalma surlar vardır. İşte meşhur A - yasofya. Bu dikili taş Mısırdan geti - rilmiştir. Ötekini burada yapmışlardır. Hipodromun biri burası olacaktır. Ev- velden kilise jken, sonradan cami olan Kariye şuracıktadır. Kapalı bir çarşı vardır. Kapalıçarşıdan eski devirlerin antikaları satırı alınabilir. İstanbulun fethi zamanında Halicin bu noktası zincirlerle- kapalı idi. Ve saire ve saire, * Dünyanın başka uçlarından; gemi gemi, kafile ile gelen seyyahların bildikleri budu! Gördükleri budur. Büunları görüyor gerisin geri gidi « yorlar. k gelen bu sey - yahların bilmeleri ve görmeleri ır: lü. zumlu olan başka şeyler * stanbul - şehridir. Bu şehir İşte Türk yapıları, Türk. lettir. Tür - âp — olmuştu: kurulmuştur. güne İ alarımız, — işte e üniversitemiz, işte ler şu kar kiyede büyük bir i Atatürk Tü türk Türkiy etmektedir. | hastanele! işte Türk genci, işte Türk kadını, işt Türk işÇisi ve saire ve sajre.. * Evimize gelen misafirlere, evin bil- mem kaç asır evvelki sakininin a larını değil, biraz da kendi yet: ğimiz meyvaları ikram edelim! İMSET | hemen y Derhal lavabonun kapısı kırılır... kın bir halde bulunan ve az çok yara- lanan yolcu yakalanır. Hâdise sonra - ar, Meğer yolcu bömba ile Uuçurmak istemiş... Fakat | sındaki - 'hülâsa edeceğim! Bay Ziyaya “ İhtifalci ,, sıfatını kazandıran sebep İçimizde «İhtifalci Ziya» ismine EI“' na çıkmayacaklar yok gibidir. Fakat «İhtifalci Ziya» denilince, onu bilme- yenlerin, tanımayanların gözleri önü. ne ihtimal, sade mezarlıklarda —mera- sim yaptırmak manisine tutulmuş bir yarı meczup gelir. Halbuki «İhtifalci» sıfatile tanılan Bay Ziya, 60 yıllık hayatının tam kırk senesini memleket kültürüne hizmetle tüketmiş bir bahtiyar fânidir ki, geri- de bıraktığı ölmez eserlerile «Bâki» li- ğe kavuşmuşlur. Midilli, Edirne, Bursa, Konya, Ha- lep, ve İstanbul Jiselerinde yıllarca müdürlük eden ve memleketin hemen bütün mekteplerinde tarih, Tresim, Fransızca, edebiyat hattâ nebatat ve kimya hocalığı yapan Bay Ziyanın zen gin şahsiyetini, «İhtifalci» sıfatının da. racık ifade hüdudu içine sığdırmaya kalkışmak, bir msatlantik» (*) i bir havuza sokmaya çabalamak kadar bey hudedir! : Fakat muhakkak ki «İhtifalci» sıfa- «Ziya» isminin yanında çok şümul- ve çok zengin bir mânaya kar maktadır. Ben bu basit hakikatı isbat i- çin, evvelki gün, köprüden Eyüpsulta.- na kadar süren kısa bir seyahat esna- görüşlerimi - ve duyuşlarımı * Saat ön dört buçukta, Köprünün E- yüp iskelesinden kalkan vapur, mem. leketin en hakiki münevverlerile, en -| uyanık üniversitelilerile ve en tanın- mış simalarile doluydu. Hepsinin sol göğüslerine, kalp biçi- minde birer «kokart» iğnelenmişti. Ve bu kalpler üzerine takılan kalp biçi. mindeki kokarlın içinde yüksek kalp- y veçhile infilâk etmemiş,.. Nuremberg zabıtası adamı sorguya çek. miş.., Hiç cevap alamamış.. Tekrar sor- guya çektiği zaman şu neliceyi almış: Adam meraklı bir paraşütçü imiş. Tay- yareyi infilâk ettirdikten sonra kendi. sini paraşütle kurtaracak ve :htisasla- rını da bir Amerikan gazetesine yaza- cakmış. Air France kumpanyasına mensup Belgrad - Bükreş - İstanbul hattında çalışmadan evvel Cezayir ve Biskra a- rasında yolcu nakletmiş olan Victor Sa- yaret'nin başından geçen vak'ayı ken- di ağzından dinliyelim: — Biskradan hareket etmek üzere idim, O zaman tayyarelerde daha ka - mara yoktu. Bir yolcu geldi, yerine o - turdu. Fakat tam tayyarenin kalkaca- |. Bina yakın yokcu yere fırladı... Yol - cuya refakat edenler onu tutup otürt - H İhtifalci Ziyanın, ismi gibl her kalbe aydınlık veren tertemiz bir yüzü var- di. Herkes ondan bahsediyordu. Yanı- ma sokulan oğlu Celâl Erguna: — Baban, dedim, bundan çok sene- ler evvel, Edirnede, istiklâl mahkeme- si reisi ve Denizli saylavı Mazhar Mü- fide: «— Ah.. Demiş... Şu Dolmabahçe sarayında bir kolera çıksa da, saltana- tın bütün mikroplarını silip süpürse!... Sonra ümitvar ve nikbin, ilâve et. miş: — Fakat bu milletin kurtuluşu böy- le hayallerin tahakkuküna bağlı değil- dir. Ben, bu milletin başındaki taçlı ve tahtlı belâların, çok yakında bu mil- inden yükselecek bir dâhi tara. klarına kanlim'» ha o zaman besleyen, tular... Ben de hazeket ett'm, Ben yol-| V€ bizi Cumhüriyete kavuşturan deha- cunun korkak bir adam uğunu sat- mıştım. Bir müddet yolcu rahat rahat oturdu... Birdenbire valizini açtı. ve palto ve fanilâlar çıkardı. Ben belk. ü- şümüştür diye düşündüm... Fakat biraz sönra paltoyu, fanilâları 1 areden fırlattığını gördüm, şaştım. Aradan bir çeyrek geçmeden adamın bu sefer $0 - yunmağa başladığını hayret Bu arada tayyareye irtifa ve mişlim, Adam elbiselerinin hepsini atmıştı... Çırıl çıplak bir vaziyette idi... Cezayire geldiğimde büzülmüş kalmıştı... Onu , |.gördü |Yâ daha yüzünü görmeden iman eden babanın şu göğsündeki resmine bak- tıkça azap duyuüyorum. | Celâl Ergun; . — Sebep? diyör. Ve ben, medeniye- tin şapkasını, daha şapka kanunu çık. /madan ruhuna geçiren İhtifalci Ziya- nın ileri başını, geri bir külâh altında üne üzüldüğümü söylüyorum! Celâl Ergun cevap veriyor: — Babamm kokartlara bastırdığımız bu fesli resmi, son çektirdiği fotograf- tır. Babam, yedi sene evcvel, yani tam dört beş adamın beklediğini gördüm: Meğer bu bekliyenler bir timarhane gardiyanları... Yolcum da bir deli imiş.. Ya tayyerede iken üstüme atılmış ol - saydı halim nice olurdu diy2 derin de- rin düşündüm ve cidden ürktüm... Bu yepyeni bir vak'adır. Okuyucu - larımızın hepsinin hatırında olsa ge - şapka kanununun çıktığı sıralarda öl- müştü. O sırada, yataktan kalkamıya. ?zk kadar hasta olduğu halde, bir me- lon şapka aklırtmıştı. Fakat maalesef bir daha yataktan kalkamadı! x | Tıb Fakültesi talebelerinden Lebi- din, mezar başında söylediği güzel nut- rek... Madam Sehmeder namında gü -| Ku hülâsa etmekle size, Bay Ziyaya zel bir Fransız kadını çok sevdiği bir delikanlıyı tayyarede rüvelver ile vur- C) «Transatlantik» — kelimelerini Muştur. Bu kadın delikanlıya tayyare| «çok büyük gemim mânasına — kullanı. ile bir gezinti yapmağı teklif etmiş. | yorum. Geçenlerde yazılarımdan birin Kadın da yolda delikanlıyı rüvelverle| de ayni münada kullandığım — bu keli- ağırca yaralamış, sonra hemen yere in- | melere rastlayan meşhuür — allâmeleri- miş... Detikanlıyı bırakmış... Ve tay - te kanaatkâr da olmalıdır. Hem ne hacet, diğer sayfada açtığım anke- te gelen cevaplara bak. İyi bir fikir edinirsin, deyiz. Hayatın hayal tarafı az, mad- di tarafı çoktur. Ve maddi tarafların başında da sıhhat gelir. Daha genç- sin, akşam evine dönen bir erkeğin acımaya, daha sonraları da kızmıya TEYZE yare kullanmasını mükemmel surette bildiğinden - havalanmış... — İngilte- renin bir noktasında yere inmiş. Şi! di bu semalar katilinin muhakemesi gö Tülmek üzere imiş. 0.T. ,mizden birisi, bu kelimelerin satlantiği geçen» mânasına geldiğini bilmediği- me hükmedivermiş, Bu suretle de, bu kelimelerin artık, atlantiği geçen bü- yük gemilere hâs bir isim haline gel- diğini bilmediğini göstermiş! Eğer Mimar Sinana, Barbarosa, İbni Sinaya, Namik Kemale, İbrahim Müteferrikaya ve daha bir çoklarımıza ihtifal yapılıyorsa bu borcumuzu ödememizin keyfini ihtifalci Ziyaya borçluyuz.. İ İhtifalei Ziya merhum , <İhtifalci» sıfatını kazandıran sebeple. _ri belâgatle sıralamış olacağıma kany im: Bay Lebid: «Bence, diyor, bazı hâdiseler, söz- lerden çok daha mânalıdırlar. Adına dil denilen ve ağızlarımızda habire kıvranıp duran geveze et parçası, bazı hâdiselerin engin mânalarını anlatmak kudretinden mahrumdur. Bugünkü bu zZiyaretimizde de dilin bu ezeli aczınt hissediyoruz. Burada da «Hâdiser, «Söz» den mânalı, ve kuvvetlidir. Çün« kü bugün burada biz, İhtifalci Ziya merhumun ihtifalini yapıyoruz! j Bu sözleri haklı bulmak için, 40 . 50 yıl öncelere bakmak lâzımdır. O de-« virde, ileri cemiyetler, büyüklerinin ölüm, doğum günlerini, bu günlerin onuncu, yüzüncü, bininci yıllarını, hü« lâsa hatıralarını, saygıyla, sevgiyle a« mıyorlardı. Halbuki o devirlerde biz, müthiş bir nankörlük gayyasının tâ dibindey- Her millet, büyüklerile öğünür du. Türken, biz sayacak tek isim bulamı- yorduk. Çünkü bize iftihay verecek 0« lan bütün isimleri âdeta zorla unut- muştuk, Bilmiyorduk ki milli! şuurlar. da, milli vicdanlarda en derin ve en ge niş yer, milletin en büyük evlâtlarına ayrılır, Ve gene bilmiyorduak ki, büy ölüleri anmak, bizim için bir vazife, bir borç ve istikbal için bir ihtiyaçtır. İşte, bu ihtiyacı, bu vazifeyi o gün- kü cemiyette ilk gören, duyan ve der- bal gideri için, maddi, manevi lıktan kaçınmadan tatbi en, Muvaffak olan adam, Ziya ter bugün, Mimar Sinana, Barbax £ Sinaya, Namık Kemale, İb- im Müteferrikaya ve daha bir çok büyüklerimize ihtifal yapılıyorsa, bu borcumuzu ödememizin keyfini İhti falci Ziyaya borçluyuz. Çünkü bütün bu ihtifallerin bayrakdarlığını o yapr mıştir!e » «Bir gün, bir ecnebi seyyahla, Sü. leymaniye camiini geziyorduk. Ecne- bi, camiin yüksek san'ati önünde hay- ranlığını gizleyemedi. Ve: — Türklere, dedi, hâlâ barbar diyen- ler var... Bence gsıl, böyle âbideler ku. ranlara barbar diyenler, barbardırlar!,, Ben, bu sözlerden duyduğum ifti- harın keyfine henüz kanamamıştım ki, muhatabım acı acı güldü: — Fakat siz, «barbar» sıfatını zorla kazanıyorsunuz. Herkes, kanaatini tas- hih etmek için gelip Süleymaniyeyi gezmez ya? Eğer siz, bu eseri bana, Şikagodaki yazıhanemde tanıtabilmiş - olsaydınız, ancak o zaman sizi vazifelerinizi yap- mış sayabilirdim!» Bu sözleri, merhum İhtifalej Ziya, Meşhur ve değerli Mimar Sedat Çetin taşa söylemiş. Mimar Sedat Çetintaş (Devamı 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: