6 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

6 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a An lem SON POSTA Haziran © F.B Rapit - Fener maçını acaba hangi yıldönümünü taraf kazanacak ? Fenerbahçenin bugün karşılaş Fenerbahçe klübü 29 - uncu yıdönü- mü münasebetile bugün Kadıköy sta *« dında büyük merasim yapacaktır. 29 senedenberi spor sahasında kuv- vetlf bir varlık gösteren Fenerbahçe klübü, basiretli bir irade ile her sene inkişaf etmiş ve nihayet bugün mem İeketin spor bakımından en gıpta edi - lecek müesseselerinden biri olmuştur. Fenerbahçe bugün kuvvetli ve müs- tesna bir faaliyetinin meydana getirdi ği eserlerin, stadın, klüp binasının ve geniş bir sempati halkasının ortasında, 29 uncu yıldönümünü kutlulayacak, şe refhi mazisinden hız alari yni yolda yürüyecektir. Bu yıldönümü, tesbit edilen proğrâ- ma göre şu şekilde tes'it edilecektir: 14,30 da bütün Fenerbahçeli spor- cuların iştirakile geçit resmi, bayrak merasimi, istiklâl marşı, Alatürk büs- tüne çelenk konması, Fenerbahçe namına nutuk, Atletizm hareketi, Tekaütler maçı, 16.30 da Fenerbahçe » Rapit maçı, Fenerbahçe bugün kazanabile- cek mi? Bugün Kadıköy sahasında Fenerbah- ge takımı Avusturyanın en kuvvetli Müplerinden olan Rapit ile karşılaşa - caktır. Kadın Bahsinde Kumaş meselesi Aşk bahsi ile alâkası olmıyan bir mektub, fakat içinde her kadını dü - gündürebilecek bir mevzu var, onun #çin bu sütunda bahsetmeden geçemi - yeceğim. Ankarada oturan Bayan Gülsen di- yor ki: TTeyzeciğim, «Son Posta» nın okuyucu mektup - ları arasında gördüm. Bigada oturan bir okuyucunuz size: — Niçin yerli malı kullanmıyoruz? diye soruyor. Müsaade ederseniz bu suale ben ce- vab vereyim: «Ben mektepteyken bir gün mualli- mimiz bize: — Yerli malı kullnınız. Çok mem - nun kalırsınız, hem de paranız yaban- cıya gitmemiş olur, demişti. Biz de bu tavsiyeyi tutmıya ahdetmiştik. O akşam eve döndüğüm zaman an - nemin bana önlük yapmak üzere bir kumaş almış olduğunu görünce: — Yerli mi? diye sordum. — Hayır, Avrupa malı, cevabını verdi. Derhal «stemem; kelimesini bas - tardım, kadın mecburen kumaşı değiş- tirdi, fakat yerine alınan kumaş üç beş acağı Rapit takımı oyuncuları ; Kalede Hüsameddin veya Necdet, veyahut ta Bedii oynar. Üçü de aşağı yukarı ayni derecede, üzerlerine düşen vazifeyi kolayca başarabilecek iktidar- dadırlar, Muavinlerin içinde Mehmet Reşad -İhiç şüphe yok ki en mükemmelidir, Ce- vat arada sırada bozuluyor Fakat iyi günlerinde de Niyaziyi ve Naciyi işle - tip duruyor. Angelidi iz çok telâşlı buluyoruz. Biraz daha az konuşarak, işaretleşerek, ve telâşsız oynarsa muhakkak Fener mühacim hattı daha güzel işler, Fikret ve Niyazi çok iyi. Yalnız üç orta, Naci, Namık, Esat bütün akınları bozuyorlar. Bu yüzden rakip müdafaa rahat çalışıyor. Rapit takımına gelince: . Bu . takım Orta Avrupada çok meşhurdur. İtal - yanlarla, Çeklerle, Macarlarla sik sik maçlar yapmaktadır. Avusturyalıların artistik oyunlarını gösterecekleri mu * hakkaktır. Çimen sahaya da alışık ol- dukları için Kadıköy sahasını pek ya - dırgamıyacaklardır. Fenerbahçeye nazaran daha teknik bir takım olmalarına Tâğmen ncaba ga- lip gelebilecekler mi? Bunu kimse bil-| mez, malüm ya futbol şans işidir. günde eriyiverdi. Bu tecrübeyi sonra ör tekrar ettik, onlar- iş - İstemem, kelimesini söyliyemez oldum, İ izin okuyucu sütunun tubu gördüğüm zaman hatırladığım vak'a budur.» DE Bu okuyucum, ifadesinin şekline ba- kılacak olursa bugün 20-22 yi aşkın bir genç kız, kim bilir belki de bir an- ne olacaktır. Şu halde hatırası hiç de- Rilse 8-10 sene evvelki bir mazinin izi. dir. O vakittenberi yerli mall büyük terakki safhaları geçirdi kâr edilemez. Bü dakikada benim ar- kamda bir karışık içekli var ki, o m bur denilen Fransız «L4on> pinin ipek- lilerinden hiç geri kalmaz, bir çokla- rına üstündür de. Fakat yerli malları- mızın arasında maalesef elân iptidat ve çürük kalmakta ısrar edenleri de yok değildir. Seçmesini bilmek lâzım. Size çok basit bir usul teklif edeyim: Alacağınız kumaşın damgası olup ol - madığına bakınız. Eğer üzerinde fab- rika markası yoksa yüzde doksan çü - rüktür, Buna mukabil bir fabrikanın fena olduğunu bildiği kumaşa damga vurmıyacağından emin olabilirsiniz. TEYZE Yüzü görülmiyen bir kadın ahçe bugün 29 uncu) sevileblir ml ? kutlulayor | meşhur vestekir Çay. kovski tam 13 sene sesini bile işitmediği bir kadına aşk mektupları yazdı Bestelerinin barikulâdeliğile bütün et bulmuş bestekâr on Üç sene yüzünü gör- mediği, sesini işitmediği bir kadınla mek- tuplaşmış, sevişmiş, ve kendisile asla yüz yüze gelip konuşmamıştır. Bu kadın, kfoskovalı Nadejda von Meck isminde zengin bir duldur. Vak'a da Mos- kovada geçmiştir. Yalmz bir kere, Çay- kovski, kendisine cesaret, #lham, torç pa- ra veren, hattâ tekaüdiye bağlıyan bu meçhul sevgilisini görebilmiştir. Birbirle- rine belki binlerce mektup yazmış, bu mektuplarında en samimi hislerine ter- cüman olmuş iki sevgili, birbirlerile kar- şılaşınca, söyliyecek tek bir söz bulama- mışlar, sadece o da utanarak başlarını eğmişler ve ayrı ayrı binmiş oldukları arabalar da ilerleyince, bir daha karşı karşıya gelmemişlerdir. Zengin dul 45 yaşında iken meşhur .bestekârla mektuplaşmaya başlamış ve bu mektuplardaki ifade gayet kısa bir olan yaykovski zamanda tatlı, samimi bir renk almıştır. Nadejda asla tanımadığı bestekâra bol bol para göndermiş, bunun üzerine de Çaykovski kadına verdiği cevapta: «Hayatımda utanmadan para istiyebi- leceğim yegâne varlık sizsiniz. Bir kere daha size teşekkür ederim. Beni gayet müşkül bir vaziyetten kurtardığınızı ha- tırlamanızı dilerim. Ve ben, bana göster- miş olduğunuz bu nezaketi asla unutmı- yacağım: demiştir. Nadejda, yazdığı mektuplarda çeğlı- yan sevgili hislerine tercüman olmuş ve şöyle yazmıştır: «Sen benim için hayatın özüsün. Se- nin vaktile oturmuş olduğun odada do- laştım, Bestol yazdığın masaya eli- mi sürdüm. Her yerde, her köşede sen vardın.» i 37 yaşında iken başka bir diği halde sevgilisi ile olan â nı kesmemiş |ve gene ona yazdığı mektuplarda: «O bomboş bir kafa taşıyan mahlü dört senedenberi sevdiğini, kendisinin de İ bir musikişinas olduğunu söyliyerek be- nimle evlendi. Bununla beraber benim bestelerimden hiç birini anlıyamıyor. Ge- veze bir kadın bu karım: demiştir. Ka- dın da verdiği cevapta şunları söylemiş- tir; «Karının bir portresini çizdiğin için teşekkürler ederim. Bu gibiler, her han- gi bir şeyi derince hissetmiyen. edemi- yen bahtiyarlar zümresindendirler. Eğer birisi sana onun ağladığımı söylerse ke- derlenme... Zira bu gibiler yalnız göste- riş için ağlarlar.» * Kadın ölümünden üç sene evvel, Çay- kovskiye gayet kısa bir mektup yâzarak 13 senelik muarefelerine artık nihayet verdiğini bildirmiş, Çaykovski de «dün- yaya olan bütün inançlarım mahvoldu, yıkıldı, gitti diye inlemiştir. Ve bu sevgiyi alelâde gülünç bir ma- cera diye ilân etmesine rağmen yaptığı ber besteyi, bir kere olsun konuşamadı- Bı sevgilisine ithaf etmiş ve koleraya tu- tulup ölürken son nefesinde bile Nadej- da'nın ismini dilinden eksik etmemiştir. kumandan bulunduğu sıralarda esir ede- İİ denize hükim oldular. Tarihi tetkikler : , Akdenizde korsanlık nasıl başladı, nasıl bitti? » * *# Korsanlık kolay bir kazanç yoluydu, Anadolu kıyılarına yapılan akımlara karşı müdafaa ihtiyacı hasıl olunca Türkler arasından da yaman denizciler yetişti ve bir zamanlar koca Akdenizi bir Türk gölü haline getirdiler; korsanlığa milli bir veçhe verdiler. Turan Can Korsanlığın başlamasına iki sebep var- dır: Birincisi kiç şüphesiz kolay bir ka - zanç yolu oluşudur. Eskiden devlet oto- ritelerinin ve beynelmilel haklarla mü - nasebetlerin bugürkü kadar sıkı olma - yışı da buna imkân vermiştir. Bugün bir insan hiç bir sizin aşağı yukarı bütün düny bilir. Fakat eskiden şehir İçlerinde bile yatsıdan sonra gezmenin tehlikeli oldu- i Yazan: ğu devirlerde. yol kesmek, kervan soy - lâde hallerdendi. k zaman - li yenik ale baleemdi. Dr çeke İltlerin terakki ve zefahlarında en BÜ k ka, yük olan bir türlü #lerliye lr Bi z ka, | yük # , ei erişti Elek miyordu. Avrupada derebeylikleri ve kü ai ee ME ala ar yağ. | ük devletler ortadan kalkarak büyük e Maekeye gide Pair beiki | devletler ve ralli kütleler kuruluncğ maya uğryurdu. Garpte bu haller belkif ,,, ken, zararları daha kuvvetle gö“ ayı dolaşa- a aşırı di bulmuştu, On dör - y bra emi e ea namyile | 20 Şirpımya ve anlâş ia yapi ia (Büyük bölükler) mem | g, kolaylıklar görül şladı, Zaten, ai emi ll e | iki devletin veya üç tanesinin sulh zaman") eli ye şi LE b t hen, |Jarında her iki tarafın korsanlarını bik ME e devletlerin gemilerine taarruzdan mene“ ima li yn hay. | meleri ticaret serbestisinin faydalarını #“ dutluğa müvazi olarak denizde de kar» | 107 büt ei şanlık başladı. Bir takım cür'etkâr adam- Tdrkln; GENİ (Galliani) gibi adams Çele yari AE 9S “İlar korsanlığı kaldırılması için çalış e > : vi . “İlar. Bünlardan Galliani o zamanın ©& a m Mi başmetli hükümdarlarından olan Rusyâ yorlardı, Bu çok kârlı iş - a esi z > ektuğ da umumileşli, Her hangi bir devletin MM a e ai ak > Mi Korsanlık yapılmaması hakkındaki dal — ği RR kente | mi anlaşmanın birincisi 1785 Ke Prusya başk ile Amerika hükümeti arasında olmuş m imi ij ii akay tur. Bunlar harbetikleri taktirde bir 5 mk er ye “ | birl vhi mileri tef darlarına verdikleri hediyelerle bu işi EN me ee emek in Fransız büyük ihtilâlinin yneşhur hü ökemiezr o SE Ni vi kuku beşer beyannamesi de korsanlığıi A, sipree eşi vagal tan | leykindeydi. Çünkü anasından hür o Banma yaraimış'ardı. a râk'doğan bir insanın zincire vurulup t Ya a he ei gri kürek başında çürümesini, pazarlnid İnşa m ei Tr kalk meş, |BaYvan gibi satılmasını kabul etmiy Kıyat, 1792 de Fransa hükümeti bütün devletle hur Roma diktatörü (Sezar) ıda henüz|s. müracaat ederek korumiliğın kaldırı masını teklif etti, Fakat hiç bir devi buna aldırmadı. Fransa 1823 de (Devamı 7 inci sayfada) iiga.oi asırda hukukçü rek para mukabilinde serbest bırakmış- Jardı. Milâdın sekiz yüz senelerinde (şimal korsanları bilhassa şöhret kazandılar. Bunlar Danimarka, İsveç, Norveg ve şi- mali Fransa ahalisinden ibaretti, Bunlar kendilerine (Viking » Deniz kralları) # dını vermişler; Büyük Britanya, Fransa, İrlânda kıyılarını dehşet içinde bırakmış- lardı. Bu hal asırlarca sürdü ve Akdeni- z€ indikleri gibi İstanbula kadar gelerek yağmalar yaptılar. Katalanların, Venedik, Malta ve Ra - dos korsanlarının Akdenizde yaptıkları yağmalar bu en işlek denizi geçilmez bir hale koymuştu. : On beşinci asır başlarında Türk kıyı- larına yapılan taarruzlara karşılık ver » mek lâzım gelince bu ülkelerin sahil hal- kı arasında da korsanlık rağbet kazan » mıya başladı, git gide kuvvetlenen Türk denizcileri kısa bir zamanda bütün AK » Yazlık roblar Korsanlık tarihinde bu işe milli bir çeşni veren de Türk denizcileridir. Bun» lar yalnız ecnebi gemilere taarruz ediyon lar; devletten yardım görsünler, görme sinler Türk gemilerini her zaman himâ ye ediyorlardı. Hattâ Türk devleti me » selâ Venediklilerle bir anlaşma yaparsa Venedik gemilerine de taarruz etmiyor lar, daha başka kıyılara gidiyorlardı. Türk denizciliği (garp ocakları) namile Cezayir beylerböyliği dahilinde bilhassa ilerledi ve buradan kalkan 'Türk filoları Atlas Okyanusunda Kanarya adalarına, Sağda — Natürel renkte bir kumaşl$ Pransanın garp ve şimal sahillerine, İn *| âyni kumaşın kırmızısı karıştırılarak Yö giltere, İrlânda, Danimarka, hattâ İzlân-| pılmış bir «rops. Göğsündeki «motif» 168 daya kadar gittiler. kırmızı deridendir, Her devlet düşman devletler aleyhine| Yalnız arkasında ve yanlarında « kullanmak üzere korsanlığı teşvik edi -İtür» var. Eteğin önündeki epli, lerde yordu. Bu yüzden korsanlıkla yetişmiş| arkada yoktur. i olan bir çok denizciler devletlerin donan-| Solda — Bu rop zemini Kakao rengi” ma başkumandanlıklarına, amirallıkla -İde, ekose kumaştan yapılmıştır. Yaka © rına kadar yükseldiler, Barbaros, Turgut | sna, kollarına düz sarı keten konulmu$” Reis, Surkuf bu cümledendir. tur, Düğmeleri ve deri kemeri de sarıd!*“ Fakat muhakkak olan bir şey var ki | Önündeki üç «pli kaşe eteğe bollük ve” bakışta korsanlıkta muvaffak olan mil »| mektedir. Sarı şapka, kahve rengi spor 8“ let veya devlet için hayırlı görünen bül yakkabılarla çok hoşa gidecek bir soka hal hakikatte herkes fçin zararlı idi. Mil-| kıyafeti olabilir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: