18 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa Ege manevralarından sonra Tarihin gördüğü Ordularının en İavuetlisi gimme. Türk Ordusudur - Ki e ği va A E . KARŞISINDA rk — SON POSTA - Birinciteşrin 18 7 HÂDİSELER Yağmur: haftası Gökkubbenin terkos borusu kazaen patlamış olsa bile bir hafta içinde ta « mir edilmez değildi ya.. Su ziyanını bir yana bırakalım; aşağı kattaki bizlerin halini düşünmek lâzım gelmez miv - di? Hollywood yıldızlarının acınacak hayatları Bir çok kimselerin gözlerini kamaştıran | 4 Kekeme söyledi: artistler, pek acınacak bir hayat geçirirler — Yağ, yağ, yağ, yağ! olmıyan kızdı: Esâsen hep senin yüzünden «yağ- mur» demek için bir haftadır mütema- diyen; «Yağ, yağ, yağ...» Diyorsun; o da yağıyor. Bir haftalık yağmurdan sonra, şem- siyeci karısile konuştu: — Karıcığım, sana yeni bir rob yap- tırayım, bir şapka alayım, bir manto â- layım, bir çift iskarpin alayım. Daha Manevralara eid bir intiba (Baştaraji 1 inci süyfada) Gülerek anlatıyor: — Sebebi gayet basit: Bir defa, hatırlı- yamadığım bir münasebetle “bir gazeteci ile görüşmüştüm. Ertesi gün elime aldı- ğım gazetede bir de ne göreyim? Benim yanlış anlaşılmış, yanlış anlalılmış söz- lerimin içinde, benimle hiç münasebeti olmıyan bir resim. Gandiye benziyen bir İngiliz amiralinin resmi, Altırıda da bir cümle: Süvari fırkası komutanlarından, körgeneral Cahid Cemil Vaydemir!.. Düşünün bir kere? Ne o resim ben im, ne de o sözler benim, Ve ben, ne süvari fırkası komutanıyım, ne korgeneralim, ne de Cahid Cemil Vaydemirim! — Bir tek yanlışa, bütün gazetecileri kurban etmeyin orgeneralim! Sigarasını tazeliyen nazik komutan, gazetecileri bir dela daha denemek lütüf- kârlığını esirgemiyor. Ve kuvvetli hafı- zasını biraz kurcalayınca, isteğime uygun bir hatıra bulmakta zorluk çekmiyor: — Umumi harbdeydi, Şark cebhesin- deydik ve feci şartlar içinde yaşıyor- duk. Ben, gecelerimi, içine bir ip mer- divenle inilen bir yeraltı ahırında geçi- riyordum. Ve raporlarımı, katlanılamıya- cak kadar iğrenç bir koku neşreden, pis bir yağ mumunun alaca karanlığında ya- zıyordum. Tam O sırada, şimdiki değerli saylavlarımızdan Füad Ziyanın, geri- mizde menzil müfettişi bulunduğunu duy dum. O zâman onunla aramızda, çok ileri bir dostluk yoktu. Fâkat birbirimize de tamamen yabancı değildik. Ben onun menzil müfettişi olduğunu duyunca, der- hal kaleme kâğıda sarıldım. Ve yazdığım mektubu alay imamile yolladım. Ondan sadece bir parça gaz istiyordum. Fakat mektubumun cevabını cübbesinin etek. leri zil çalarak getiren alay imamınm keyfine pâyân yoktu. Meğer en uzak dostlarının yardımına koşmaktan bile ka- çınmıyan Fuad Ziya, bana tabur imami- le bir yığın «erzakı nâdire yollamış. Şe- ker paketlerinin, pirinç çuvalcıklarının, ve sair erzakın yanında bir sandık da gar bulunduğunu görünce, ömrümün sayılı em sevinçlerinden birini duydum. Gazın bir kısminı hayırlı haberi duyan arkadaşlara dağıttım. Bir tenekesihi de, kendime 2- yırttım. Portatif karyolamın altına sakladığım 0 gaz tenekesinin üzerine nasıl titrediği” mi tasavvur edemezsiniz. Her sabah, u- yanır uyanmaz ilk işim onu yoklamak, tenekeyi dikkatle muayene edip âkıp ak- mâdığını anlamak oluyordu. Gazımı lâm- badan taşırıp israf etmelerinden korka- rak tenekeyi askerlere bırakmıyor, kendi elimle doldurüyordum. O sıralarda bir gün odama giren Kı sım komutanı, çiçek koklar gibi burnunu çekip çekip de: — Ovoh... Mis gibi gaz kokuyor! de- mesin mi? Ben: — Kokar! diye kekeleyip, kendimi der- bal karyolamın önüne attım. Siper oldu- ğum tenekeyi görecek diye ödüm patlı- yordu. Fakat bereket o, farkına varama- dan çıkıp gitti. Ben de onun arkasından, hemen bir şişeye yarım okka gaz doldu- rup alay imamının eline verdim, ve at- Isttığım tehibkenin şerefine, bizim komu- tina hediye gönderdim. Bu suretle de birbirimize karşılıklı minnettar olduk. Şimdi gözlerim hafif miyoptur. Ve bu hastalık, o yağ mumunun kirli ışığından kalmadır. Eğer oradan ayrılıncaya ka- dar, yeryüzünün bütün hasislerine par- mak”ısirtacak bir iktısadla idare ettiğim 0 bir teneke gaz imdadıma yetişmeseydi, © müm işığinda rapof yazmaktan çoktan kö? olmuştum, Gözlerimi, o bir teneke gaza borçlu- yum! Değerli komutan, şark cebhesindeki ahır bozması ininden henüz çıkıp da hâ- vaya kavuşmuş gibi geniş, çok geniş bir nefes aldı ve: — Şimdiki ordu, dedi, tarihin gördüğü 'Türk ordularının en bahtiyar ve en kuv- vetlisidir. Çünkü bu ordunun; eski ordu- lar gibi, sade yüreği değil, erzak ve silâh deposu da dolu... Naci Sadullah GONUL İŞLERİ! “Karımı yanlış Seçtim ,, Bunu bir okuyucum. söylüyor, hi » kâyesini biraz kısaltarak aşağıya ge- gireyim: «— Severek evlendim, üç çocuk sâ- hibi oldum, mes'uddum. Fakat karımın uzak bir diyarda bulunan kız kardeşi bize misafir geldiği gündenberi hisle- Teyzeciğim, ruhan hasta olduğumu biliyorüm, bu hastalıktan kurtulmak için ne yapayım? * Okuyucum muhakkak 'ki bir gönül macerâsına tutulmuş. değildir. Kalbi- Bin üzerinden bir aşk rüzgârı geçmi * yor. Kerdi tahmin ettiği gibi ruhban hasta değildir. Kakat gördüğü genç si- manın, bir kapı âralığında enstantane söyle ne istersin? * Yağmur yerine bu sefer gökten bibaht ola - nm bağma da birkaç katresi muhak - dürrügüher yağsaydı.. kak düşerdi. A Borçlu söyledi: — Bu yağmur çok iyi şey.. tam bir hafta şemsiye altında kendimi alacak - hlara göstermeden sokak sokak dola - şabildim. * — Şıpır şıpır döküldüler.. —Oneo? — Yağmur taneleri.. — Ben de ikmal imtihanına giren ta- lebelerden bahsediyorsun zannetmiş - tim. * Bu bir bilmecedir: — Sokaktan aldım bir ton, eve ge - tirdim ton.. — Bildim; yağmur altında kalmış o- dun! * — Çenesi kıpkızıldı, yanakları sim - siyah ve dudakları bembeyaz. — Bu acayip nesne'de ne? — Acayip nesne değil, yağmur altın- da kâlmış, şık kadın | * Yankesici söyledi! — Yakalandım, karakolda beni bir temiz ıslattılar.. İşden anlamıyan sordu: — Karakolun da damı mi akıyor? * Dünyanın altı üstünden daha mı iyi bilmem amma, yağmurlu hâvada köp- rünün altı üstünden çok iyi! * Şemsiyesini yanındaki genç kızın başına tutmuştu. Derhal anladım; — Bunlar iki sevgili! Dedim : gene kil genç erkek şem » siyenin altına birlikte « sığınmışlardı Gene anladım: — Bunlar iki-nişanhl Dedim. Erkek şemsiyeyi kendi ba « şıma tutmuştu. Yanındaki taze kadın ıs lanıyordu. Gene anladım: — Bunlar da, dedim, karı koca! Hulüsi Musolini'nin oğlu Amerikadan ayrıldı ları hiç de gıpta edilecek şekilde değildir. küldür. Çünkü tahmin edilebileceğinden çok daha fazla çalışmaktadırlar. Film çevirdikleri günler sabahleyin #aat yedide işe başlarlar. Stüdyolar tıpkı fabrikalar gibi işlemektedirler. Baş rolleri yapacak san'atkârlar olsun; #igüranlar olsun herkes .tam saat 9 da makyajını yapmış, giyinmiş, hazır bir halde filmin çevrileceği yerde bulunma- hdırlar. Akşam saat beş ve altıya kadar iş de- vam eder. Hem de son derece yorucu ve ezici bir iş. Sinemalarda bir iki dakikada seyretti» ğimiz bir sahne «çevrilmeden evvels üç, dört defa tekrarlattırılır. Çevrilmeye başlandıktan sonra ise tekrarlamaların sonu gelmez. Çevrilen sahneleri tekrarlatanlar: Re- Jisörler, operatörler, ve ses mühendisleri- dir, Rejisörlerin tekrarlatması hitama er - dikten sonra bu sefer işe operatör mü- dahale eder, Ya makinesinin vidasının gevşediğini, ya makinesinin oynadığını, ya objektifin önüne sigara dumanı gel diğini ileri sürerek sahneleri tekrarlatır. Operatörden sonra da sıra ses mühendisi- ne gelir. Sahneler arasında; makineler değişti- rilirken #an'atkârlar biraz nefes almak- tadırlar. Fakat bu «nefes alma» müddeti çok, sürmez. Hem san'atkârların filmin çevrilmekte olduğu yerlerden uzaklaş - maları yasaktır. Nihayet böylelikle akşam olur. Rol yapmadan, ayakta durmadan, bekleme- den bitap bir hale gelmiş olan sinema yıldızları evine döner. Sinema yıldızları Hollywood'da iş görürler. Fakat orada ikamet etmezler. Onlar en ziyade deniz kenarında Bel Air, Beverley Hills, Santa Monica gibi yerlerde ikamet eylemekte- dirler. Sinema yıldızlarının çoğu buralarda malikâneler edinmişler, yahut küçük kü- çük köşkler yaptırmışlardır. Maamafih bu güzel yerlerde de sine- ma yıldızları rahet yüzü görmezler der- lerse inanınız. Sinema yıldızları sanki insan değil acayip birer mahlüktur, Me- Buz üzerinde kayma şampiyonu Sonja Henie'nin genç Amerika ' artist Tyrona Power ile bu pozu alıncaya kadar çektiği akıntıyı bir bilseniz — Hollywoodda sinema yıldızlarının dak ma zevkli bir hayat sürmekte olduklarını zannedenler aldanmaktadırlar. Haddi za- tinde sinema yıldızlarının yaşayış tarz- Bunların geçirdikleri hayat cidden müş- rimin üzerinden bir fırtına geçti. Ak- şamları sofraya oturduğumuz zaman gözlerim karımda değil, karımın kar - deşinde. Bunun farkına varınca suç üş- tü yakalanacakmışım korkusile hemen gözlerimi çeviriyorum, fakat içimde dudaklarıma kadar çıkmaktan güç a- lakonulan bir cümle bana: — Yanlış seçmişim, dedirtiyor. Bu- nun arkasından da hemen ilâve edi - sür'atile karşılaştığı bir hayalin, ye- niye karşı duyulan «fhcizap» kuvveti- nin esitidir. Bu esaret bir sabit fikir halini de almıştır. Fakat o hayal göz- lerinden silindiği dakikada beyninden de silinecektir, Dikkat ettiniz mi? Ço- cuklarım gene bugünküler olacaktı, diyor. Onlara bu derece bağlıdır ve bu bağ ona öteki bağı unutturacaktır. Yal- nız bunun için kendisinin biraz u - yorum: zaklaşması, hiç bir şey hissettirmeden - Amma çocuklarım gene bugünkü- uzaklaşması lâzım. ler olacaktı, TEYZE raklılar peşlerinden eksik olmazlar, Bu meraklılar içinde öyleleri vardır ki, sinema yıldızlarının evlerini, bahçelerini fotografa çekerler. Hatıra olarak yollar- daki çakıl taşlarını alırlar, Bahçelerin duvarlarını aşan ağaçların dallarını ke- serler, Bunların merakları bir türlü tatmin e- dilemez... Bakınız size bu hususta bir vak'a anla- talım: Meşhur sinema yıldızı ve muganniyesi Jöanetle Macdonald'in gene meşhur Musolini'nin oğlu Vittorio Musoli « ni'nin Amerikada bir film kumpanya- sı kurmakla meşgul olduğunu yazmış- tık. Yukarıdaki resim, genç Musolini - nin işlerinden baş aldığı (vakitlerde | gidebildiği davetlerden birinde genç |bir Amerikalı kadınla dans edişini gös- termektedir. Hollywood — yıldızlarından Horriet Hilliard sön'atkâr Gene Raymond ile ilkbahar. evlendikleri malümdur, Evlendiklerinden bir müddet sonra & | nı köca bahçede oturmakta imişler. Hİ cak imiş. Her ikisi de hafif surette edi tirmeğe başlamışlar. Arâdan beş on de kika geçer geçmez çülulıklar arasında mi sıltılar duymuşlar. Gene Raymond hemen ayağa kam Bir de ne görsün? Çalılıkların ari i 40-50 kişi ellerinde fotoğraflar old halde meydana çıkarlar, Meğer bunlar meraklılar sürüsü iğ) Yeni evlilerin fotograflarını * istedik gibi çekmişler. İşte! Zavalh sinema yıldızları kendi e. lerinde bile rahat yüzü görmezler. Dahası var; sinema yıldızlarına musa lat olan sigortacıların, komisyoncula” dellalların da haddi hesabı yoktur. Kimi selden düşme» malikâneler (İ siye eder. Kimi «mobilya» , «arazi» teFUİ lif eder. Kimi de muhtelif hayır eemiyeki leri namlarina pâra istemeğe kalkışı” İnanınız, sinema yıldızları ister Holiye wood'da olsun, ister Beverly Hilis'de sun sokaklarda serbest bir surette Y' yemezler. Çünkü peşleri sıra gelen # ların sayısı hesabi olmaz. Sinema yıldızları aralarında dahi PR sik görüşmezler. Aralarındaki kaskan&bf rekabet zikre değer derecededir. AYDİ manda Hollywood ve Beveriy Hills H civar şehirlerdeki klüpler ve husus *Eİ | lence mahalleri de sinema yıldız! ari kabul etmezler. | İşte sinema yıldızlarının bayet Öğ Gıpta edilecek hiç bir nokta yok.» « Peki ama, sinema yıldızları hiç maz ise çok para kazanırlar. Bu da leri sıkmtıya değer ya?, diyecek değil mi? Evet, sinema yıldızları cidden İyi pr kazanmaktadırlar. Fakat masraflari ei ondan hiç aşağı kaümaz. Büyük bir siN€ > ma yıldızı «mevkiini muhafazâ © için masrafta bulunmağa imecburdur* d*

Bu sayıdan diğer sayfalar: