27 Ekim 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

27 Ekim 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İçindeki cesedle - ti karıştırdı. Birini çekerek — aydmlığa tuttu, Çehresine baktı. Tekrar yeri « ne koydu. Bir baş - kasına daha baktı. Nihayet — aradığınmı bulmuştu. Cesedlerden biri- ni omuzladı ve ka - Piya doğru yürüme- Be başladı. Bu bir kadın cesedi idi. Za- vallı gece bekçisi artık büsbütün ken- dinden geçmişti. Ö- lünün kadın cesedi nda kendino doğru geldiğini gö- Tür nsız bir ci- ibi olduğu ye - Serkomiser bun - ları anlattıktan son- ra: — Çalınan sesoed Kevser hanımın ce- sedidir, dedi. Bu akşam Büyükadadan nu da soğuk hava tesisatını havi sandi- Ba yerleştirmişler. Ridvan Sadullah sordu: dıîımda bir takım yağ lekeleri g Müş. Bundan herifin cesedi otomobil ile kaçırdığı manası - çıkarılr ış. Bir Müddet sonra baygınlığı geçen — gece bekçisi arkadaşlarını uyandırmış, po- lise fon etmişler, rkomiser b Mişti. Rıdvan S; bildiklerini söyle- h bir sigara yak- düşünmeğe başladı. tün evvelkilerden daha garip, daha anl z bir muamma karşısında idik, Kevser Hanımın cese- dini morgtan çalan adam kimdi? Haydi İ""'!'ı..lıı mavi gözlüklü adamdı, diye- iim. Erenköyündeki — köşkten — saâi 11,30 da kaçtığına göre bunu yapmağa bol bol vakit bulmuş olacaktı. Pakat bu İşi neden yapmıştı? Ölü bir kadının ce- | | ne işe yarayabilirdi? Serkomiser nihayet sükütü bozdu: — Morga gidip vazi veti mahallinde | letkik etmek ister misiniz, hocam? — Bunu yarına bırakalım, Osman yi — Neden? Ş — Şimdi gitmekten hiç bir fayda Bmmüyorum. Hepimiz uykusuzuz. Bir Ç saatlik bir uyku elzem. Yarın yapı- lacak çok işimiz var. İslersen sen de Urada yat, ve dadıya söyliyelim, bir Yâtak hazırlasın. Nerdeyse sabah ola- Evin de uzakta... — Teşekkür ederim, hocam, biç d2 fena olmaz, Serkamiserin yatacağı oda !0 da - kika içinde hazırlandı. Onu yatağına Bönderdik. Rıdvan Sadullaha sordum: — Sen yatmıyacak mısın? — Şimdilik uykum yok. — O halde ben de biraz otururum. — Konuşmamak şartile hay hay. Rıcivan Sadullah yeni bir sigara sar- tüküttan sonra birden sordu: Miz cümle ne idi Cevad Fehmi? Not kâğıdımı bularak okudum: « Kraliçenin hediye ettiği gerdanlığı Nakışlı merdivenle lâal renkli zaviyede devvar dolabin rafında ara!» Riâvan Sadullah kelimeleri sayarak Mırildandı: — 13 kelime... Yahut da 13 tarf! Ne söylemek istediğini anlamamış- ftım. Sormaya da cesaret edemediğim İçin bütün merakıma rağmen bir gaze- rak yüzüne baktım. Gülümsüyordu. Kristof Kolombun — yurmurtayı dur- zaviyede devvar dolabın rafında ara! hot kâğıdındaki cümlenin ayni idi. ——— eden bütün musiki eserlerimi - kanunu mahsus hükümlerince hakkı telifimi te- mig için - tescil ©. Ben de bir tane yaktım, Uzun Dir | perlerini almış ol! bk n :ımmu olmak ve ona göre hareket edil- — El yazması tarihten çıkardığı - | mek üzere ilân ederim. —BON POSTA «Son Posta» nın zabıta romanı : 33 Rıdvan Sadullah: — Evet, Valide Sultanın gerdanlığı Abdülmuttalib Beyin mezarındal diye bağırdı. te alarak göz gezdirmeye başladım. — Oldu mu? Şimdi bu 13 kelimenin Bu sessiz sahne belki yirmi dakika |ilk harflerini ayırarak altına yaz! İstanbula naklolunmuş, saat beşe doğ- ga ;ımı;g: ı;“ u'n":'ıl:'vîıd:n Zî—eold:' sürdü. Rıdvan Sac_l_nllıh odada bir aşa-l — :ı;_ızdım - e ğu için doktorlar üzerinde meşgul ol- ğlırdblf yukarı mütemadiyen gezini - de;l m';“m"— Elimizde | ver, Dula işi ına |yol b İ RE MRaOişlar LĞ Birdenbire durdu. Gazeteyi bıraka -| — Var, n L | — Gerdanlık kelimesi kaç harfli? — Nihayet bulduk, galiba! dedi.|. . Yeni hâarflerle mi? — Bayır eski harflerle. t Peki bu çinko tabuttan çıkan dan- | durtması kadar - basitmiş. Nasıl da| - .. vedi harfli, h ölünün hüviyetini tesbite yarayacak | aklımıza Ech_“e:h- Bir kâğıd kalem al ).erhan;( bir ip ucu elde edilmemiş Cevad Fehmi, çıkar! mi? Dediğini yaplım, — Çıkardım. d önünde kal- | — Yaz.. Kraliçenin hediy p Hayır. Yalnız ü onnîıde aa 1& Na R nıîı z nle lâal — Geriye ne harfleri kalıyor? Kalan harflefi sırasile okudum: — He, mim, ze, dal, rı, elif. (Arkası var) Hayretle yüzüne baktım. Bu cümle KANZUK Öksürük şurubu En muannit öksürüklerle bron- şit, astm, ve boğmaca üksürü- günün kat'i ilâcıdır. Göğüsleri zayıf olanlara vikaye edici tesi- ri şayanı dikkallir. erde bulunur. UK BCZANESİ Di açima dişlere. İndoki koyml verir, Dişleri temizler, parlatır ve beyazlatır. Çürümesine mâni o- lur, diş etlerini kuvvetlendirir. Hergün sabah ve akşam mutlaka DANTOS ile dişlerinizi temizleyi- nirz. ma> Oporatör - Urolog <M Dr. Mehmet Ali ldrar yolları hastalıkları mütehassısı. Köprübaşı » Eminönü han, Tek: Zivl) g/ ——— Fiatı: Tüp 7,5, büyük 12,5, dört misli 20 kuruştur. HASAN DEPOSU Dr. HAFIZ CEMAL (Lakman Hekim) Gerek nota ve gerek plâklarla intişar aid olduğu dalrede kayıt ve ettirmiş ve hakkı telif ilmüha - duğumu alâkadarların (961) Bestekâr: Sadeddin Kaynak lefonu 22308 - NOM NEOKALMINA GRİP - NEZLE - NEVRALJİ BAŞ ve DİŞ AĞRILARI - ARTRİTİZM Dahiliye mütehasısı: Pazardan —maada | Pulmağa çalışalım.. Belki şehir bergün (2 - 6) Divanyolu numara 104, ev te- | Nesrini eğlendirir. Bahtiyar küçük anne Yazan: Melâhat Sezener —— Netrin seni seviyor Cezmil “Cezmi, garip bir ısrarla kendisinden kaçan, mümkün olduğu kadar her konuş- mayı kısa kesmek istiyen genç kıza mah- zun, elemli gözlerle baktı: — Ben, bu sayfiye dönüşünü hiç de böyle tahmin etmemiştim Narin.. Üç ay süren içli, özlü arkadaşlığımız gibi bir - birimize öyle yakınlaştırmıştı ki.. Tama- mile anlaştığımıza kanidim ben.. — Buüu kanaatinizde yanılmıyorsunuz Cezmi.. Genç kızın sesi titriyordu. Boğazında ağlama ihtiyacile düğümlenen yumruyu gözmek ister gibi öksürdü: — Siz gene benim en yakın arkadaşım, en samimi dostumsunuz.. Fakat o dedi - #iniz şey imkânsiz.. — Bu harfleri elimizdeki 13 harften | Cezmi, isyana benzer bir ümidsizlik ha- reketile doğruldu: — Niç'n imkânsız Narin? Yalnız bunu söyle bana.. Seni bir daha rahatsız etmi yeceğim.. Bugüne kadar sana böyle şey ler söylememiştim. Hayat yolumuzu bir- Jeştirmeği teklif etmemiştim. Hattâ sana olan sonsuz sevgimi bile dile getirmeği fazla bulmuştum. Gönlümdeki güzel sırrı beni derinden ânladığına öylea lüm ki., Bu inanışı sen bana ve- sezdiği inanıy riyordun Narin.. Budalaca bir kanaatle beni sevdiğini sanıyordum.. Genç kız, ince atkısına daha ziyade sa- rıldı. Sonbaharın hırçın rüzgüârı ilikleri- ne işlemiş gibi titriyor, dişleri birbirine vuruyordu. Onun sustuğunu gören Cer- mi: — Neden bir şey söylemiyorsun, dedi, niçin uzattığım eli' reddediyorsun?.. — Seni sevmiyorum, onun için.. Esmer, parlak, siyah gözlü, levend en- damlı delikanlı evvelâ bu cevabın mana- sını kavrıyamamış gibi durdu. Sonra genç kızın yüzüne dikkate baktı.. Acı acı gü- lümsedi: — Yalan söylüyorsun Narin.. Bak, se « sip titriyor.. Gözlerinde yaş var.. Kızın solgun dudakları esrarlı bir te- bessümle kıvrıldı: — Sözlerimin doğruluğuna inan Cez - mi., Ben senin için değil, kardeşim - için müteessirim.. O kadar emeklerim boşa |gitti. Nesrin yaylâdan umduğumuz isti- Jadeyi etmedi. Kışın gene hastalanırsa di- ye üzülüyorum. — Senin bu derece alâkanı ve sevgini |üzerinde topliyan Nesrin ne mes'ut... — Hiç te öyle değil, Biliyorsun, ben İNesrinin biraz da annesi sayılırım.. Dört | vaşındanberi onu ben büyüttüm. Şimdi büyük bir derdim var: Nesrin gün geç - tikçe neş'esiz, mahzun tabiatli bir kız o- huyor.. Hiç bir şeyden zevk almıyor.. Dün- yadan elini eteğini çekmiş ihtiyarlara benzedi kardeşim.. Halbuki geçen hasta- hğının nüksetmemesi için ona neş'e, ü - mid, canhlık lâzım.. — Beraberce düşünüp buna bir çare muhiti Arkadaş toplantıları kır hayatından, yalnızlıktan doğan neş'e- szliği giderir. Niçin bu kadar üzülü « yorsun? Narin; Cezminin yüzüne bakmaktan çeki muş gibi başmı önüne eğdi. At- kısının püskülleri ayarak: — Biliyor musun Cezmi, dedi, i beni bu en büyük ıztırabımdan kurta: bilirsin.. Genç adam hayretle sordu: — Ben mi? — Evet, sen.. Nesrini yaşatmak.. Onu yeniden hayata bağlamak senin elinde. — Dostluğuma güvenebilirsin Narin. Senin için yapmıyacağım hiç bir feda « kârlık yoktur.. Gönlünü kazanamadım. Arkadaşlığını olsun kaybetmemek için her şeyi yapmağa hazırım. — Nesrin seni seviyor Cezmi.. — .l Genç kız, ince bağ yollarından koşarak eve dönüyordu. Kalbi bir kuş kadar ha- fif, vicdam minnet borcunu ödiyen in « sanların o hiç bir tahassüste bulunmıyan Jezzetli ferahlığile, hudutsuz rahatlığile doluydu. Şimdiye kâdar kardeşini hiç bis şeyden mahrum etmemiş, onun her ar« zuşunu - elinden geldiği kadar - yerine getirmişlti. Ön yaşında bir çocukken ölen annesi: «Kardeşine ikinci bir anne ol yavrum» demişti. Narin sözü daima tutmuştu. Eğer bütün kü: isteklerini yaptığı halde Nesrine bu iyiliği etmemiş, sevdiği adamı ona bırakmamış olsaydı. bütün hayatında bu hareketin azabıni çe« kecek, yeşil cennet göklerinden kendi * sine bakan annesi: «Senin ikinci analığın bu mu Narin?» diyerek ilâhi dudaklarile ecekti. Küçüklüğünde her şeyini, bebeklerini, yemişlerini Nesrini ağlatmamak için fedaya alışmıştı. Şimdi de gençlik ümidini, saadet hayalini ona Artık hasta kardeşine ümid vorebilir, onun sevincile kendi derdini avuturdu. İnsanların kendilerini beğenen ve se « venlere karşı zayıf olduklarını biliyor « du. Hele inkisara uğramış, aşkı redde - dilmiş bir erkeğin - tıpkı canı yanmış bir Çocuğun anmesinin kollarına sığınması gie bi > geven tarafa koşacağı tabiiydi. Er geç Cezmi de Nesrini sevecek, o « nunla evlenecekti. Narin daijma onların urasında bulunacak, sevdiği adamı her |Jraman için görebilmek saadeti ona yeti- İ şecekti. Nesrin; bir ay sonra pembe, sıkhatli zünü çevreliyen kumral — buklelerine liştirdiği duvağını sürüyerek Cezminin kolunda ilerlerken Narinin ağladığını gö renler «bahtiyar küçük annel» diye onu tebrik ettiler.. Yıllar; svesiz ve hâdisesiz birbirini; ko- valıyarak geçmeğe başladı. Narin; dal - ma onlarla beraberdi. Bir çok iyi kısmet. leri reddediyor, kardeşinin yeni doğan «Sevgi> sini büyütmeğe çalışıyordu. Gözlerile, dudaklarının kenar ıztırap çize Bilerile dolmuş, altın bir taç gibi başımı örten açık kestane rengi saçları tel tel ağarmıştı. Emeklemeğe başlıyan «Sevgis İle beraber genç karı kocanın sevgileri de büyüyor, serpiliyor, Cezminin gönlün « deki yara yavaş yavaş kapanıyordu. Artık Nesrin gibi o da Narini «küçük annec. di ye çağırıyordu. Cezmi, maziyi düşündük. çe nasıl olüp bir zamanlar bu ihtiyar yüz. lü genç kızı sevdiğine kendisi de şaşı « yordu. Nesrin; «küçük anne» nin fedakârlığı. nı Öğrenmediği gibi, Cezmi de onun bü- yük sevdasını hiç bir zaman bilmedi. Yarınki rüshamızlı: SAADET, Yazan? İsmet Hulüsi

Bu sayıdan diğer sayfalar: