18 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

18 Kasım 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kadın gözile Avrupa Avrupalı kadın ve spor Spor yapmak, Avrupa kadınları için bugün çok tab'i ve hayati bir mesele olmuştur. Sıhhatini seven, genç ve dinç kalmak isteyen her kadın sporcudur Yazan: Muazzez Tahsin Berkand N —27— Spor yapmak, Av- Tuba kadınları için gün çok tabil ve | * Hayati bir mesele ol. Müştur. Sıhhatini se- VEN, genç ve dinç istiyen her Avrupada bulun - UĞUM esnada tren Veya “otomobille şe - * haricinde bir ge- ie Yaptığım vakit, Rütlaka, hiç bekle - Bim bir yerde, Muntazam adımlarla yen kadın kafi- e rasladım. Bir > bizim izcile- Eibi, arkalarına hafif birer çanta al » ala ayaklarına ra * ve ökğesiz ayakkabuar giymişler ve|kadar kehdilerini yesi meni on beşİğüsten çıkan canlı bir ahenk vardı. tatun da elli, elli beş yaşına ka-| Yanımızdaki otelde, ecnebi oldukları dar olanları da vardı ve hepsi ayni jim-| belli olan birkaç kişi kafileyi alkışladı. adımlarile yürüyorlardı. Hele pa-|lar, onlar da başlarından kasketlerini çı- Rünleri bu kafilelere o kadar çok te-|kararak: «Horra!» diye cevab verdiler, e ettim ki adetâ bütün şehir kadın.) Otelciden bunların kim olduğunu sor. a kırlara ü ü düm: Him ir döküldüğüne hükmedece- m : 2 va iki gPirkaç sene evvel Selim Sırrı Tarcan | Hepsinin kendi bisikleti var ve işlerine hiversite salonunda verdiği bir konfe-| onunla gidip geliyorlar, dedi. , yürüyüşün vücude olan faydala-| — Niçin tramvaya binmiyorlar? Tindan baheettikten sonra bizde sokakta | — Birçok sebeblerden dolayı. Birin- Bele yürüyen genç kızlar için konu kom- | cisi hergün bir iki saat bisiklete binmek Rinun «delişmen» dediklerini işaret et-) iyi bir spordur; ikincisi bisiklet çok ucuz Maşti, Avrupada yürüyüşe çıkan bu yaşlı| olduğu için, bedelini ödedikten sonra an- €necek çağdaki kadınları gördükçe hep|lara tramvaydan daha elverişli gelir, ü- i Sirin bu sözünü hatırlayıp için | çüncüsü bununla istedikleri yere istedik- ia Eldüm. Orada edelişmens olmıyan İleri yoldan giderler; dördüncüsü sabah iş Yok gibi, Meğer ki hasta veya çok | akşam kafile halinde işe gidiş geliş çok tiyar olsun, eğlenceli olur. Avrupa kadınları için yürüyüş yalurz| Ertesi gün bir ahbabım bana İsviçse gencin bir ağızdan söyledikleri bu bile, spor yapmış sağlam bir gö- SON POSTA Sayfa 7 “Ben bir tımarhane kaçkınıyım !,, Nihayet zabıta beni tıbbı adliye göndermeğe karar verdi İyi kalbli polis memurları söyliye söyliye ezberlediğim hikâyeyi tekrarlayınca bana acıyorlar, “ Daha gençsin, geçer! ,, sözlerile teselli etmek istiyorlardı Behir Civarında yapılan bir spor olarak Mr dağlara tırmanan birçok ka- Da“ da rasgeldim. Hepsinin yanak- - Pembe, gözleri parlaktı; ve hepsinin Sn inde yaşamağı seven ve hayatı tatlı e bir eönlilik ve hoşnudluk verdi; min tabiatle koyun koyuna yaşi- MN büyük bir zevk ve saadet duy- aklar apaşikârdı. Me kıyafetlerindeki sadelik bil- Sika Bözüme çarptı. Geniş etekli eski temiz bir elbise, kolsuz bir bluz, ika T Sâren ince bir eşarp ve ökçesiz "bin. Arkalarındaki çantada hiç şüp- Müze ki birer yünlü hırkaları ve sur e eşyaları mevcuddu. Ya ktebine ve işine giderken de spor k fırsitini kaçırmıyan birçok Kız- 2k Tasladım. Bunlar mekteblerine, 7“ amı Baze gidiyorlardı. İsviçreye nazaran be Ve Romada daha az fakat Censvre- ipi her genç kızın bir bisikleti var W pek fazla mübalâğa etmiyeceğim 8k Beliyor, ir > iş ün hangi saatinde otelimin balko- Bikley EK taysam, arka arkaya geçen in tâhg i Kızları seyredip durdum. Hele tig, , YE akşam vakitleri bunların bir vay, elinde önümden geçişleri çok 8*- karin vi manzara teşkil ediyordu. Üst Delig, sade kısa fistanlar, başlarında 4- bk berelerle 13-22 yaşları arasındaki 5 kadar genç ve mülenasib vü- ie Alü say nde bir dirhem faz- ve hepsinin seneler- i terbiye ettikleri bes- e bir akşam gördüğüm bir man?s- Mrüm oldukça unutamıyacağım Sa- Güneşin ışıkları henüz soluyor ve HİYordı,. Bölünün mavi suları kurşunile- Si duyu, aktan çok meş'eli bir şarkı se- Pâyim, P Dalkona koştum. Bir de ne gö- i Geniş asfalt rıhtım üzerinde yüz- Mu; $2İA bisikletli genç, elele, omuz © ir al, aarak ve muntazam tempolu Hihdg, , Sövliyerek geçiyorlardı. Başla- * Böğüslerinde ve kucaklarında rerk ik Siçekler vardı. Kadınlı erkekli yüz “ye, fabrika veya mağazalarına bi-| hükümetinin tramvay işletmesinde açığı olduğunu söylediği zaman hiç şaşmadım. Seyahatim yaza rasladığı için Niste ve İtalya sahillerinde deniz sporları yapan binlerce kadın gördüm; fakat içlerinden bir tanesi beni çok şaşırttı. Kan şehrine bir çeyrek saat mesafede ve çamlıklarile meşhur Sent Onora ada- sının gazinosunda idim. Uzsktan son | sür'atle bir motörün geldiğini gördüm. Adaya yaklaştığı sırada, ayaklarına tıpkı kar üstünde kaymağa mahsus olan skiler gibi iki ski takılı bir genç kadın denize atıldı ve motöre bağlı olan ipleri ellerile sıkı gıkı tutarak, baş döndürücü bir sür'atle sularda zikzaklar çevirerek dön- meğe başladı, Bu o kadar çabuk oluyordu ki benimle birlikte birçok kimseler fo- toyraf çekmek teşebbüsünde bulunduk- İları halde buna imkân bulamadılar. Ben bu sporu İstanbulda da görmüş- tüm, Beykoz sahillerinde genç.bir kadın bir tahta üzerinde ayakta durup motöre bağladığı ip! tutarak dönüyordu. Fakat İ buradaki, büsbütün başka bir şeydi; #»- rek şür'at, gerekse maharet itibarile. "benim bile gözlerim kararıyordu. Kadın İgih dakikalarca uçarak, gâh denize yu- varlanıp gene çıkarak saatlece suların 'üstünde kaldı. Öğleyin bu sporcu baya- yemek yerken gördüm. Bize yakım bir İ masaya oturmuşlardı. Esmer vücudleri- İle ikisi de bronz heykelleri andırıyorlar- dı. Büyük bir neş'e içinde konuşup güle- rek çeşld çeşid ve bol bol yemek yediler, şarab içtiler ve sonra garinonun arka- sındaki çamların altına uzanıp uyudular, * Hemen her yazımda yaptığım gibi, ge- e sözü bize çevirmeden geç: Güzel memleketimizin her tarafı su, dağ ve ormanla örtülü olduğu halde, Anadolu içerlerinde değil, maalesef İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerimizde bile sıh- hi ve fenni bir surette spor yapmağa ve yaptırmağa (o ehemmiyet vermiyoruz, Dört bucağı mavi denizle örtülü olan ts- tanbulda kaç kişi deniz banyosu yapıyor? (Devamı pnp üncü sayfada) Bazı dakikalar oluyordu ki uzaktan'şey var. İn: gazinods, yanında bir erkekle beraber da —27— Kalkıyorum, yanlarına yaklaşıyor, göz ucile yazılan şeyi okuyorum; «Şişli Nahiye Baş K. «Sözü geçen zat, sınırımız dahilinde, «Büyük Duracı sokak 78 numarada ©- «bozukluk olduğu yapılan incelemeden «anlaşılmıştır. Gereğinin yapılması İk «çin adamlı gönderildi, Taksim Nahiye Evrakı hemen imzalıyor. Muavin: — Faruk, diyor, seni bekci ile gön- — Yapmam. Bekci ile yola çıkıyoruz. Ortalık 2- damakıllı kararmış. Zavallı Cemal karşıya dikilmiş bana bakıyor. Şuna son bir muziblik daha yapı yım dedim, Bağıra bağıra: — Cemal, benden bir nasihat ister misin? Sakın yoğurtlu sarmısaklı şam- panya içme, Yoksa sen de benim âkı- betime uğrarsın.. Sözlerimi duyan birkaç kişi yüksek sesle: — Yoğurtlu sarmısaklı şampanya. edelim. Bekci ile yavaş yavaş yollanıyoruz. Yolda soruyorum: — Adın ne senin? — Ali. Yürüyoruz. Bu sefer o bana soruyor: — Ne yaptın? Niçin posta gidiyor- sun? — Bilmem.... Bütün yol boyunca konuşmamız bun- dan ibaret kalıyor. Pangaltı muavini beni tekrar karşı- sında görünce yerinden sıçrıyor: — Ne arıyorsun burada” — Günderdiler.. Kâğıdı alıyor. Bana yer gösteriyor, oturuyorum. Bir kere okuyor, bir da- ha okuyor, gene okuyor, sonra kendi kendine.: — Bu Taksim merkezi de'bunu ü- marhaneye gönderecek yerde tekrar bize gönderiyor. Bai bana dönüyor: — Söyle bakalım evlâdım. Nasılsın? Sakin sakin cevab veriyorum: — İyiyim. — Bügün ne yaptığının farkında mı- sın? — Ne yaptım? — Adamın birisinin elinden istida- sin kaptığın gibi parçaladın. Sorra pastaneyi altüst ettin. Ayıb değil mi evlâdım, ne için böyle yapıyorsun? — İstiyerek yapmıyorum ki efen - dim.» — Yat. — Evet, içimde benden kuvvetli bir O emrediyor ben yapıyorum. — Yal — Meselâ tramvayda Kulağıma bir ses: Şurada oturan ka - dının gırtlağına sarıl diyor... Bu esna- tramvay durursa ne âlâ hemen aşağı iniyorum. Durmazsa kendi başlıyorum kavgaya” — Gırtlağına sarıl — Sarılma! — Sarıl! — Sarılma! Ve bu mücsdele esnasında buram ter döküyorum: — Vah vah. Evvelce hastanede faln yattınız mt idi? — Hayır. — Sizi hastaneye göndersek ister misiniz? — İsterim. — Ne iş yaparsınız? — Evvelce matbaalarda çalışırdım. — Şimdi? — Şimdi seyyar köftecilik yapıyo - rum, — Peki. buram ra geldi: bu da nasıl şey? diyorlar, bir tecrübe Röportajı yapan: Faruk Küçük — Vah vah.. — Daha pek gençsin geçer! beni teselli ediyordu. Biraz sonra kâğıd geldi. Gene benim eski evraka rabtedildi. Bekçinin eline verildi; — Haydi evlâdım, dedi. Allah lar versin. Kadri bey de davadan £. vazgeçti. Adamcağız sana acıdı. Fakat söz aramızda çok korkmuş. Yolda bekçinin elinden kâğıdı aldım. Bir elektrik fe. .rinin altında okudum. « Sözü geçen Faruk bugün saat 15,30 raddelerinde Pangaltıda Ti Yİ pas- tanesinde hiç tanımadığı eski maliye memurlarından Kadriye tecavüz et - miştir. Tavır ve hareketi müvazenel akliyesinde bozukluk olduğunu göster- mektedir. Sınırınızda oturduğuna göre taba - beti adliyeye sevkeditmek üzere « - damlı olarak iadeten gönderildi. i Şişli nahiye başkomiseri Taksim merkezinde bu defa beni . şerkomiser Kemale çıkardılar, Evraki okudu. Sordu: — Bak burada ne yazıyorlar. Sen bugün tanımadığın bir adamın gırtla - ğına sarılmışsın... diyor, şifa Bekçi ile tekrar Şişliyi boyladık Evrakı aldı. Odadan çıktı. Biraz son- — Gel bakalım, dedi, Seni serkomi- ser istiyor. Yukarı çıktık. Muavin: — İşte, bay komiser dedi. Komiser başını kaldırdı: — Adın ne senin? — Faruk, — Bugün adama neye saldırdın? ! — Ye seni dövseydi ne yapardın? ii Ayıb değil mi? —i —ı. — Hiç hastanede yattın mı? — Biraz aşağıda otur bakayım, dü- — Yatmadım. şünelim. — Çoktanberi böyle şeyler hissedi- yor musun? Kalem odasına indik. Köşede bir is- kemleye im, Muavin masasında, Ö- — Bir senedir... : nü evrak dolu. Har:l harıl yazı ya: 3 Seni hastaneye göndersek İster| Mukayyid Enver, Abdülkadir, Musta- pe. fa, başlarını masadan kaldırmıyorlar — isterim. . bile. Bu akşam tenha burası. Kimsecik- — Peki, alın götürün öyle ise, ler yok. Tekrar kaleme girdik. Muavin birl Gözlerimi kapadım. oYorulmuşum. müsvedde yaptı. Sonra seslendi: TTekmil kemiklerim sızlıyor. Başımda — Lütfi efendi, şunu daktilo ile yaz-İbir ağırlık var. İçim eziliyor. Sabahtan dir. Bu esnada tekrar benimle konuş - mağa başladı: — Anlat bakayım evlâdım; neler hissediyorsun? Doktor Cezairliyana ve arkadaşlara okuya okuya ezberlediğim masalları tatlı tatlı okudum. Zavallı iyi kalbli muavin hem dinli. yor, hem de arada sırada: — Yal, beri bir şey yemediğimi hatırlıyorum. Bütün gün cereyan eden vak'alar gözümün önünde resmigeçid yapıyor. Gündüzkü vak'alar adeti günlerce ev- vel cereyan etmiş gibi geliyor banaâ.. Acaba ne olacak? Yarın tımarbane- ye gidebilecek miyim? Doktorlar ne diyecekler? Tımarhanede ne muame- le yapacaklar? Düşünmek bile istemi-, yorum bunları, Sıkılıyorum. (Arkası var) Karamürselde Susuz Falan bir Göçmen köyü İzmit okuyucularımızdan İbrahim Ka- vala yazıyor: getirildiğini, lerini bizzat giderek gördüm. a Yalnız göçmenler Su ihuyacile kıvran- maktadırlar, Bunun için de hükümetin su getirilmesi yolunda göstereceği çalışmı- lara göçmenler maddeten ve manen yar- dım edeceklerini, inşaatta, nakliyat İşle rinde çalışacaklarını söylemektedirler. Subaşı köyünün suyunun temini için a- lâkadarların nazarı dikkatini ceibederim. * Afyonda 700 talebe muallimsiz kaldı Afyondan emekli yüzbaşı Y. Demirer yazıyor: — Afyon mekteblerinden bazıları son günlerde muallimsiz kalmıştır. Bunun 1e- bebi de meclisi umuminin bu mektebler- deki bâzı sınıfların muallimleri için tah- #isat ayırmamasıdır. 700 kadar talebe şim- di boş sınıflarda, boş vakit geçiriyorlar. Maarif müdürlüğüne başvuruyoruz, “bize? «Yeni meclisten tahsisat istiyeceğiz, ve- girerse sınıfları açacağız!« oevalını veris yorlar, Yavrularımızın başı boş kalması bizi düşündürüyor ve üzüyor. Kültür Ba- kanlığının nazarı dikkatini celbederiz. * Üsküdarda hâlâ bakımsız kalan bir sokak Üsküdarda Adliye karşısındaki Çiçekci sokağının bakımsızlığından bir müddet ten Üsküdar kaymakamlığına yazılmıştı. Simdi taşlar naklediliyor, ne olur, bizim sokak da bu arada tamir editse olmaz mı? x Otobüs şoförleri 18 saat mi galışıyorlar? Eyüb okuyucularımızdan Beheet Krom bize yazdığı bir mektubda otobüs şoför- lerinin insafsızca (o çalıştırıldıklarını ileri sürüyor. İş kanununa göre bir İşet ancak 8 saat çalışabilir. Fakat İstanbulda bir o- tobüs şoförü 13-20 saat mütemadiyen ça- lıştırılmaktadır. Ba hususta İş bürosunun ve Gğer alikadarların dikka; nazannı) celbederiz. .

Bu sayıdan diğer sayfalar: