13 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

13 Ocak 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Berlinde Bergama müzesi İnsan, baştanbaşa Osmanlı diyarından sökülüp kaçırılan eserlerle meydana gelen bu koca müzeyi gezerken gayri ihtiyari yüreğinin sızladığını hissediyor Yazan: Vasfi Riza Zobu Zamanında, Afrika demermiş, gitmiş, çöl dememiş, — yürümüş, karlı dağlar aşıp, coş- kun nehirler geçe- rek, akla hayale gel- miyecek ülkeler zap- tedip kurulmuşuz. E; şeytan kimseye yâr glmaz. Gel zaman, git zaman, rahat ve tembelliğe — alışınca, günün birinde azgın bir çifte yemiş, solu- ğu gene Ana yurdda almışız. Oralarda servet bırakmış, ora- larda asar bırakmış, hattâ insan bırak- müiş dönmüşüz. Hiç şüphe yok ki, bu kaybedilen topraklar, paralara, eser lme ve insanlara acınır.. Ziyaın her tür- Üsü içimizde bir uükde bırakır. Ama ne Jyapalım, kuvvetli olduğumuz zamanlar biz onları kovmuş, yerlerine geçmiş ku- Tulmuşuz, sonra onların gözü açılıp pa- , bu sefer bize yol görünmüş, Aldıklarını, kuvvet sarfederek almışlar, n çaresi yokmuş. İstiye- yerek, ağlıyarak, sızlı- bırakmış, yani düşmanlara mağ - Tüb olmuşuz.. Bu felâket aşağı yukarı her milletin başına gelmiştir ve gelecektir de.. dün- ya safasını kıyamete kadar sürmek kim- asib olacak bir nimet değildir. kselmenin, yarın inişini sey- zetmek ahvali âdiyedendir. Hani Timurun, Cengizin, Mahmud Gaznevinin, Yahud Nureddinin kurdu- ğu devletler? Fıravunların Mısırı, İs - kenderin Makedonyası, Daranın İranı -ne oldu?. Kartacanın günün birinde Ro-|miştim. Her eserin altındaki levhayı 0-| ma tarafından yutulacağı kimin aklına|kuyarak yürüyordum: gelirdi?. Fakat! Hiç sebeb yokken, harbsiz,İme hediye itti B l cidalsiz; mal kaptırmak! Ecdad malı,|canın, Anadoludan toplayıp hediye et- baba san'ati, yurd serveti bol keseden:|tiği Yunanlılara aid şunlar, bunlar. Cahilâne bir eda, miras yedirici bir sev- da yüzünden bahşiş dağıtmak yok mu? İşte bu affedilir cinayetlerden, hoş gö- rülür suçlardan değildir. <Asarı atika» bunun ne demek olduğunu daha yeni yeni anlıyoruz. «Anlıyoruz» demek pek| esiz değil a, Allah razı olsun devletten, anlatmıya uğraşıyor. Başvekâletin ara- sıra şiddetli tamimleri olmasa bugün | bile paha biçilmez asar egüme» gidecek.. Okuması çoğalan, medeni milletler ara-| sına girmek için gece gündüz çalışan bugünkü devirde iş böyle olursa; cum- buriyete kadar geçen günlerde ne halt- varın siz kıyas edin.. İşte bu bı'ıvıex , sahibsizliğin acısını | ben, Berlinde de duydum. * «Bergamun muzeum» denilen, saray- lardan büyük bir binanın içinde kuru-| len müzeyi dolaştığım zaman yüreği - min sızladığını «Osmanlı diyarısndan sökülüp taşınan fsar ile meydana gelmiş bir müessesi İsminden de anlaşıldığı gibi, «Berga - ma» topraklarının, asırlarca irinde ta - şıdığı, geç saltanatların — âbideleri, bizim göz yummamızla, Berline akı vermiş Eski metli vermiş! Knuer Vi «Bergama» şehrini bütün kıy-| rile bu müzenin içine kuru - z «Bergamasmı ya? rabistan denilen Os- e de kol atmış, «Babil» |i belerinden ne bulduysa yük- ına getirmiş, Fi- | hissettim, Baştanbaşa 'mıştır. Bu oku |Adapazarında çıkan Cumhuriyet buğ - nişliğinde ölçtüğüm (1604) senesinde yapılmış bir şarklı evinin oturma oda- sını, olduğu gibi: Döşemesi, tavanı, du- varı, kapıları, yük ve raflarile gene bu müzenin içine yerleştirmi Demek ki bu adamlar 1nclcrce Ege ve Akdeniz kıyılarından vapur dolusu | taş, toprak, tahta; sandık sandık da ki- tablar, şlar, halılar taşımışlar.. ta- şıdıkları âsarın maddi kıymeti kadar da masraf ederek bu muazzam müze bhina- sını kurmuşlar. Bunları, hududlarımızdan, gümrük- lerimizden geçirirlerken arkalarından | alay etmiş, bu kadar taş, toprağı taşı- dıkları için abdallıklarile eğlenmiş «Ne olacak, gâvur aklı'» demiş bıyık altından gülmüşüzdür. j Onlar, bu kahramanca harteketle- rinin nelicesi olan bu müesşesede ifti- harla dolaşırlarken, ben kendimden u- tanmış, kimseye görünmekten çekin -| Sultan Abdü i saray ha SON POSTA C 8-Acemi ş herkes gibi yalnız ağrile konuşmaz.. e- lile, kolile, burnile, gözlerile de konuşur. Ağzından bir söz çik- tı mı, gözünü kırpar, dudağını büker, bir elini kaldırır, bir ko- kanu indirir, omuzu. nu döndürür, belini kırar. Bu kadarla da rur. Çenesini — tutar, sırtını. sıvazlar. Acemi şarlatah hukukçudur. Hakkı, hukuku hakkile bildiğini iddia eder.. bü- tün kanunlar ezberindedir; — Hukuk bilmek her uydm ziyade bir kabiliyet meselesidir, der, nice nice hukukçular tanıdım ki hukukun «H> sı- nı bilmezlerdi. Hukuk mektebinden dip- loma almak işe yaramaz, kabiliyet ol - malı, kabiliyet! Sorarsınız: Size bir hukukt mesele cevab verir misiniz? — Tabil cevab veririm, der, bu da iş mi? — Öyleyse sorayım.. müruru zaman dedikleri bir şey varmış o da ne? Güler: — Ne tuhaf sual soruyorsunuz, bunun | hukukla ne alâkasi var. Bu hukuki de - ğil, tarihi bir meseledir. Müruru zaman, zamanın geçmesi manasınadır. Yani ge- çen zamanda olanlar demektir. zamanda olanlar ise tarihte yazılıdır. Siz ona dair bir şey soruyorsanız cevab ve- reyim.. — Tarih dediniz öyle mi, basit bir gey söyleseniz. — Söyliyeyim, bu sene 1938 senesidir. — Bu tarih mi? danışsam tarihe aid Yeşiltürbenin, Eyübsultanın, İznik ca- minin çinileri. Ehlisalibe karşı koyan 'Türk ordusunda kullanılan esliha Burada bile, tekrar ederek yazmak- tan ulfanıyorum. Temenni! edelim ki:| Utanılacak halimiz bunlardan iharet | kâlsın. Yenilerini ilâve etmek felâket- lerini Allah artık bize göstermesin Vasfi R. Zobu Beykozkazasmda 'Kültür, ziraat Ve yol işleri ykoz kaza mıntakasında — kültür, ziraat ve yol işlerine çok ehemmiyet ve- rilmektedir, Kazaya bağlı Buzhane köyünde bir &y evvel bir mıntaka yatılı okulu açıl« a, köylerdeki üç sınıf- okulları bitiren (50) talebe yatılı o - larak okumaktadır. Beykoz köylülerine yirmi | bin kilo dayı dağıtılmıştır. Mıntakada yapılan tecrübe sonunda bu buğdayın bire yirmi beş nisbetinde gi anlaşılmıştır. Beykoz köylerinde Cumhuriyet buğ- dayından -çok istifade edilmektedir. — | Paşabahçe ile Beykoz arasındaki yo- | ına bu yıl başlanacak ve bu suretle Üsküdar ile Beykoz — arasında muntazam bir şose kurulmuş olacak - tır. Beykoza bağlı Ömerli köyünde yen 'at bir köy konağı ve bir okul binası yap - nümMune a İmıkdokı cemiden, türbelerden, E - yübsul miden çalınan çi- niler gene burada soluğu almış.. » tırılmaktadır. Bu iki bina da yakında n kararlaştırılmıştır. Şile - Kartal - Üsküdar ve Beykozun ortasında bulunan bu köy yeni yolun yapılmasile bir transit merkezi halini 'On beş adım böy ve on beş adım ge- İziacaktır. * sınız?, Ben de çoak tuhal düşünüyorum. — Evet, mektublara tarih koymaz mı- Herkes benim gibi tarihçi olacak değil ya. Bilmemenizi ayıplamam. Bu sene 1938 senesidir. Tarihi öğrendiniz ya, bun- dan sonra mektub yazdığınız zaman u- mutmaz, mektubunuza koyarsınız. Acemi şarlatan, felsefe bilir.. felsefe- yi nerede nasıl öğrenmiştir, kimseye şöylemez amma ikide bir Kanttan, Berg- sondan, Aynştaynden, Froyddan, Dar- venden bahseder. — Kantı bili , der, onun felsefesi Froydun felsefesile hemen hemen ayni- dir, her ikisi de vahdet! vücud nazari- yesine gitmişlerdir. Vahdeti vücud yani. tek vücuddan birçok iş çıkarmak de- mektir., işte nümunesi; bir tramvay vat- manını gözönüne getiriniz, gözlerile yo- la bâkar, kulakları zildedir. Bir elile fre- ni kullanır, bir elile cereyanı idare eder. Bir ayağile çan çalar, ve bir ayağının ü- zerinde durur. İşte onların felsefesi bunu — âmirdir. Yani bütün insanlar bir tramvay vatma- nı gibi çalışmalıdırlar. İşte ben tramvay vatmanı — değilim amma bu tarzda ça- hışırım. Kulağım kiriştedir, elim işdedir, gözümü oynaştan ayırmam. Dinliyenlerden birinin aklına gelir: — Tek ayağının üstünde — şarlatanlık yaparken öteki ayağının Üzerinde de şe- kiz yalan kıvırırsın.. Demek ister, fakat acemi şarlatandan sıra bulup diyemez.. acemi şarlatan de- vam eder: — Darvenle Bergsonun felsefesine ge- lince onların felsefelerini hiç beğenmem. arvenden tam yüz yirmi cild, Berg- sondan yüz altmış sekiz cild eser oku- dum. Bütün bunlar bana onların bilgi- sizlikleri hakkında hüküm verdirdi. Dar- ven daha ziyade cemiyetçi, Bergson da ferdiyetçidir. Fakat yanılıyorlar. Ferd ve cemiyet bahsinde en doğru söz benim söylediğim söz olacaktır. Yakında bir e- ser yazıp bütün dünyaya ilân edeceğim.. Ferdin cemiyetle olan mümnasebeti hakkında o kadar esaslı fikirlerim, o ka- |lar.. l M mi Yazan : İsmet Hulüsi E dar kuvvetli tezlerim var ki bu tezler, bu fikirler dünya felsefesini darma du- man edecek, ve o zaman Darvenle, Berg- sonun Gıfır oldukları meydana çıkacak. Acemi şarlatan bir şehircidir de.. şeh- rin bütün derdlerini bilir ve görür.. — Çöp meselesi diyorlar. Bu da bir mesele midir?. Çöp ne? Çöp neden çıkı - yor, bir kere o ciheti tedkik etmek lâ- am, Çöpü, çöp Meselesinin halledilme- miş olduğunu iddia edenler yaratıyor - lar. Hele bir kere orilar çöp yapmasın -« çöp Meselesi diye bir mesele kalır mı? Belediyeden çöpleri kaldırmasını bekliyeceğimize kendimiz - evlerimizde çöp yapmamıya gayret edelim. Bahsi değiştirir: — Şehirde hileli yağ satılıyormuş. Bü- tün kabahat belediyede. Ben belediye reisi olsam ne yaparım bilir misiniz? Bir sabah erkenden evimden çıkarım, yağ satan bütün yağcıları, bakkalları do- laşırım.. yağlardan birer lokma tada - rım.. Ha bakın onu da söyliyeyim. Ben yağdan gayet iyi anlarım. Bir lokma yağ tadınca hâlis mi, yoksa içinde margarin |mi var, yoksa kuyruk mu katılmış, der- hal farkına varırım. Ne diyordum? Ha kendimi medhetmiyeyim.. hangi bak - kalda mahlüt yağ varsa yatırirım o bak- kalı falakaya.. bak bakalım bir daha mahlüt yağ satacak kabadayı çıkar mı? Acemi şarlatan, şarlatanlık için fırsat düştü mü hiç durmaz derhâl işe başlar. Esasen fırsat düşmese de o fırsatı düşü- rür, Sokakta yürürken yanısıra yürüyenin ayağına bastığı vükidir. O zaman bir - denbire çenesini açar: — Dünyada nasıl adamlar var, yürü - mesini bilmiyorlar. Ayağıma bastı, aya- ğim kaptu, ayağım kırıldı. Of ölüyorum. Beni öldürüyorlar. Etraftan koşuşurlar: — Ne oldun, ne var? — Ayağım kırıldı. İşte şu bana alık 2- lik bakan adam ayağımı kırdı. Ayağına bakarlar. Ayağında kırık de. Bil, ayakkabısının üzerinde toz bile gö - remezler. Öteki çaşkın şaşkın: — Bilmiyorum, der, o benim ayağıma bastı. — Daha da iftira ediyor. Polise gidece- ğim, dava edeceğim, on beş seneye, yüz bir seneye mahküm ettireceğim. Nihayet iş anlaşılır, acemi şarlatan ya azar işidir, ya dayak yer, fakat her neye malolduysa '0 gene memnundur, çünkü şarlatanlığını yapmıştır. Acemi şarlatan tsamvayda kondük - törün: — Bilet bay! Deyişini hakaret sayar. — Böyle mi bilet kesilir, bu ne kaba - hktır. Size böyle mi öğretiyorlar? Cebinden defterini çıkarır, kondüktö- rün numarasını yazar.. Ben sana gösteririm. Bugün- den tezi yok direktörle — konuşu- rum., Sizin gibileri burada tutanlarda kabahat.. bizim halk halk değil ki, uyu- şuk, ben Viyanada, (Viyanayı gitme - miştir. Pariste (Parise de gitmemiştır) bu lundum. Oralarda böyle kaba hareketler yapan kondüktörleri linç ederler. Tramvaydakilerden birinin canına tak der: — Ey, sarlatanlığa lüzum yok, sus ba- kalım. iLER arlatan l acanm || Susayını l______— susmuyacağım, Tacağım, Bıracağım.. sizi insanlar bu $ keti — batırırlaf: vatan haini Zamanı £B | Acemi şarlatan #0 dayağı yer Ve Acemi çapkındır da. , anlattığı zaman ) kanlıktaki mahâ” ne herkesi veldi, der, bir | gitmiştim. Kadıl istiyorumuz 'f Sarışını, esmeri, kumralı, zayıfı, nı, Türkü, ecnebisi.. dolu dolu.. bft € loya girdim. Şöyle kendimi göstü Bütün kadınların gözleri üzerimde€ dı. Hepsile ayrı ayrı dansettim. Dd derken de boş durmadım ha.. hepsif” randevu aldım. Acemi şarlatan vapurda* yınınıl lir.. vapurdaki kadınları gösterir: Bak Zehraya. Bakarsınız.. ö ' — Güzel kadındır, hele ev hatiti " bilsen.. tamam on beş gün beraber şamıştık, Ne güzel günlerdi sorma! tersen seninle tanıştırayım.. Siz, tanışmak istemezseniz mesele tur. Fakat, ez kaza: — Tanıştır? Dediniz mi, iş değişir: — Rica ederim, bu senin a münasebetsizlik derler.. ben seni den€ için böyle bir sual sormuştum. lııııı arkadaşile velev ki muvakkaten birlikte yaşıyan kadınla tanışmayı * mi? Bunu neden mi söyler? Neden kadının adı Zehra değildir. AM latanla on 'beş gün beraber gibi, acemi şarlatanı tanımaz bile-.. Acemi şarlatan — her geyi iddia etmesine rağmen işsidir. siz olduğu için de parasızdır. Parasif duğu için de kendine bir iş arar. olur olmaz işlere tenezzül etmerz, | iştizlik canına tak dedikçe parasızlık canına tak der ve nihayet bir yerde ” lira aylıkla bir iş bulur. Bu iş yin bir kâtibliktir. — İşe girdim. Der.. sorarlar: — Nasıl bir iş? Girdiği yeri söyler: | — Islahına ihtiyaç varmış, beni #” nasib görmüşler.. — Ne aylık âlacaksın? - Çök bir şey değil, şimdilik dört " | lira.. 40N Acemi şarlatan işe girdiğinin — FÜ k günü dosdoğru müdürün yanına Ü, O, yer göstermez. Fakat acemi ılf"' N koltuğa oturur! | — Bayım, der, sizinle açıkça h"" mak isterim. Bu idare ıslaha muhtaf l İyi ki bir tesadüfle ben buraya geldi Şimdi idarenin ıslahı için hususatı size arizi amik anlata' Bir kere burada bir alay memur Onların hepsi lüzumsuzdur. Bir heti fiyim.. bütün bu işleri yaparım. Ht açık konuşuyorum, — size ' Sizin yaptığınız iş de nedir ki. omu * ben yaparım. E Acemi şarlatan o gün kanı dışâfi $ tilır. — Ne oldu, hani işe girdindi? Diyenlere cevab verir: — Bir günde tedkikatımı bitirdimte — BU porumu verdim, ve ayrıldım. j * Size acemi şarlatandan bahsettil" cemi şarlalan gü , Çünkü uf“’y olduğu bellidir. Fakat usta çarlatan değildir. Korkunçtur. Çiürikü :,—8' olduğunu belli etmez! 4 d İsmet Hu

Bu sayıdan diğer sayfalar: