11 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

11 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İtalya seyahatinden Sonra Yazan: Muhittin Birgen ay Hitlerin ilkbahar seyahati hitti; İtalyanın yeşil ve koku- hi ovalarından Alplerin yüksek vadile- rine doğru çıkarak Almanyaya dönen Führer, acaba vatandaşlarına ne hediye götürüyor? Geçen gün de meşgul olduğu- muz bu suale bugün biraz daha vazıh ce- wablar verebiliriz. Eğer Avrupa gazetecilerinin yazdıkla- rı doğru ise, eğer gazeteciler, bu defa da gırf mesleki bir insiyak ile politikanın kokusunu, uzaktan da olsa, iyi hissedebil- dilerse, iki gün evvel bu sütunlarda yaz- dığımız şeylerin teeyyüd ettiği neticesi- ne varabiliriz. Bay Hitler, Fransaya karşı yapmış ol- duğu gibi İtalyaya karşı da söz verdi: İ- talya ile Almanya arasındaki hudud kat't surette tesbit edilmiştir, dedi. Nutukla- rından birinde Bay Hitler, «Duce!» diye hitab ederek bu hudud teminatını verdik- ten sonra bunun «bir kanun, bir söz ka- nunu>» olduğunu kuvvetle teyid ve bu te- yidi de birkaç kere tekrar etli. Herhan- Bi bir iş için «söz veren> bir şövalye gibi, dünya huzurunda, Almanya İtalyaya hu- dudların kat't mahiyeti için bir esöz ka- nunu» ilân etti. Buna mukabil de, şimdi daha iyi anlı- yoruz ki, Duce Almanyaya, «harbe kadar gitmemek» kaydile Südet meselesinde müzaheret vâdetmiş ve onun Şarki Av- rupadaki siyasetini tutmaya karar ver- miştir. Südet meselesinde zaten Alman- ya da harbe kadar gitmek fikrinde değil- dir; bu mesele, harbsiz halledilebilir me- selelerdendir; eğer İtalya da yardım ede- cek olursa Almanya bu davayı da hal- leder. Resimli Makale : Bilgi sahibi olan insanlar karakter itibarile iki kısma ay- rılırlar. Hiç kimse ile temas etmiyenler birinci kısmı teşkil seye fa herkese ve her yerde ilimden bahsedenler ise ikinci smıfı doldururlar. Bunların bilgileri ekseriya zahiridir, biraz kazı- ederler. Bilgileri içlerinde kalır hiç kim. hınca altından cehil çık: SON POSTA ydası yoktur, — Hakiki bilgi, sahte bilgi Insanlığa faydası olan ilim karanlık bir kuyu içinde sak- lanan ilim olmadığı gibi propaganda ile gösterilen ilim de değildir. Saklanan ilim yoktur, yok iken var gösterilen de hesaba dahil edilemez. İlim bir radyom cevherine benzer, çe- lik kasanın içine de koysanız ışığı dışardan görülür. Cehli saklıyan örtü ise henüz icad edilmemiştir. SOÖOZ ARASINDA İngilterede çıkan Yeni bir moda Bu davanın halli, bir takım neticelerin | de birlikte gelmesi demek olacaktır ki İtalyan verdiği siyaset te Merkezi Avrupada Südet mesel, yandığı günden itibaren bununla bi bir takım meselelerde beraber doğmuş sayılabilir. Bunlardan biri Macar ekalll yetleri meselesidir. Südetler b Çekoslovakya çoktan bir takım hklar yapmaya karar verdiği gibi Macar ekalliyetleri meselesinde de Küçük An- tant Macarları memnun edecek bazı mü- zakerelere girişmeğe karar vermiş bulu- nuyor. Bu müzakereleri ileri götürmek Ve Macaristanı Küçük Antanta dost yap- mak için sarfedilecek emeğin en ço mahsul verme zamanı bu zaman olmakla beraber Macaristanın Alman siyasetine karşı muhalif bir rol oynamaya cesaret inde edip etmiyeceği çok düşünülecek bir ba- |" histir. Bundan doi caristan ve Aln kında çok şey bilmeleri |: yan matbuatı Küçük Antantı dağılmaya mahküm bir camia olarak ta: dılar. İtalyan matbuatının bu acele olmakla beraber bu grupun ds ve harici bir fırtına geçirmesi mümkün ve bilhassa Çekoslovakyanın, hudud ha- linde değilse bile siyaset şeklinde yavaş yavaş erimesi pek muhtemeldir. * İkinet derecede Tuna meselesi — gelir; Almanya Tunanın yukarı kısmında tek- nik mahiyette büyük tedbirler alıyor. Bütün Tuna havzasile Almanya arasın- daki münasebetlerde iktısaden büyük bir rol oynıyan Tuna, Alman hududları için- de bundan böyle enternasyonal değil, milli bir nehir olacaktır. Yukarı kısmı millileşen Tunanın aşağı kısmındaki İk- tısadi hayat üzerinde ne kadar büyük te- sirler yapacağını izaha lüzum bile yok- tur. İküsadi hayatları itibarile Tunaya çok bağlı olan memleketler için de bu su- retle, siyaset bakımından da yeni bir devir başlarpış bulunuyor. Bu devrin in- kişafını takib etmek çok enteresan ola- caktır. Eğer İtalyanın bu yeni devirde Alman kiyasetine serbestçe hareket etmek salâ- hiyetini verdiği haberleri doğru ise, hat- tâ, denildiği gibi, İtalya bu siyaseti tut- maya kadar da gidecekse 0 zaman hük- medebiliriz ki yavaş yavaş Avrupanın bütün siyasi çehresinde bir takım değiş- meler görülecektir. Bu değişmeleri alâ- ka ile takib edeceğiz. * Führer ile Duce'nin birbirlerine bu ÜUnvanlarla hitab ettikleri son nutuklarda n olsa gerektir ki Ma- ünasebetleri hak- im gelen İtal- Londrada ipek çorablar altından, ba- caklarda yağlı boya resimler görünmeğe başladı. En çok moda olan da yılan, yıl- dız resimleridir. Eski İngiliz hava nazı- rının karısı bu modanın en fazla düşkün- lerinden biridir. Resmimiz, bu bayanın bacaklarımnı gösteriyor. bu bahse dair hayli mühim sözler vardı. Milletler Cemiyetini bir ütopi - hayal - olarak tasvir eden Duce, elele veren fa- şizm ile nasyonal sosyalizmin, realiteler «|üzerine istinad eden ve milletlerin reel haklarına tam riayet prensipi üzerine g| kurulan yeni bir sistemden bahsettiler. Bu arada söyledikleri sözler de Avrupa- Jnan bir kısmında, yukarıda işaret ettiği- miz siyasi çehre değişmesi keyfiyetine işaret eden noktalar vardı. Demek olu- yor ki iki devlet şefi, milletler arasında yeni bir sulh ve dostluk siyaseti yarat- mak istiyorlar ve buna «realizm» adını takarak realist bir sulh devri açmak id- diaşımı üzerlerine almış bulunuyorlar. Milletler Cemiyeti fikrinin bir ütopi ol- duğunu onlarla beraber kabul ederiz. A- gaba bu realizm siyasetinin çeşnisi ve hâkim karakteri ne olacak? Merak edilecek nokta burasıdır. Eğer iki devlet şefi, dedikleri gibi, milletlerin haklarma hürmet ve riayet — bahsinde şimdiye kadar hüküm süren ruhtan büs- bütün başka olan bir ruh yaratabilirler- se insanlık kendilerine müteşekkir kalır. Aksi takdirde, şimdiden söyliyebiliriz, onların tasavvur ettikleri siyaset te yü- rümemeğe mahküm kalır. Yanlış hesab, Bağdaddan döner. Muhittin Birgen netice doğru ise memleketimizde hayat Tar aragındakinden çok kısadır. Erken İSTER GERETEEREEREEEEELELEEEEEEEE MREEREEEEEÇE Hergün bir fıkra Kulağım ağır işitiyor -: Meşhur Fransız komedi muharriri $ Öjen Labiş, musikiyi sevmezdi. Bir j gece bir riyafette bir musikişinas ona ; sordu: ; 4, siz gün geçtikçe bir | kat daha müusiki düşmanı oluyorsunuz öyle mi? is musiki düşmanlığım e- İ zalıyor. n tei: — Çünkü epey zamandır. kulağı: ağır işitiyor. Pariste bulunan Dünyanın en garib Klübü Dünyanın en garib klüplerinden biri, haftada bir gün Pariste otellerden birin- de toplanmaktadır. Bu klübün reisi, 60 sene evvel müessişliğini yapmış olan 73 yaşlarında bir kadındır. Klübün ismi de kırmızı saçlı Adonis klübüdür. Bu klü- bün anayasası; kızlardan müteşekkil ©- lan “azasının muhakkak surette kırmızı saçlı erkeklerle evlenmesini şart koy- müştur. Saçları, kırmızı olmıyan bir erkekle flört eden klüp azası, klüpten tardedilir ve başka renk saçlı bir erkekle evlenmek te klüp azalığından otomatik surette in- fisali mucib olur. Klübün aza kadrosu 139 kişiden mürek- kebdir. 14 üncü namzed 13 kişiden biri- sinin ölümile, asli aza olarak seçilir. Her hafta içtima yapan asza, ayda bir kere kırmızı saçlı bir erkek arkadışını klübün rTesmi ziyafetine çağırmak mec- buriyetindedir. Klübün şimdiki relsi daha hâlâ evlen- memiştir. Ona göre, kırmızı saçlı kocalar, bütün diğer erkeklerden evlerine daha sadık, karılarına daha merbut imişler. İddinsını vesikalandırmak için de klüp relsi bir sürü istatistikler toplamıştır. Halk en fazla hangi filmlerden hoşlanır? Holywood münekkidleri, — yaptıkları istatistikler neticesinde elde ettikleri ka- naate göre, sinemaya gidenler, yüzde he- sabile aşk filmletini 20, komedileri 15, macera filmlerini 12, bareket filmlerini 11, esrar filmlerini 11, güzellik filmlerin! 10, faciaları 3, musiki filmleri 2, hakikate uygun filmleri 1 nisbetinde tercih et- mektedirler. Tar, erken uzunluğu Avrupalı- yorulur, erken yıp- | maktır. İNAN, İSTER Bir doktorun tuttuğu | Feci hatırat Londra doktorlarından, kanser müte- hassısı, Förnival 71 yaşında müdhiş bir boğaz kanserinden ölmüştür. Doktor, s0- nunun ne olacağını pek iyi bildiğinden hastalığa yakalandığı gündenberi, 14 ay- hk bir hatıra defteri tutmuştur. Dok bu defteri sırf, diğer doktor arkadaşlı nın istifade nazarlarına arzetmek — için yazmıştır. Jamaica adasında kışi geçir- mekte olan doktor, bir sabah boğazının arka kısmında bir sertlik hissetmiş, he- men boğaz kanseri teşhisini koymuş ve Nevyorka hareket etmiştir. 22 şudat 37 de radyom tedavisine başlanmıştır. Dok-| tor o gün not defterine şunları yazmıştır: «Boyum 1,80, yaşım 70, çevik bir vü- cudüm var. Radyom tedavisi yaptırıyo- rum.» Geçen şubatta da şunları kaydetmiştir: «Pek bitkin bir haldeyim. Kanser beni berbad ediyor.» Tİngilterede garib bir memuriyet İngilterede, daha hâlâ ilga edilmemiş olan bir memuriyet vardır. Bu da, «düş- manı kollamak» memuriyetidir. 50 sene- denberi, senede sekiz yüz on bir kuruş 0- tuz beş para ile bu işi gören zat, yeniden ayni memüriyete tayin olunmuştur. Bu mevki, İngilizlerle Fransızlar bir- birlerine düşman oldukları zaman, her hângi bir Fransız bahri taarruzunu kol- lamak üzere ihdas edilmişti. Filvaki o za- manlar, İngiltere hükümeti, denizden bir Fransız — taarruzunun — vukubulacağını tahmin ediyordu. İSTER İNAN, İSTER İNANMA! Bir arkadaşımızın uzun uzadıya tedkikten sonra vardığı . Bunun iki sebebi vardır. Birincisi: Çok yürümemek, ikincisi de temiz hava alma- İNANMA! r |nilmiş Sözün Kısası Pazarlık Kalkarken * * Lâyiha meclise verildi. Kanun haline gelir gelmez bütün mem- lekette pazarlıkla alış veriş yasaktır. Bi manifaturacı ile konuşuyordum: — Hele kadın olursa müşteriden biraz fazla isterim. Fiatı çok bulur, inerim, Sırf kendi hatırı için indiğime zahib olur, Bururu okşanmıştır, alır. Şimdi alış verişte güzel gözlerinin mü- him bir yer tutması İçin ne yapmalı? Bir manav derd yandı: — Halden meyvayı getirdiğim gün ki- losuna bir fiat biçerim bazan bir kısmıi kalır, çürümeğe başlar. İki gün sanra be- nim için kıymeti sıfır olacaktır. Hiç ol « mazsa büsbütün ziyan olmasın diye fia- tını indiririm. Şimdi çürük meyvaya da sağlamının flatmı mı istiyeceğim? Bir arkadaş söyledi: — No zaman ne alsam aldanırım. Ba - karım benim 5 kuruşa aldığımı başkası 3 kuruşa maletmiş, yanarım, Bir gün bak- tım. Gömleğim eskimiş, çorabım yırtıl « mış, kravatım hiç kalmamış, gene alda - nıp yanacağım endişesile bir türlü alamtı yorum. Sordum, soruşturdum: Anladım ki Beyoğlunda bu gibi eşyayı satan bir mağaza vardır, en eski müşterisine dahi tek santim ten: yapmaz, ama çok pâ- hahcmdır, dediler. Olsun dedim, yıllar var ki hep oradan alırım. Oraya âdeta zinçirle bağlanmış gibiyim, Fakat artık halâs borusu çalacak. Madem ki herkes için Hat birdir, istediğim yerden beğen- İdiğim şeyi alabili: ( Bir itiraz eden çıktı: — Satıcı vardır ki müşterinin kulağı- na eğilerek: «Yalnız senin için yüzde on tenzilât, amma kimse duymasın» diyeceklir, sen gene pahalıya almakta devam edeceksin. İyisi mi eski yerini değiştirme. e Denilebilir ki pazarlık şimali Avrupada meçhul bir kelimedir, soğuk memleket- Terden sıcağa doğru inildikçe yeni! filiz- Jenmeye başlamış bir tohum halini alır, Akdeniz havzası inkişaf ettiği yerdir, fa- kat asıl şarkta kol, ak salar. İki arkadaş Londrada idik. Dostumun öteberi alacağı tuttu pazarlığa meraklı- dır, en büyük zevki bir başkasının üçe aldığını ikiye almaktır, mağazaya gidip te alacaklarını seçtikten sonra işe girişti. 'Tek kelime ingilizce bilmez. Tercümanlı-” ği ben yapıyorum, fakat kitabdan öğre- gilizcemle.. sıcak, ter, sıkınlı ve |yınca mavi gözlerinde uçuşan hayreti |el'an hatırlarım: — Efendiler galiba lâtife etmek arzu- sundadırlar, dedi. İstediği parayı verdik. |Fakat o malını satmaktan vazgeçmişti. Yolum Viyanaya düştü. Bir valiz almak mecburiyetinde idim. Ortasını beğenme- dim, beğendiğime param çıkışmadı: — Bu akşam dönüyorum, Elimde, avu- İcumda kalanı size versem — istediğinizin | yarısı tutmaz, maalesef — alamıyacağımı dedim. Satıcı düşündü, biraz indi. Ben lgerçı—klrn pazarlık etmiyordum. Gerçek- ten param yoktu. Nihayet beğendiğim vâ- lizi ilk istenen fiatın nısfından aşağısınâ da alarak trene bindim. Mussolininin İtalyası şimdi ne haldt bilmem, fakat bir zamanlar iki- saatlik bir duruş için vapurdan çıkan yolculara alışverişte istenilen fiatın değil, biçilei değerin gözönüne alınması lâzım geldi- ğini söylemek mutaddı. 4 Avrupada: — Pazarlık usulü bize büyük muhare- beden sonra şarktan geldi. Diyenleri bulabilirsiniz, bunlara: — Mübadele yapıyoruz, eski şarkı siZ€ yolladık, eski garbı biz alacağız, diyebi” liriz. * Sözün kısası: Sırık hamallığının kaldi” Tılması bir merhaleydi, gümrük hamal” larının üniformalaştırılmaları ve biletle$” tirilmesi ikinci bir adım oldu, bugün $0” kakta sırt eşyası görmüyoruz, yarın mâ” ğazada: — Beş aşağıya olmaz mı? cümlesin söylemiyeceğiz; değişen bütün bir taril” tir, bütün bir sistemdir: Osmanlı Türkt yesi, Cumhuriyet Türkiyesi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: