19 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

19 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa mamı” “Son Posta,, nın Hikâyesi ELLER YUKARI İsmet Hulüsi KDDKON IKUKUN LAi Çeviren * Küçük bir şehirde bir bankanın mu- hasebecisi idim. Bu şehirde ne sinema, ne tiyatro, ne de bir başka eğlenme yeri vardı. Guruptan bir iki saat sonra bütün şehir karanlığa boğulur, şehir halkı uyurdu. Tavuklarla ayni saatte uyuyup, gene onlarla ayni saatte uyanmaya alışık ol- miyan birkaç arkadaşım vardı. Biz her akşam içimizden birinin evinde toplanır, Çala çala bıktığımız birkaç plâğı çalar, Arkadan da biraz çene çalar, saat on biri, gn ikiyi bulduğu zaman şehrin karanlık sokaklarından evlerimize dağılırdık. Gene bir gece bir arkadaşın evinde töp- Janmıştık, bana o gün bir fransızca gaze- te gelmişti. Gazetede müdhiş bir cinayet havadisi vardı. Ben bu havadisi anlat- muştım. Arkadaşlar akıllarına gelen ci- nayet havadislerini anlattılar, Hırsızlık Yak'aları hikâye ettiler.. böylece gece ya- Yısı oldu. Ben ertesi sabah erken işe gide- cektim. Ayağa kalktım: — Ben gidiyorum! Dedim ve sokağa çıktım. Her zaman pantalonumun arka cebinde bir tabanca bulunurdu. O gece arkadaşımın evinden çıkar çıkmaz tabancayı pantalonumun ar- ka cebinden aldım. Pardesümün cebine koydum ve kabzasını sıkı sıkı yakaladım. İçimde gatib bir korku vardı, karanlıkta birçok gölgeler görür gibi oluyordum. Gitgide korkum artıyordu. Korkum art- tıkça da tabancamın kabzasını daha sıkı şakalıyordum. Fakat korkum pek te boşuna değilmiş, tam bir sokağın köşesini dönerken ben boyda bir adam şiddetle karnıma vurdu. Bir anda başım döndü, noye uğradığımı şaşırdım, Karnımda bir yanıklık hisset- tim. Beni bıçakla vurmuş olacaktı. He- men ceketimin, yeleğimin — düğmelerini gözdüm, karnıma baktım. Çok şükür ya- ra yoktu, fakat acıyordu. Yeleğimi tekrar iliklerken cebimdeki saatin yerinde yel- ler estiğinin farkına vardım. Bana çar- pan demek bir yankecisi idi. Karnıma vurup cebime elini sokmuş, saatimi al- mıştı, kaybedecek vakit yoktu. Onun git- tiği tarafa koştum. Önüm sıra hızlı hızlı ilerliyordu, bağırdım: -— Dur! Hiç durur mu, ayaklarını biraz daha açtı, artik yürümüyor, adetâ koşuyordu. Ben de koştum ve biraz daha yaklaştı- ğım zaman cebimden tabancamı çıkar- dim. Evvelâ bir el havaya attım: — Durt Durdu, döndü. — Eller yukarı. İki adımda tam karşısında idim. Ta- bancayı göğsüne dayadım. — Saati çıkar! Dedim. Zoru görünce yelkenleri suya indirmişti. Saati çıkardı elime verdi, ce- bime koydum. — Haydi, dedim, şimdi defol! Gene hızlı hızlı adetâ koşar adımlarla ilerledi ve karanlıkta kayboldı ARAR Son Postar nın edebi romanı SON POSTA «— Eller yukarı!» Doğrusu kendi cesaretime kendim de hayran kalmıştım. Evime vardığım za- man keyfim yerinde idi. Anahtarla kapı- yı açtım. Her basamağı ayrı bir ahenkle gocırdıyan merdiveni çıktım. Odama gir- dim. Konsolun üzerindeki petrol lâmbasını yaktım. Saatim petrol lâmbasının yanın- da tık tik işliyordu. Şaşırdım. Elimi ce- bime attım. Orada da bir saat vardı. Fa- kat benim saatimden büsbütün başka idi. Kısa bir şaşkınlık devresinden sonra olan bitenleri hatırladım. Yaptığım hareket eli tabancalı — bir haydudun yaptığından farksızdı. Lânlet- tayin bir adamın yolunu kesmiş, onu ta- banca ile tehdid etmiş, saatini almışlım. Fakat o da ne diye karnıma çarpmıştı. Gece fena bir uyku uyudum. Rüyamda beni yakaladılar, mahkemeye çıkardılar. Hâkimler idamıma karar verdiler. Dara- ğacına götürüldüm. Cellâd boynuma ipi geçirdi. Tam öldürüleceğim sırada uyan- dım. Sabah henüz olmuştu, alelâcele giyin- dim. Kendi sattimi yeleğimin bir cebine, öteki santi öteki cebine koydum. Dos- doğru karakola gittim. Komiser yaşlı bir adamdı. Kendisile pek ahbablığımız yoktu ama yolda tesa- düf ettiğimiz zaman selâmlaşırdık, bo- nim bu ani ziyaretimi merak etti ve ben bütün olan biteni baştan sona kada! lTattım. Cebimden çıkardığım saati masa- sının üstüne koydum, Komiser saate bakınca gülmeye baş- | ——— ——— .———————— # ladı: — Saatimi tanıdım, dedi, kızımı evlen- dirdiğim zaman damadıma hediye etmiş- tim, Kızım gebe idi. Dün gece ağrısı tut- muştu: Damadım ebe getirmek için soka- ğa çıktığı zaman bu hal başına gelmiş o- lacak. Biraz evvel kızımım bir erkek ço- cuğu olduğunu haber verirlerken dama- dımın da başından gece bir vak'a geçmiş olduğunu söyledilerdi ama, torun sahibi olmanın sevincile vak'ayı sormayı unut- muştum, Şimdi saati götürürüm. Evlen- diği gün damadıma hediye ettiğim saati, çocuğu olduğu gün yeniden hediye et- miş olacağım! Sarıkamış belediyesinin yeni mukarreratı Sarıkamış. (Hususi) — Belediye mecli- si, Parti ocaklarında halkın, ileri sürdük- leri dilekleri kabul etmiştir, Bu dilekler- de gunlar vardır: 1 — Hamam temiz tutulacak ve icab eden tamirat yapılacak. 2 — Kasabada hafta pazarı kurulacak, 3 — Levha resmi yedi liradan iki lira- ya indirilecek. 4 — Çarşının arkasındaki derenin Üüstü kapatılacak. 5- Muhammen bedeli 1712 lira olan 50 aded manyetolu masa telefonu, 20 aded tok kollu komidatör, 200 aded mikrefon kapsülü 2.6.1938 Perşembe günü saat 10,30 on buçukta Haydarpaşada gar binas. için deki satınalma komisyonu tarafından |onu ayağının altına aldı ve tekmeledi. açık eksiltme ile satin alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin kanunun ta yin ettiği vesaik ve 128 lira 40 kuruşluk teminatlarile birlikte eksiltme günü saatine kadar komisyona müracaatları lâ- zumdır. Denizcilik bahisleri (Baş tarafı 7 nci sayfada) Alman muharebe gemileri karşılarında daha az kuvvette düşman bulurlar, Gö- rülüyor ki her iki halde de mesele, Al- manyanın lehinedir. Görülüyor ki cep kruvazörlerinin bü- yük faydasına rağmen Almanya büyük gemilerden müstağni kalamıyor. Fakat Almanya büyük gemi yapmak hususun- da, fazla mübalâgaya da kapılmıyor. O, diğer yapılan yeni gemileri iyi tedkik et- miş gibi görünmektedir. Muhtelif mem- leketlerin son yaptığı gemiler tedkik e- dilirse yeni inşaatta bazı sakatlıkların mevcud olduğu göze çarpar, Meselâ İtal- “yanların Vittorio sımıfına 83 santimetre- lik top konmasına rağımen İngilizler ye- ni gemilerine daha küçük çapta top ko- 'yacaklardır. Acaba bu husus İngiliz inşa- iyelerinin daha kifayetsiz olduğunu mu | gösterir. Hayır,.. Herhalde İngiliz gemi- leri daha mukayim olacak ve istikbal harbinde de su üzerinde daha fazla za- man kalabilecektir. Harb gemisinden beklenen de bu değil midir? Büyük harbden evvel yalnız borda zırhi ve bölme tertibatı mevzuubahs idi. Tarihten saytalar (Baştarafı 9 uncu sayfada) O günlerde ister istemez birinci Ah- medin yatağına gönderilen cariyelerden biri ağladı. Padişah bunu hayretle karşı- ladı. Hasta olup olmadığını sordu. Değil- di. O halde niçin ağlıyordu? Bu ayni za- manda hükümdara karşı büyük bir ha- karetti. Cariye sıkıştırıld. O zaman haremde dolaşan rivayetleri anlattı. Padişaha kar- şı büyük bir saygı ve sevgi duymasına Hrağmen birkaç gün veya hafta sonra bo- Bulup atılmak korkusunu bir türlü yene- mediğini söyledi, özür diledi. Padişah fona hülde kızdı. Çünkü zalim bir adam değildi. Esasen haremdeki ca- riye ve kadınlardan, hattâ harem ağala- rile uşaklar ve bekçiler gibi bütün insan- lardan hiç birinin padişahın izni olmak- sızın idam edilmesi yasaktı. Birinct Ahmed hemen ellerini birbiri- ne vurdu. Kızlar ağasını çağırdı. Sorgu- ya çekti. İş anlaşıldı. O zaman karısını getirtti. Sopa ile üstüne yürüdü. Herke- sin gözü önünde bütün kuvvetile rastge- len yerine vurdu, vurdu, vurdu. Bu kadarla da hıncını alamadı. Hançe- rini çekti. Kadın hem yalvarıyor, hem de kendisini korumaya çalışıyordu. Birinci Ahmed bu sırada hançerini ka- rısının yüzüne savurdu. Fakat yalnız de- risini yırttı. Kadın bir çığlık attı. Padişah | Ancak o zaman kendisini tutabildi. Haremde tıs yoktuü. İşin aslını bilmi- yenler bunun korkudan ileri - geldiğini sanırlardı. Halbuki bir korku değil, yüz- Bu işe aid şartnameler Haydarpaşada satınalma kamisyonu tarafından parasız | lerce cariyenin sessiz bayramı ve alkış- dağıtılmaktadıı (2844) ÇINARALTI Sundurmanın içeri açılan kapısı açıktı. Bir anda Sıdıka dışarı fırladı. Derhal hayvandan atladım: — Kolay gelsin Sıdıka hanım, Galiba gene bir şeyler yapıyorsun. Baban yok mu evde? Bir çocuk sevinci ile yanıma geldi: — Balık istemişsiniz efendim. Öğle- ye yetiştirmek için sabah erken çıktı. — Peki, sen ne yapıyorsun bakalım? Hem konuşuyor, hem sundurmaya doğru yürüyoruz. Elimde paketler var. Bürhan Cahid ua daki yerini bulurdu. Fakat bu işlenme- miş köy güzelini ürkütmek tehlikeli.. o- na emniyet veren bir hareketle sundur- madaki kerevete iliştim: — Bunları sana İstanbuldan getirt- tim Sıdıka hanım. Bakalım beğenecek misin? Senin güzel rengine, güzel en- damına güzel şeyler yakışır. O kadar heyecanlı, o kadar şaşkındı ki daha ilerisine gidemiyordum. Şimdi bana bir şeyler ikram etmek ihtiyacı İle bu iki odalı köy evinin köşesini, bu- — Gönderdiğin tatlı çok güzel olmuş|cağını araştırıyor. Ocağın bulunduğu BSıdıka hanım, Ellerin varolsun., bak ben de sana İstanbuldan ufak tefek ge- tirttim. Bakalım hoşuna gidecek mi? Alıp almamakta tereddüd ediyordu: — Haydi yayrum al, hepsi sonin, Nasıl teşekkür edeceğini bilemiyor. Paketleri âdeta zorla kucağına ver- dim. Heyecandan göğsü kabarıp iniyor. Bir manzara ki mukavemet kesiyor. yan kapının arkasında bardak ve su sesleri geliyor. Nihayet elinde bir bar- dak limonata ile geldi. Köyde limon bu- lunması bir tesadüftü. Ben buna hay- ret ederken o sıkılarak, bardağı uzattı: — Sizin için hazırlamıştım efendim. — Teşekkür ederim Sıdıka hanım. Demek köyde limon da bulunuyor. Ayni sıkılganlıkla cevab verdi: —İki gün evvel babam kasabaya git- Bu ham, bakir kır çiçeğini sevmemek | mişti de, ısmarlamıştım. için kendimi güç tutuyorum. Onun yerinde bir salon kadını olsaydı, şim- — Beni düşünerek mi? Kıpkırmızı oldu. Altın gibi sarı bâşı diye kadar çoktan kollarımın arasın- | göğsüne düştü. Onu sıkmamak için: — Teşekkür 'ederim Sıdıka hanım, dedim. Pek makbule geçti. Sonra birdenbire hatırıma gelmiş gi- bi dedim ki: — Dün kestanelikten geçiyordum. Köy kızları yabani çilek topluyorlardı. Sen hiç evden çıkmıyor musun? — Ben daha gidemedim efendim. — Zamanı geçerse kalmaz. İstersen çarşamba günü sabah çık.. ben de geli- rim oraya, — Çıkarım elendim. — Yalnız kimseye bahsetme e mi? Göz kapakları gene düştü. Elile en - tarisinin yakasile oynuyor, ayaklarının yerini değiştiriyor. Vaziyeti bu kadarla bağlamayı kâfi buldum, Burada daha fazla kalmanın Mmânası yoktu, hemen kalktım, Elimi uzattım. Ürkmeden elini verdi. Hara - retle sıktım ve gözlerinin içini arayıp bularak fısıldadım: — Çarşamba sabahı, değil mi? Ve onun gözlerini benden kaçırma- sını beklemiyerek hemen yürüdüm, hayvana sıçradım. — Allaha ismarladık Sıdıka hanım. — Güle güle beyefendi. Avludan çıkar çıkmaz hayvanı dört nâla sürdüm. Morak ve tecessüsle kapılardan, çit aralıklarından bakanları vardı. Köyde larıydı. hiç yoktan bir dedikodu olacaktı. Bu dedikoduların bilhassa Zehir Alinin kulağına gitmesini istemlyordum. Ger- Çİ onun mıntakasını ayırmışlım. O şim- di yalnız çiftlikte bekçilik ediyordu. Fa- kat köyde başlıyacak dedikodu herhal- de çiftliğe kadar gelecekti. Zehir Ali Sıdıkanın nişanlısı gibiydi. Gerçi res- men bir söz kesilmemişti. Fakat işitti- ğime göre Zehir Ali Veli kaptana kızile nişanlanmasını teklif etmiş, kaptan da köy delikanlılarının kızı iz'ac etmele- rine nihayet vermek için sadece: — Peki! Demişti. İki taraf arasında hediye, nişan yüzüğü vermek gibi âdetler bile yapılmamıştı. Yavuz bir süvari çevikliği ile atımı orman yoluna sürerken kendimi âdeta bir roman kahramanı, kovboy filmle- rindeki silâhşörler gibi görüyordum. Donkişot demeğe nedense dilim varmı- yor. Yarın salı. Çarşamba sabahı kestaneliktel, Bakalım gelecek mi? e Bugün Beş çınarlar altında ikindi uykusuna uzandığım zaman kafam o kadar dolu idi ki gözüme uyku girme- di. Sıdıka ile Jâlenin hayalleri birbiri- Mayisş a9 Halbuki buğgün zırh güvertede de ehem- miyet kazanmıştır. Bugün, tavyare bem- balarına karşı 20 santimetrelik bir 7rli güverte kalınlığı lâzımdır. Bu kadar zirli gemi sıkletinde 560 tonluk bir - tezayüi yapar, Bu sıkleti elde etmek, geminin di* ğer vasıflarından iktısad etmekle müme kündür, Fransızlar bu sıkleti, bütün top* lari başa koymakla, temin etmişlerdir. Acaba Almanlar da böyle mi yapacak lar?. Fransızlar geminin sür'atinden ik* tısad etmek istemiyorlar, fakat İngiliz” lere bakacak olursak sür'ate bu kadaf bağlanmamaktadırlar. Bundan başka İN gilizler Nolsın'dan sonra topları başta ©* Jan ikinçi bir tip yapmadılar. « Bana Almanlar, Fransız yolunu değil, İtgiliz tarafını iltizam edecekler” — dir. Yeni Alman gemileri ne Vittorio K4 dar çok topa malik olacak ve ne de DÜM — kerk kadar sür'atli olacaktır. Fakat but mukabil gerek top mermisine, gerek b0f” pidoya ve gerekse bomba isabetine kar$i çok mükemmel bir zırh muhafazasına VE bölme tertibatma malik olacaktır. AT Geredelilerin bir tememnileri Gerede (Hususi) — Bu sene postalt* rın araba ile gelmesi yüzünden mektub” lar geçen seneye nisbeten 5-6 saat bir t& — ahhürle gelmektedir. Halk bundan şikl* yoet ötmekte ve nakliyatın otomobille yi” pılmasını temenni etmektedir. vecesenenemAecececLEeLEA SAA a ile fırçalıyan kadındır. Dişleri en fazla beyazlatan, mikroblara karşı en müessir, terkib itibarile en mükemmel ne karışıyor.. vücudumda ne zamif danberi eserini kaybettiğim tatlı üfPE — rişler başladı. Çiftliğe ilk geldiğim man ne kadar çabuk uyuyor, ne geziyordum. Fakat öyle zevksiz, gusuz yaşamak da usandırıcı. H”d’, yemek, içmek ve uyumak, asıl bill lardan başka olan zevkleri rahatcâ g pabilmek için lâzım tabif Ğ — Bey uyumuyorsun galiba? Hasan dayının sesi, — Hayır, ne var Hasan dayı? — Kasabadan posta geldi de. — Getir. Yanıma bıraktığı zarflara, re göz gezdirdim. Bugün posta ağır.. ısmarladığım likörler, gelmiş. Mektublardan ikisini larından tavıdım, biri Feri de bizim avukattan.. Önce avukatın mektubunu Çiftlikteki hayatımdan, sıhhatl v haberler sorduktan — sonra k'i âid malümat veriyor ve para istemediğimi soruyor. Güleceğitt ©, di. Burada hangi barda, hangi “î:g tada masraf edeceğim, İstanbulâ ae ladığım şeylerin parası da ord | rildiği için para ile alâkam )'0'—” ? ken üzerime aldığım para oldu? gduruyor. Hattâ üzerine ilâve u]e’ı 5 (Arkası # $ AĞ ki

Bu sayıdan diğer sayfalar: