23 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

23 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta, nın Hikâyesi “umu EVLADLAR BÜYÜYÜNCE TİM EEE, İzegilizceden çeviren: Neyyir David elindeki gazeteyi bir yana attı:| başladı. Kim derdi ki Austin mütareke-| — Anneciğim, dedi, sana bu hafta on|den iki gün evvel vurulup ölecek. Zaval-! saat sonra geldi. İlk sözü: ilin eksik versem olmaz mı? — Olur ama sevgilim bütün hafta ne et, ne de süt alabiliriz. — Bana göre zaten balıkla tavuk etten bin kere daha iyi, Anne duymamış gibi yaptı Mahzun mahzun başını elindeki dikişe eğdi. On günde üçüncü defadır ayni sualle karşı- Jaşıyordu. Evin ne zahmetle döndüğünün David farkında bile değildi. Sanki öbür çocukları da farkında mıydı ki... Küçük oğlu bir ay evvel koleji bitirmişti. Tali- hinden iyi bir iş bulunduğu halde kafa- &ina aktörlüğe çalışmayı koyduğu için: «Açlıktan ölürüm de bu işe gitmem» di- ye ayak diremişti, Kızı Betty ondan bir buçuk yaş büyük, on dokuzunda idi. Ev- de kalıp annesine yardım edeceğine, bir kuvafür yanına girmişti. Aldığı ücret yol pârasile öğle yemeklerine yetişmiyordu bile. En büyükleri David bir sigorta şir- ketinde çalışıyordu. Onun da eve bütün yardımı kendi masrafından ileriyi geç- ön şilinin senin için o kadar ehemmiyeti varsa ben vazgeçtim, veririm. Arkadaş- lar hafta sonu bir eğlenceye gidelim de- mişlerdi de... Klara oğlunun yüzüne mahzun mah- zun baktı, David, küçük oğlu kadar gü- zel değildi. Onun gibi başak rengi saç- ları, pırıl pınl mavi gözleri yoktu ama kestane renkli göz bebekleri, yana taralı düz saçları o kadar sevimli, o kadar da ölen babasına benziyordu ki... Klaranın içi sızladı: — Üzülme yavrum, dedi, ben yolunu bulurum. Arkadaşlarından geri kalma, Delikanlı nefe ile annesinin boynuna atıldı | — Öyle ise ben hemen gideyim. Sen yalnız kalmazsın. Küçüklerin ikisi de nerede ise gelirler. Anne, ayak sesleri kesilinciye “kadar gülümsedi. Sonra birdenbire derin bir hüzüne kapıldı. Zaten ne zaman yalnız kalsa sonsuz bir keder içine karanlık gibi çökerdi. Hep ölen kocasını düşünürdü. “Aradan geçen on sekiz yıl onun hasretin- den hiçbir şey eksiltmemişti. Başı sıkılır| sıkılmaz sanki yanında imiş gibi (Austin, “Austin) diye onu çağırır dururdu. Nasıl seyişmişler, ne kadar mes'ud ol- muşlardı. Austin o zamanlar hali, vakti yerinde bir adamdı, İyi döşeli bir yuva- Yarı, hizmetçileri vardı. Klara elini sıcak- tan soğuğa sokmuyordu. Yazık ki daha ilk çocukları doğduğu yl büyük harp patladı. Kocası Fransaya gönderdi, Ge- İirleri günden güne azaldı. Harb içinde bir kızı, bir oğlu daha oldu. Büyük evi bıraktılar. Bu kenar mahalleye çekildi- ler, Kadıncağız bizmetçilerini savdı. Ço- İtan unutmuştu. Bu sefer onu tam bir cuklarına ve evine seve seve bakmıya MG Son Posta. nın edebi romanı: ÇINARALTI Bu kadının bir muammalı tarafı var- dı. Filiboz çiftliğinde birdenbire peyda öluveren bu genç kadın herhalde me- raklı bir macera taşıyordu. Bayrakdar- oğlunun ona verdiği mevki şüpheli gö- rTünüyordu. Böyle dağ başında Mussetin şirini okuyan bir güzel kadına tesadüf ede- ceğimi heyalimden geçirmezdim, Bizim gece gündüz düşüp kalktığımız İstan- bulun salon hanımları bile Musset gibi bir yabancı şairi değil, hattâ memleke- tin edebiyat âleminde yer tutmuş, Fik- ret gibi, Cenap gibi şöhretleri | bile tanımazlar, Yarım yamalak öğrendik - Jeri OFransızcaları sancak Beyoğlu terzilerindeki manken kızlarla “konu- şacak kadardır. İki satırlık bir mek - tubda on sekiz yanlışları : çıkar. Ama frenk mekleblerinde okumuşlardır. Av- rupaya seyahat etmişlerdir. Bütün si- nema artistlerini tanırlar. Yalnız Türk Şairlerini, hattâ romancılarını tanımaz- lar. Onun için Jâlenin ağzından dinle- diğim bu Fransiz edebiyatının en güzel hı Klara kocasının dönüş müjdesini bek- lerken postacının getirdiği kara haberi alacaktı. Ölüm, kadını yüreğinden vurdu. Fs- kat yavrularının hatırı için en dar gün-| lerinde bile metanetini kaybetmedi. Ge- leçekten umudsuzlanmadı. Bir gün ev-! lâdları büyüyecek, yuvası şenlenecekti. | İşte şuracıkta ne kadarcık kaldı ki... Şöyle birkaç senecik daha... Ondan son-! ra oğulları tapkı kocası gibi ona kanad gerecekler, güzel kızı zengin bir adamla evlenecek, ennesini sık sik evine çağıra- caktı. Yavrularının hatırı için çekingenliğini bıraktı, Mekteb çağına gelir gelmez o- ğullarını tanıdıklarından yardım rica de ede mekteblere yerleştirdi. Kendi giy- medi, kızını en iyi giyinen arkadaşları gibi giydirdi. Bir dediklerini iki etmedi. * Kocasının Brook adında çok samimi bir mühendis arkadaşı vardı. Ölümden bir ay sonra Klarayı görmeğe geldi. Göz- lerinde yaşla: — Müsaade et, sana ve çocuklarına hâ- mi olayım, dedi. Genç dul bunu önce bir para teklifi sandı. Brook onu daha arkadayile nisan-| landıkları gündenberi gizli gizli sevdiği-| ni, hâlâ sevmekte olduğunu anlattı, K ra buna pek sinirlendi. Genç adamı ölü- ye hiyanetle itham etti, Adamcağız gö- zünde yaşla ayrıldı. Birkaç hufta sonra da Hindistanda bir iş aldı. İngiltereden uzaklaştı. Giderken Klaraya dört yüz li- ralık bir çek yollamıştı. Klara bunu önce ya geri yollamayı, yahud yırtmayı dü- göndü. Sonra oğullarının tahsil parası diye bankaya yatırdı. Brook, Hindistendan &ncek ölti sene sonra döndü. Klara haksız öfkesini cok- dost gibi karşıladı. Fakat ölen kocasın- dan başka kimseyi aşkla sevemiyeceğini söyliyerek gene evlenmeye yanaşmadı. Brook ayni şehre yerleşti. Büyük bir iş tuttu. Klara ile en yakın iki arkadaş ol- dular. Çocuklar da ona dört elle sarıldı- lar, «Amca» demiye başladılar, Pazarla- ri onsuz sofraya oturmuyorlar, onsuz gezmiye gitmiyorlar, Betty yeni elbise- lerini ona göstermeden giymiyor, oğlan- lar mektebde görüp geçirdiklerini swne- lermden evvel ona anlatıyorlardı. * Böylece yıllar yarınki saadetin umudu içinde geçti. Yalnız son zamanlarda Kla- tanın içini bir kurd yemiye başlamıştı. Gerçi yavruları onu hâlâ sık sik öpüyer- lar, «Anneciğim» sözü dillerinden düş- müyordu ama biri «On şilini vermezsem ne olur» diye düşünemiyor, öbürü çalı Şıp para kazanmak imkânı varken boşu boşuna âktürlüğe uğraşıyor, hele kızı ne mutfağın hattâ ne de kendi söküklerinin yanına bile yanaşmıyordu. 1 Bürhan Cahid mmm parçasmı dinlerken kendimi âdeta bir başka âlemde zannettim. e Geç vakte kadar biz şundan bundan konuştuk. Bayrakdaroğlu da uyanabil- dl. Çiftliğin kar kuyusunda soğutulmuş koruk şerbetleri pek hoşlarına gitti. Dönüşlerinde onları ovaya kadar in -| dirdim. Bayrakdâroğlu iyi bir gün geçirdik-| leri için bana teşekkür etti, Ve pazarte- si günü için beni yemeğe beklediklerini söyliyerek gelmemi rica etti, Jâle geldiği zamanki kadar neş'eli değildi. Bana öyle geldi ki genç kadın deşilmek istenen yarasına biraz temas ettiğim için ıztırab duydu. Bununla be- raber elimi sıkıp kocasının davetini tekrar ederken minimini Fransızca bir kelime fısıldadı: — A' demain! Gözlerimle muvafakat cevabı ver - dim. Hayvanlarına #tladılar. Şimdi genç kadın dişi bir kartal gibi Bayrakdaroğ- lunu geride bırakarak başında kızıl ör“ O gece küçük, ağabeysi gittikten yarım — Karnım zil çalıyor, demek oldu. Yer yemez de: — Acele işim var, diye sokağa fırladı. Bir endişesi olduğu besbelliydi, annesine açmak istemedi. Kızı tâ dokuzda eve döndü. Kapıdan girer girmez: — Kuzum anneciğim, bir arkadaşımla dansa gidiyoruz, Ben tırnaklarımı boya- yıncıya kadar ne olur sen de şifon tuva- letimi ütüler misin? Diye yalvardı. Klara ses çıkarmadan mutfağa, ülüyü kızdırmaya giti, * O akşam Davide bir arkadaşı babasının Kalifor ki portakallıklarında mü- him bir iş teklif etmişti Küçüğü de uzak şehirlerden birinde yaşıyan zengin tey- zesi birkaç sene için yanına çağırıyordu. Teyzenin muhiti yeni yelişen bir aktör Için en müsaid bir yerdi. İkisi de gitmek için can atıydrlardı. Ya anneleri... Ona nasıl söylemeli. Onun boynunu büküp gözlerinde yaşla, çenesi titriye titriye: «Siz bilirsiniz!. dediğini nasıl görmeli? Ah ne olur, onların Üstüne böyle düşme- se ne olurdu? İki kardeş derdleşe derd- Veşe eve döndükleri vakit Klarayı ken- dilerini bekliyor buldular. Zaten gecenin kaçında dönerlerse dönsünler onu mu- kakkak uyanık bulurlardı. En tatlı bir eğ- lencenin ortasında «Annem bekler, dö- nelim» diye düşünmek ne üzücü bir mec- buriyetti. Anneleri neye bunu akıl ede- miyordu sanki? Klara o gece ilk defa olarak oğulları- m neş'esiz o karşıladı. Çünkü kız dönmemişti. Delikanlılar onu avulmok Için kendi derâlerini bir yana bıraktılar. Genç kız gece yarısından sonra yanında bir gençle döndü ve nişanlandıklarını ha- ber verdi. Hemen de evleneceklerdi. Çıl- ginca sevişenler için nişanlı kalmak ma- nasgdı. Betty evlendikten sonra da işin- de kalacaktı. Çünkü nişanlısının beş pa- Tası yoktu, Birlikte çalışıp biriktirecek- lerdi. Klara bu emri vakie hiç itiraz etmedi. Şen görünmeye çalıştı. Fakat içi kan ağ- lıyordu, Gözünün önüne kendi nişanlan- dığı, evlendiği gürler, Venedikteki balay- ları geldi. Kızı için de neler düşünmüş tü, neler... Halbuki şimdi... Gerçi her şevden ünce onun mes'ud olması şarttı ama zengin bir adamla sevişse ne olur- du? Demek yıllarla verdiği emek, çekti- ği mahrumiyetler boşa gitmişti, Ne oğul- ları beklediği gibi kocssının yerini tut- muşlar, ne de kızı bir zenginle evlenmiş. . Austin zamanında biriktirdiği paralar suyunu çekmişti. Yakında meteliksiz ka- lacaktı, a Ertesi gün kahvaltıda çocuklardan hiç biri annelerinin durgunluğunu farket- mediler. Halbuki o, gece uzun uzun dü- şünmüş büyük bir karar vermişti lâ istanbul Belediyesi İlânları Keşif bedeli 955 lira 50 kuruş olan İç Erenköy Ethem efendi caddesinin kei ran kaplama yapılması işi pazarlığa konulmuştur. Keşif evrakı ie şar Encümen kaleminde görülebilir. İstekliler 2490 No. lu kanunda yazılı vesikadaf başka Nafa Müdürlüğünden alacakları fen ehliyet vesikasile 71 lira 66 kuruşluk ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 24/5/038 Salı günü saat 14 de Da mi Encümende bulunmalıdırlar. o (İ) (3009) nan Ayni güzergâh üzerindeki otobüs hatlarından bir kısmının tarifelerinde AY“ ni mıntaka arasında alınacak ücretlerde görülen cüz'i farklar bu ücretlerin #£ garisi kabul edilmek suretile tevhid edilmiş, yalnız Sirkeci - Bakırköy, Sirkeci * Rami, Eminönü - Emirgân, Taksim - Yenimahalle hatlarının tarifeleri bunda hariç tutulmuştur. Keyfiyet ilân olunur. Adet s7 5 6 36 5 425 kuruş 450 » s5 300 > > 1900 >» i Bir takımının muhammen bedeli —— .B» “3006 Haki bezden tulum elbise > > (oceket pantalon ». » gömlek Beyaz gömlek Lâciverd takım elbise kasketile Karaağaç memurin ve müstahdeminin e yaptırılacak yukarıda mikdarlari yer zılı elbise vesaire açık eksiltmeye konul muştur. Kumaş nümunesile şart Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler 2490 No. hı kanunda yazılı vesik& ve 232 lira 43 kuruşluk ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 25/5 Çarşamba günü saat 14 de Daimi Encüm ende bulunmalıdırlar. O (2087) o İSİ | MD LYA İİ İTE Almanya, £ Mond-Extra traş AP Kullandığınızda her vakit EN Va İNE : Ae e <a) Ve AR e RİTA LAMP TİR ie ig — ——— — —— Brookla evlenecekti. Çocuklarını kendi hallerine bırakmaya mecbur kaldığını düşündükçe içi yanıyordu. Onlar gittik- ten sonra yıllardır ilk defa telefonla | yük oğlu (Brook) a uğramış, kız | (Brook) a birlikte yemek yemeyi teklif etti, Sonra Kızının pudrasından, beğen- meyip attığı rujlardan süründü. Yaşma reğ'nen hâlâ güzeldi. Tektük kır teller, açık sarı saçlarına bir plâtin rengi veri- yordu. Yemekte dikkat etti. Brook belki İde kendinden daha genç kalmıştı ve hâlâ pek yakışıklıydı. Böyle bir adamla evle- nip rahata kavuşmak, didinmekten kur- tulmak ne güzel şeydi. Söze tereddüdle başladı: — Brookcuğum eğer eskisi gibi benim- le evlenmek fikrinde isen... Erkek, derin bir uykudan uyanır gibi silkindi: — Elbette Klara! — Biliyor musun kızım da evleniyor, bem de fakir bir adamla. artık ona biz yardım ederiz değil mi? Zavallılar bir balayı bile geçiremiyecekler, Kendi balaylarının geçeceği yeri ka- rarlaştırdılar. Tatlı tatlı konuştular. Ye- mekten sonra Brook onu eve otomobille yolladı. Akşam yemeğine geleceğini de vâdetti. Görünüşte neşeliydi, fakat ya- zıhanesine döner dönmez derin bir dü- şünceye aldı, Klarayı düşünmesi lâzım EE li gelen bu saatte çok başka şeyleri ve bi ka çehreleri düşünüyordu. ww O sabah Klara gelmeden az önce kariif leri Betty'nin nişanlandığını haber yer mişti Betiy'nin evlenmesi Brook dünyaların yıkılması demekti daha ilk balo elbisesile gördüğü beri Brook onu gizli gizli seviyordu. gün gelip bu şirin bebeğin de - yani «amca» diye sevilen, kırk şındaki adama - gönül vereceğin gizli ummuştu. Bunu Klaraya açsa, © zına âşığıme dese kim bilir ne lerdi. Acaba güler miydi? Yıllarla kendinin hayranı, yalnız kendinin daşı saydığı erkeğin elinden rür de güler miydi hiç? Ne ise... Artık o tatlı, o eşsiz rilan bir k$istal gibi binbir parça tu. Klara ile evlenmeli ve onu geldiği kadar mes'ud etmeliydi. Bunü pacaktı da... Fakat ah ya Betiy Betty... bayal ni ye * YARINKİ NÜSHAMIZDA: Yaman bir şampiyon Çeviren: #aik-Berem”* tüsü ile batan güneşe doğru tozu dü - mana kalarak uçuyordu. o Çiftliğe niçin geldim? Tehlikeli ciğer- lerimin istirahatı için değil mi? Ve ger mekle ne iyi ettim. İki üç hafta içinde kendimi topladım, Canlandım. Yüzüme renk, vücuduma kuvvet geldi. Uy - kularım düzeldi. Fakat şimdi yavaş yavaş gene uyku- larım bozuluyor. Kafamın içinde bir volkan başladı. Bereket iştiham henüz yerinde.. vücud, başın hakettiği ih - tiyacları duyunca sıhhatte odemektir. Ben de kendimi bu vaziyette buluyo - rum, Zaten İstanbulun, kibar salonla - rında tesadüf elmekten korktuğum ka- dmlardan biri burada karşıma çıktı. Hem daha enteresan. Daha düşündürü- cu, Ya Sıdıka.. o bir avuc altın ve bir tu- tam firoze gibi berrak ve saf Sıdıka! Onunla hafta içinde gene kestane - likte buluşacağız. Fakat ondan evvel yarın İncirli Kaynak mülâkatı var. İncirli Kaynak, bizim çiftliğin ve Filibozun hududları dışında devlet or- manları içinde bir su başı, Kasabayı köylere bağlıyan yoldan sapa olduğu için kuş uçmaz, kervan geçmez. Jüle iyi yer intihab etmiş. Başımda gene İstanbul rüzgürlerı ©9- meğe başladı. Kahvaltımı yapar yap - maz kır âti hazırlamalarını söyledim. Hasan dayı etrafımda dolaşıyor. — Ben biraz dolaşacağım, dedim. Sen islere bak. Artık yolları biliyorum me- rak etme! Bizim Gükdereden İncirli Kaynak bir saatten fazla çeker. köyü, kestaneliği aştıktan sonra beş kilometre daha u - zakta! Böyle yalnız çıkışlarımda üzerime bir revolver bir de avcı bıçağı alıyorum. Bugün atın sağrısına bir de filinta koy- dum. Çifilik bududları dışına çıkaca - Zım, Hazırlığımı gören Hasan dayı daya- namadı: — İstersen Zehir Aliyi al bey, dedi. Başımı salladım: — Muharebeye gitmiyorum Hasan dayı. Hava alacağım. Filintayı aldığıma bakma. Canım sıkılır da belki nişan İtalimi yaparım, diye aldım. Ve geç de olsa öğle yemeğine gele - İceğimi söyliyerek hayvana atladım. Dün akşam şu bayırdan aşağı Jâle ne güzel sürüyordu. Enteresan kadın ves- selâm! Taze sabah. Daha gün yükselmeden ovayı aşmak için bakla kırını sürdüm. Kısmet hep bu taraftan oçıkıyor. Kestaneliği dolanırken dün sabah bu- mm rada Sıdıka ile geçen sehneleri a ladım. O ne masum mahlüklü Y* a Kestaneliğin arkasındaki bodur ge şeliği aşınca beylik orman başlığı” gf rada iki hayvanın geçebileceği 7 bir dağ yolu var. Bu yol yukarı©. if diye doğru Miz Bir yoldan ziyade sel çukuru. yok, cin yok. ağır bir yaprak ve orman kokusÜ b Jâle herhalde yolda olacak. yolu daha yukarıdan dolaşıyor. ceğimi ona hissettirmedim. Şimdi rak içindedir. Nihayet İncirli Kaynağın yım. Daha yaklaşırken yerde . ve nihayet yabani incirlerin ği kaynak. gö” Hayvanın nal seslerinden ürk ya atlıyan kurbağalardan be pi mahlük meydanda yok. bur” p haşerat yuvası olması pek mü Çünkü her taraf ayak değme”. og man, Kaynağın üstü, etrafı beğ gl cirlik.. yalnız ön kısmı açı büyür yerine kadar rastgele konmuş yili taşlar var. Bunlara basa basa kei göllükteki kaynağa tür dala bağlıyarak kaya? ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: