25 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

25 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B -ATATÜRKÜN HATIRATI Alman orduları dev gibi adımlarla Paris üzerine yürürlerken Mustafa Kemal “Almanlar mağlüb olacaklardır,, demişti 8 Sayfa 'Yaptığım işin mana ve mahiyetini izah edeceğimden emin olarak Rayak istasyo- nunu yaktıktan sonra, ertesi gün yerh &- halinin ateşleri içinde Baalbeke geldim. Baalbekte beni bekliyen kolordu kuman- danı Ali Fuad Paşaya, şimale harekete dair olan emrin ifasına devam olunmak lâzım geldiğini tekrar ederek trenle Ley- | man Fon Sandersin bulunduğu «Humusra | vâsıl oldum. Gece idi, çok samimi bir li- sanla Leyman Fon Sanderse, bu vaziyet karşısında verilmesi lâzım gelen kara- rın bundan ibaret olduğunu izah ettim. Leyman Fon Sanders çok açık âlicanaba. ne bir tarzda — Karar budur, dedi, fakat ben niha- yet bir ecnebiyim. Bu kararı veremem. Bunu ancak memleketin sahibleri vere- bilir. — O halde, dedim; karar tatbik oluna- caktır. Cevab verdi: — Yalnız rica ederim, benim erkânı- harbiye reisini de ikna eder misiniz? Leyman Fon Sandersin erkânıharbiye reisi Kâzım Paşa (Diyarbekirli) idi. KA- zım Paşa hasta idi. Leyman Fon Sanders İle beraber onun yattığı odaya gittik. Söylenmesi icab eden şeyleri anlattım. Kâzım Paşa derhal Leyman Fon Sanders- le beraber, benimle hemfikir oldular. Be- nim ameli kararım şu idi: ç (Ortada kalan yedinci ordu Ünvanı ve| birçok enkazı!.. Bunları Halebde, Sun-wy yenin müntehayi şimalisinde toplamak | ondan sonra yeni karar almak) ve bunu | bizzat ben yapacaktım. Leyman Fon Sanders müteselli bır va- ziyette bu teklifimi kabul etti. İ Bahsettiğim kuvvetleri Halebde topladım. En ileride bıraktığım kuman- dan fırka kumandanı Kâzım Bey Idi (Kâzım Paşa) ordumun kolordu kuman- Ganları İsmet ve Fuda Paşalardı. Halebde, mütemadi yorgunluklar sebe- bile eski rahatsızlığım tekerrür etti, üç beş gün tedavi olundum. Bir esaret hikâyesi Yatağımdan kalktığım gün karargü- kaım olan Baron oteline gittim; otelde ©- turuyordum; yanımda Suriye valisi Fah- ri binbaşı Tahsin Bey vardı. Halebin!| gark cebhesinden işgal edilmiş olduğuna dair karışık bir malümat geldi. Çok yakın bir tehlikeyi işaret eden bu haberi tah- kik için, bizzat o istikamete gitmeği ter- €ih ettim. Otomobilde Tüahsin Beyle ya- yverim Cevad Abbas Bey vardı. Şehrin gark med'alinde bir kalabalığın içine gir- dik; bunlar asker kıyafetini taşıyan ür- ban ve bedevilerdi, esir olmuştuk. Ya- mımda kuvvet olarak bir tek nefer yok- tüu; mühacim bedeviler otomobilin etra- fını sardılar ve her tarafına yüklendiler. 'Tehacümü görünce şoföre: — Dur! Emrini verdim. Elimde Tahsin Beyin werdiği kırbaçla ayağa kalkarak, anlara anlıyabileceği lisanla sordum: —- Relisiniz nerededir? Cevab verdiler: — Hepimiz reisiz! Derhal karar vermek lâzımdı; kırbaçla #urmağa başlıyarak: — Çekilin! diye bağırdım. Gayri ihtiyar? çekildiler; emrettim: — Çabuk reisiniz karşıma gelsin! Reisleri geldi; ona dedim, ki: — Ben sizin yardım ettiğiniz vaziyete galebe çaldım; herkes mağlübdur. Fakat | gizin iştirakinizi de mazur göl yorum; | bu akşam yanıma geliniz; sizinle görü- geceklerim var. — Emredersiniz, dedi. Şoföre: e— Çabuk geriye!, emrtni verdim. Ha- Jebin içindeki karargâhıma döndüm; biraz sanra şeyh geldi. Kendisini —onun anlıyabileceği merasimle kabul ettim ve sordum: — Benden ne istiyorsunuz? — Şimdilk bin altın, silâh, cehhane, Gedi. Bin altını 6 akşam verdim; silâh ve €ebhane için vüdettim. Ertesi gün gene rahatsı? olarak karar- Râhta uzanmış, yatıyordum. Bir aralık Haleb şehrinin içinde bir ateş koptu; can içindedir ve bir kalabalık otele hü- cum halindedir; herkes bana doğru ge- liyor... Halebde sokak muharebeleri Vaziyeti kavradım; kırbacımlı evvelâ kâlabalığı otel haricine çıkardım. Alt! kattaki taraçaya indiğim vakit, Haleb kumandanı heyecandan okuyamadığı bir raporu bana tevdi etti; sükünetle oku- dum. Rapordan anlaşılıyordu, ki Haleb hücuma maruz kalmıştır. Bulunduğum oötelin kapısından sağa sa- parek yüründüğü zaman bir dörtyolu ağ- zına tesadüf olunur, © noktaya geldim. Bütün yolları tutturmuştum; düşman tayyaresinden atılan bombalara bazı damlardan atılan bombalar inzımam edi- yordu. Bu beni güldürdü. Çünkü ben Ha- lebi muhafaza etmejği düşünüyordum. Akşam vakti idi, bulunduğum yerden ile- ride birçok adamların yere - serildiğini görüyordum; bunlar beni yalnız zanne. derek hücum eden zavallılardı. Ben Ha- leb şehrinde tabiri mahsus ile sökak mu- harebesini idare ettim. Hücum edenler tamamen mağlüb ve münhezim olarak tard ve takib olundular. Şehirde vaziye- te tamamen hâkim olduk ve sükünet av- det etti. Akşam tal muharebesini idare kınında şoför bekliyordu. İşaret bulunduğum noktaya yanaştı. Otomobili binmeden evvel Haleb kumandanına e - mirlerimi ve talimatımı verdim. Verdi- #im talimatta ısrar olunan şu nokta var. di? (Bu akşam Haleb ilerisindeki kuvvet- leri geriye çekeceğim; yarın Halebin garbı şimalisinde İngiliz ve Arablarla muharebe edeceğim. Buna göre hareke- tinizi tanzim ediniz.) « Zavallı Vilson ! ,, Vakayi dilediğim gibi cereyan — etti. Ertesi gün sabahleyin benim kuvvetle- rimin ric'at ettiğini zanneden Arab ve İngilizler meserettle taarruza başladılar ve tarafımızdan alınmış olan tertibat ile mağlüb ve münhezim oldular, İşte orada bu zafer neticesi bir hat tesbit ve tahdid ettim ve kuvvetlerime emir verdim, ki düşman bu hattın ilerisine geçmiyecek- tir. Nitekim geçmemiştir. Gerek Errurum kongresinde, gerek Sı- vas köngresinde Türkiyenin hududu mil- lisini tesbit için bir ıstılahı mederiye is- tinad etmek Jâzım geldiği vakit ben (Türk süngülerinin işaret ettiği bu hat. tı) esas kabul ettim. Malümunuzdur ki Misakı Milliyi en nihayet Ankarada tes - bit etmiştim. Meselenin yabancısı olan bir takım zevat, bunda amil olmak iste- diler ve hududu milli mevzuu bahsoldu- ğu zaman hakikati bilmedikleri için tür- lü türlü zebablara kapıldılar. İtiraf ederim, ki ben de hududu milliyi biraz Vilson prensiplerinin insani! mak- adlarına göre Hadeye çalıştım. Hemen srih edeyim: O insanf prensiplere isti- nadendir, ki Türk süngülerinin müdafaa ve tesbit ettiği hududları müdafaa et- Thişimdir. Zavalh Vilson, anlamadı, ki süngü, küvvet, şeref ve haysiyetin müdafaa edemediği hatlar, başka bir prensiple müdafa edilemez. Halebde bulunduğum günler zarfında memleketin vaziyeti umumiyesini kendi kendime mülâhaza ettim. Vaziyet şu idi: Müttefiklerimiz ve biz partiyi kaybet. miştik. Fakat Türkiye için mesele, bütün mevcudiyetini kaybetmek neticesine va- racak kadar mühEkti.*O tarihte düşünü- lecek şey, kaybettiğina gübhe kalmıyan | z İ |kona çıkıp sokağa baktım: Herkes hıyv:-' SON POSTA Nakledenler Siird Meb'usu merhum Mahmud ve Falih Rıtkı Atay 1926 Leyman Fo N Sandres partiyi iade etmek olamazdı; yalnız mev- cudiyetimizi muhafaza için en seri ve kat'i çarelere baş vurmakta tereddüd et- Tmemeli idik. Hattâ bu uğurda bütün müttefiklerimizden ayrı olarak, icab e- derse yeniden vaziyet almak zarurt ola- bilirdi. Halbuki harbi bu neticeye isal e- den © günkü kabineden böyle bir hare- ket beklemek beyhüde idi. Derhal bu ka- bineyi ıskat etmek, onun yerine benim düşündüğüm tarzda iş görebilir yeni bir kabineyi mevkil iktıdara getirmek lüzü- muna kani oklum; şunu da ilâve etme- liyim ki tasavvurlarımı tatbik edebilmek için bu yeni kabinede mutlaka bütün ordunun kumandası bana tevdi olunmak lüzumuna da kanaat etmiş bulunuyor- dum. Mustafa Kemal Paşa yeni bir kabinenin kurulmasını istiyor Vaziyet buhranlı olduğundan ve itti- haz edilecek tedbirlerin çok ciddi ve seri olması lâzım geldiğinden bu mütaleamı telgrafla padişah Vahdeddine bildirdim. Yeni kabine için sadrazam olarak İzzet Paşayı ve nezaretlere de bazı arkadaşları tavsiye etmiştim; ayni telgrafta kendi. min de bu kabinede har! azırı olâk rak bulundurulmaklığımı çok samimi bir lisanla istedim; padişaha bu müracaatım- dan ka! için tavsiye ettiğim zevata da ayrıca malümat verdim. Çok geçmedi Talât Paşa kabinesi isti- fa etti, İzzet Paşanın riyasetinde yeni ka- bine teşekkül etti. Bu yeni teşekkülün benim iş'arımla alâkadar olup olmadığı hakkında bir şey diyemem. Ancak tav- siye ettiğim arkadaşların mühimleri ka- bineye dahil idiler. Yeni kabinenin te- şekkülünü müteakib sadrazam — paşadan aldığım bir telgrafname, hatırımda kaldı- ğına göre şu cümle ile bitiyordu: (Ba- dessulh refakatiniz eltafı süphaniyeden memuldür.) Bu telgrafa verdiğim cevabda şunları anlatmağa çalıştım: Ben sulhun çabuk gelemiyeceğini, sulha kadar çok buhran- h ve mühim vaziyetler karşısında kala- cağımızı ve bu müşkülât içinde vatanı- ma ciddi hizmetler etmek kabil olduğu- nu anladığım içindir, ki harbiye nezareti |makamını istemiştim: yoksa sulha vâsıl olunabildikten sonra onun huzur ve sü- künu içinde harbiye nezareti — vezaifini benden çok mükemmel ifa edecek kıy- metli zevat olduğunu bilirdim; buna na- zaran badessulh refakatimizi hiç te za- rurf, hattâ Tüzumlu addetmiyordum » Milif mücadeleye aid ilk irşadlar Haleb notlarımızı alırken, salonda hazır bulunan Ticaret Vekili Ali Cenani Bey: — Paça hezretleri, dedi, müsaade bu- yurur musumuz, o sırada milli mukave- met teşkilâtı için ilk irşadatta bulun- muştunuz, bu küçük hatırayı arsedeyim. O zaman İstanbuldan Gazi Antebe gi- den Ali Cenani Bey «Katıma» istasyo- nunda Gazi Paşa hazretlerine tesadüf et- mişti. İstasyon binasındaki karargâhında Gazi Paşe nereden geldiğini ve nereye gittiğini sormuş; Ali Cenani cevab ver- miş: — Antepte hemşirem, kayınvalidem ve akrabalarım var. Antep vilâyeti Maraşa naklediliyormuş; çapulcular şehir civarı. na kadar gelerek yağmaya başlamışlar. Ordu Adanaya çekildikten sonra hep düşman ayağı altında kalacaklar. Onları Jbaşka tarafa nakil için gidiyorum. Paşa hazretleri demişler ki: — Memlekette adam kalmadı mı? Ken- dinizi müdafaa etmek çaresini düşünü- Nüz.. Ali Cenani Bey kemali hayretle sor- muş: — Ne ile, nasıl? — Teşkilât yapın, millf bir kuvvet vü- cuüde getirin, kendinizi müdafaa - edin. Ben istediğiniz silâhı veririm. Filhakika o zaman Gazi Paşanın emri üzerine Antebe verilen silâhlar meşhur müdafaa teşkilâtının nüvesini teşkil et- miştir. Büyük Guzi, memleketin bir gün |mutlaka kendini müdafaaya mecbur ka- lacağını biliyordu. Kabine hakkındaki cağımız hatıralar bu meseleyi daha zi- yade tenvir edecektir. Umum Yıldırım Orduları | grup kumandanı Mustafa Kemal Paşa Yedinci ordu Haleb şimalindeki vazi- yeti tesbit etmişti: 1918-1934 senesinin son aylarında bulunuyorduk. Bu sırada umum Yıldırım orduları grup kumandan- bğiniın ühdeme tevdi olunduğuna dair bir telgraf aldım; yedinci ordu kuman- danlık vekâletine kolordu kumandanla- rından Ali Fuad Paşayı tayin ederek, grup karargâhının bulunduğu Adanaya hareket ettim. Grup karargâhı Adana şehri içinde bü- yücek bir atelde idi; Müşir Leyman Fon Sandres ile erkânıharbiye heyetini bu otelde buldum. Yedinci ordu karargâhından bu heye- te mülâki oluncaya kadar otomobille, gece gündüz, uyumaksızın, bozuk ve fe- na yollar üzerinde mesafeler katetmiş- tim; uzun mesaleler diyorum, bu mesa- felerin ne olduğunu Katımadan Adanaya giden kara yolunu harita üzerinde per- kelle ölçersiniz, daha doğru bir ifade el - e etmiş olursunuz. Niçin bu kadar acele ediyordum, bunu izah etmek güçtür. Hatıra gelebilir, ki bu isticalin sebebi ordu kumandamı bulur nan genç bir generalin, ordulardan mü- rekkeb bir grupa kumandan tayin edil- mesinden mütevellid meserrettir. Hal- buki bu hüküm, ancak harb iptidasında bu nevi tecellilere mazhar olanlar için musib olabilir; zira böyle büyük kuv- vetlerle vatana şerefli ve tarihi vazifeler Ha etmek ümidi, insana çok kuvvet ve zindegi verecek #millerdir. Fakat har- bin sonunda, hezimet ve perişanlık man- zaraları karşısında, ayni hükmü yürüte- cek mantık sahibi bulunmaz zannede- rim. O halde beni çok yorgun düşüren bu acelenin sebebi ne idi? O zamanki tahas- süslerimi okduğu gibi nakletmek müşkül olmakla beraber, gü kadarını hatırlıyo- rum, ki bir an evvel Adanaya vâsıl ol- mak, cenub cebhelerine henüz hâktm bu- lunan kuvvetlerin başında olarak İstan- bul ile bilâvasıta konuşmak, noktaj na- zarlarımı tatbik edebilmek için müsaid bir fırsat olacağı zannında idim, Bu zan- müracaatlarından başka, aşağıda okuya-| nımda ne dereceye kadar isabet edebilr miş olduğumu bundan sonraki vakayit den anlıyacaksınız. Ümidlerimin boşli çıktığını görürseniz, bunun esbabını tede| kik edebilecek kadar vesikaları da sizül tevdi edeceğim. Leyman Fon Sanders ile mülâkat Müşir Leyman Fon Sandres Paşanili — karargâhmda, büyük nezaket ve itina ilt istirahat ottirildim. Şimdi yalnız Leyman Fon Sandresli  ben, onun kumandanlık bürosundayız; İW kimiz bir masada karşılıklı ayaktayıfkı — Leyman Fon Sandres, melüf bulunduğu © terbiye ve nezaketle, fakat çok hazin bili — lisanla, bana şu kısa cümleleri söylü â kumandayı terk ve teslim etti: — Ekselâns, siz, muharebe cebhelerin* de, Arıburnunda, Anafartalarda çok y3* |kından tanıdığım kumandansınız. Arü* mızda gerçi belki hâdiseler, vak'alar dü oldu, fakat nihayet bunlar bizi birbiri mize daha iyi tanıtmış oldular; kalbdefi dost olduğumuzu — zannederim. Türkiyeyi terke lebar olunurken — emrilii altındaki orduları, Türkiyeye ilk geldi ğim zamandanberi takdirkârı bulundu” ğum bir kumandana tevdi ediyorum. BU umumi felâket içinde bedbahtlık duymü” mak mümkün değildir, Ben yalnız şeyle müteselli oluyorum: Kumandayi size terk ve tevdi etmek! Bu dakikadâl itibaren emir sizindir, ben sizin misafiri* niİzim. Mareşalın hözün ve elemle dolu sözle” ri beni de müteessir etti. Hiç cevab VET” medim; sadece: — Oturolım, dedim. Karşı karşıya ©* © turduk; birer sigara yaktık ve benim a cam üzerine o, birer kahve de ikram eli ti İkimiz de sakit birbirimize bakıy0f? duk. Bu anda zihnimden geçenler ne idif Büyük harbin başlan- gıcına aid bir hatıra Ben kaymakam Mustafa Kemal, döl sene evvel Sofyada ataşemiliter bulunu” yordum. Harbi umumi ilân olundu. Of manlı devleti, müttefik Alman impar#” torluğile beraber bu harbe girdi. heyeti ıslahiyesi reisi muhatabım L” man Fon Sandres, Çanakkaleyi müdafâ” ya memur ordunun başına geçmiş, henüiz farkında değildim. Osmanlı ordü” sunda hemen şeferberlik yapılması şayanı tedkik bir mesele iken; Osmanl) devletinin Karadenizde, halen nasil reyan etmiş olduğunu — öğrenemedii bir hâdise üzerine harbe girdiğinde” müşteki idim. O zaman şikâyetlerim Her” kesçe ne kadar nabemevsim telâkki olun” muştu! Çünkü ben yalnız müşteki oldur ğumu söylemiyordum. Almanlar ve manlarla beraber bulunanlar mağlüb (” lacaklar, diyordum. Bu sözlerim hal ten çok gayri müsaid bir zamana tesi ediyordu: Çünkü Alman kuvvetleri bir yük ve dev gibi adımlarla Paris üzerif? |yürümekte idiler. Bütün Alman mütlü |fiklerinin ve Türkiyeyi bilerek veya |miyerek aldatmak için çenelerini işleteii” lerin, izabetli bir iş yapmış olmaktöl mütevelllâ neşe ile sermest —olluklü günlerde, ben Sofya ataşemiliteri İstanbulda bazı zevata sayfalar golusu |mütalealar yazarak, yanlış bir iş Y dığından bahsediyor, bu adam mecnii değil de nedir? Nihayet dev gibi adımlarla ilerlitü Alman kuvvetlerinin Paris önünde Vâ” dıkları akıbet herkesin malümu oldu: Bütün memleketin benco bariz bİF İ Tâkete atılmış olluğunu gördüktef bütün Türk ordusunun, bir muhâ içllt felâkete herçibadabad mâni olmak kanını dökmeğe bazırlanmasından b'f: çare kalmadığını anladıktan sanrü. nim hâlâ Sofyada (kor dipinmatik) 'ğ de rahat salan hayatı geçirmekliğim? kân olabilir mi idi? Başkumandanlı Ü kâletine bir tahriratla müracaat €Ü ordu. içinde rütbemel mütenasib heT A, gi bir vazifenin bana tevdiini rica €t (Arkası vor) —- AD ATL YE B0 PESLTLLÜU SİISEZ EEP. D DD nev0 ae ae oo w

Bu sayıdan diğer sayfalar: