March 16, 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

March 16, 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Keş Vie ŞA KM * KY a SA ayi EE Yy . Cezanın cürüm ile mütenasib olması lâzım gelmez mi? Hukuk fakültesi ordinaryüs profesörü Mustafa Reşid: “ Bu nisbeti bulmıya imkân verecek hâkimin geniş takdir salâhiyetidir ,, diyor Kıymetli muharrir arkadaşımız Bür « han Cahid geçen günkü sayımızda ortaya şuyanı dikkat bir mesele attı. Bu yarı ce- za, cürüm ile mütenasih olmalı idölası- nı hâmil bulunuyordu. Bürhan Cahide göre: «Devlet malından 40 para çalamn cezası beş yıldan aşağı değildir. Devlet bütçesinde rahneler açan kaçakçı ise bir kaç ay ile kurtuluyor. Herhangi bir se -| beble bir vatandaşı yaralıyan müerim sekiz ay yatıyor, Bütün cemiyetin hayatı- na kasterlen ero'nci ise pek zayıf ceza görmektedir.» Arkadaşımız bunlara işaret ettikten #onra kendi hesabına, cürümle ceza a - rasında bir nizbetsizlik olduğu neticesine varıyor. Bu mesele hakkında tanınmış hukuk « çülarımızın fikirlerin! toplamağı fsydah bulduk. Dün de hukuk fakültes' usul ordinar - yüsü Mustafa Reşid Belgesay ile konuş- tuk. Sayın profesör beni şöyle cevablandır- dr; — Cürüm ile ceza arasında nisbet bü- lanması lâzımdır. Bazı suçlar hakkında ceza kanununda az ceza tayin edilmiş, ba- ziları için de çok ceza tesbit edilmiştir.| Bu arada bazıları vamı kanunun nazari dikkatinden kaçmış olabilir. Prensip itiba rile ceza ile cürüm arasında nisbet var - dır, denilir ve vardır da... Bazı telfkki- Dere göre, bazı cürümlere karşı konulan Cezaların az oluşu bugün mövzuâttaki nisbetsizliği elbetle ifade etmez. Husust hal ve vaziyetlerde cezanın cürüm ile mütenasib olup olmadığım uzun boylu tetkik etmek bir hayli sürer, sanırım, bu- BA gazelehizin sayfaları da kâfi gelmez. Ceza kanunları cürüm ile ceza arasında bir nisbet koyarak suçlunun kabahatini, teşkil eden sebebleri ve sosyal sebebleri de gözden kaçırmaz. Adam öldürmek gi- e emduh, başını yere eğdi, ve Vapur hiç cevab vermedi. Kanlıca iskelesine yanaşıyordu. Birlik- fe çıktılar, ve Eşref efendinin yalısına girdiler. Kapıda kendilerini karşılayan Şaban ağa bir emirleri olup olmadığı sualine: «Hayır!» cevabını alınca çekildi ve iki kafadarı aşağıki salonda yalnız bıraktı, Memduhun, gidip babasının hatırını sormağa bile isteği yoktu. Kendini pen- çere önündeki koltuklardan birinin ü- zerine afıverdi. Zihni mütemadiyen dalgındı. Derdini Macide döküp, onun» la birlikte bir çare aramak istiyordu. IAkin, o ana kadar başından geçenleri ikrara cesareti yoktu... İstihzaya uğra» maktan korkuyordu. Bununla beraber, kalbini tezyik eden teellüm o derece büyüktü ki, şayed bir kimseye açıla * mazsa, çok daha fena olacağını hissedi» yordu. Sevdanın kendisini sevkelmiş olduğu ıztırabtari yese düşerek, için için,, hayatına lânet okumakta idi. O- turdukları salonun yavaş yavaş kesif)” bir karanlığa bürünmekte bulunduğu- nü fark bile etmedi. Karşısında Macid de ayni haleti ruhiyeye müptelâ, sessiz sadasız dürüyordu. Memduh, birdenbire, içeriye dalan uşağın sesile uyandı: — Efendi merak etmiş: Küçük bey neden yukarıya çıkmadı, diye soruyor. Gerçek: Görülecek bir vazifesi var- dı. Bunu unutmuştu. Ağır ağır yerin- den kalktı, Şabân ağaya lâmbaları yak» masını emretti ve odadan çıktı. Arkasından, Macid de davrandı, pen» cereye yaklaşıp dişarıya baktı, Mes'ud veya bedbaht, binlerce, yüz binlerce aşk maceralarına sahne olmuş, yalan, gerçek, milyonlarla aşıkane hitab, ye- min ve sitem dinlemiş, en büyük Türk şairinin dediği gibi: «Görmüş ve geçir miş.» asırdide Boğaziçi denizi, tüllü bir mehtwbon buseleri altında, olgun bir kadın ihtizasile ürperiyordu... Eh Mustafa Reşid Belgesay bi çok ağır bir suçta failin kastı yoksa çok hafif bir cezaya tâbi tutulabilir. Bi- ğı halde failin kusurunun ağırlığı itibe- rile daha büyük cezayı müstelzim ola. bilir. Bunun için adam yaralıyan Kastına göre bazan çok hafif, bozan çok ağır ceza İle cezalandırılır. Şu halde ce- zalar hem failin kusurunun ağırlığı, ham suçun efkârı umumiyede husule getirdi- ği tesir ve heyecana, hem meydana ge - tirdiği zararın şümulüne ve hem de bu | suçtan ve zarardan kaçınmak ihtimalinin | sz veya çok olmasına tâbi olacaktır. Devlet memuru, kendisine teslim edi. len bir parayı kasten suiistimal ederse, bunun göreceği ceza elbette, meselâ kü- çük bir dikkatrizliğile adam öldürmek cezasından ağır olmal'dır. Kezalik ka » çakçılık da böyledir. Kaçakçılıkla failin kusuru çok ağırdır Fakat kaçakçılıktan tahaffuz etmek; bir hırsızdan tahaffuza — Kısacası, nâ hanımcığım: Ben RA - bu kızı delicesine seviyorum, — Olabilir, Mem- duh bey! Hürmüz sevilmiyecek “gibi değildir. — Peki! Ne yapa cağız?. — Neyi ne yapa - cağız? Ne demek is- tediğinizi anlamı - yorum ki, — Size istediğiniz kadar para veririm., bütün — şartlarınız kabul ederim. Dile» diğiniz yerde, arzu edeceğiniz. gibi bir konak, köşk, yalı kiralarım.Ai, araba, kayık.. uşak, hiz- meici, halayık. hepsini temin ederim. — Ne olacak sonra? — Hürniz hanımı.. kendime, şey. — Yani kapatma demek istiyorsu - nuz, değil mi? — İşte. dili çasını söylimeye. Rönâ, parı duran sigaranın külünü yanında kaha attı; — İlâhi, Memduh beyeiğim! Olmı - yacak şeyler bunlar, — Niçin — Ben bu fuhuş hayatının o kadar a- cılarımı tatmış, öyle kahırlarını çekmiş Jâkis suç bu kadar ehemmiyetli olmadı-| im varmatlı o kadar açık” larının arasında tütüp tab- lanın içine silkerken bir de câli kah - İnisbetle daha kolaydır. Şu halde, gecele- yin eve giren bir hırsızın göreceği ceza elbette bir kaçakçının'cezasından ağır ol- malıdır. Heroin ve saire gibi zehirli mad- de kaçakçılarına gelince: Böyle bir cürüm ika edenlerin adi ka- çakçılara nisbetle daha ağır ceza görme- leri düşürülebilir ve görmelidirler de... Kanunlar umumiyetle cezaları maktu olarak tayin etmemiştir. Bir asgari hadle azami had arasmda, hâkim cezayı ser - bestce tayin eder, Hâkim cezayı tesbit e- derken de biraz evvel dediğim gibi, cür- mün filen husule getirdiği neticeleri, ma- zur gösteren sebebleri nazari dikkate a- hr. Meselâ: Aç kalmış olan bir run o günlük maişetini temin maksadile, son- adan yerine koyacağını ümid ederek ka- sadan para çalması halile, sefahate sarf Jetmek üzere yüksek bir para aşıran me- müurün hareketini herhalde.bir tutmıva- maktır. Evvelkine cürmün kanunla mu- ayyen olan cezasının asgari höddini, di- Zerine”de haddi azmlye doğru bir ceza tayin edecektir. Böylelikle hâkim ceza ile suç arasında bir nisbet pe etmeğe çalışacaktır. ” hafif olmalıdır. Ceza faili ve cürme mü- temayil olanları korkutmağa kâf! bir de- recede bulunmalıdır. Efkârı ümumiyenin haklı bulmıyacağı, lüzumsuz bulacağı bir şiddette olmamalıdır. Sizin makalenize ve sualinize gelelim: Cürüm ile ceza arasında nisbet olması, iceza kanunlarının üzerinde titizlendiği bir vaziyettir. Eğer bazı hususatta bu nis. bet yoksa, arzettiğim gibi vazu kanunun dlikkatinden kaçtığı içindir. Bu nisbeti de bulmıya imkân verecek hâkimin geniş takdir salâhiyetidir. Nusret Safa Coşkun Son Posta'nın Romanı : 76 gın En var, — Kiısacasm, Rânâ hanımcığım; ben bu kızı delicesine seviyorum bir kadınım ki, evlâdımı da göz göre o aleşe atamam, Hürmüzü nikâhla isti- yecek adama, fakir de olsa, düşünme- den veririm. Lâkin, sizin dediğiniz şe- kilde harcanıp gitmesine kat'iyen razı olamam, — Nikâhın sizce bir manası var mı? — Bence yok. Lâkin halkın nazarın- da onun pek büyük manası ve kıymeti olduğunu siz de bilirsiniz. Nikâhsız bir kadın, en namuskârane bir hayata kat- lanarak tek bir erkekle yaşasa, gene ona halkın dili derhal fahişe damgası" m Vurur. Öbür yandan, dünyanın en günahkâr kadınma, eğer nikâhlı ise, namuslu gözle bakılır. Bu böyledir, Memduh bey. Ceza, ne fazla ağır olmalıdır, ne de çok! Abdülâzizin Hi sene sonra alevlenen adan ... katledildiği iddiaları doğru mudur? Sultan Azizin (14 can)la birlikte çekildiği Feriye sarayında derin bir sükünet hüküm sürüyordu —u4— derhal bu tasavvurunu tatbik ederdi, Bir Bunlardan birinci mektubun başlangı- bahane ile bir köşeye çekilerek damarla canı teşkil eden: (Evvelâ, Cenabıhakka. saniyen, bei şevketlerine sığıruyorum.) Cümlesi ile, mektubun ortalarında: ate- rm orada keserdi, Halbuki mahlü hükümdarın, o sırada hiçbir gurur ve izzetinelis hislerine kas pılmadığına ve kendisi için hiçbir ölüm (Mürüvvet ve insaniyet, sıkılmışlara şekk tasarlamadığına, elimizde kuvvetli yardım etmek.) 'Ten bahsetmesi.. (Bulunduğum şu tenknâyı ıztırabdan halâs ile bir mahalli mahsus tayinin! ri- ca ederim.) Diye, - mağrür bir adamın (tezelü!) addedeceği derecede - aciz ve zÂİ çöster- mesi. Ve nihayet mektubuna: İSaltanatı Osmaniyey', sülâler Abdül- mecid han hazretlerine terkeylerim.J Diye, hiç lüzumu olmıyan bü; feragat ifadesile bitam vermesi: — Sultan Aziz, son derecede mağrur. ve izzetinefsine mağlüb bir hükümdar idi, Tahtından indirilmesini, ohâzmede- medi, Onun için intihar etti. Diyenlerin bütün iddlalarını red ve tekzib edecek en büyük - ve en kuvvetli delillere müstenid - bir hakikattir, . (İntihar) ve (katil) Mhtimalleri arasın- da bocalıyan Ahmed Mita: Efendi, inti- har ihtimalinden bahsederken, aynen şu satırları yazar: (Rivayeti sahihaya göre, mağfuru mü- şarülleyh hazretleri, ötedenberi arahk telefi nefis kazıyesinden bahseyle- dikleri sırada, Avrupa hükemasından ba- ları, kollarının kan damanm açarak isalel dem suretile nefislerini telef eyle-|' diklerini müsahibin ve büdemaya, ken- dileri haber verirler imiş.) (1) Diyor ve bunu da - sanki Sultan Aziz, ölümürün şeklini evvelden tasarlamış gibi - imtihara dek) gösteriyor, Alâ amma, eğer Sultan Aziz. ölümünün şeklini bu suretle tasarlamış. ve salta. naftan ıskatının acısına dayanamamış ol- bir aralık | saydı, daha Dolmabahçe sarayında iken (1) CÜşü İnkilâb) Ahmed Mitat Rlendi. — Fârzedin ki ni” kâhladım.. sonra da boşadım... — Olur mu? O va- kit, bir daha yüzü - nü görebilir misi - niz? Şeriat size gös- terir mi? — Ne yapacağız öyle ise? Hiçi Kizimu meşru koca olam: - yacağınıza kani ise- tan başka çare yok- tar. za Unutmak. di - Je kolay! — Yok, Memduh beyciğim! Biraz, kendinizi zorladı - dınız gibi, öyle bir unutursunuz ki! Siz metin bir erkeksi- niz. Aşkından vaz geçemiyenler, ahlâ- kı zayif olanlardır. Siz öyle değilsiniz. Siamki gelip geçici bir hevestir. Ben nice kadınlar, ne erkekler bilirim ki divanecesine düşkün oldukları insan - Yardan Üstüste hakaret görünce, hiya - nete uğrayınca, gönüllerindeki keskin aşkın en son zerresine varıncaya kadar kendi ellerile kazımışlardır. — Lâkin, sonra iflâh olmuşlar mı, a-| Kalmaz. Bir adaleti ilâhiye caba? niz, onu unutmak »jsizin gibiler getirdi. Genelim. bir deli! daha var. O da, Hafız Mehmed Beyden, (zehir) 'stemesi... Fakat Sultan Aziz bu zehiri; — Artuk saltanat elimden gitti. Bu düne ya bana haram olsun. Diye, istemiyor, anca ya kadar akseden nü” Bu nümayişlerin bir ğını ve nümayişçilerin saraya etmek ihtimali düş dan bazıları gibi, feci şekillerde öldürül mesinder korku or... ihtilâleilerin ele lerine düşüp te alanmek kaygısile; — Aman.. bü bir hal olursa, nasi ederseniz edin na bir miktar (sem), tedarik edip yetiştirin. Diyor. Görülüyor ki bu (ölüm arzusu), gayet açık ve vazıh bir halde, (şorta muallâk)a tir ve Sultan Aziz, damarlarını keserek ölmek içir, zihninde hiçbir şey tasarlar mamıştır. Eğer tasarlamış olsaydı, Hafız Mehmed Beyden zehir istemezdi ve bu zehiri kullanmak için de, ibtilâleilerin saray kapılarına dayanmalarını obekle« mezdi. Acaba o dak'kada Hafız Mehmed Be. yin yanında bir miktar zehir olsaydi da, çıkarıp padişahın önüne koysaydı; be o lacaktı?.. Sultan A>iz hemen bu zehiri kapıp besmele çekerek bunu yutacak mı . Buna, en küçük bir ihtimal verile mez. Çünkü, Dolmabahçe sarayından o çıks madân evvel, hayatımın masun kalacağı. na dair istediği teminat, ve Sultan Mu- radın (mürüvvet ve insaniyet) hislerine sığınmak suretile vukubulan Obeyanat gösteriyor ki; o günlerde Sultan Aziz, has yatından başka hiçbir şey düşünmüyor. du ve; hayatı masuri kalmak şariile, her şeyi hoş görüyordu, (Arkas: var) İyanet sözünü tesadüfen © unutamam dediniz de, unutubileceğinizi anlatmak için, herhalde, beni! dinleyin: Vazgeçin bu sevdadan. Size kız mı yok? Nikâhlı, ni- kâbsız, şöyle elinizi sali, asanız, elli tas ne birden bulursunuz. Esircilerde Çer Xes, Gürcü kızları dolu. Hangisini be « ğenirseniz, parasını saydığınız gibi ©“ dalık diye alırsınız. Bıktınız mi, savar sınız. Yok, böylesini istemiyorsanız: o zaman kendi küfvünüz olan bir hanım kızla baş göz olursunuz. Ne yapacak « sınız, muhabbet tellâlı Rânânın kızını? — Ben öyle bir tabir kullanmadım. — Lâkin aklınızdün geçirdiniz. ge “ çirmemiş - olsaydınız, bana, deminki teklifte bulunmazdınız. O teklifiniz, bu yaşa gelinceye kadar, - önüne gelene kendi kendisini satmakla vakit geçir « mis sefi! bir katbınin şimdi de kızını sa” ve satmuyacadını anlamak içindi, değil ni? Hayır, Memduh bey! Beni bu hale » cahil » dim. Bu bayat bona cazib göründü. Kocamı, evmi, barkimı, rahatımı, her- kesten gördüğüm hürmeti, itibarı terk ederek, başımı aldım, çıktım. O gün bugündür, başıma gelmedik felâket Kalmadı. Eğer ben kuvveti: bir kadın ölmasaydım, gitti idim hokkanın altı na, Ms olmamak için mat ettim, Can m: dişime alarak en zorlu insanlarla çe- kiştim. Benim kocam ağır başlı, namus» Ju, efendiden bir adamdı, Seymivor - dum. Fakat birbirimize hürmet ediyor- duk. Evimde bir eksiğim yoktu, Adams cağızı yüzüstü bıraktım, bir rezilin aş“ kına. Kocamın yüreğine indi, öldü, Ha nümanımı söndürdüm, Lâkin bu ettik» lerimin hiç biri de yanıma kâr kalmadı, r. O ada na emin olun. Ben ne çekti isem, o — Neden olmasınlar? Her yara unu-|'etin hükmü idi. Kızım baha kocsmdan Yur.. her elem geçer! Zamanın külleme-| yadigârdır. Onu da berbad edip, yeni» diği hangi ateş var? den Tanrının gazabına uğramak iste * — Evet amma, onlar hiyânet gör -İmem. müşler... kıyilmışlar... (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: