April 7, 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

April 7, 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Nisan immun. General Cemil Gonkun hatı ÇANAKKALE raları: 8 ANN Ölü düşman zabitinin mektubu Bence, harbde muvaffak olmanın #ir- larından biri de kumandan ile kıt'a a rasındaki merbutiyet bağının sağlar - lığıdır! Bu ise, kumandanın askerlerini bir baba gibi düşünmesile ve bu hissi onlara telkin etmesile kabildir! General Cemil Conk biraz düşündü sonra: — 4 Haziran 1915 muharebesi bak - kındaki sözlerime (nihayet vermeden önce, dedi, 8,5 saat devam eden bu kan- h savaşta aldığımız ganaim ile zayiat mikisını söyliyeyim: Ganaim: 5 makineli tüfek, 400 tüfek ve binlerce fişek. Zâyiat: Şehidler: 21 zabit 569 nefer, Yaralılar: 15 zabit, 969 nefer, Kay 'bolanlar: 3 zabit 99 nefer ” —— Yekün:! 1676 General Cemil Conk, harbin şiddeti hakkında da şu izahat: verdi: — İhtiyatta bulunduğum ve ileri hatları görmeğe gittiğim sıralarda, bir) » gün, bir muharehe sahnesini görmüş- tüm, Vaziyet şöyle idi: En ileri hattı miz ve gerisindeki saha kalın bir toz, toprak dumanı ile örtülü idi. Biz, bu nişaneden ileri haltımızın orası oldu - ğunu anlıyorduk. Fakat, orada cereyan *“eden ahvali kat'iyen seçmek imkânı yoktu! Bu kalın toprdk bulut sahası| İçinden mütemadiyen ateş volkan'arı fışkırıyor ve semaya doğru yer yet ce- hennem! sütunlar yükseliyordu. Bun - Jar, düşmanın attığı mermilerin yaptın tahriblerin birer nişanesi idi. Kulak: İarımız, şiddetli ve mütemadi top gü- rültülerile adeta sağırlaşıyor ve sanki sonsuz bir uğultu dünyasında kaybolu- “ yonduk. Vakit vakit, rüzgürm açtığı bu toprak bulutlarının arasındaki de- — Sen bilirsin. güzelim. İstersen kah- rım. lb Çanakkale siperlerinde Türk askerleri bir istirahat anında liklerden süngülerin parıltılarıni görü- yorduk! Böylece, orada iki tarafin bo- ğazlaşmakta olduğunu anlıyorduk! İşte, 4-6-915 muharebesinde, bu cehennemin bizzat içinde bulun - müuştuk. Vâlıâ, o zaman, size yukarıda iğım sahneyi biz değil, başkaları Fakat, bizi seyneden bu ihti- yat kuvvetler, ayni levhanın daha kesil ve daha kanlı bir örneğine şahid olduk- larını bilâhare anlatmışlardı. 4-6-1915 muharebesinden sonra ge- neral Cemil Conk'un küçücük not def- lar “yazılı illerinden hiç bir haber h terinde şu 5-6-915: Ke: n d ini düşünmekten, sa madırı. Makineli tü yaşı Fatk efendiyi tabur kumandan vekili yaptım. Sağı “İr mızı tanzime memur ettim. Birinci ta- burun mevcudu iki zabit, iki zabit ve- kili ile yüz elli nefere, ikinci taburun| mevcudu 640 nefere ve 3 üncü taburun — Kal da, şu işi uzun uzadıya konuşa- lım.. kararlaştıralım, — Olar. * «Hamamcınm Hürmüz» ün sefahetha- Besi böyle kurulmuştu. Evin patronu kendisi idi. Fitnat umur ve hususata nezarei ediyor, sermayeleri idare, misafirleri izaz eyliyordu. Beyaz şemsiyel'nin güzellik ve şuhluk şöhreti- ne koşanlar ondan iltifat göremeyince, diğer kizlarla kalmağa razı oluyorlar, kazaya rıza gösteriyorlardı. İçlerinde, 5- tede beride gevezelik edenler, yalan ye- re övünenler vardı, Bunların bu hare. ketleri kulağına geldikçe, Hürmüz gülü- yordu. — Zavallılar! diyordu. Ne yapsınlar? Onlar da unur sahibi. Jâfla hem kendi- ) teselli ediyorlar, hem de başkala- rına karşı akılları sıra itibarlarını yük- geltiyorlar. Bazan, pek müstesna, yakışıklı, kibar, zengin biri düstü mü, Fitnat gelip haber veriyor, teşvik ediyordu: — Pek efendiden adam, kadınım! Hay- di, şuncağız da sana kismet olsun! Lâkin Hürmüz Kat'iyen yanaşmıyordu. O. hiçbir erkeğe, bir daha râm olmama- Ha yemin etmişti. O, erkeğin nazarların- da, mukabeles'z kalmağı mahküm arzu- ların ifadesinden daha çok haz duyuyor- du. Tezellil mertebesine varan yalvar- malara mukavemet etmek onun için bir gevkti. Kendisine ilâm askeden “Kimsele. rl üzmek, kâh ümid ve kâh ümidsiz Bir akşam, Fıtnat koşa koşa Hürmüzün yamna gelip şu ha- beri getirdi: — İki bey geldi am- ma, İanımıyorum.. i- kisin de siftah gör- düm. İçeriye aldım, oturttum, Sen çıkmı- yacağın mı, güzelim? — Yabaneıyı ne di. ye kabul ediyorsun? hi Fitnat hanım! — Ben ne bileyim, a gülüm? Dilber ka- pıyı açıvermiş. Ben, desturun bhelâda İ- dim. — Peki, Kimi iste- diler? Beni sordular mı? — Hayır. Yalnız bir tenesi: Seher hanım evde mi dedi.İn — Ne cevab verdin? dan Seheri yanlarma gönderir miyim? | manlarının takdir edilmekte ol ve general Liman Fon Sandersin, bana, | İ Demir salib nişanı yaz siperleri istirdad İruz yapaca lara yardım etm: #| kat bu taarruz olmadı. Gece gelen di- ğer bir emirde şunlar bildirildi: 7 yeni | hünervertiğin yesâne teburla şafsk vakti düşmana edilecek ve 9 uncu fırka siperleri istir-| dad olunacak. devam ediyor. leri de idbi kuvvetinin hı mevcudu da 440 nefere inmiş. (tabur- ların 4-6-915 muharebesinden evvelki tam kadroları 1200 idi.) Öğleye doğru, ihtiyattaki 22 nci ala- bri bey de Cenub ceph: karargâhından bin - aşı Mülman telefonla 36 nc: alay kshra Şanu ledi yi ettiği i bir taar rkanin on- rdiler, Fa- Sayt 15.30 da 9 taarruz Gece, düşman tarafından siperleri - miz bombardımanı edildi. 6-6-915 — Düşman, topçu mermisi yağdırmakta devam ediyor. Sağdaki t#arruz neticesinden haber Fırkaya şu raporu yazdım: alamadık. 12 nci fırka kumandanlığına Kerevirdere 66-915 sağ cen&h Saat; 9 I — Cephemizde ve sağ cenahta va” iyet de Sağda muharebe Dördüncü bölük siperi âlâ düşman elindedir TI — Gece sabaha karşı cephemizin nubtelif mahellerinde topçu ve piya e ateşi oldu. ibat çoktu etme emen üçte ikisin üne azalmak! (Devami 10 uncu sayfada) ş devam Son Posta'nın Romanı: 97 bak i göreceksin?» karşılığını verdi. — Vay, terbiyesiz! Neden nadan olu. — Bakayım, dedim, Hiç sana sorma-İ yormuşum? Kovayım da, görsün ol — Aman, kadanım! İş çıkarma Allah — Artık, almışsın bir defa, kızı gönde-| aşkına! Sordun da söyledim. Şimdi pig river.. sen de yanlarına git, bak, başkalıman etme beni. istedikleri var mı? bırakmak en sevdiği şevd Bu tehlikeli oyunun, kendine pek pahalıya malo'acağını günün. “birinde| dü.! Fitnat gitti. Yarım saat kadar sonra döndü, ve: h — Her şeyleri tamam! dedi. Sofralari-| belli bir paşazad — Nasıl adam bu? — Kaytan bıyıklı, sarışın, narin yapı- bir delikanlı, Otuzunda var, yok. Bes- kibar evlâdı. Parma günmüyordu. Karşısmdı hep yalvaran, mı kurdum, mezelerin!, rakılarını önleri- | ğında yakut yüzük, yeleğinde altın kor. yakaran, alçalan erkekler görmeğe alış.'ne koydum. Seher de orada, Pakizeyi de don, göğsünde de pırlanta gravat iğnesi muştı. Nil bir defa da bunun aksine Faslıyabilir, daima kurduğu tuzağa biz- zat düşebilirdi Bunu aklını bile getir. memekle, gönül oyunundaki tecrübesiz. Biğini, acemiliğini gösteriyordu. ye çağırdılar; güzel güzel eğleniyorlar, — Beni hiç sörmadılar mi? taşıyor. — Allah Allah! Kim bilir nenin nesi- — Hayır. Sade bir tanesi: «Şu Hür-İdir? Enayinin. biri olacak. müzü görseydik, nasıl şey?» dedi. Öteki — Değilt Ben bu eve gelenlerin içeri- de: «Adam, bırak şu nadan kadını! Nesi, İsinde daha böylesini görmedim. Pek ne- (CC SERBEST SUTUN Jj “Tahribkâr #amanın güllerini soldurup çi- eklerini kuruttuğu bir gül bahçesini nasıl yabani otlar kaplar. arsıx sarmaşıklar sar- mıya başlarsa, bütün giynetleri kaybolan ede biyat gülüştanımızda da bir zamandır gül yerine ısırgan, çiçek yerine deve dikeni kok. | ayoruz. Filvaki, zevkler münakaşa edilmez diye bir söz vardır amma bu şeniş müsaade de nihayet zevksiziik hududuna hiç bir zaman varmamalıdır. Yoksa bu, çileğin yanında yı tanzim için gönderilen kaymakam |enm koralağım, yahud kavının yanında ke- İSabri bey geldi. (Bilâhare fırka ku -|8! baynusunu tereih etmek kabilinden olursa roandanı olan kaymakam şark cephesinde şehid olmuştur.) İya bastabfs veyn dalâlete hükmolunur. İşte son bir kaç yılda böyle garabetler gör- İdük. Mehmed Akifin şiirine «Mahalle kahvesi hitabeti» maymına aruzun bunaması dedik- İten ve onu hakikt ölçüsile beğenenlere de şiirden arlamıyanlar dsmgasinı vurduklan sonra «Yazık oldu Süleyman Kfendiyas mu- ramı dehanın işareti gibi gösterenler ve bu hikmeti de yüksek bir müemesenin İsünden tasdik edenlere rasiadi Yetişen şaircikler, yeni bir dcole, yeni bir tarz yaratmak Üzere imişler. Gürel! Yeni bir çığır açmak dehânın baş- hea vasfıdır. Fakat daha yalnız bu kabili- yetin tahakkukundan #baret olmadığı gibi, şartı da ç değildir. Sonra yenilik mutiaza altematik ve akla ya» kın olmalıdır ki dehs eseri addedilebilinsin. Hele san'at meselelerinde, moda güzellik ile hakiki güzelliği temyiz eden vasıflar ve keyfiyetleri tefrik etmek Jâzımdır. Modanın hüriyotı, hattâ yerine kiymeti yeniliktir. Arcnk bu moda güzelliği ekseriya zamanın hopsalığından caprice du temps.ten başka bir şey olamıyor ve ekseriya moda 56- İkten sonra da gülünç kalıyor. Zerk! selim İnamına iesd olunan bu yenilikler, zevkin ve güzelik «serrsrintn dalâlete uğradığına dair en canlı misaller! şüphe yok ki son senelerde İbizde ve bu zevat Te vermistir Bötün asil manasile telâkki olunan sana- fan kıymeti, yalnız yenilik yapmak değildir. Böyle olursa bütün eski eserleri beğenme - İmek lâzımdır. Ne (Süleymaniye enli, ne | Sult-Piârre kilisesi, ne Panteonlar, ne Akro pollar, ne Ümerin İlyadası, ne Dantenin Ce- tenin Paüsta, ne Hozo, ne Hâmid! Aa'bukt moda güzellikler altı ayda değişip harab olduğu de bü Abideler her zaman için yaşıyorla; Deha, ben m m ğım manada, tablatin esrarma mahrem olan ruhtur, Tabiat ki ve Anima göreir. Daimi bir ir meş'eye ve ribtir. O halde tablate «Nature tangitle», ve; üst b te (N. subjer bu sırra eren insan d vaketli lâf ediyor. Çoğunu anlamadım. — Sen, zatenden öy desin. Kaytan biyik delikanlı oldu mu bâ- yılırsın.. ağzın açik kahır. Fıtnak münfsil bir tavır takındı. Otuz yaşından aşağı er- keklere kargı duydu- Zu zâfın yüzüne vu. tulmasını pek İste- mezdi. — Bana ne? dedi. Sordun: Olduğu gibi tarif ettim ben de. Hürmüzün içinde, “endi hakkında böyle «madan» tabirini kul- lanan adama karşı bir merak uyanmıştı. Pıtnatı savdıktan sonra, oturup uzun W- zun düşündü. O ana gelinciye kadar ken: di şahsına karşı değil böyle tabir kulin. nan, hattâ lâkayd kalana bile raslama. mıştı. Bu eve her gelen etkek, iltitatımın büyük kısmını ona saklar, ona bezleder. di. Hepsinin de vaziyeti, ev ,sahibinin #ofrasına oturamâyıp ta, artıklarile, kı- rıntılarile, kifaflanan tfe inkini an- dırırdı, Şimdi bu kafa tutan, İstiğna gös- teren kimdi? Bu ne zorlu bir adamdı ki kendi kendini Hürmüzden ve Hürmüze yanıp tutuşanların hepsinden üstün gö- riyordu? Bu herife gidip te meydan okumak he- yesinden nefsini menedemed! En güzel, en yakışan esvabını giydi. Düzgününü, xürsü -| hennemi, ne R. Sekspirin Fâmleti, ve Go -| Edebiyatımızda zevksizlik Bizde edebiyat akademisi iâzımsa bu, zevklerine ölçü bulunmıyan zevatı ekarte etmek için lâzımdır maverasından sesler duyup işiten ve bu hos yecan başkalarına inlikal edebilecek hale getiren insandır. «Deha gayri şuurldir» diye bir söz var. Bü, manası mübhem söz elbette ki dâhi ne yap-j tağını, ne söylediğin! bilmez demek değildir. Böyle olsa Yülün Somnanbul'leri, delileri dâhi addetmek lârımdır. Bunlardan sonra, şiir namile ortaya çıkan, bazı şeyleri Insan düyünüyor da hâyret edis; yor. Bir sene evvel bir Fransiz mecmuasında «Guy de Maupassant» ın hastalığına ald bir hekim tarafından, yazılmış yazıları okurken bu arada hasta edibin «Paraiysle Gönâraler, Hecmei hezeyaniyeleri esnasında yazdığı ya- mler gözüme ilişti, Möbalâğasız söylüyorum. meşhur münekkidin beğendiği eserlerin bir çoğundan daha mânalı İdi. Bunun sebebi aşikâr: Hasta $ir dimağ amma ens cevheri güzel! Dimağa w ve orada depo ediler her hilgi lâsu'ira bir gey, bir gölge, bir sü « Tabir caizse lâşunr bu bali suurun bir balmamu kalıbını andırır. Şimdi herhangi bir vetire ile ortadan şuur kalka. cak veya bozulacak olursa, gcrek wsvi va İgerekse varlfevi asabi hastalıklarda meselâ «Nevroseslerde olduğu gibi lâyuur hâkim 0-, Yürs hezeyan tablası meydana çıkar. Fakaf görüyorzunaz ya dolgun, kültürlü bir adamın hezeyanı bile farklıdır. O hsilde gençler! himaye ve irşad vazifesini üzerlerine alan bu zevata, sebebi kendilerine ce de meçhul alkışlardan vaz geçip bu genç- lere okumalarını, kafalarının müktesibati biraz daha (o arttirmalanıı tavsiye etmeli düşüyor. Buda mi olma41?, Hiç olmazsa broşürlerine harcadıkları parayı canları ve o sihhatleri İ namına yemelerini nazihst etselerdi eminim daha hayırlı Iş yapmış olurlardı, Fakat böyle yapmadılar. Ew aşladılan, Bir kisim yolunu şasıranlar eputları yıkalım teranesile ortaya atıldı, kimi Hümldle alay etti, kimi Âtife küfretti, rülünün sözünü unuts balde büyükler yetiştirmek slâfım hatıralarını bir hus dini ile takdis ve taziz etmelldir9 : Hayır bura ne lüzum var, Günkü onlar iddlalırında dn semimi değildirler. Doğru yolma yükselmenin kendilerince kabil olad dıhını gören İrsanlardır Ki neşativisrze'in; çukuruna düşerler. Bu karaya ak, axa d9 kara diyen zevat ta bu cinstendirler. gile elbette ki'bir tek meslek ve tarz yok. falan far ler ve onu hakiki şiir için bir ölçü tanısınlar: Hak verelim ve gene kar İbal edelim ki meselâ Âkif bu ölçüye göre şair değildir. İyi amma, bunu söyledikten, Alemi (Devamı 10 uncu sayfada) pudrasını, sürmesiyi ledi. Bol lâvane; talar süründü. Düşmana karşı giden bir! ordu gibi teçhizatım ikmal etti. Aynaya baktı: Güzeldi! Bu güzelliğe, hangi erkek tahammül edebilirdi? Kapıyi açıp, bir kraliçe revişile içeriye girdi. Safa geldiniz beylerim! İ Sesine, mahsus bir abenk vermişti. Gi dip köşeye, tâ kraşılarına oturdu. Ayak ayak üstüne atarak, yanında duran is kemlenin üstünden aldığı zıvanalı siga rayı kibar tavrile yaktı, Kendisini istihkar eden zatı - teşhiste güçlük çekmemişti. İki gencin sade bir tanesi yakışıklı denecek gibi idi. Ve ha kikaten de kılığında, kıyafetinde, halin- de ve tavrında bir kibarlık, bir başkalık vardı. Hürmüz içeriye girerken, ikisi ds ayağa kalkmişlar, selimma mukabele etmişlerdi, Fakat çirkincesinin ohayran bakışlarına mukabil, öteki, nazarlarını sofradan ayırmağa tenezzül bile etme mişti. Hamamcının kızı bundan duyduğu in. fiali ketmederek, sordu: — Bir eksiğiniz var mı, efendim? Sizi memnun edebildik, inşallah? Cevab veren çirkini oldu: — Çok memmunuz, efendim., teşekkür ederiz. Her şey mükemmel, sayenizde. — İsimlerinizi, kimler olduğunuzu öğ renebilir miyim? Yakışıklısı gene susuyordu. Öteki, © nun yüzüne, istizah veya İstizan eder gir b! baktıktan sonra, cevab verdi: — Bir mahzuru yok! Ben Ali Rıza ben“ deniz.. bu bey de, Şekib Fürüzan, s3 Hürmüz hanım, değil mi? Evet, efendim. Lâkin, dikkat ediyo” rum: Hep siz. cevab vi zan bey konuşmazlar mı? — Konuşur. Neye konuşmasın? Demin denberi bu cici hanımlarla konuşuyo” duk hep. Hürmüz bu #efer, doğruden doğruya tdarruza gecmek lüzumunu hissetti “Arkası var) m

Bu sayıdan diğer sayfalar: