20 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

20 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Terçüm düşüncel İhtimal tanırsınız, yaz kış Büyükadada oturan Mösyö Milok isminde bir Alman musiki muallimi vardır. İşte bu zat, bir gün bana, vaktile Paris'te bulunduğu za manlardan bahsederken gözlükleri al - tından gülerek anlatmıştı — Günlerimi ekseriyetle Karti tendeki san'atkârlar arasında geçi Bu suretle birçok fessam, bestekâr, arkadaşım vardı, Wh, o zaman gençlik! He pimiz bol bol hsyal peşinde koşan deli - kantılarız. İçimizde her tipten bir nümu- neye rastlıyabilirdiniz. Bilhassa, benim gibi ecnebiler için bu muhit mekteb ka - dar faydalı idi. Çünkü, her gün, lügat - lerde bulunrmyan kelimeleri, tabirler: bu mahallenin kahvelerinde öğreniyordum. Fransızeam onun için kuvüeti Bu sözüne hak verdım. O, devam — Bu kelimelr üzerinde hatıralarım çoktur. İsterseniz size bir tanesini anla - tayım. Hay hay, dedim, her bir hikâye olacak! “wHikâye değil, dedi, sadece bir fıkra! ım da belki sizin de hoşu - İşte o tarihlerde idi Bir aralık dikkat ettim, evvelce sik sık ara- mızda gördüğüm arkadaşlardan biri artık hiç görünmez olmı Nihayet bir ak - şam, onu pek yakından tanıyan bir des - tüma sordum: — Ne oldu, dedim Dostum içini çek: — Sormayın zavallıyı. — Nasıl? Yoksa hasla mı? | — Hayır. büfenin önünde dansedi - yor (0). - — Vah vah. demek deli oldu ha? — Ne delisı? Diye hayretle yüzüme baktı, Ber' de gaşaladım ve bu şaşkınlıkla kekeledim: halde meraklı artık gelmiyorlar. mın büfenin önünde dansetmesi için, Birden, dostumun kuhkahası, Paris'in © gençlik mahallesindeki kahvenin cam - larını sarstı. (1) İl danse dorant le buffet, m —Allah akıllar #ersin! diye söylendi. Ben kitabtan kaçtım; o beni kitab oku- mıya davet ediyor. Zor giderim! Hem ben köyde otura otura yabanileştim. İnsan karşısında ne lâf etmesini bili - rim, ne de oturup kalkmasını. İşim yok da, kendimi bundan sonra sıkıya mı koyacağım? Bu sözlerinde gerçekten samimi! idi. Ramiz beyin evine değil, hiç bir yere gitmek, hiç kimsenin yüzünü görmek istemiyordu. Zaten tatil müddetinin &peyce bir kısmı geçmişti. Önündeki birkaç haftalık zaman için gidişini boz- mak, rahatını feda etmek ve istemiye| istemiye, uzun sohbetlerle yorulmak manasızdı. Aradan üç dört gün geçip de bir ses çıkmayınca ferahladı. e Umutulduğuna zahib oluyordu; ve mümkün olduğu ka- dar da kapının önüne çıkmamağa, on- ların bahçelerine vakın gitmemiye ve görünmemiye çalışıyordu. Fakat ne unutulmuştu, ne de gözük- EDE Yazon: — Bilmem, siz öyle dediniz de. bir ada. | SON POST. İYAT | e davası etrafında er ve bazı hatıralar Halid Fahri Ozansoy | Ben böyle deyince, mütercim arkada - şım büsbütün kızdı: Maupassant'ın hikâyesini mi tashih ediyorsun? — Ne ©? Niçin gülüyorsunuz? Diye sordum. — Affedersiniz, dedi, şimdi anladim: Siz demek bu tabiri bilmiyorsunuz? — Hayır, bilmiyorum. Başka bir ma -İ — Görelim şunun asımı. hası mi vardır? Koltuğunun altındaki kitabın o sayfa- — Tabi. Bu, işsiz kaldı, parası yok ma-| sını açtı, okudum. Gülmeğe başladım. nasına' — Ne gülüyorsun? Mösyö Milok'un hatırası burada biti »İ — Ayal, dedim, geçen sene Lecture ki" yor. Anlaşılıyor ki «büfenin o önünde) tabımızda bu tabir geçmişti. Sen dikkat dansetmenin» manası, türkçemizdeki «aç» |etmemişsin? Bunun manası «sıvışıp gitti hıktan nefesi kokuyor» un ayridi demek... Z İşte kötü mütercim, herhangi Tisandan | — Nasıl? böyle bir #abiri, aslındaki . kelimelerin| — Öyle ya canım. eprendre laelef des manasile gülünç olarak yanlış tercüme ederiz. Nasıl ki, türkçedeki şişler çatalla- şıyors meğazını «Leş aflaires deviennet foürehetles» o diye fransızcaya o çeviren yarım türkçeli ecnebinin tercümesi de buna benziyebilir, 7 Sonrâdan meharrir ve muhtelif Za manlarda gazete sahibi olan Galatasa » raylı bir arkadaşım vardır. Daha mek - tebde iken benim gibi tercümeye merak sarmıştı, Nasıl ki, arıdan yıllar ve yıllar geçtikten sonra, Emil Lüavig'ten koskoca İ bir tarih kitabını da t çevirmiş, mühim bir tereüme er ile bastırmak imkânını da bulmuştu. Bu eserdeki ter cüme hatalarını saymadım. Eskisine re“ an. ne kadar doğru tercüme edi edemem. Yalnız eski terciimelerin- den bir misal olarak şu halıramı kayde » deyim: | ehampss in manası budur. Sonra ilâve etti — Başka bir yerde de, duvarda mıhlı antika tabakları «temiz tabaklar» diye tercitme etmişsin. Het halde bunun da doğrusu - «parlak #abaklars olmalı Ye - hud ecilâlı tabaklar». (2) Bu defa cevab vermedi. Bahçede, ya - nımdan, homurdanarak uzaklaştı. İşte kötü mütercim, böyledir. Talebe - liğinde de, muharrirlik hayatma atıldık - tar, hsttâ üstadlaştıktar sonra da pek nin çıkarmasını birçok arkadaşlarımla muasının, bilhassa böyle, düşüncesiz ve alst tercümelerini teş - k faydası olacaktır. Diğer faydalarını ise saymakla tüketemem. m Mâamafih, tercüme sadece, eserin 85 bir köylü bildi : a 9k “İ ndaki ecnebi lisanı iyi bilmekle de te n bir yerinde şu sesyib gem a eniE (min edilemez. Ti e de mükemmel © surette nf olmak, bilhassa teradif yahtarı kapmın altına soku A NE Aİ 2 Rİ akyaka hatt o lanebrin Harklarımı İ kavrıyabilmek ve cümleyi her şekilde e- İğip bükebilmek te lâzımdır. Yoksa, sağ- lam bir iş yapılamaz. Sordum: — Bu ne demek? — Anlamadın mı? diye âdeta hiddetle yüzüme baktı — Tabit anlamadım, bu köylü madem ki kulübesinde yalnızdır. anahtarı kimin için kapının altına saklıyor. Hem hikâ - yede, kıra gitmiyor ki... Başka bir ku - lübeye gidiyor. hakkak ki müşluilpesend okuyucular için (Devamı 14 üncü sayfada) (2) Les assii poiles. Yeni Edebi Romanımı Y Ercümend Ekrem oldu; temiz elbise - #ini giydi. Kendizi - ne hizmet eden fh - tiyar Hafizeyi haş - ladı.. — Bütün bunlar senin yüzünden! Al lah Yâyığını versin, e mi? — Neden; beyim? Ne olmuş? — Daha ne olsun? Rahatımı o bozdu - nuz. Ben kıra çıkıp memesinden bir fayda hasıl olmuştu. Bir sabah şöyle bir tezkere aldı: « Muhterem bevim, efendim; «Kızımla birlikte, bugün bizi taltif buyurmamızı rica edebilir miyiz? Belki de perhiz ediyorsunuzdır diye, size mahsus hafif vemekler yaptırdım. Bi- zim çamların altı serin olur. Beraberce bir yemek yer ve hoşca vakit geçiririz. Bu istirhamımızı red o buyurmazsınız Ümidile hürmetlerimi teyide müsaraat eylerim efendim. Ramiz» Tezkereyi getiren hizmetçi kız ayak- ta bekliyordu. Ahmed Ercan duyduğu sıkıntıyı belli etmiyerek: — Peki! dedi; gelirim. Hizmetçi şifahen ilâve etti: — Beyefendi. isterlerse erken teşrif etsinler dedi. Bahçede otururuz. z Ahmed sinirlenmekle beraber buna da cevab verdi: — Bir saate kadar oradayım. Selâm söyle! Kız çekilince, dırlana dırlana kalktı. gezecektim. — Oraya çalışma. Bi O gitmiyorsunuz ya? Misafirlik de gezmek © demektir. Fena mı? İki çift lâf edersiniz.. gönlü - nüz açılır. Hep burada, dört duvar a - rasında kapalı, hapis gibi olur mu ya? Çile mi dolduruyorsunuz? Derviş mi olacaksınız? Bir başınıza, kendi ken - dinizi dinleye dinleye heyheyler gelir, alimallah. Tazecik (o bir'yüz görün de, gözleriniz nurlansın barim. Ahmed Ercan ters ters bulktı. Şu da- kikada, bu geveze kocakarıyı tokatla - mak ihtiyacını.duyuyordu. Bunu yap - mamak için nefsini zorladı. — Bir de kalkar, iadei ziyarete gelir- lerse, tamam! Nereye alır, nerede o - turturuz? Tamtskı; odalar. eski, püs- kü döşeme. — A; hiç üzülmeyin ona! Şimdi yaz. Bahçeye dört sandalye (attığınız gibi, olu; für, Bu sefer cevab vermeden çıktı, gitti. Kaymakam mütekdidinin evi, daha kapidan içeriye adım atar atmaz adamı cezbediyordu. Çok dolaşmış bir askerin teker teker fakat büyük ve temiz biri zevkle topladığı eşyayı, ayni zevke ma- lik bir kadın eli pek güzel tanzim et - mişti. Cicimlerle örtülü geniş ve alçak di - vanlarin yanıbaşında arüsek sigara İs- kemleleri, çini' saksılar “içinde © sıcak memleket nebatları, duvarlarda nadi - de silâh armaları, tablolar, kavukluk - lar; zarif biblolar taşıyan o etajerler, yerde, biribirinden (nefis ve kiymetli huyunu — değiştirmez. Bunun “ içindir ki| Neşriyat kongresinde Maari? Vekâleti - Ceklif ve kabül ettirdiğimiz Tenkit mec * Tercüme kokusu, hele bu koku. Mu. bu koku, küf kokusundan, duman koku- sundan da berbaddır. Çünkü, diğerleri AĞA GÜNEŞ VURDU Tezkereyi getiren hizmetçi kız ayakta bekliyordu. ır gider. Dut ağacının altı püfür pü- KARA POSTASI Havzada amele buhran! ve düşünülen çareler Yazan: Mecdi $. Sayman el Ankara: 16 Mayıs |da hakiki bir işci âleminin Ereğh, Zongulde * kömür havzasın -|temin etmiş bulunacak ve bu sur da zaman zaman (o başgösteren amele amele köyünde bıraktığı ailesi vi buhranının son zamanlarda hâd bir şe-| cukları ile maden arasında! mekl$ kil aldığı haber verilmektedir. Kömür | kumaktan kurtulmuş © bulunacsii? istihsalâtının süratle artan ihtiyaçları | Mektebi, çocuk bahçesi, müşterek 5 karşılayacak bir hale yükselebümesini|mamları; hastane ve dispanseri ile temin için hükümetin mezkür mıntaka-| forlu dairelerile işci mahâileleri # zanın yalnız amele davasını halefi da alınmasını tasavvur et bir çok . tedbirleri henüz tatbik mevkiine koy -| yecek; buranın neş'esini de arttırati tır. , Imadan, amele buhranı dolayısile bu - 5 günkü normal istihsalâtın (o sarsıntıya| Bugün asgari on sekiz bin işciy€ tiyacı olan havzanın bu (o yeki uğramış bulunması yeni kararlar ver- de vamlı bir halde muhafaza ede! > mek ve bunların derha| tatbikine geç « mek gibi âcil bir vaziyet ihdds eyle -|için amelenin burada iskânını V8 miş bulunmaktadır. Filhakika derd eskidir, sebebleri ma- İlümdur. Devasi ise ya bulunmuş da tat bik edilmemiş, veyahud da bu işin hal- li zaman mefhumunun yoluna terko - lunmuştur. Fakat beri tarafta endüs - trfleşen, cihazlanan, iktısadi faaliyeti hergün artan memleketin kömür ihti - yacı gittikçe büyümekte; diğer taraf - tan da mahdud ihrec maddelerimizden iri olen kömürün dışarıya sevk için İtalibleri hergün yükselmektedir. Şimdi artık hastalığa (Okat'i şifasını verecek ilâcı bulup tatbik etmek zaru- ile karşı karşıyayız... Esasen hiç de ik olmıyan yevmiyeyi (arttırmak suretile havzanın cazibesini çoğaltmak ibi bir tedbir aslâ tavsiyeye şayan de- Bildir. Böyle bir tedbir kömür maliye- tini yükselteceği gibi faydalı bir neti - ce de verecek değildir. Zira almması tasavvur edilen tedbir, bu mıntakada kalifiye bir #mele kütlesi yaratacak #- saslı bir tedbirdir. Havzadaki maden ii J askerlere temsilen alt: aylık talim ve terbiye gördükten sonra bir sene o - caklarda çalışmak mükellefiyetinde bu leşmesini teminden başka çare ud Aksi takdirde havzanin #mele ne nı ifade eden rakam daima yüzde Pa nisbetinde bir noksanlık a : mahkümdur. Polonyanın en Yakışıklı kuman dan! ilerinin bedelli Tundurulmaları meselesi ise alâkalı da- g İreler tarafından tetkik (olunmuş ve| Polonya müdafaa nazıri pol böyle bir usül tatbikinin faydasız ola - |Thadee Kasprzyeki 47 yaşındadır pe cağı neticesine varılmıştır. Şu hale gö- | yanın en yakışıklı kumandanıdıf. pi re bugün üzerinde durulması zaruri | sızca, ingilizce, almanca ve reg tedbirlerden biri bu mmtakada işci ma- |şur. Pilsüdskinin Harbi Umumüde “af hdlleleri tesisi olacaktır. Ocaklar civa- | ğu Leh lejyonunda hizmet gö rında kurulacak işci mahalleleri bura -İlyarak bugün mevkiine zg dakika istirahat edin de; gidip veri N nizi haber vereyim, Ahmed bu sözlerin çıktığı ağ o ağızla beraber dünyanın “ii küllünü teşkil eden terütaze gi” bakakaldı. Dili tutulmuştu. p daki bir insan, bir genç kız deği sanki mücessem bahardı: Çit attar, neş'eli; berrak bir bahar eyi Kız; iskemlelerden birinin pi Talu Acem O seccadeleri, kat'iyen rastgele de|duran fildişi bir kutuyu kapıp» ği, bilâkis dikkat -İlime uzattı... le, itina İle, yakış -| — Bir sigara”. çeldi traraktan yerli ye -| Ahmed, bu sefer nasılsa dile #5 rine konmuş heyeti) — Teşekkür ederim. Kullan mecmuasından, çoklrum. kibar ve zengin bir salon vücude geti - rilmişti. Açık duran bir kapıdan, bitişik oda- da büyük bir yazı masası, bir de tepe- leme kitab dolu kü- tübhanenin bir kö - şesi görünüyordu. Yarı (o masasının Üstünde, duvarda, üniformalı, genç ve yakışıklı bir zabit - le, birde genç ve güzel bir kadının yanyana resimleri a - sh idi. Onun karşı tarafında çene bir oda vardı. AydınlIk, ferah bir oda.. çiçek- hi, açık renk kreton perdeler arasından içeriye akan günün aydınlığı yere se - rili açık mavi muşambanın. tertemiz sathını piri pırıl parlatıyordu. Ahmed Ercan salona dahil olur ol - mez, gayri (ihtiyari bir: «Oh» çekti. Muhitin sıcaklığı onu derhai kavra - muştı. Oturacağı yeri tayin için etrafı- ha bakınıyorken, bir musiki nağmesi - Di andıran bir ses kendisine hitab etti: — Safa geldiniz, beyefendi! Babam bahçede, sizin için meyva topluyor. Bir Kahvenizi nasıl emredersini — Az şekerli olsun. — Peki. Onu — size ben piŞİ Kabahatimi affettirmek için. — Ne kabahati? — Ulüvvücenah gösteriyor, mezlikten geliyorsunuz arım&, şı kabahatliyim. — Hatırlamıyorum. — O gün. ağaçta. şımarık bif gibi hareket ettim. — Aman; efendim!. — Yok. Şimdi böyle söylü, Halbuki o gün bana öyle bir tınız ki yerlere geçtim. ile” — O halde ben sizden özür liyim. oi — Lâkin sizi temin ederim Eg olduğunuzu bilmiyordum. yi tım o yana. Arkadaşım Âzade eli koparıyorduk. O esnada On # musallat oldu idi de, ona gül”. kat siz kızdınız.. U — Hayır, efendim. Ne mini — Hakkınız var, OK yle arsız arsız güler yapayım? Elimde değ neş'eliyim. Büyükler de hep sizliğime hükmederler.. Jâkil, nizi unattum. Koşayım, bal diğinizi söylivevim. Az şekerli değil mi? târköst vi p vw S2 tel ear)

Bu sayıdan diğer sayfalar: