21 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

21 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta, nın Hikâyesi m Mudanya “Belediyesinden : OMUZU YARALI HAYAL en Çeviren ir On bir kişi idik. Gece sahranın bir kö gesinde çadırlarımızı kurmağa 5 mecbur olmuştuk. Burası sahranın ağaçlı vahalardan u - zak bir yeri idi. Vahşi hayvan (korkusu, bir gece evvel konakladığımız yere na - zaran az sayılabilirdi. Tomi Peters, çadırının içinde horlaya - Tak uyuyor. Parlak bir ay ışığı kumların üstünde piril pırıl yanıyor. Gradula ile Matatavi arasında Yaptığı- Muz bü seyahatin gayesi Matatavi'ye sh - hi yardım götürmekti. Gradula'daki sıhhiye merkezi Matata - vi'de salgın bir halde çıkan koleranın ö- nüne geçmek için bir sıhhi heyet yollu - yordu. On beş kişi idik. Dörr gündenberi yo »« katederek gidiyor- duk. Matatavi'de fildişi ticaretile meşgul bir Avrupalı kolonisi vardı, Her şeyden svvel onların hayatını kur- tarmak gayretile yılmadan yollâra çık - muştık. Tomi Peters uzun seneler müstemle * kelerde yaşarmış olan bir insandı. Bura » ların iklimine, kendi doğduğu © yerlerin iklimine alışık olduğu kadar alışmıştı fa- kat genç Paulscn'in böyle ( yerlerde ilk bulunduğu aylardı. Gradulaya geldiği - bin hgmen, hemen üçüncü ayı bu sıhhi heyetle birli içlere doğru gitmek Üze- re emir almıştı. Lendradan genüz birkaç ay evvel ay - rılmış olan bu genç ve nabhif delikanlının bu müthiş güneş aitında ve alışık olma - dığı bir har: i seyahat, hem âsabır bozuyordu. Nâkabili tahammül bir sıcak kumlar - dan yukarı doğru yükseliyordu. Tomi Peters horluyordu. İlerde iki yer- M, iki de bizim muhafız ateş yakmışlar, yaktıkları ateşin sönmemesi.... içi Dinde oturmuşlar, aralarında hangi lisanla mükemmel anlaşmışlar ko- Muşuyorlardı. Ben Paulsen'in yatağının karşısındaki portatif karyolamın üstünde © bunalmış yatıyordum. Uyumuyordum, amma hararetin yor gunluğun harab ettiği vücüdüm garib bir uyuşukluk ecesi içinde Y. Çünkü yalnız altı kişilik ailesinden başka, büyüttükleri iki öksüz torunu| için de son dakikaya kadar çalışması ve mümkün olduğu kadar çok para ka- © zanması lâzımdı. Kendi dört çocuğunu > büyüttükten sonra (kızlarından birisi ölmüş, iki çocuğu da, babaları-| * ma iltica etmişlerdi. Zavallı adam, bir) söz bile söylemeden bir şikâyet etme-| den sabahtan akşama kadar bir makine | gibi çalışıyor, patronun bütün sertlik - lerine büyük bir tevekkülle boyun e - © ğiyordu. İ Cemil bey iyi kalbli, sessiz, çalışkan bir memurdu. Karanlık bir yazıhane » * nin duvarları arasında (geçen saatler! * yüzünde yeşile yakın bir iz bırakmış, £ gözlerine derin bir hüzün vermişti. Nerime, on? bakarken, fabrikadaki * memur ve amelenin sert bir el tarafın- * dan idare edildiklerini ve kendilerine yaşamak hakkı bile verilmediğini dü - “günerek bir gün gelip kendisinin de il bey gibi ihtiyar ve renginin sararacağı- n ağaracağını (düşünüyor nceler kalbini zehirliyordu. : bey muhasebe memurların- * dan birisinden bir malümat almak is - tediği zaman, zile basarak onları çağı - Tir ve muhasebeye nadir uğrardı. Öy- sen'in sıçrıyarak yerinden kalktığını gör düm. Gözlerimi açtım, Çadırın içinde ya- nan fenerin ışığında yüzünün aldığı ma- nadan ürktüm. Gözleri yerinden uğra - miştı. Şakaklarındıki damarlar şişmiş. — Ne var? diye sordum. Titriyerek; — Görmedin mi? diye sordu. — Hayır... Bir şey görmedim. — Duglass diye kekeledi. Duglass şim- di burada idi. Burada! Arkadaşımın yüzüne hayretle baktım; Bizim heyetin içinde bu isimde kimse yok- tu: — Hangi Duğlass diye sordum, — Hangi Duğlass omı? diye kekeledi. Duğlass Me Pinta. — Doktor mu? dedim... olacaksın... Onun burada işi ne?... O za - vallı şimdi Mattavi'de hastalarının ba - şında bulunuyor. Paw'sen anormal bir halde idi. Elleri titriyor, şakaklarındaki damarların atığı ince şeffaf Anglo Sakson teninin altından görülüyordu. — Hayır dedi; uyumuyordum... Göz - Terimle gördüm... Karşımda duruyordu. Karşımda duruyordu. Çırılçıplaktı, Ve 0- muzunda bir yarı vardı. Kanlı bir yara.. Arkadaşımın yüzüne bâkerrk güldüm. Bir genç kız kadar taze, körpe ve nahif olan meslekdaşıma: — Bir kâbus dedim, Şimdi yataktan fırlamıstı. Çadırın or - tasında ayakta duruyordu. — Hayır'dedi; gördüm diyorum sana! Rüya görmüş Teşrih masasında otopsi yaptığımız kadavrala - ra benzeyen bir hali vardı, — Biz ilim ve fen adamıyız. Bir hayal gördüğü bir kortlaktan mı bahset - mek Duğlass'ın telgrafile biz yola çıktık, olsa, olsa bugünlerde ancak koleradan ölür. Halbuki senin kanlı o - muzun, her nevi hortlak hikâyesini de büsbütün manasız kılıyor. Diye şaka ettim. . Yazan: GÜZİN DALMEN kaç söz söylüyor, Nerimenin varlığın - dan haberi olduğunu (belli ediyordu. Ancak, bütün bunlara rağmen genç kız onun karşısında büyük bir çekingenlik duyuyer ve çocukken ne kadat cesur - sa şimdi o derece korkak ve mahcub bir tavır takınıyor, Feridun beyin ken- uğunu hissettiği için büsbütün çekiniyordu. Nerimenin yeni vaziyeti pek parlak ve şayarı gıpta olmasa da gene onu kısmen olsun Süheylâ hanımın tahgk- kümünden uzaklaştırdığı için faydalı idi. Yazıhanede geçirdiği saatler hari - cinde serbestti. Feridun bey ilk aylığı- nı kendisine peşinen verdiği (e için bu para ile yavaş yavaş kendisine birkaç kat çamaşır, bir çift ayakkabı vesair u- fak tefek şeyleri tedarik ettikten sonra hafif elbiseler dikmeğe başlamıştı. Çocukluğundanberi annesinin ve mü diresinin teşvikile ve mecburiyetler kar şısında dikişe merak sardığı için bir gün Zerrinle birlikte İzmire inerek ken disine biri pembe biri beyaz olmak ü - zere iki bluzluk kumaş ve bir de siyah yünlü kumaştan bir eteklik kestirmiş ve bluzları yavaş yavaş kendisi dike - rek eteği de, Zerrinin (ısrarı Üzerine, dikmek üzere ona bırakmıştı. Çocukluğunun ilk mes'ud zamanla - Me iken, Nerimenin işe başlamasından Üç gün sonra Feridun (bey bir sabah © muhasebeye girerek Cemil beye bâzı ” talimat vermiş ve bir defter üezrine €- Bilmiş olan Nerimeye uzun uzun bak- tıktan sonra one hitab etmeden çıkıp gitmişti. rından sonra yeni bir şey giymemiş 0- lan zavallı kızcağız bu bluzları, Zerri- nin verdiği modeller üzerinden büyük bir sevinç ve itina fle dikmiş ve sulde oldukları kadar zarif bir şekilde süsle- mişti. Bunların, bütün © sadeliklerine rağmen gene Süheylâ hanımın teniid Hatice Halib Kımıldamıyordu. Yemyeğil bir rengi var. | 3 i|dı. Gözleri cam gibi parlıyordu. E YU Demin içim geçerken beni uyandırdığı F çin artık benim uykum tutmuyordu. Di şarıda garib bir fısıltı halinde nöbetçile - rin ve yanan ateşin çılırdısı bana geliyor ve bu zayıf ses uyumama mani oluyordu. Gözlerim açıktı. Çadırın tavanına ba - kıyordum. Mattavi'de bizi bekleyen sıkı mücadele günlerini düşünüyordum. Uyu- müyordum. Dalmamıştım. Birdenbire ne- reden geldiğini anlamadığım serin bir ha- va vücudümü sardı, Gözlerimi gayri ih - tiyari çadırın kapısına doğru çev Heycanım ve dehşetim o kada” | kuv etli oldu ki ses dahi çıkaramadım. Bu i- nanılmıyacak bir şeydi fakat bu bir ha - kikattı. Orada çadır kapısının önünde Yak bir adam duruyordu vedeki sıhhi teşkilâtın dok arkadaşımız Duğlass'dı. O” rada yemyşil bir çehre ile camlaşmış göz lerle hareketsiz duruyordu. Ve omuzun - da kanlı bir yara vardı. Bir hayal olsaydı. belki biran sürer ve kaybolurdu. Halbuki korkum bana geçen zamanı o kadar uzun gösterdiği halde o yerinden kımıldamıyordu. Ben de bir hareket yapmıyordum... Tıp. kı kâbustan bir adam gibi elim (ayağım «| bağlı idi, Yalnız korkudan gitgide büyü - yen gözlerle ona bakıyordüm. Bir heykel gibi camiddi. Sedirin kapı « sında ayakta duruyordu. Bu manzarayı görmeğe | tahammülüm kalmamıştı. Yerimden sıçradım: Pred!... Fred!... Diye dostum Paulsen'e seslendim. Bu at Panlsen aldığı'ilâcn . tesirle orda, Asabun fena halde bozulmuştu. Titri yordum. Arkadaşımı uyandırmanın olmadığını anladığım için ça dışarı fırladım. Tol liyordu, Gece harikulâde bir gece idi. Ay İ gökyüzünde iyi yontulmuş muazzam bir ta gibi ışık saçıyordu. Nöbetçilerin yanına kadar koştum. On- lara biraz evvel buradan bir insanın geç- ini görüp görmediklerini sordum. Ha - yır görmemişlerdi. Buralardan kimse geç memişti, Gece bütün he; aklına bile getirmediği için beyaz blu- zile siyah eteğini ilk giydiği gün onun kendisini paylamasına hayret etmek - ten kendini alamadı. — Bu lüzumsuz süs ve şıklık nedir? Bu esvahı nereden aldın? mek saatinde yapıyor ve oğlundan teş- vik ve takdir bekliyormuş gibi gözle - Tile onun yüzünü deliyordu. Genç a - dem, annesinin bakışlarındaki münayı anlamamazlıktan görünerek: — Ne var? Ne olmuş? diye sordu. — Şnna bak! Ben sana onun kendi vaziyetile mütenasib bir şekilde giyin. meğe muvaffak, olamıyacağını memiş miydim? Delikanlının müdekkik ve derin göz- leri, genç kızın boynunü hafifce göste- ren ve bileklerini açık (birakan sade bluzla ön tarafından ince pillerle ge - nişletilmiş siyah etekliğin üzerinde u- zun uzun dolaştı: — Ne demek istediğiniz! anlamıyo - rum anne. Nerimenin kıyafetinde ten - kid edecek hiç, amma hiç bir şey bul - muyorum ben. — Nasıl, nasıl? Sen onun böyle şık- Taşarak dolaşmasını münasib görüyor musun? Bu gibi israflara ve lükslere heves etmesinin yarın kendisi için çok büyük fenalıklar doğurabileceğini dü- şünmüyor musun? Sonra bu akik saçık kıyafet yekışık alıyor mu sanki? Elile genç kızın hafifce açılmış ya - kasını ve yalnız bileklerini gösteren kollarını işaret ediyordu. Bilhassa bu son hücumdan büsbü- tün mütehayyir olan Nerime, şükünet- le ve her zaman bir haksızlık karşisın- da kaldığı zaman yaptığı gibi soğuk - kanlılığına muhafaza ederek duruyor, bir söz söylemeden dinliyordu; fakat güzel gözleri, büyük bir yeisle ve bilâ- ihtiyar Feridun beye bakıyor ve bu bakışlarile «bütün bunlar doğru mu- © Şimdi artık yemek esnasında ona bir) ve tekdirlerine sebebiyet & vereceğini|dur?> diye soruyordu. ketimile hayal gözümden kaybalmuş-| in çadırından hâlâ horultu ge -| Süheylâ hanım tekdiri, bermutad ye-İ y ,.| Nesrine bak: söyle -| İş arayan sermayeliler Mudanyanın de yirmi, otuz mere havuz - plâj tesisine müsaiddir. elde edilebilir. si halinde olan Mudanyadı asgari elli Semti Caddesi metli geniş urazi hâs:! olacaktır, Bu era zide otel sabit veya portatif kiri gazinolar vesair tesisat vücude getirilmek suretile çok geniş bir varidat Mükemmel bir asfalt şoseden başka şimerdifer ile de bağlı olduğu bin nüfuslu ve pek çok da ecnebi ve yerli seyyah celbeden Bursanın bir girişeceklere plâj, otel ve gazino ve kiralık ev yapmak ve işletmex imtiyazi cek ve belediyece bir çok teshilât gösteri lecoktir. Taliblerin belediyemize veya şifahen müracaat etmeleri ilân olunur. için kârlı bir teşebbüs mesafesindeki münhad bir arazi Bursa halkının yeyâns banyo ve sayfiye yeri olduğu halde yazın ekseriya” gahı olan denizinden pek te istifade edile miyen Mudanyada böyle bir tesisati Kârlı ve faydalı olacağı yapılan etüdlerle anlaşılmışt terek Binde gayet müsaid bir kum takabası bulunan bu arazide yapılacak bü; havuz civarını da su birikintilerinden kurtarmak suretile kabili istifade Ve Bir buçuk metre ye ey” alık evi çin “ bin lira sermaye konmaz suretile Keş ve al > 435303 Beyoğlu Vakıflar Direktörlüğü ilânları Cinsi Cümhuriyet > > Elmadağ , > Yukarıda yazılı emlâk 31/5/940 günü arttımaya konmuştu; Pangaltı , , heyetin en yaşılsı olar Yack uyanma - mıştı. Yatağının üstünde arkası üstü ya * tıyordu. Ellerile yüzünü kapamıştı. Bir sektei kalbden ölmüştü. * Onu kumlara gömdükten sonra iki gün daha yolumuz devam etti, Ertesi gön arlatt mz hikâye Tdmi JPe rs'den başka bütün diğer tabib arka- İ daşlarımızı bile endirmişti. Hele o gece, o hayalin tarafımızdan görünü; takib eden Yaci'ın, hem de ellerini yü - züne örterek ölmesi bütün heyet içeri - sinde bir panık atmıştı. Yalnız Tomi Peters bu hikâyeye inanmıyor, bize: — Kocakarılar diyordu; hayallerle uğ * raşacağınıza ciddi şeyler düşününüz. > de onu yapmak istiyorduk. Bu ha“ yali unutmak onu sıcağın, yol yorgunlu- ZBumuzun yarattığına inanmak istiyorduk. Şüphesiz Paylsen bir hayal (o görmüş, o hayali bana anlatmış, ben de ayni telkin| altında o hayalin tıpkı eşini görmüştüm. Mattaviye yaklaşırken artık bütün kor. ku havasından kurtulmuş, hakikf bir re- el korkunçluğuna karşı mücadele ede - bilmek için soğukkanımızı Okazınmağa az öfkeli bir sesle an- nesine — Neler söylüyorsunuz? Neler uy- duruyorsunuz anne? Bir genç kızm te- miz ve zarif bir şekilde giyinmek iste- mesi en fabit ve haklı bir şeydir. Bu zden Nerimeyi tekdir etmek doğru olur mu? Az bir şey boynunu ve kolla- rını göstermek de bugün bir cinayet sayılmaktan çok uzaktır. Hangi devirde yaşıyorsunuz anneciğim? Maamefih, bunları bir ixrafa bıraksak bile, bu ce- hennem sıcaklarında onun biraz açıl - ması çok tabii görülmek icab eder, ksanıza, bu fırsattan istifade lederek ne kadar dekolte esvablar giyi- yor. Süheylâ hanım cevab vermeden ev- vel dudaklarını ıs1rdı. — Nesrinle Nerimenin bir olmadık - larmı ve birincisinin yapacağı şeyleri ikincisinin yapamıyacağını sen de iti- raf edersin. Feridun göz ucile Nesrinin kuru ve kara boynuna.kemikli uzun kollarına, sert derisine baktıktan sonra dudakla- rında hafif bir gülümseme ile cevab verdi. — Hakkınız var, Nesrinle Nerime bir değildir. Ancak Nerime çok sade ve çok zarif bir esvab giydiği için kendi- maslesef sizin fikrinize iştirdk etmiyo- rum ânne... Bu son sözler üzerine mesele kapandı fakat yemek esnasında Nerime, Sühey- lâ hanımın kendisine bir düziye kindar nazarlar fırlattığını görüyor ve bilâih- tiyar tltriyerek «benden ne kadar nef- ret ediyor yarabbi!» demekten kendi- sini alamıyordu. Evet SüheylA hanım ondan nefret e- diyordu. Fakat bilhassa bu akşam müphem bir üzüntü ve merakın bir yı- lan gibi kalbine sokulduğunu hisseder gibi oldu. O güne kadar Nerimenin gü- zelliğinin farkında olmamış gibiydi. Bu ve zarif elbise onun tehlikeli gü- İsteklilerin 29/5/939 Salı günü saat 14 de sine hiç bir tenkid yapamıyorum ve| Apt, 1. inci Da, » 2. daire » Bindi Da. Ev ii aç sonuna kadar 2 a verilmek Üzere vr iz Mattavi bambodan evlerile yaşi merkezdi. Buranın bütün eyi dişi tüccarlarinin karargâhı olman Bir gün Akşam üzeri Mattaviye on? Evvelâ sıhbiye merkezine (indik. il olan insanlarin hepsinm yüzü olgu” matemi idi. 0 aradi Daha içerlerde koisra çıkan bir Tar kayı temizlemek için bütün bambo belerin yanmasını emrettiği ve yasa rafında ürü JA i Bu haber Paulsen'in | Asabıni ozdu. Kendisini bir ay sonra İrgil! yolladık. Ve o zamandanbezi Tomi ECER irtik hortlak hikâyelerinden bahsedef İllere: İçeri girer girmez Duglass'ı zaman bize anlattılar, gin iki gün evvel bir yerli taraf muzundan biçâk'la vurularak öld Kocakarı demiyor. Bana gelince, ben | bir feni sanı Dostum Duglass'ın öldüğü gece “ görmüş olmaklığıma (hâlâ bir İzah vermiş değilim! zelliğini bütün cazibesile meye karmış olduğundan yaşlı hanım ol, ya nun bu şirin ve güzel kıza sik sık gö” tığını, gözlerini ondan ayırmakta lük çektiğini görünce bunun bir ar olmadığma kendisini inandırmıyâ rediyordu. > Feridun mu? Adem sen de... O gi kadına ehemmiyet veriyor ki. tâ bütün İzmirin parmakla güzel Semiha hanıma bile, onun hile ve hüd'alarına rağmen, başi virmiyordu. PA Filhakika, bu soğuk ve mağri vi mın velisi olduğu fakir bir akra zile fazlaca alâkadar olması çok £ Bı hayret bir şeydi; fukat buna ds” beb, bu müteazzim adamın kendisini saydırmak istemesi, kendisine münkad etmek beslemesi değil miydi? a İşte Süheylâ hanım oğlun weli bunları or, onun gibi : bir adamın alelâde bir kıza« bu ba Kİ Ve fettan kıza» ehemmiyet vereceği ” timalini bile aklına getirmek ei kuyordu. Böyle bir şüpheye e bile, azametli ve kıskanç kadını 5 g mıya kâfi gelirdi. * Ayni gün, öğleden sonra Nazi şad beylerin evine gitmişti. Pazar ğu için arkadaşlarile birlikte gideceklerdi. Reşad bey #ilesi, de, sik vapraklı bir ihlâmur gölgesinde oturmuş, kimisi dikiş yor, kimisi kitab okuyor, kimisi de kı söylüyordu. Fahriye Nerimeni diiyini görünce yerinden firlayıf doğru koştu ve genç kızın #ki elini leri arasma alarak ona mi hayretle baktı: — Aman ne kadar gözeeşmizi kerim! Bugün sana pek bayıldım. tâ peri masallarındaki prensese yorsun, hani arkasındaki bayor sini fırlatıp atdrak dünya güzel e meydana çıkan prensesi... Arkası 2 alla Kl di

Bu sayıdan diğer sayfalar: