2 Sayfa SON POSTA Mayıs ) r—— “«. Hergün — seca —— Mühim bir iktısad Meselesi daha Yazan: Muhittin Birgen i_ önüp dolaşıp, hâdiseler arasın- ı—) da her fırsat buldukça temas etmemiz lâzım gelen mesele, hep o me- seledir: Memleketin iktısadi kalkınma davası. Bunu yapmadıkça kuvvetli bir millet olamayız; bunu temin etmedikçe 'Türkiyeyi mamur, kuvvetli ve müstakil bir memleket yapamayız. Kalkınma davamızın halledeceği mese- lelerden biri de şudur: Köy iktısadiyatı- 1 yükseltmek. Türk köylüsüne Cihan Harbinden evvelki hayat şartlarını iade etmek ve o zaman köyle şehir arasında mevcud olan muvazeneyi yeniden tesis ey lemek. Evet, bu memleketin fiat hareketlerini bugünle o zamanki nisbetler arasında sl- ka bir mukayeseden geçirecek olursak görürüz ki bugün Türk köylüsü, bütün se ne sarfettiği emek mukabilinde aldığı mahsulü pazara götürüp sattığı zaman, mukabilinde eline geçen para ile harbden evvel mübayaa edebildiği eşya kadar ih- tiyaç maddesi satin alamaz. Demek olu- yor ki, köy 'le şehir arasındaki müba - dele muvazenesi, eğer harbden evvel yüz telâkki edilecek olursa bugün bu vüzden aşağıdadır. Acaba ne kadar aşağıdadır? * * Bu suale bügün kat'i bir cevab vere - bilecek vaziyette değilim. Galiba, kim - se de yoktur ki buna doğru bir cevab verecek halde bulunsun. Fakat, bundan yedi sene kadar evvel, Aydın muhitinde çalıştığım sıralarda © günkü pazar fiatlarile harbden evvelki fiatlar arasında hayli kontrollü malümat toplıyarak bir takım mukayese yapmış ve bu mukayeseleri, o zaman İktısad Vekili olan Celâl Bayarın bir sualire cevaben kendisine bildirdikten maada, «Türk Koo- peratifçisir mecmuasile de neşretmiştim. Benim çoök esaslı yaptığımı zannettiğim bu tetkiklerle vâsıl olduğum netice, o za- manlar, köyün mübayaa kudretinin harh- den evveline nisbetle takriben yüzde kırk derecesinde daha düşkün olduğu kanaa - tinden ibaretti. Anadoluda yaşıyan 'Türk kütlesinin tam manasile canlanması ve kuvvetlenmesi için evvelâ bu yüzde kır- kın ortadan kaldırılması, ondan sonra da 'daha ileri gidilerek, harbden evvelki yüz. ze nisbetle yüz ona, yüz yirmiye müte - madiyen ileri gidilmesi lâzımdır. Cümhu- riyet, köye bu refahı getirmeğe mecbur dur; cümhuriyet köylüye bunu borçlu - dur! Halbuki, -©0 zamandanberi memleketin sanayileşme politikası ve umumiyetle ik - tısadi hayatımızın almış olduğu tekâmül istikametleri, benim 0 zaman muayyen bir muhit için yapmış olduğum hesabları hayli değiştirmiştir. Bir taraftan himaye gümrükleri artmış, takas primleri yük- selmiş ve binaenaleyh şehir eşyası pa - halılaşmıştır. Hükümet bu yükselişe kar- şı tedbir almaktan hâli kalmadı; köy mahsullerinin de fiatlerini arttıracak bir yoldan gittiyse de acaba, bahsettiğim mu- vazene köylü lehine değişmiş midir? Bu suale cevab verebilecek bir vaziyet- te değilim. Fakat, öyle zannediyorum ki © zamanla bu zaman arasında köylü le- hine bir tebeddül yoktur. Hattâ bir ara- lık köy aleyhine büyük bir değişme ol - muş, buhran senelerinde köy mübayaa kuvvetlerini hüsbütün kaybetmiştir. Buh randan uzaklaştıkça, bir zamandanberi nisbet köy lehinde salâha doğru gitmiş - se de bu salâh, harbden evvelki vaziyeti bulmaktan çok uzaktır. 3 Şu kadar var ki köylü bugünkü vazi - yetten de müşteki değildir. Çünkü harb - den evvelki ve harb içindeki devirlerde köylü vâkıâ fiatta kazançlı idise de harb, Eyan ve huzursuzluk yüzünden zararda olduğundan, şimdiki sulh devrinin ken « disine getirdiği iyiliklerden dolayı gene hamdetmesini çok iyi bilir. Fakat, iktı - sadi hesab bakımından, mukayeseler- köy lehine değil, aleyhinedir. * Şu halde, bugünkü iktısadi kalkınma gayretlerimizin arasında ehemmiyetle mü talea etmemmiz lâzım gelen bir mevzu da budur. Bu mevzuu ele alıp derin ve cid- Reslenl! Makale: —— Zekâ, zekâ içinde parlar. — Bazı kimseler için: — Anadan doğma zekidir, deriz, doğrudur. Fakal bu zeki adamin hayatına dikkat edelim: Takdirimizi celbe - den eserini yaratmak için mutlaka münevver bir muhitte İyi tehsil görmemiş olabiliriz, kapalı bir muhit içine düşmüş olmamız da mümkündür. Fakat bu vaziyet çocu- ğumuzu ayni şekilde yetiştirmekliğimiz için doğru bir sebeb olamaz. Onu hiç değilse bir derece üstün muhitle yaşamış olduğunu görürüz. temasa getirmeğe çalışmak vazifemizdir. AA AA AAA AAA A AA AA AA A A AAA AAA AA AvAv—'—'—'A'A'A'AVAVA'A_—'AVA' AA FIAAPAPLPRIP IA PY PL AA İ ; SÖ A SINDA Ş ) t PIARRRPIPPIPPPIPIPDPIIIPIPPIIADRIDPIPR PPPT ITPIPIPDI Robert Taylor Barbara Stanwyck Kaliforniyada San Diegoda Robert 'Taylor ile Barbara Stanwyekin evlenmiş olduklarını bu sütunlarda okudunuz, res- mimiz her iki artisti nikâh merasiminden sonra ve gece yarısı evlerine dönerken gösteriyor. di bir tetkik sayesinde mümkün olduğu kadar doğruya yakın malümat ve muka- yese neticelerine varmak, ondan sonra da köy ile şehir arasındaki mübadele ha- yatını bu neticelere göre tanzim etmek bizim en mühim ve en müstacel vazifele- rimizden biridir. Bu mevzuu, evvelâ tet- kik sahasında halledilecek bir problem olarak alıp ondan sonra da vâsıl olaca - ğımız neticeye göre iktısadi siyasetimizin mühim bir prensibi halme getireceğiz, Şimdiye kadar el yordamile yürüdük. Vasıta ve kuvvet bakımlarından yoksul- luklar içinğe harekete geçen bir mem - leketin ilk devirde böyle çalışmasından başka çare olmadığını kabul etmek lâ - zımdir. Bunun aksini iddia etmenin bü- yük bir insafsızlık olacağını biliriz. Fa « kat, bundan sonra, elde ettiğimiz tecrü - belere ve tedarik ettiğimiz iş kuvvetle - rine dayanarak daha hesablı, daha muka- yeseli çalışabiliriz Bu mevzuu unutmiyalım, ihmal etmi- yelim. Muhittin Birgen Hergün bir fıkra Et suyile çorba Çok hasis, hasis olduğu kadar da pis bir adam dostlarına anlatmıştı: — Ben et suyile çorba yapmak is- tediğim zaman para verip et almam. Bir kasaba uğrarım. Et alacakmışım gibi etleri ellerim. Bunlar iyi et, de- ğil; diyerek oradan çıkarım, Dosdoğ- Tu evime gelirim. Elimi yıkarım. Eli- mi yıkadığım su ile de çorba pişiri - rim, et suyile mükemmel bir çorba olur, U 4g Kendi eserini Okumuyan Muharrir 64 defa basılmış olan «San Mic - helle'in hikâyesi> isimli — Tomanının meşhur muharriri, ve bir zamanlar Ayvrupanın en ta - nınmış asabiye mü tehassısı olan dok- tor Axel Munthe, en büyük hayati kararını — vermek üzeredir. Londra- da bulunan mu - harrir, şimdi pek az görmektedir. Ameliyat — olduğu takdirde, kurtuluş çarelerinin yüzde yüz olmadığı muhakkaktır. Onun için de büsbütün kör kalması ihtimali vardır. Muharrir bundan beş sene evvel İrlânda başvekili de Valeranın gözlerini kurtaran İsviçreli mütehassıs Vogt tarafından te- davi ve ameliyat edilmişti ve gözlükle ki- tab okuyabilmekte idi. İkinci bir ameliyat muharririn ya görme hâssalarını kuvvet- lendirecek veyahud da onu ebediyen kör bırakacaktır. Gözleri tamamile — açıldığı takdirde, muharrir 64 defa basılmış olan eserini ilk defa olarak kendi kendisine o - Belçika Kralının küçük Oğlu sergi açıyor ! Belçikada Liege sergisinin açılış mera- simini, kral Leopoldün dört yaşındaki oğ- lu Prens Alber yapmıştır. Mikrofona bo- yu yetişmediği için, bir iskemleye çıkarıl- mış, babası kendisini tuttuğu halde, mik- rofondan: «Liegedeki sergiyi açtığımı beyan ede- rim!» demiştir. Sergi komiserliği krala müracaat ede - rek, kendisinden resmi küşadını yapma- sını rica etmiş, kral da bu isteği yerine ge tireceğini vâdetmemişti. Prensin bu ha - reketi, davetliler Üzerinde büyük bir te- sir ve sempati uyandırmıştır. 4176 çuval kahveye satın alınan oyuncu Riyo dö Janeyrodan bildirildiğine göre Brezilyalı bir futbol klübü, İtalyada, İ - talyan klüblerinde oynıyan bir Uruguaylı oyuncuyu 416 çuval kahve mukabilinde satın almıştır. İtalyan futbol federasyo- kuyacaktır. nu da bu anlaşmayı tasvib etmiştir. İSTER İSTER İ İNAN, Şehrin müstakbel tiyatro, gazino ve klüp binalarının Taksimde inşa edileceklerine artık muhakkak nazarile bakabiliriz. Stadyom sahası maliyeden belediyeye devre- dilmek üzeredir. Belediyeler Bankasından ödünç alına - cak 5 milyon Tiranın bir buçuğu da bu işe hasredildiğine göre para da hâazır demektir. Artık işe girişilebilir. Gaze- telerin verdikleri tafsilâta bakılacak olursa hazirliık baş- lamıştır, bile. Şehrin müstakbel cazibe merkezi Taksimin seçilmiş olması üzerinde münakaşaya girişecek İSTER değiliz. Köprünün mıştır. Anlaşılıyor olarak yoruz, ey okuyucu NAN, İSTER reyanın kuvveti önünde baş eğelim. Fakat şehrin İstan- bul yakasının akıbeti ne olacak? Doğrusunu sorarsanız belediyemiz bile eline geçen fır- satı şehrin esasen kâfi derecede canlı olan öteki semtinin biraz daha canlandırılmasına sarfettikten sonra bu kis- mın da yakın bir zamanda parlıyabileceğine biz inanmı- INANMA! D İNANMA! öte yakası bir defa parlamaya başla - ki, parlamakta devam edecektir. Ce- sen: (iken, kendini şiire vermişti. Eserl — Sözün kısası Bir nesli müdafaa _ı Talu amutayın huzurunda bütç;: müdafaa eden Maarif V; Fi yeni neslin kabiliyetlerine bir Ölâ'ü. ge' mak için bunun mensublarını 5:””. virdeki «yağlı saçlı şairler..» le yese etti. Muhterem Hasan Âli Yücel o d o yağlı saçlı şairleri pek hatırlamf"z, hi nırım. Çok gençtir. Fakat ben pek ” tırlarım, Büugün omuzları vatka ile Amerikanvari ceketler, göğsü B'ı'_ık : kollu gömlekler, şapkasız baş, pn’“wg şeyler gençlik arasında nasıl moda devirde de uzun ve briyantinli saçlaf | öylece moda idi. yi Bügünkü nesil Holivut erkânmdaf ' garbin meşhur sporcularından ÖYEE;W yor.. O vakitkiler de ekseriya Fâ Parisin Kartiye Laten'inden, resi ede “ mecmualarda gördükleri Fransız “— (h yatının kendilerine sempatik g a' malarından alırlardı. Saçlarını M“î’g bi uzatır, Rostan gibi, dimdik yakalar, etrafına boyunbağlarını kat kat o d lardı, Şimdi bir tezyif mevzuu olan 0' de kendine göre idealistti. A_ncak. k pil* sine verilen terbiye iktizası, ideali ":’, tile mahdud idi. Gönlünde ve TüRÜ y taşıdığı müphem tahassürlerle, mübi ve zamanının kasden aydınlatmad! yolda kendi duygularının, kendi * yi ğinin kıvılcımlarından istiane ederek rümeğe mecbur tutuluyordu. e' İtina ile idame ettirilen bir ce?"’_]e: ) Vası içerisinde bunaldıkça bedb'"v’ı maneviyatı, yegâne tesellisini coşa” binin ilhamlarında arıyordu. # Güzelliğe, san'ata, yüksek hisler? " 4 o gençlik şiirden başka mukıdd"’;_u' nımadığı için, daha mekteb sıral Ü belki vuzuh yok, san'at yok, selâstt ’n* şiirin tekniği yoktu.. Lâkin duygu V Ruh vardı. a Edebiyatın bile egazabı şahlneyîçh' rayıp menedildiği o devirde, yağl! 575 oy ların içinden, edebiyat tarihimizde ’yî&# patibi evri Ü yüksehih”' tan, nam bırakan şairler, edibler Tahsin Nahid, Celâl Sahir, Müfid Hamdullah Suphi, Köprülü Fuad: Halid gibi. n Kıymetleri inkâr edilemez olan ob:îg sil mensublarına, bugünkü gibi — gll idealler verilmiş olsa, kendileri bl_'g;ıx; # semiz ve hür navası içinde, gençli y nin bütün heyecan kabiliyeti Ve tesi a ğile yetişmiş olsalardı, acaba ne © lardı? # Nitekim, o eyağlı saçlı nesle» meç U yet bir takım yepyeni ufuklar a9i? ğ ana kadar ağıza ahınması cinayet say_"# için meçhul kalan, vatan ve hümp' mukaddes mefhumlarını, yüksek vedu_ aşkını aşılayınca. iş başka türlü oS Çanakkalede, Kafkasta, Iraktâ sı,,d’ yen kahraman Türk kemikleri W yağlı saçlı pek çok gençlerin de ri vardır. $it '*’ğ; aW yata özenen yağlı saçlı talebesîndî.  let Ali» nin öksüz mezarı bugün Si7 lerinde yiğit Türk gençliğinin bif gibi duruyoz... Hayır! Biz, o neslin bakiyesi, içng:ı * tiştiğimiz havanın mes'uliyetini k;, miyoruz. O vakitki şartların Ü“W.’ ve güçlüğüne rağmen bizim de Ş rimizde her güzelliğe ve her İ j lik vardı. Biz de, adını öğretmedik sarahaten adlandıramadığımız ça ,&, taşıdık. O gençlik ile bu gençnk ge fark yoktur. Bugünküler daha ha iyi mücehhez, daha geniş V€ fuklara malik.. O kadar! gl SA Bugünkü nesil, dünkünün GEVÜ gp | Ve hepsi de, hepsi de muazz€7: çi " rek, heyecanlı, idealist Türk ger ,' E. TÜ 2 SonPostatit İ TARİH MÜSABAK/?') KUPONU. Galatasaray sultanisinin o V&