5 Haziran 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

5 Haziran 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa Bekârlar, niçin (| evlenmiyor sunuz? Bekâr İstanbullular “ Son Posta,, nın sualine cevab veriyor Ankete devam ediyoruz: © Kudret Cemil (muharrir, Bele-| diye, Türbedar sokak): «-— Evlenmek iyi şey. güzel şey. fakat €vlendikten snra mes'ud olanamak ta| var, Bu takdirde a ayatı, gerek 78vç. gerekse zevce için bir cehennem azabi 0- uyor, Hele çocuk, bu ıztırabın en yüklü sırtına biniyor, Karı ve koca- i huzursuz hali çocuğu daha | hiçbir şey bilmediği ve cemiyeli evinin; hududları içinde tanıyabilen en körpe ça-| ğında manen yıkıyor. Bence bu mahzuru ortadan kaldırmanın tek çaresi evlenmek gibi ayrılmağı da kolaylaştırmaktır. Niçin evlenmiyorsun? diya soruyorsu- nuz, Gençlikte vukubulacak izdivaç olsa olsa bir aşk izdivacı olabilir. Bu ise teh. Mikelidir. Daha balaymda yukarıdaki mahzurlar ortaya çıkacaktır. Fakat otuz| beş kırk yaşlarında yapılan bir izdivaç daha makul olabilir; tehlikesi nisbeten azahir. Bunun için hiraz olgunlaşmamı bekliyorum.» © Kâmil Türkkan (Şehremini Saraymeydanı): 4 Otuz lira aylıklı bir ameleyim, Yapa Yalnızım; kimsem yok. Eevlenmek, ev barik sahibi olmek istiyorum. Fakat aylı. ğımın azlığı, bir türlü bana bu kararı verdiremiyor. Şimdi beş liraya bir odada oturuyorum. Evlenince bir ev tutmak lâ zım, Çünkü karımı şimdi oturduğum pa: siyonda oturtamam. Bir ev en az on ira. ya tutuluyor. Geri yirmi lira kaldı. Si iciyorum. Ayda üç lira df'buna gö On yedi Kira ile iki can geçinebilirmiviz?.. Bunun bir de giyeceği, hastalığı #lânı var, Param biraz artsa hemen evlenirim.» © Haydar Bengi (Taksim Lâmor- tin caddesi): — Benimki kısmet meselesi bayım.. ey. leneceğim çağlarda mühim bir iş beni İs- tanbuldan ayırdı. Uzun müddet dışarırla Fakat susunca da, Neriman bu sükü- tu ikrar telâkki ederdi. Şu halde... — Çok doğru söylüyorsunuz.. dedi. Gerçekten, birçok erkekleri evlenmek ten slıkoyan bu kabil düşüncelerdir. Lâkin ergeç, zamana onlar da intibak ederler. — Bu «onlar» tâbirine siz de dahil - siniz, tabii? Ahmed gülümsedi. — Beni ne karıştırıyorsunuz gene? 'Temcid pilâvı mıyım ben? diye sordu. Neriman da gülüyordu. — Babamla, dönüşte, çok meraklı, cok cazib bir konuşma yapacağız. de - di. — Neye dair? — İşitirsiniz. — Beni çekiştireceksiniz mutlaka. — Çekiştirmiyeceğim; asla! Babamla bir ittifak aktedeceğim. — Gayesi? — Sizi mağlâb etmek. — Ben şimdiden teslim oluvorum. Bu cümle ağzından kacıvermişti. Ne tesir vaotığını anlamak icin Nerimanın yüzüne dikkatle baktı, Genç kız bir - denbire ciddi bir tavır almıştı. Yerden, insivdri bir hareketle kopardıı kuru bir ot sapını dalgın dalgın kemiriyor » du. — Nerede kaidınız, yahu? Açlıktan bayıldım. Nerede ise bütün yemekleri bir basıma silip süpürecek ve inadıma sizleri aç bırakacaktım! Ramiz bey, beyaz keten elbisesinin içinde dimdik ve ipince duran zarif en- dumile kendilerini yolda karşılamıya çıkmıştı. Neriman babasının boynuna bir şımarık çocuk tehalükile atılarak, yüzünü gözünü şapır şupur öptü. — Ah, bahâcığım! Bıkımıza geteni|; isen? — Yağmura tutuldunuz, değil mi? — Evet. Hem de ne yağmur, ne yok- mur! İliklerimize işledi. , İsun? Libâdeye gi - “İ İlk rastladığımız e « | kaldam. Geldiğim zaman da vaktimi biraz geçirmiştim, Otuz beşinden sonra evlen- meği de tehlikeli buldum. Artik bekâr. lığa da iyiden iyiye alışmıştım. Bu yüz - den evwlenmiyorum. Lâkin evlenmemek hususunda kat'i kararım yok. belli ol maz belki günün birinde, kısmet olursa evlenirim. Ben bekârlardan vergi alım- masına taraftarım, Evlenmeği teşvik için ne yapmak lâzımsa yapılmalıdır.5 © Muammer Sevinç (Kadıköy Mısırlıoğlu): «— Prensip itibarile evlenmeğe -aleyh- itar değilim. Fakat bu şartlar içinde ev- UNU... yerç Edebi Romanımız: 23 KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU Yazan: Ercümend Ekrem Talu — Haniya? Islan- mamışsınız bile. — O halde yolu - muza nasıl devam edebilirdik? Tâ, ne- rede tutulduk yağ - mura biliyor mu - Terken, hemen ora - tıkta — Ne yaptınız? — Ne yapacağız ? vin kapısını çaldık Sahibi çok iyi bir kadıncağızmış. Sa - raylı. Çetrefil konu» şuyor. Bizi içeriye aldı, yemişler ik - ram etti, ütüsünü verdi. Ben de hem Ahmed beyin elbiselerini, hem de ken- diminkileri kuruttum, ütüledim. — İlâhi çocuğum! Neler de becerir - sin? Ahmed beyimizi üzmedin, sıkma- ın ya, bari? Bunun cevabını Ahmed Ercan verdi: — Yok, efendim! Güzel güzel gez - dik.. tatlı tatlı konuştuk. Bugünkü gez- memiz pek hoş oldu, doğrusu: Yalnız, küçük hanımefendiye zahmet verdi - ğimden dolayı mahcübum. — Estağfirullah, beyefendi! Kızım rdımdan, hizmetten hoşlanır. Geve - zelikten başka kusuru yoktur. Akına geleni söyler. Fikirleri de bazam baş - kalarının fikrine uymaz. Halbuki e ge- ne boyuna israr eder. SON POSTA İlenmek sersemliktir. Bir defa hayat şart-| larını ele alalı: Berbad. Yüz lira maaşı olmüyan bir adamın evlenmeğe kalkması| saçmadır. Sonra bugünkü hukuki mevzu- atımıza bir göz atalım: Evlenmek. daha| kolaylaştı, iyi, âlâ. fakat anlaşamadımız, yahud karınız fena çıktı. Hayatımz bir cehennem oldu. Yapılacak en basit hare- İ ket bu karı kocayı ayırmaktır. Hem de Süratle, fakat ili seneden aşağı adliye ko- ridorlarını karşılamaktan okurtulamazsı- nız, Evlenmeği teşvik etmek istiyorsak, hayatı ucuzlatmak, evlilere Oimtiyazlar vermek ve boşanmağı makul olarak ko- laylaştırmak lâzımdır.» © Safi Mergen (Kuledibi Yazıcı sokak): «— Ben eli yüzü düzgün. akça pakça bir genç kızla evlenmek istiyorum, Ka- zancım fena değil. fakat biraz çirkince- yim. Bu yüzden beni hiç kimse beğenmi-| yor. Evlenmeğe razı olanları da beni | gözüm tutmuyor. Bu yüzden evlenemi. | yorum bir târlü. demek oluyor ki şimdi) iyi ahlâktan ziyade yüz güzelliği aram» yor. Ne yapalım biz de talihimize küser otururuz.» © Mustafa Barlas (Yenikapı, Mustafakemalpaşa caddesi): «— Evlenme bir iktidar işidir. Parası o lan bir adamın evlenmemesine şaşarım. Parası az olanın evlenmesi de beklenilen Yaydayı temin etmez. Bir adamın kazâncı yerinde işe, kendisini aile < saadetinden mahrum etmemelidir. Faka* bu sandete güvenip te parasız izdivaç yapmağa kal- karsa hali dumandır. Saadez değil, 121ı- rab bülür, Nüfusa ihtiyacımız var, Cemji- | yeti temiz ahlâklı yapmalc için © izdivaç birinci çaredir, Bütün bunar iyi, güzel... Apceie -yatandaşları “evlenecek refaha e riştirmek te #tab eder, Evlenenlerden. ço- cuk yapanlardan az vergi alınırsa matlfb hâsıl olur. Maaşımın el5 liranın üstüne çıktığı gün evleneceğim; Neriman durdu, ellerini çırpa çırpa bağırdı Neriman sitemkâr bir tavır takındı: — Neler söylüyorsun, — babacığım? Beyefendinin yanında beni dalma mah- cub ediyorsun. Olur mu, bu? Siz söy - jleyin, Ahmed bey: Lâkırdılarımın hep- sini de makul bulmadınız mı? Ahmed Ercan tasdik etti: — Tamamile makul! O kadar ki, kü- çük hanimefendinin kuvvetli mantığı karşısında: «Pes» dedim. Neriman, kâzandığı zaferden mağ - rur bir eda ile; — Nasılmış, bebacikum? dedi; beni sade sen varsın beğenmiyen. Kerli fer- li mekteb hocalarını bile haptediyo - rum. Köşke gelmişlerdi. Neriman sofraya İbü arada, yirmi sekiz Çelebi Mehmed “SON POSTA,, nın Tarih Müsabakası! İbrahim Müteferrikâ İlk Türk matbaasını kurarak Türk irfan âlemi” en büyük hizmetlerden birisini gören adam İlk Türk mafbaasını kurarak Türk ir- fan âlemine en büyük hizmetlerden biri- ni gören İbrahirı Müteferrika, garb Türk-| lerinin tarihinde unutulmaz isimlerden bir tanesi olmuştur. Fakat, Türk matbaası. nin kuruluşunda, İbrahim ile beraber, devrinin münevver bir siması olan Said Mehmed Efendi ile kendilerini himaye eden sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa- nın da çok büyük yörleri vardır. On sekizinci asrın birinci yarısında, | 1818 den 1830 a kadar 12 yıl süren sada. reti, Türk terihinde müstesna bir devir teşkil eden Nevşehirli İbrahim Paşa, garblılarla daha yakın bir temas temin etmek üzere Avrupaya elçiler göndermiş, Efendi ile oğlu Ssid Mehmed Efendi Fransaya gitmişlördi. Münevver bir genç olan Said Mehmed Efendi, Avrupadan dönerken, memleketinde bir matbaa aç- Mmağı düşünmüştü. Götenbergin büyük ıslahatındariberi üç yüz sene (geçmişti. Avrupanın fikri kalkınmasında, matbaa harikulâde muazzam bir rol oynamıştı. ve yemeklere neza- ret etmek için, koşâ koşa içeriye kaçtı. Kapmın önünde Ah- l İmiyes diye bir de eser meydana X yi Daha on yedinci asır sancılı bulda Valide hanında ve Vezir yi birer Ermeni matbaası bulunduğu a? müteassıb softaların telkinleri Ve w açmağı düşünecek bir adamın ort y? maması, nihayet bunu bir devlet yg lâkki edecek münevver bir devlet nın da iş başına gelememesi Türk matbaası kurulamamıştı. Sud Mehmed Efendi, İstanbulüf iyi him Müteferrika ile tanıştı. İbrahili e Gi de zaten ötedenberi kafasına bi baa açmağı koymuş bir adam Mehmed Efendi gibi içtimai me sek bir iş arkadaşı bulunca, dü ni tahakkuk ettirmek istedi İbrahim Müteferrika aslen 1669 da Macaristanda Kolojvsr doğmuştu. Türklere esir düşmüş: man olmuş, hattâ, islim dinini” XX tinden bahsederek, 1711 de «Ristl€ kü ai At tu. Nevşehirli İbrahim (Paşani” dikkatini bu eserile celbeden İbra! (Devamı 10 uncu ; y san yüzü görüp, iki çift Tâkırdı eği ri — Teşekkür ederim. — Baba! Yüşal. Nereden buldü” bunya balığını? x İçeriden doğru koşa koşa ge“ riman babasına sarıldı, pi, — Siz gezmede iken, ben d€ yi köyüne kadar indi idim, orad3” kızım. xe” — Çok sevindim, babacığım! kittir canım istiyordu. Ahmed Ercana döndü: med Ercan Ramiz beye veda etmek, ayrılmak istedi. — Müsaade buyu- run, ben eve gide - yim.. Neriman ha - nım da yoruldu. Ye- meği müteakib isti - rahat eder, belki. — Ne münasebet efendim? O, daya - niklıdır . maşallah! Hiç yorgunluk duy- maz. Böyle yürü - yüşler ona hiç ge - ir. Buyurun #lah - aşkma! O Aramızda teklif, tekellüf ya - kışık almıyor. siz sade komşumuz de - BİL, dostumuzsunuz da. Beraberce ye - mek yeriz. Sonra oturur, konuşuruz. Yapyalnız, evinize kapanıp da ne ya - pacaksınız? Bu nazikâne ısrar karşısında muha - lefet kudretinin gittikçe azaldığını his- seden muallim gevşek gevşek itizara yelteniyordu. — Rahatsız ederim., nezâketinizi suf- istimalden çekinirim.. diyordu. İhtiyar kaymakam onun koluna gir- di; zorla bahçeye soktu. — Birkaç güne kadar köye, inzivaya döneceğinizi gene siz söylüyorsunuz. burada bulunduğunuz müddetçe iki in- — Balık sever misiniz? if — Yüzünü gördüğüm yok * dir. Yemeye yemeye tadını yi ve — Buraya geldiniz geleli de , niz mi? — Aklıma bile gelmedi. R/ — Ah, ne yazık! Halbuki er çok lâzım. Ben bir okitabda # Fikir, dimağ yorgunluğuna mek birebirmiş. — Öyle mi? Bilmiyordum. (if — Bunu da benden özrenmis Ben size ne çok şeyler öğreti şi mi? Bak, baba! Ben Ahmed beyi yl casıyım hayat hocası | Bendi dersleri tatbik ederse, başka A cak. Öyle mi, Ahmed bey? b Ramiz beyle Ahmed Ercan i i rek baktılar. Wi) yle der gibi bir ifade vardr de, bu gevezelikteri hozlaıyorly f — Gerçek, Neriman hanım! © na pek çok şeyler öğrettiniz wi — Şimdi de «izi hergün bal vi leyim de, görünüz. Ne yazık ki sunuz. Yoksa lüfer mevsimini geli le beraber balığa çıkardık. Befeği lıkçılığım “de vardır, — Ahmed sandınız? ti izde ne yok ki, maşalial günden hayran oluyorum rinizel r carkasi ? 8

Bu sayıdan diğer sayfalar: