3 Ekim 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

3 Ekim 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Vaziyet değişmemiştir; herşeyden evvel donanma lâzım! L “Son Posta, nın denizci m tüyü DB mn Be her şeyde olduğu gibi! tiklikler yer, #07K İlatesinde de büyük deği- 2 Olan ii getirmiştir. Biz henüz başla 8 Büyük Harbden alınan) dersleri, u görü - eş Ni tatbik edilmekte olduğu 8 i Mad olduğu Üzere ti milleğler arasındaki leri pek ziyade çoğallm Paz Yezâne sanayi —i asırda birçok raki bal Je bu yüzden 1014 ugün dö dünya sirf telsiz ve makine dev- iktısadi münasebet - mıştır. Eskiden dün - harbe başlamış Su halde ka; * ralârda cerey: | Büne gayesi ln reyan eden ve ye - p toprakları Parçasını koparmak ol ımdan bir lerini yenilerine hüzblerin, sab, #ahası ik an eski harhler yer - Modern bırakmışlardır. tızaddır. Düşman, 0. Mib ç sali ara Kayi eden galib harb unla nin terketliği toprakları ko - alacaktır, Hülâsa 1039 da başlı gayosl dr düşman iktızad | İktusaden ira e ML ktden mağ ederse o ii Kara kuvvetleri an - Polonya d kuvvetlerinin büyük Sodakaıy pr muhakkaktır. Büy olmazsa kurşuna Mivordu. Pakat b tıdır. Ki » Sim kim harbin ga; < tarat #lakârlıkla çarpıştık -| ik Harbde >ayıf taraf| * süngü De mukabele e- tank, ğün bir piyade neferinin tarak, e node, tayyareye kurşun a- ie ei korumağa çalışması hakika- Bununla he; Di ola, EEMbeE her tankı olan, her tay- Muhükkak haz, düğman toprağını kazansın Bu iigı, SAFDİN gayesine ulaşmış d İnetliz ee yi olsaydı Hitlerin Kazanır ye iku msizlar müvacehesi a Kai cehesinde kıymet Detek ki hale vel eği ye olduğu gibi, gene 7, İktasadı le SeN kini deniz kuyieıfezesi Icinde mühim mev kü büğünkü ordulayın Lezketmişlerdir. Çü Malik cin; aşların rivaftak ol, t tamil: ara- tamirolzi ir. ba vardır gi bİF piyade bileni Bundan in cep - © MAZAPAN kaç xls farla- ir Kâzyı 8<d8 Ok yanmak g için yalı z Semirden yurdu. Burün harbetmek e bensin, Detrai ve gine DADEaner, kömür; Bu ma, aba birçok malzemeler *İoropaganda yapıldı, Her me kadar, dünya, ir. Yetlezi bir Olmazsa kai Sdum bi ra kuv - bu Yüzden aliyor: Kara küv- tedir, deniz kuvvetlerine muh - n Muharebey ari kesilen bir yalllet, ka- m gerisi kesiimiş bir ordu- mz Eker Almanya bütün harb mal - temin pm mi Rus ve Baltık yollarından Polonyayı ga, v8 kahir kuvvetlerde aldığı olan, tüzellikle geri verecektir. Büyür a laa kuvvetleri fb De yeni baştıyan şu felâket Kuduğu ,, 200 Sanma va Yüzüme baktı, cen — Mi bie gün SENİ GOR Börecekin getmizse, seni miha, Adanaya götürürüm Se- Hayretle gözlerini atam, söğlerken vasim o- başını kaldi © gülerek — Buz “iz pen tüşacak bir sey vok Haydi Yangı OR el yemek vekti geldi. ak yürürken © birdenbire ö slam ez fica etmek İstiyorum. Güme sey, — Ber cevA9 verdi: ve mantıki bir şeyse şim - 5 Söyliyebiğtrim. Çok iz - — Bana bir gir 5-1 Bakalım? Kahkaha ile gülen, © Yüsra... — Çocuksun Semiha; #tiyorsun pek Alâ... şi yazayım? — Deniz hakkımla — O şiiri ne yı — Okuyacağı ne yapabilirim? — Pek Alâ, bugünlerde yazar sana Sevinçle ellerini tuttum, kaldırdım. — Teşekkür ederim. çok Ceşekkür çaç rim, — Emi büy Ve, var, Ve bana — Seni sevindirdiğim Için pek Mademki bu kadar kan? eaberliyeseğim. Başka k bir şefkatla #ikarken dikkaş. a yüzüme baktı ve çok tatlı dir şaş. 3 bana mahsus taya İstiyorum. yal- | SASİ mevzu üzerind, | Kâdâr heyecanlı İçimi yakan bir suali bilâihtiyar vasime #0r- SANA Yeririm | Sofanın yarım iığından Bözlerimi ona | Cahld beyin bi İngiliz donanması denizaltılara karşı mücadelede: Bir su bombasının patlatyipi ünleri arasın” ” tein ne kadar bu hususta Tazıa mbaduği yapıldığım anla- miş ise de hava sllâğı gene kıymetten düş- müş değildir. Havü silühinin tesiri nihayet düşmana göre değişmektedir. İtalya, düşmanın bu silâh- an mahrum olması dolayısile, Habeşistanda tayyarelerine çok geniş bir İş sahası verdi. Almanya hava kuvvetleri de Polonyada, pt0- paganda değilse, büyük muzafferiyetler elde eu. Fakat ayni silâhiar bir Fransız, biz in- güliz şehrini bombalamıyorlar. Çünkü mu - kahele bilmisii olacaktır. Almanyada da gü- nahsiz halk Polonyadakiler gibi kırılacaktır. Bunların hepsini bir tarafa atıp hava kuv- vetlerinin amansız bir netice aldıklarını ka- bul etsek bile bu silühm fevkalâde İkmale muhtaç olduğunu görürüz. Günlük gazete - leri Polonyadaki muzatferiyetin (300) tay - yareye malolduğuu oyaryorlar. Bu zayiat nihayet bir aylıktır. Mwr eek bir abluka harbinde bu aded kim bilir ne kadar artar. Şu halde tayyare ixusad barbi sahasında ikmale muhtaç olan ikinci bir silâh olarak görünüyor. O belki sanayi merkezlerini tah- rib edecektir. Pakat bir aydanberi hiç tir Alman tâyyaresinin bir İngiliz harb veya &i- caret gemisini bombnlaö"#mı görmedik. Hava lâhı düşman nakliyatını karşı bir muva! takiyet göstermedi. , uharriri yazıyor | düşman toprağını değil, iktısadiyatını tah - rib eden galib gelecektir; o halde evvelemir- de Iktısad sahasını gerçevelemek (lkzımdır. İktısad sahasi neresidir? Kara mı, deniz mi, hava m? Böyle bir münakaşanın neticesi denizde ka- rar kılar. Deniz en mühim bir iktasad saha - &dir ve deniz kuvvetleri benzerinden başka, diğer bütün allâhlar tarafından yenilmez bir haldedir, Belki ilerde meydana gelebilecek yeni harb vasıtaları deniz kuvvetlerini imha eder, Fakat böyle hir silâh gene denizde ol- malıdır. Yoksa Hitlerin mevzuu bahsettiği ve henüz kullanmadığı silâh cinsinden değil. Eğer böyle bir silâh hakikaten mevcud Ool- saydı, bizzat Hitler, onu düşman müdafaası- nın ve deniz tedbirlerinin lâyıkile alınmadi- ğı şu günlerde kullanırdı. Deniz kuvvetleri muharebesiz kazanıyor İngiltere denizden abluka ediyor. Harbe yeni bir devlet tarışmazın ber halde bu abluka müessir olacaktır. Zira yapılan tetkik ve ortaya atılan iddialar Baltık naklıyatının Almanyaya kâfi gelmiyeceğini güstermekte- dir. Üstelik coğrafi durum, aradaki kuvvet nisbeti, İngiliz donanmasının vazifesini, mu- harebe etmeksisin. yapmasını kolaylaştır - maktadır. İngiltere doranması Böyük Harb- de olduğu gibi muharebe etmeksizin kaza - Deniz kuvvetleri Madem ki harb aahası İl v. DR O dakikada gözüm, bilmiyorum niçin, ye- mek odasının kapına gitti, . aralıktan iki simsiyah gözün biz9 baktığını gördüm; bu Busidil bacı İdi. Orun bakışlarındaki kin ve nefret o kadar müthuşti ki arkamda buz gi- bi bir elin dolaştığını hissederek titredim ve biraz acele adımlarla merdiveni (oçıkmağa | başladım. Birinci kata geldiğimiz zaman O idim ki ramanlardanberi dum: — LöMen bana söyler misiniz? o Buzidil bacı niçin siyah saçlı, mavi gözlü kadırlar - dan bu derece nefret ediyor” mı pedendir? denbire (o sarardığını görür i oldum. Cevabı da biriki (saniye ge - eliktiz — Suzidil bacının çok sevdiği (o bir insan siyah saçlı mavi çölü bir kadın yüzünden çok İztirab çekti de ondan... Pek safdii olan ve boş şeylere inanan ihtiyar Okadın senin böyle olduğunu görünce sazsılmıştır nacak ve şayed Büvük Harb sonu yaptığı ha- İbir kerecik görsün. dediler. Hacı Osman 7 Biinelteşein SON POSTA Sayfa «Son Posta» nın tarihi tefrikas: 12 Yazan: Reşad Ekrem Balıkçıların hayatı maz... — Damad almıyorsun. pırlanta alıyor - sun... Cevablarını almıştı. Hacı Osman Efendi erine dönerken kara- pını vermiş bulunuyordu: «Safinazı verdim giti En son, kocası olacak delikanlıyı bir kere de kızın görmesi kararlaştı. Oğlan evine ha- ber saldılar. «Ahmed Bey bizim semtten ya - nın bir kere geçsin de ız kendisini cumbadan On bin delikanlının içinde eşi bulun - #endinin evi bir çıkmaz sokak içinde i4i, De- Ukanlıyı görmek için cadde üstünde bir eve gittiler. O gün o semi bayram yerine dön - müştü, Mahalleli işine gücüne gitmedi. Er - kekler kahvelere doldu. Evlerin pencerele - rinde boş yer kalmadı. Balıkçilara gelince, o gün, bütün Kumkapı balıkçıları bayramlık çuhalarını giydiler, ki- hç kuşandılar, atlara bindiler. Balıkçı güzeline getines. İstanbulun en meşhur terzisi altın makaslı Dimitri, bir gün işinde ona bir al çuhalar dikmişti. Ayağında Kemal usta işi yemeni, dizinde al cuha üs - tüine sırma işlemeli dizlik ve basında al ka difeden kavuk Üztüne sarmış karanfıı oyalı çemberi ve a) çuhaları İle, balıkçı güzeli Ah- med, hakikaten per! padişahının oğluna ben- | siyordu. Güneşe, ya doğ. ya dağayim diyor- du. Balıkçı güzelini bir kır ata bindir lerdi, Balıkçılar, dalıkçı güzeli Ahmedi, sev- diği kızım önünden Afat gibi geçirdiler. Ağları tamir ederken. Güneş batmak fizere 141, Amma henüz güz kamaştırıcı kuvvetini kaybetmemişti. Kumkapı sahilinin kayalıkları üstünde kü. me küme esvablar ve çamaşırlar vardı. Deniz, cocukla dalı YAL Bahlle baştan palamar verip yanaşmış olan iki kömür kayığından, ameleler, kömür bo - şaltıyordu. Sahile baştan palamar verin yanaşan ka- yıklara sahilden birer tahta uza tanm bir veu sahilin kumlarıma gömüşür, bi ucu da başındaki babalardan birine dayanır Sahilden gemiye doğru yükselen bu tahta her adımda bir rak'as ahengi İle sallanır ve insanın yürü; 6 bir babayiğitlik verir, Kömür ameleleri, kömür çuvallarımı, bir don, bir gömlek, soyunup taşırlar. Kömür amelesi aslındı belki kara, kum - ral, sarıdır. Fakat kömür taşırken asil rengi keştolunamaz. “Kömür tozu kaşlarda ve el - macik kemikleri üstünde çok çabuk birikir, onun telin kömür âmelesinin gözleri, siyah bir çerçeve içinde çok ir! görünür. Alınlarinın ve yanaklarının üstünde, ter damlalarının açtığı beyaz oluklar, iptidal kavimlerdeki yöz nakışlarını hatırlatır. Kömür amelesi, İşini bitirdikten aorra denizde paklanımaz, Ev- velâ gemide, tatlı su ile sabunlanıp yıkanır, sonra, geceleyin, denize girip yüzerler. Kömür kayıklarınız yanında bir de sofan kayığı vardır. Geminla burnundaki mahinüz ile direk arasında gerilmis olan ipe, birkaç örgü soğan azılmışti. Kumkapı halki, kışlık amm «ld bir mesele... Yalniz biz şunu düşüne - biliris; — Coğrafya durumu müsald olan milletler kuvvetli bir donanmı yaparlarsa; donan - #nsları muharebe yapmaksızın muvaffak © - layor ve iktısad sahasında galib geliyor. Bizim coğrafi durumumuz da gerek deniz sevkülceyşine ve gerek Akdeniz iktısadiyatı. ayı tekrar etmezse» Alman donanmasını ta- mam olarak ele geçirecektir. Bu İngilizlere Besinde birdenbire ne garib bir ahenk pey- da olmuştu! — Demek bende nefret etmesinin sebebi bu... — Zannediyorum. Faxat çok saçma ve ma- nasız bir düştince... Çünkü sen, hiş, hiç bir hususta onun nelrek etdi kadına kengemi- yorsun.... — 8iz onu tanıyor musunuz? Kesik bir cevab verdi: — Evet... Bunun üzerine ikimiz de odalarımıza git- tik. Elbisemi değiştirip saçımı taradıktan sonra yemek odasına itmek üzere koridör- dan geçerken Cahid Beyin sesi kulağıma göl- di: O henüz çocuk öenilecek kadar gençtir. Böyle şeyleri düşünmek gülünç olur. Doğru- sunu söylemek lâzım gelirse, çocuk denile - cok yaşta bir genç kızın vasisile birlikte ger- mesinin mahzurlu olabileceğini ve dediko - dulera meydan açacağını hiç düşünmemiş - tim yenge... — Bu çocuk artık on sekizine girdi Ca - na en uygun bir vaziyettedir. hid; ve. geçen senedenbeti pek değişti. Onların muhaverelerini dinliyormuşum gi- bi çirkin bir vaziyete düşmemek için ayak- larımın ucuna basarak gerisin geriye dön - düm, bahçeye çıktım. B.: şey görmeden, et ratıma bakmadan yürüyor ve düşnyordum Nahide Hanım ne demek istiyordu? Ne - den yeğenine benim yaşımı harırlatmak ih. yacını hissetmişti? Acaba hakikaten bir benim vasim)e birlikte gezinliler yaptığı garib bularak onun nazarı dikkatini mi oei- betmiş? Aleyhimizde dedikodular mı yapmış? Bütün bü Sualler beynimin içinde ötüyor n tecrübesiz bir genç kız oldutum için bunların cevabını veremiyor. Nahide Hanı- mın söylediklerini gülüm; buluyordum. Bun- dan başka, ona garşı bir psıça öfke de his- sediyordum. Kim bilir belki de bu arayir düşüncelerinin sevkile bizi artık başbaşa gezintiler yapmaktan, kütüphanede saatlerce oturup konuşmaktan, bilhassa kotra safa - arından menetmeğe kalkışacaktı! Eğer böy- le bir şeye tesebbüs ederse or.u hiç bir zaman atfedemiyeceğimi hissediyordum. “İ ak gecinirdi. Kendisinin birkaç & soğanını, bu soğan gemilerinden çok ucu alırdı Kahveler ve meyhaneler dolu di. Amma hepsi Kumkapı halkı değildi. Bir kısmı, İs « tanbulun Kumkapıya yakın semtlerinden de- niz görmeğe İnmişlerdi. Meyhanenin birin - *e, iki çingene saz çalıyor, bir şopar da, pi maklarımın arasında kaşık, oynuyordu. Hüsam reisin büyük kayıkhai n önün- deki geniş salaşta ise, yirmi beş otuz balıkçı, boydan boya bağda; kurup oturmuşlar. ağ tamir ediyorlardı. Bu balıkçıların başında, en aydan ellilik gir ihtiyar vardı. Üst tarafı 8 ön iki on üç yaş arasındaki gençlerdi. Ağlar zedelen diye, hepsi kundura ve yemenilerini çıkermışlar, yahnayake idiler, Hepsinin de kolları sıralı 1di. Konuşup gü - lüşüyorlar, bazan hep bir ağızdan bir türkü söylüyorlardı. Fakat ellerinin bareketi hiç bir zaman shengini kaytetmiy Arada! bir acemiler, ki ekserisi çocuklar Idi, bir ha-; lar mi, yanındaki ustalar, azarla — Iamadan hatasını tamir ediyor, tamir ederken de doğrusu" terip öğre #yordu. Balikçi züzeli Ahmed de, hemen daima olduğu gibi aralarında idi; ve ağ ta- mirine fik defa oturtulmuş (bir çocuğa, bu #nn'atın inceliklerini öğretiyordu. Arkadaş » Jarı ise, arada bir fırsat düştükçe kendisine takılıyorlardı: — Haberiniz var m be, Kumkapıda kalmamış! Kumkapıda kış mı kalmamış?. Ulan Kumkapıda kızdan bol ne var, — Kumkapıda kız olsa Kumkapı balıkçı gidip te hacı hoca kizi alir mi? Buna gönül demişler, güle de konar, sünbüle de... Ulan şakayı birakın amma, geçen gün şan verdi bizim Kumkapı balıkçıları İstan- bulda... Valah binâh.. Dün teyzemde idim be Eyübsultanda... İk! elim kanda olsa gelip kız İ görürdüm, dedi. — Benim babalık ta Gâlatada sam. Taş merdivenliie.. Hani Panay tan vazdı.. hani geçen yaz Yedibelâyı vu « ran.. İşte o Kumkapılıların üstüne İstan - bulda yiğit çıkmaz demiş — Balıkçı güzeli be... Doğru söyle. İnsanın gönlü bir kıza vuruldu mu beni cayır cayır yamyor değil mi? Benim hep öyle olur — Bırakın Gel yı be. İşte gene kulak- larına küdar kızardı. Utancından deği. Yüreğinin «levi yö- züne varmuştar. — Adsm aman &ls bak, Eler ne derse desin Saflnazı glabskt, O sırada, boğuk, paslı bir ses işlidi — Kolay gele çocuklar... Kolay gele ÇO cuklar... Genç ve çocuk. ve, yirmi beş otuz balıkçı, hemen hep bir ağızdan — O... Buyur Lizozos ağa... Buyor Ligogos ağat, diye bağırdılar, Gelen ve adı Ligoğas olan ihityar bir Er meni idi, İzi gözü anadan doğma kör id. (0- cukluğundanberi, Samatya, Yenikapı, Kuma kapı semtlerindeki kahvelerde keman Gala - hün - mu sö kir huzuruna çıkmış bir çalgıcı old Tenirdi, Lgogos ağa, pek küçüklüğüne rastiamakla beraber Kanuni Süleymanın zamanını ha - tırladı, Taşı seksene yakındı, amma hâlâ s0- pass gerer, çok ısrar edildiği zaman da ke- man çalardı. Eskiden kendisine Bülbül Li- gogas derlermiş, bülbül gibi şakıyan bir sesi yarıma “Şimdi paslı ve boğuk Konuşürdu, (Arkası var) Birdenbire Fatmanın sesini işitti — Küçük hanım, yemek hazır... Geri dönerek eve girdim. Nahide Hanımla yeğeni sofraya olurnsuşlardı. Vasimin alnı- ren karışıklığını, kaşrarının çatıklığını derhal İfarkettim ve bunu gidermek, ayni zamanda, biraz evvelki mükâlemeyi işitmiş olduğumu »elii etmemek maksad'e yemek esnasnda binbir gevezelik ettim: fakat bugün hiç bir sey onun yüzündeki elddi ve ağir manayı sil- medi ve o, bir defa olsun yüzüme bakmadı, hafliçe tebessüm etmedi. Her zaman yemekten sonra yarı msaaç kâ- dar bizimle beraber olurup gevezelik ettiği ralde bugün kahvesin! içer içmez birisini gö- | “eceğini bahane ederek otamöbile atladı, ev- den uzaklaştı. O gittikten sonri Nahide Hanımla yüz yü- e baktık. İçimden ona bir takın nak arzusu taştığı Tnlde sim veremediğim bir bis beni bundan mene “1, Fakat artık güzel günlere veda etmek i- «ım geldiğini anla, Ertesi gün Cahld Bey yolcuları karşılama- Ya gitti. Ve annesi, rofika ve Nevzad Beyle »irlikte geldi, Evet Nevzad Bey... Meğerse nnesinin oluna basırladığı sürpriz bu miş. İçi sıkılır, Mersinde poker oynamak için naz körkusile Fahriye Hanım #n oğlunu bereber gelirmekte ihmal Dördüncü oyuncuyu da, Cahid Beyin oynamak istemediği Nahi- de Hanımın ahtabları arasında ma bilirlerdi, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: