17 Kasım 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

17 Kasım 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pm 7E SAND 17 “Son Posta, Vicdan azabı mM. Çeviren : İbrahim Hopi u Ben karısını iştiyakla arzular ve bek- Yerken, Kleyten budalası yoldan sökün ti. Acele acele perdeleri aşağıya çek- nin, < berbad bir halde bulunan si - lerimi yatıştırmak için de odada bir e bir yukarı dolaştım. İnanınız ki, U hörbdenberi sinirlerim pek bozuk, Pek harab düştü. Bunu da bir extenu- an düşüncesile söylemiş değilim ha- * gı Yeyten'i, hiç mi hiç beklemiyor - “m. Dünyadaki bütün insanları gö - “eğini i umarım da, Kleyton'un gele- ği hi asla sanmazdım. Herifçi oğlu bu ME dalkavukluğunu ettiği para tu- Bi maş kumpas kurduğu ağda ya- Kolun mesinde bulunması gerekti. berayı maslahat ayaklarının Üze- de sekerek yoldan aşağı inip evime mesi icab ederdi. Demek oluyordu © Evet demek oluyordu ki Kleyten Budalanı işi çakmıştı, ve işte şimdi de... ahi ne?, etmeğe, #23 çık; ağlayıp, ç Ayıp, ayılıp bayılmaya mı geliyor - ersiniz.. İhtimal Oki adam, bütün nlarnı hepsini tecrübeden geçirmiş - * Belki de Süziyi (öldürmüş, kalın, Ni Parmaklarile nazlı çiçeğimin bo- Zinı sikmiş olabilirdi... £ Alnımdaki gi sildim. Bir kitab aldım, sanki Kak henüz kapamış da yerini kaybet- k İstemiyormuşum gibi, sayfaların ma parmağımı sokarak odada bir ği bir yukarı mekik dokudum. bön P: Çalınmca, açacak, bir lâhza bön nda yüzüne bakacak, sonra #7 ik yalancıktan şaşıracak: e Vay Kleyten.. merhaba vahu!. Ru ae göl ki Herifci oğlu benimle kavga beni öldürmeğe, evimde reza - ârmaya veya tekdide, aşa seni buralara hane rüzdür attı. a bir kaçamak mı?.. diye söylene - Ba * mak Wr böyle yapmak doğru kaçmıya. PR Daha samimi görünüp, adamı sor N YA cekmemek daha uygun düşecek - * Meselâ; — Vay Kleyteneiğim.. canım ciğe » mp çur yahu! Bir kadeh atmaz mi Vilar et, sonra da gayet masum bir ta- > Süzi nerede? diye sorardım. ayy dan ilk önce benim bahset - ti daha münasibdi. Klevten bövle - “ndan kiç bir şey saklamadığımı da Yacaktı. Tablatile, karısile aramız- T Şev mevcudsa, ismini anmaya Bi edemiyeceğimi düşünecekti. kin #irara yaktım. Ellerim titrediği de kendimden öğrendim. koda ba Kleyten meseleyi ne dereceye T biliyordu? Peki amma Süzi ne » mâ haber vermemiş, telefon et - mist? ve kad. Çocuğun arkasmdaki terbiyeli Bardesisi kılıklı, boydan boya beyaz şoför iymiş olan genç, elinde beyaz Si ye avlahyım. beyim. 4... Haydi gidelim bakalım. Gide- yer uzak mı? meydanından on dört ki- Vi ey Buradan da oraya kadar çok yeniz, gözel vk. yenil bir otomobil. vay gecen yol a lasıp, karşılıklı sokaklara girip cı- #ehrin şark ve gimali şarki istika- Yük Ve — , m doğru yol almağa basladık. Bü- hi feneyi solda bırakarak ilerledik Muş ay et sonra da şimal geride kal. Atinaya asfalt yolla, hem oto- Kiti isya, çak em dsmiryoh: servisi fle bağlı kü- kasabacıktır; gehrin banliyösüne ği Yan cam ormanları arasından geçi ye Arada bazı mamur mahalleler geçi- Kilom aruzya bunlardan biridir; iki Pirty, sonra da Kifisyava geliniyor. Alaş, stanbuldaki Yeşilköy gibi bir ver. bahçeler arasinda güzel evler, nın Hikâyesi Erkekler, karılarının âşıklarile yüz - yüze geldikleri zaman hakikaten me - lodramlık bir vaziyet alırlar mıydı? Es ki zaman Tormancılarının tasvir ettik - leri gibi rakiblerine karşı heyecanlı nu tuklar söylerler miydi? * Herhalde Kleyten bu şeyleri yapabi lecek bir kıratta insan değildi. Kleyten tuhaf bir çocuktu. Beni, kendisinin en iyi dostu sanıyordu. Elimde olmadan kesik kesik güldüm. Kleyten'den nef- ret ediyordum. Karısı, metresiniz olan bir zavallıdan neden nefret edilir aca - ba?... Kleyten amıma da gecikiyordu. Bir türlü gelmek bilmiyordu; veyahud da benim dimağım 8 silindirli bir otomo - bil gibi işliyor olmalıydı. oBen sanki bir rüya içinde yaşıyor gibi idim. Kö. küne kadar alçak herifin biri imişim bel... Evet, kapı çalınınca açacak, ona inek bakar gibi bakacak, ve: — Merhaba Klevten.. Süzi nerede? divecektim. O zaman Kleyten şaşıra - cak ve kekeleyecekti: — Suzi. Süzi mi, diye söylenecek. bu nu bona mı soruyor, yüzüme karşı Si zinin nerede olduğunu soruyorsun hal. SON POSTA Ta anlamıyacaktı. Ben de ona, bu reşmi kanısile birlikte kendisine hazırladığı - mızı bildirecektim. Adeta hiç içmediğim sigaramı attım. Bir yenisini yaktım. Bu resm! ona göslermesem, belki da- ba iyi ederdim. Kleyten'in gözleri yal- nız resimdeki başın çıplak omuzlarma takılacak, ve zeytin çekirdeğine benze- ven küçük gözleri nefret ve kör bir ab. dallık ile ışıldayacak!ı. Göze yasak yok yal... — Onü sevmek mi? diye tekrarlıya. m.. elbette ki onu seviyorum. O ca rum, budala... Sizler benim en iyi, bi. ricik dostlarım değil misiniz?... Klevten: — Onu demek istemiyorum!. diye mü keseçekti, Sesi o kalınlaşacak, eşecekti. Üzerime hücum edecek « ©. Ren de ona vurmava çalışacak, bu suretle ilk mekteb talebeleri gibi kapı- şazaktık. Amma, onunla kavga etsem, kendimi korumak için ona vursaydım, berifci oğlu kabahetli, günahkâr oldu- #umu anlıyacaktı. Fakat acaba mese » levi ne dereceye kadar biliyordu”. i he dereceye kadar çaktığını ah bir İhilsevdim.. Süzi bir telefon etseydi va. ns şekerdir. Ben her ikinizi de seviyo -| «Son Posta» nın tarihi tefrikas: 55 Name oku Ayağında, mor kadifeden bir diz çek-! şırı ile &yni kumaştan bir tozluk ve Ke- mal usta işi bir çift yemeni vardı. Kuşa-| Rının üstüne, elmas tokalı sırmalı bir ke-! merle bir kılıç takmıştı; bir de, beline mücevher saplı bir de hançer sokmuştu. Sultan Murad, kızı şöyle bir kere de uzaktan süzerek: — Bre kâfir çingene. bundan sonra; sana kadın esvabi giymek yasaktır. bre bundan sonra senin adın kız kapıcıbaşı| olsun.. bre seni kapıcıbaşı yaptım... Diye bağırdı. Bir lâtife olmakla bera. İber, hükümdarm bir kadına, hem adı İbinbir dedikodu mevzuu olmuş bir oyun- cu çingene kızma kapıcıbaşılık gibi mü- him bir memuriyeti lâyık görmesi, başta! kapıcıbaşı rütbesini taşıyan üç dört kişi ile beraber o sırada, tersane bahçesin. padişahı karşılamış olanlar üzerinde iyi bir tesir bırakmamıştı. Murad bunun farkına vardı ve bir vezir yaklaşarak: — Ne dersin buna sen Civan kapıcı.| başı?! Dedi. Muradın hitabı karşısında «Ci- van kapıcıbaşı diye anılan bu vezir bir- danbire şaşırmıştı. Civan kapıcıbaşının asl adı Mehmed- di. Anası bir sultan kızı idi. Anaları vel ana babaları tarafından Kanuni Süley.| manın torunu sayılırdı «Sultanzade| de | Boj karşılayan dördüncü Murad, Kâra kasrını, hattâ bazan «rezilâne> derili lecek sürekli işret ve eğlence âlemleri a- rasında, Musa Melek yahud Hasan Halife, yahud şeyhislim Yahya efendi, yahud kli gibi, bir iki samimi dos. liyecek bir olarak tr z iy yer yap- ultan Murad Karaağaç bahçesinde bulunduğu sıralarda, Karağaç bahçesi civarından ve Halicin bu semte düşen su- larından, kul geçemez, kervan uçamazdı. Sultan Murad o sabah Karsağaç bah. çesine Musa Melek Çelebi ile beraber git- mişti. Üç gündenberi de «Nedimi hassı bü ihtisas» adını verdiği rütbe, Ünvan ve mevki sahibi muhabbet tellâllarından bi- rinin bulup getirdiği bir körpe dilberle, ğazda «Kule bahçesi» nde kapanmıştı. Kule bahçesindeki kuşu, üç gün altın darı besledikten sonra azad etmiş, yorgun vü- cudünü de, Karaağaç bahçesinin RVe ber ağaçları altındaki gül bahçesi 2 mıştı. O gece için niyeti, bir iki meşhur İm toplamak, üdebadan ve şüere- dan dört beş kişiyi davet etmek, karşıdan Güllü Fatmayı eldırtmak, bir saz ve söz raksı meclisi kurmaktı. Boğazdan gelir gelmez, hafit tertib bir kahvaltı yemiş, sonra, yatağına uzanmış. tı. Padişah uyanıncaya kadar Musa Mae- diye gürlevecekti. Ben de hayretle ce-İrybbim? Acaba telefon edebilecek miy- vab verecektim: Mehmed», sarayda, Enderumu hümayun-ilek Çelebi yatak odasının içinde nöbeli da tahsil ve terbiye görmüş, pek küçük! beklemişti. Dördüncü Murad ikindiye ildir. Tertemiz yol, iki tarafta gözü| yordu. okşa İnalar görünüyor. Manzarası gö-İmüş tepelerin silseti görünmekte Yan güzel bir villanın önünde! -Kapı açılıncıya kadar bir iki saniye e — 'Tabit va'. Niçin sormayayım? O - rdum. 'emin en can alacak noktası Demir tavında dövülmek ge Klevter bütün o fekrarlana tek- ana ezberlenmiş sakin halini kay » bedecek, huysuzlanacak, kekelevecek, müdafaava geçecek, ve tedirgin bir ta- wrla içinden: -— Yoksa faka mı bastım? diye mi- rıldanacaktı. Ben de mevdan okuyacak: — Evet destım.. senin bilmemen, duymaman lâzımdı, #mma her ne İse. Gir içeri.. divecektim. Heyecandan, dizime, var kuvvetim - le bir yumruk indirdim. Bayağı bava. ğı cesaretim arttı, ve Kleyten'in haya line kafa tuttum. Evet. ona, senin bilmemen, duyma - inan lâzemdı.. dediğim zaman Kley - ten'in ağzı açık kalacaktı. O vakit ku. unuz: — Doğrusunu istersen dostum, diye devam edecektim. Karınla ben sana bir sürpriz hazırladık. Süzi iş olup bitin - ceye kadar senin bilmemeni, duyma » manı istemişti. Gir vahu!. Ve Klevten'i sanki istemiyerek a - telveme götürerek, sevimli yüzlü göz - leri istiyakla, arzu İle gölgeli; dudak. ları onun için odeğil de bir başkasının sevmisi ile titreyen elci bir başın res - mini ona gösterecektim. Klevten, bu söslerdiğim seyi benim öz şâheserim, humun bir parçası olduğunu 2: durduk. Şoför atladı, gelip kapıyı açtı, otomobilder: indim. Manalı olmaktan çekindiğim için kaba savılmağı göze almış, ne çiçek, ne şeker getirmemiştim. Ellerim boş olarak de. mir parmaklıklı yeni boyalı bahçe kapı- sını geçtim. Yanımda biraz arkada yürü- mekte olan şoför bana yol gösteriyordu. İki tarafı bir boyda kesilmiş taflanlarla çevrili, süslü çakıl taşlarile tanzim edil. mis bir yolda İlerliyerek köşkün geniş mermer merdivenlerine yaklaştık. bu saatte evvelden çağırılmış bir ziya- retçinin geleceğinden tamamen habersiz- mis gibi idi, ortalıkta kimseler görülmü- Şoför zili çaldı. Birkaç ayak merdiven. Je çıktığımız kapının önünde arkama dö- nerek etrafı seyrettim. Güzel bir çiçek bahçesi, Yanı başmda tenis kortu, komşu evlerin bahçeleri, ağaçlar, İleride orman ve tâ uzakta ufukta mor renge HA di? Yoksa, Kleyten, ilkönce ona mı sal dırmıstı? Vevahud da Süzinin bütün bu olun bitenlerden hiç mi haberi yok- /tu? Hattâ şu anda b'le, hiçbir şeyden İsünhelenmiverek hersünkü gibi benim le bulusmaya mı geliyordu? Kleyten bir arada bastırmayı mı kur. müuştu? Peki amma esek herif, daha ne- den görünmemiş, kapıyı o çalmamıştı yat. Birden kapı çalındı. Asabım büsbü - tün gerildi. * Wiimden deldiği kadar lâkayd dav - ranmağa çal'sarak kavıva koştum. KI. tab daha hA elimde idi. — Merhaba Kleyten.. diye seslen - dim. Sesim titriyordu. Şaşırmış görün- mevi de hiç beceremiyordum. Klev. ten'n yözü sensarıvd. Dudakları da bembeyaz kesilmişti. Mütemadiyen du. daktarı kımıldıyor, amma ağzından tek bir söz çıkmıyordu. — Ne 'stiyorsun Allah aşkına!, diye sordum Gene konusmadan beni iterek liserive girdi. Dudakları tekrar oyna - dı. amma sesi çikmadı. Gözlerinde 1 - mideiz bir nefret veya bir yeis okunu - yordu. Kleyten'in bal gibi delirdiğine inan- ım. Birden elinin cebine doğru git. ini gördüm. Oradan, bir ucu, ceke - tinin ucundan bana doğru tevcih edil - miş olar. üstüvane biçiminde, kabarık bir şey cıkarmaya uğraştığını farket - tim. (Devamı 11 inci sayfada) bir yaşta kapıcıbaşı olmuş, gençliği ve güzelliği münasebetile halk arasında Ci- van kapıcıbaşı lâkabı almıştı. Padişahın şusli karşısında kekeledi: — Efendimiz her ne ki on. da bir iradei İlâhiye vardır... Efendimiz- den hatalı iş çıkmaz... Diyebildi. Murad, acı acı gülümsedi: — Yaman vezirsin sen Sultanzade Mehmed! dedi. Bre ayrattan ve çengi- den kapıcıbaşı olur mu?. Bre bunun ne- resinde iredet İlâhiye", Dedi. Civan kapıcıbaşı hafifçe sende. ler gibi oldu, fakat yüzünde en ufak bir değişiklik olmadı: — Eendimizin bu sözlerinde de gene iradet ilâhiye vardır. Dedi. Murad bugün çok sinirli idi. Çingene kızına ve Civan kapıcıbasya takılması kendisini oyalayıp avutmak içindi. Padi- sahın, İkide bir kaşını, gözünü oynatarak kendi kendisine söylenir gibi dudaklarını oynatması, onun bir şeye fevkalâde kiz- gın olduğunu gösteriyordu. Hakikati ise yalnız bir kişi, Musa Melek biliyordu. Bir de, Güllü Fatma, bir çete basmak için Büyükçekmeceye gittiklerini biraz evvel Sultan Muradın ağzından öğrenmişti. Sultan Murad o sabsh Karaağaç bah. çesine gitmişti. Karaağaç bahçesinin çı- nar ve sanavber ağaçları altında, iki sene evvel, küçük fakat fevkalâde zarif bir kasır yaptırtmıştı. Bir anarşi devrinde çok kücük yaşta İken imparatorluk tah- tına oturan bu enerjik genc, bir taraftan hükümetin otoritesini yeniden kurmak için tedbirler araştırırken, diğer Otaraf- tan, hususi hayatının etrafına bazan ge. rib, bazan iğrenç. bazan korkunç ve ba- zan gülünç görünen sahneleri ile zincir- leme devam eden dedikoduların kahra. İmanı oluyordu. Bütün bu dedikodu fev- lâde cesaretinden gelen bir lâkavdi ile Yazan: Refik Ahmed Sevengil İşikte büyük bir heyecan hisettim. Ne-| yük kuyruklu piyanc görülüyor. Piyano- reye, ne maksadla, ne cesaretle geliyo- rum? Beyaz boneli, beyaz önlüklü, ı piyeslerinde dalma elendilerini tiyatro arkala. nun üstünde çerçeveleri altın Yaldızlı, imzalı, ithaflı fotograflar... Aralarında küçük bir Bethofer heykeli. Pencereler. de odaya loş bir manzara veren ağr rından koşturan, minyon, sevim'i, bir|perdeler. İiçim su halindeki hizmetçi kızlara ber- İziyen bir kücük - henüz on yedi, on sekiz yaşında tahmin edilebilir . bir kanadı ha- fil gıcırtılarla çevrilen kapının arkasın- dan göründü. Şoför ona yunanca birkaç Ev,|kelime söyledi, beni selâmlayıp döndü. Küçük kız şapkamm vestiyere aştıktan sonra önüme düştü; eilâlı muşambaların Üstüne yayılmış yol halılarını çiğneyerek salonun kapısma kadar ilerledi, kapıyı acıp çekildi, içeriye girdim. Eski tertib, pabalı döşenmiş, büyük ve loş bir salonda yalnızdım. Tari Kenz eis- temi koltuklar, ikale masalar orta. lığı doldurmuştu. Duvarlarda mermer masalı büyük ve çerçeveleri yaldızlı ay- nalar; yerlerde üstüste atılmış büyüklü, Liza odaya birkaç kadınla birlikte gir- di. Bana doğru yaklasarek elini uzattı, hatırımı sordu; sonra beni öteki hanım- larla tanıştırdı. Birisi, - genç bir kz . Yorgi Dimitrivadisin kardesi imis, kücü- ğü olacek... Ötekiler için «komşularımız, arkadaşlarım.... filân şeklinde umumi bir sıfat vererek her birinin avrı avrı is- mini savdı; sonra pencerelerden birine doğru ilerleyerek pamcuru itti, odava do. lan aydınlığa yaklasarak bir kösede toplu olarâk oturduk. Biran içinde üc kadının siddetli tecesetis ve merak bakışları ak tında kaldığımı farkettim. Matmazel Di- mitriyadu ve Lisanın iki arkadaşı beni hil çalışarak teoeden tırna. a kadar süzüvorlardı. Bir gün önceki A- küçüklü şark halıları... Bir kenarda bü-'tina gazetölerinin benden fotagrafımı da doğru uyanmıştı. Sonra bir müddet gül bahçesinde oturmuş, orada bir kahve iç- miş ve sahil tarafına gitmişti. İşte fakat tam bu sırada idi, Sultan Murad, gözleri denizde bir noktaya zaplayarak, olduğu yerde taş gibi donakalmış ve ancak: — Bre koman kâfiril. Bre vurun melünu!.. Diye bağırebilmişti. Fakat, bahcedş bulunan beş on bostancı neferi, padişahın niçin ve neye bağırdığını anlayıp ta, si. Tâhlarını çekerek sahile koşuncava kadar, Sultan Muradın tü ayağının dibine, top. rağa bir ok saplanmıştı. Sultan Muradın gördüğü gu idi; Halicin hemen hemen tâ karşı sahile pe yakın bir yerde, bir kavık duruyordu. Kayıkta iki adam vardı. Biri kürekte idi, Biri de, ayakta, sahile doğru ilerlemekte olan Sultan Murada ok ile nişan almıştı, Her ikisinin de yüzlerine, burunlarının yarısından ve gözlerinin altından birer çevre bağlamıslardı. Kıyafetlerinden iki serseri, baldırları çıplek olduğu görülü. yordu. Padişahın ferysdı üzerine, iki bostancı neferi hemen tabancalarını çıkarmışlar ve uzaktaki sandala ateş etmişlerdi. ve ikisi birden, derhal sehile koşarak denize stılmışlar ve kayığa doğru yüzmeğe baş- Tamışlardı. Karaağaç bahçesinin saville- rini korumağı memur edilen karakol ka- yığı da, bir ok gibi fırlamıştı. Fakat, bö- tün bunlar. çok geç olmuştu. Esrarongia kayık, bir iki kürek darbesinde karsı sâ- hile yanasmış, ve iki serseri sandeldan çıkarak. tabanlarını kaldırıp gözden kaybolmuşlardı. Sultan Murad bir müddet hiç kıpırda. madan ayağının dibindeki oka bakmıştı, Sonra yanında duran ve benzi, korkudan bembeyaz kesilmiş bulunan Musa Meleğe döndü: (Arkas var) basmak suretile bahsetmeleri mi bu te- ceasüse sebeb olmustu; yoksa Lizanın ev- lenmeden önce İstanbuldan tanıdığı bir erkek âhbebınin kalkıp buraya çelmiş olması bir hâdise ve bir dedikodu mevzüü mu sayılıvardu? Ev sahibi erkek te evde yoktu, Liza Dimitriyadu: — Siz tam tevin edilen vakitte reldk niz. dedi, fakat kocam maalesef biraz ge- cikti, demin telefon etti, nerede İse gel- mek üzeredir. — Bakınız. ben hesab etmedim, de. dim, otomobili mesmul etmis oldum. hal- heki “hir taksi ile de gelebilirdim; belki de şoför beni burava bıraktıktan sonra cidin Mâsvö Dimitriyadisi lacak, — Havır, o backa vasıta ile geleceğini s#vlemisti; otomobil burada kapıda bek- Tivor, Yergi Dimitrivadisin kız kardesi yu- raneadan basla ingilizce biliyordu: Ati- radaki Amerikan mektebinde okümuş; Liza ile de ingilizce konusuyorlardı; bu gene matmazelle anlaşsbileceğimiz müş- terek hir dil voktu; onun icin ancak Li. zanm terrümanlığı ile birkaç nezeket cümlesinden beska bir şey konuşamadık. Lizanın arkadaşlarımız, komşulerimiz filân diye tanıttığı iki kadından biri, gön- ci meslektaşmış; gündelik gazetelerde €- debi sütunları idare eden bir muharrir. Matmazel Makridu, tehsilini Fri yapmış; temiz, pürüzsüz, akıcı bir ifade ile fransızca konuşuyor. darkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: