January 1, 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

January 1, 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 BA kn. 23 VARIN £ “Son Posta,, nn Hikâyesi . Çeviren : Bu gece Zohar Kuzmiçin evi pek ka-;te niyetim olmadığı halde, his bakımın- Jabalıktı. Yeni yılı kutlulamak için eve 'dar erkeklerin kadınlardan üstün oldu- birçok misafir gelmişti. Misafirlerin ek-| nu söylemek mecburiyetindeyim.. serisi, yaşlı başlı, ağır, hal ve vakti iyiş kimselerdi. Bunların içinde bir tek ser-| miç ile büyük oğlu Grişa aralarında bir seri bulmak kabil değildi. Herkesin yü-| şeyler konuşarak, tıpkı kafesteki kurd- zünde, ciddiyet, vakar, ağır başlılık oku-İlar gibi, bir köşeden diğer köşeye gidip | nuyordu. geliyorlardı. İkisi de öğle yemeğimle! Misafir salonunun şık ve büyük kana-İ biraz fazla votka kaçırdıkları için fena! pelerinden biri üzerinde emlâk (sahibi halde susamışlardı. Zohar Kuzmiç daha; Gusev ile, Zohar Kuzmiçlerin veresiye | fazla dayanamadı. Mshmurluğunu gider! mal aldıkları bakkal Kazmahslov otur-! mek düşüncesile mutfağa gitti. müş, çene çaliyorlardı. Konuşma mevzuu | da, kızların koca bulma meselesi idi, l Emlâk sahibi Gusev: | — Bugün, içki içmiyen, iş güç sahibi bir damad bulmak cidden güç bir mesele, | şey ikram etsen fena olmaz! : diyordu. Hem de çok güçl.. — Beklesinler!, Daha Yiyip — Maamafih evin içinde bir intizam| içmeğe başlarsanız sast on ikide ne yiye- hüküm sürmesi de mühim bir meseledir. | ceksiniz?. Biraz daha beklerseniz gebere- Evin içinde şey... olmayınca intizam ol-| cek değilsiniz!, Haydi çık dışarı!. Ayak- mazi, larımın altında dolaşıp durma!. 4 — Evet haklısınız!, Evin içinde inti-| — Maloşa, birer kadehcik olsa kâfici zam olmazsa hiçbir şey olmaz!, Fakat bu-| Olmaz mı?. Bundan sana hiçbir zarar gel. günkü evlerde, bugünkü sile hayatımız-| me>!, Haydi ne olursun”. | da intizam ne gezer!. — Hay Allahın belâsi!. Çık dışarı di.! Bunlarm hemen yanı bâşında, üç koca | yorum sanal. Git misafirlerle meşgul .. karı, koltuklara gömülmüş bir vaziyette, | Mutfakta ne işin var?. konuşanların ağızlarının tâ içine bakı-| Zghar Kuzmiş icini çekerek mutfak. yorlardı. Koca karıların gözlerinde tuhaf | şan çıktı. Doğru büyük duvar saatine ii Mutfakta karısı sigara böreği kızar makla meşguldü. Zohar Kuzmiç bir müd” det karısım şeyrettikten sonra: — Maloşa, dedi, misafirlere içecek bir Yılbaşı hilekârları Hasan Âri Ediz «MERE: Odanın içinde, ev sahibi Zahar Kuz-| / olduğunu öğreniver!, Kolay mı, yeni yıla “giriyoruz. Yeni yıl; yeni talih, yeni kıs- İ daha pek çek va o SON POSTA — Herhalde geri kalıyor, dedi. Ve şehadet parmağile yelkovanı yedi| dakika ilerletti. Az sonra, ev sahibinin küçük oğlu, or- ta mekteb talebesi Kolya saatin yanından geçiyordu. Saatin tam altına gelince birdenbire durakladı. Zamanı hesaba. mağa başladı. O da büyük bir sabıraz. hkla, herkesin eHorra!. diye haykıraca- ğı anı bekliyordu. Halbuki yelkovan İna- dına ağır hareket ediyordu, Kolya bir sandalyaya bindi. Ürkek örkek etrafına bakınarak O da ebediyetten beş dakika saldı. Oda yelkovanı beş dakika iler- Jetti, | Bu sırada, ev sahibinin karyolası üze“ rinde oturmakta olan iki kızdan biri, 6r- tarla dalga geçmeğe çalışan delikanlıya dönerek: — Kuzum Kopeykin, dedi, sabırsızlık- tan ölüyorum. Kel-öretil (yani saat kaç) | met demektir, Kopeykin süratle koridora çıktı ve sa- ate koştu. Saatin yellevanına bakarak: — Hay Allahın belâsı, diye söylendi, 5!. Halbuki karım da zil ça'ıyor, «Horra'» diye haykırdıkla- r zaman Katyayı mutlaka öpeceğim". BİNBİRDİREK ş BATAKHANESİ Yazan: Reşad Ekrem Fadişaha sözümüz var! Alayın önünden yürüyen Sadrazamın rının altında demekti, Fakat, her ileri #f), gidiş ağaları, birsn tereddüd edip dur -tılışında birbirlerini ayakları altında çiğ- muşlardı. Hafız Paşa at üstünden: niyerek yüzlerce ölü veren ihtilâleiler, — Bre yürüyün, durmayın!.. | Orta kapıyı kırıp da ikinci avluya giret Diye bağırdı. Ağalardan iri yerı güç - girmez, Padişahın, bu üçüncü hat Üze - Jü kuvvetli, Kalâde bir cesaret ile en öne geçti, Kılıcılmış olduğunu görmüşlerdi. İhtlâleileri sıyırdı: dinlemek üzere, kubbe altında ulemadan > özi ime ni zat ile kubbe vezirlerinden biri otu- 1 iye yol açmağa pa i İyolu kesen kalabalık. korkunç bir'be < ne izmli sarpa de gez am murtu ile ikiye bölünerel azam ala- yn, üthi ği sole | bacı'arı, 6 müthiş kalabalık arasından Bütün Sadrazam ağaları ve şatırlar, f, İmişle, erhal içlerin: kılıç ve yatağanlarını çekmişlerdi. Hafız çimi sl, Mei altna ai Ahmed Paşa da, atının üstünde İki tara-| yielerdi; Padişahı istemişlerdi; bu iki g- e miz vererek ilerliyordu. Sarayın dam, kısaca: iz ? mirkapıya inen suru da ancek Ğ z şi bir elli adım kadar ilerde âdi. zı, #ditaha elimle; vardır... DAA Birdenbire kalabalığın arasından dev| “m... gibi bir adam fırladı. Kara çamur renk - za i liydi, yarı çıplaktı ve başında Arnavud! , Dördüncü Murad İncili köşkte id külâhı vardı: i Genç hükümdar korkunç bir asabiyet # KE şi d, komayın | inde idi, fakat kararsız değildi. Teslim kâfiri, yıkın!. olmıyacaktı. 'Tahtımdan © çekilmiyecekti. Son dakikada, icab ederse, sarayı, içinde- kileri, kendisini ve hancdanmı mahve- decek, ateşe verecekti. İhtilâlcilere bo- yun eğmiyecekti, onları İstedikleri a damları vermiyecekti. Al kadifeden zey- bek tuvaleti levend Yapısına Diye bağırdı, bağırmasile beraber de, kocaman bir taşı Sadrazamın başını ni şanlıyarak fırlattı. Şatırlar da bu ihtilâl ci baldırı çıplağın üzerine kılıç üşüştür- düler ve daha ilk kılıçta, başını gövde - sinden avırıverdiler. Ortalık bir kaynaştı, İlk yediği taş ile yağız çehreli bir adam fev -İrinde şiddetli bir müdafaaya hazirlar Gİ kamçı ve sopa ile yol açtırarak en ön sa- fevkalâde / bir hayret ifadesi okunuyordu. Salonun bir köşesinde ev sahibinin akrabalarından Guri Narkoviç, Meryera ana kandiline bakıyordu. y Misafir odasına yatak odasından müt- hiş bir gürültü yükseliyordu. Burada genç kızlarla delikanlılar tombala oynu- yorlardı. Oyun yüksek değildi: Kartelâsi bir kapikti. Oyun masasının yapı başın- da, orta mekteb talebesinden Kolya du- ruyor ve ağlıyordu. Çünkü o da oyura iştirak etmek istediği helde ona burnu müsaade etmiyor'ardı. Küçük oluşu, parasının sanki onun kabahati mi idi? Bu sırada oyun oynıyan misafirlerden biri-Kolyaya dönerek: — Ne ağlıyorsun sanki?. dedi. annen işitirse mutlaka gelip seni döver, Bu sırada mutfaktan annenin sesi du- bulunmayışı — Ağlıyan kim?. Yoksa sen mi ağlı- yorsun Kolya?. Kuzum Varvara Gurvev- pa, şunun kulaklarından çeksene!.. Ev sahiblerinin bir battaniye ile örtü- lü karyolası üzerinde, kırmızı roplar gi- yinmiş iki kız oturmaktadır. Kızların kar- şısında, yüzü bir kediyi andıran yirmi üç bir delikanlı duruyor ve on- İara kur yapmağa çalışıyordü: Kadınlar, bir pırlantadır; fakat er- lar insanı Pekâli mahva kadar sürükle derek saatin kac olduğuna baktı oSast herüz, on biri sekiz geçiyordu. İçki ma- sasma oturmağa daha 52 dakika vardı. Bu pek müthiş bir şeydi. İçki vektini 3 beklemek kadar kötü Tir şey, olamazdı.) BU arda Zahar Kusmi Ayazda beşini Üren büken beş daki yuvarladı. Fakat nalfile.. ka icki beklemekten bin defa daha iyi ve 110 sönecek cinsten değildi Arada bir Kopeykin saatten ayrıldı. Bir iki adım sonra durak'adı. Bir müddet düşündü ve eski yılıdan altı dakika çaldı. daha kolaydı. Zohar Kuzmiç, nefretle, öfke ile bir defa daha saate baktı, Bir müddet böy- ece durduktan sonra siüte yaklaşarak saatin yelkovanını beş dakika ilerletti. Ya büyük oğlu Grişa7. Kendisine he- men şu dakikada içecek bir şev veril merse en yakın meyhanelerden birine gi- derek içmek niyetinde idi. gündüzkü ra- kımın teğiri geçmek #zere idi. başı şid- detle ağrımağa baslamıştı.. susuzluktan, ickistzlikten gebermeğe hiç te niyeti yoktu?. O da mutfağa, annesinin yarına yol- landı: — Anneciğim, içki masası henüz ku- rulmadı diye misafirler bayağı içerle- meğe başladılar. doğrusu pek ayıb!. Hiç olmazsa birer kadehcik bir şey ikram etsek?, — Biraz daha sabredin!.. Geberecek değlisiniz!. Zaten şunun şurasında ne kaldı ki?. Hem rica ederim sen burada a- yak'arımın altında dolaşıp durma!. mutf; fağa uğruyor, fakat her defasında | karısı tarafından kapı dışarı ediliyordu. | Soğumak için pencereye konmuş olan şi- şeler, onu kendilerine doğru cekiyordu. Artık beklemeğe kudreti kalmamıştı. Fa- kat yapılacak hiçbir sey te voktu. Gene son tedbire baş vurmaktan başka bir çere göremedi: Ssat emrine amade idi. Doğru! saatin yanıma koştu. Fakat oraya çidinze, babağık sıfatını imcifacek bir manzara ile karşılaştı: Büyük oğ'u Grişa saatin yel- kovanmı (leri götürmekle meşguldü. — Hey!... Sen orada ne yapıyorsun? Ha?. Yelkovanı ilerlettin?. Awb değil mi?. Ha?. Bu düpedüz hilekârlıktır!. İ Zohar Kuzmiç öksürdü. Suratını ek- gitti ve sörüne devam etti: — Haydi bakayım defol nradan!, Oğlu ayrıldıktan sonra 6 da, bir dür- tüs'e yelkovanı bir miktar daha ilerletti. Yeni yı'a on bir dakika kalmıstı. Ba- ba-oful. birbirini müteakıb salona gire- sersemliyen Hafız Paşa, korkunç bir taş yağmuru altında atından o yuvarlandı. Üzerine çullanan yedi sekiz Kişi, bir un içinde paşanın kaftanını ve mücevveze -| sini talan ettiler, Fakat hançer üşüştür - meğe meydan bırakmadan, hepsi de tığ gibi, çevik ve güçlü kuvvetli bir takım delikanhlar olan satırlar, paşalarını or - taya aldılar, ikisi koltuklarına girip ö - bürleri de kılıçlarmı savurarak çelik bir kirpi gibi o müthiş kalabalığı vardılar, paşayı saray duvarına, ve tam oracıkta bulunan küçük bir kapının önüne kadar kaçırdılar. Bu boğuşmanm Oo başlangıcmdanber! şahidi olan saray muhafızları, kapıyı #- çerak peşa İle maliyetini içeri aldılar. Pa- şalılardan yalnız bir kişi, tuvana bir şa- tır sehid olmuştu. Hafız Ahmed Paşanın saraya sığındığı sırada, Orta kapı da ihtilâleilerin tazyi - kine dayanamıyarak pardalsnmış, Orta kapı mutafızları da, Padişahtan, içeriye çekilmek emrini almıslardı. Orta kapının düsmesi'e de ikinci avlu zaptedilmisti.! Simdi artık, ihtilâleilerin önünde bir tek| duvar, bir tek kapı kalıvordu: Babüssaa-! de... Sarayın bu üçüncü kapısının da a - çılması, Padişahın ihtilâleilere teslim ol- ması demekti. Enderun ve haremi hümeyun ayakla- — ————— söylemiyordu. vek içki masasını hazırlamağı koyuldu- lar. Tadı: Kadın kendi kendine söylenmeğe baş-'derhal bastırılırdı. yarışmış olan bu genç adam, ikide bir hançerini çıkarıyor, noun oynak parıltı lanma bakırak okuduğu tarih kitabla rında bazı büyük hükümdarların ölümü nü düşünüyordu. Bu abanoz han- çer, Musa Meleği, Güllü Fatmayı, Melek Ahmedi, küçük Siyavüşü, kahraman De- r li Hüseyini, narin ve çelimsiz Hasan Ha- 54 lifeyi ve nihayet, karalar ve denizler ha- kanı, devleti Âli Osman padişah: Sultan Murad Hanı öldürebilirdi ve daha yür- lerce, binlerce güzellerin, di'berlerin, yi- Zitlerin kanımı içse, gene doymazdı. Enderun halkı, t&beden tırnağa silâh- lanmıştı. Fakat ilk ağızda kan dök- mek istemiyordu. Dördüncü Muradın bu fitne ve,fesadı bastırmak için güvendiği tek bir adam vardı. O da, kendisi tdi. Zorbabaşılarla karsı karşıya geldiği 7a- man, orları bu fitne ve fesaddan vazge çirebileceğini zannediyordu. Bunun için- dir ki, Babı hümayun ile orta kapıdaki muhafızları içeri çektirmişti. Bu müm- kün olmazsa si'âh kullanacak, o zaman da, muhakkak ki, İstanbuldan kan selleri akacaktı. Şehir halkmın ihtilileilere Mi hak etmediğine göre, hakkında yapılan bütün dedikodulara rağmen, Murad, se- vildiğini hissediyordu. Padişahın oOufak bir muvaffakiyeti, İstanbulluları pürsilâh sokağa dökebilirdi. O zaman da bu yenk çeri, sipahi ve baldırı çıplaklar ibtilâM Dördüncü Murad, bir aralık, İncili EL ili rdün mü?, D ni. İ köşkün Marmarava bakan bir penceresi se el e önünde durdu. Gözlerini, denizin üzerin- bilirler. Grişa öfke ile mutfağın kapısını kapa- — Ya ekekler?. Erkekler umumiyet'e | dı ve belki yüzüncü defa olmak üzere sâ- sevmek kabiliyetinden © mahrumdurlar.|ate bakmağa gitti. saatin yelkovanında onlardan ber türlü kaba hareketler bek-/en ufak bir merhamet ifadesi bile yoktu.. Yenebilir... o hemen hemen eski vaziyetini muhafa- — Çok tuhaf düylünüyorsunuz matma-İza edivordu. gejleri. Erkeklere taraftar'ık etmeğe hiçl o Grişa kendi kendini teselli ederek: »Son Postas nın edebi tefrikası: 5 . Nakleden: Neyy'r Kemal — Sizin gibi bir kız İstanbulda tek ba-| — Neler söylüyorsunuz? Sizden ne is- sına bir Pansiyonda nasıl yaşar? Düsün-| tiyordu? dükçe Oldıracağım geliyor. Başımı eğdim, birdenbire utanmış « — Yalnızlık ne saadet!... Düşünün bir | BM” Yüzünü öpmemi...» kere sabahtan akşama kadar hiç bir ka -| Tuhaf!. İztirabdan kurtulmuş gibi de- rışsnımM, Börüşenim olmıyacak. rin bir nefes aldı: — Dinle... (Bir koltuğa ilişti) Re -| — Bunak!. Yengem de konüsmak için nimle evlen. Seni İstanbulda da bırak -|böylelerini bulacağına, sizinle biraz da - mam. Tâ Parise, Londraya götürür, gez- hn alükadar olsa, rastgele misafirin teca- diririm. Sana hiç, amma hiç karışmam, vüzüne ön vermese herhalde daha iyi e- Yalnız başk erkekleri bakmaya bırak - derdi. yi — Tecavüz mü? Ne münasebet!,. A -| e bu çak fena... Bana şimdiye damcağız: «Ne bövle kızıl saçlar, nede kadar dönüp de bakan olmadı. Nasıl e böyle sevtan bir vüz görmedim. Seni kim görmek istiyorum, Analığım: «Gü - bilir kimler öpecek. Bari bası ben çeke — zelsin #mmâ ele avuca sığmıyacaksın. ne vim. Gel benden başla» demişti. yapıp yapıp S€ni erkenden evlendirmeli.. | — Siz de kızmadınız m? derdi. Ben hiç © niyette değilim. Yalnız o — Hayır, o kadar kızmadım. Gülmek - dünyayı değil kendime hayran hayran ten öfkelenmeğe vakit bulamadım ki... bakacak'arı da görmek istiyorum. | Görseniz ne nik yaza vardı. Ri Tamam, .. bütün istediğim «benden baş'a> imiz de aklıma ç e arel kalan ben ley e Yakma sie Sü yo orun Miaiğini izüyor > rakileri Savmayı bilirim. Sen hele bir de- jsunuz diye düşündüm. Gözlerinde şaşkınlık ve zevkle karısık Geçen sene bu-| Yanıma sokuldu. Devam ettim: gelmişti, O lecek misafirlerine karışmaya bir kım olamıyacağım söyledim: sordum: — Sizden | garib bir mâna, tuhaf bir pırıltı belirdi, |ben hemen yarm yola r ii Ş Güne RR e Az sonra Zohar Kuzmiç karısına Se8-| si pala pişmedi. Ne yapmalı acab?. eni: Kadın bir müddet düşündükten sonra — Maloşa, elini çabuk tut, yeni yıla) titreyen elile yelkovanı geriletti. Eski yıl giriyoruz. yirmi dakika kazanmıştı. Kadın, kocasmın doğru söyleyip *öy-| Kadın: lemediğini anlamak için koridora fırladı, Uzun müddet saate baktı: Kocası yalanİve gerisin geriye mutfağa koştu. Gi p lunda yürümeye ahtetmiş bir insan cesa- ie olan çocuk! — Ne reti'e gözlerine baktım, Bu «çocuk» sözü fena hald? canımı| İhtiyar avukatı salonda bizi bekliyor sıktı, bırlduk. Beş dakika havadan sudan &o- Yerimden fırladım. Sert sert: »uştuk. Derken kapıda bir araba sos! du- — Çay vakti gedi, gidelim. yuldu. — Gitmiyelim. Buvadı yalnız başımı-; Vahid: za içelim. Odanızı ne kadar seviyorum; — Halök olmalı, dedi. Ve kalktı, is- temeye istemeye hole çıktı, Bir iki daki- bilseniz!,.. kolay kolay|ka sonra yanında yabancı bir delikanlı şii benim 2 erim eye yatışaca! değildi: ki — e a sak kaldı. Adamca-| Genis omuzlu, uzun boylu bir genc... Zız kim bilir ne sıkılmıştır. Gidip çayını! Yirmi beş, yirmi altı yaşlarında... Yılan elimle vereyim. !gibi kıvrak, fakat celik gibi metin görü- Dedim ve odadan çıkarken ona yan nen bir vilcud... Sitemli gibi, kırgın gibi yan baktım, Merdivenleri berâber indik. bakan, duru bir su gibi tâ derinleri seçi- Holde hizmetçi Vahide bir telgraf uzattı. İlen iri, mavi gözler... Kımıldanışları, ba- Koca diplomat belli etmek istemedi am-şınım arkadan görünüşü insana nazla ve- ma okur okumaz canının sıkıldığını he- tiştirilmiş cins bir atı hatırlatıyor. Bi'- men anladım. mem neye bu sitemle dolu gözler bana — Ümid ederim ki, dedi, rahrtsız ol-| yabancı gelmedi. Belki de irsam, Vahi- mazsınız. Halük adında çok samimi bir|din o; karanlık geceler gibi iclerinde re- arkadaşım vardır. Öğleden sonra İstan-İler sakladığı bilinmiven. mütehakkim be. buldan buraya geliyor. Kendisi... (Biraz! kıslarile ezmedik'eri için... | duraladı.) Resimden pek iyi anlar da, Cava kendi evinde sibi tek'ifsizce o-' köşkteki tabloları göstermek icin çağıf-| turdu. Bir dast semimivetile onusmava | miştım, Fakat düne aid kararlarımı bana| katı'dı. Vahid soğuk ve dalsındı. Avukat o kadar unutturdunuz ki telgrafı alma-! bir türlü susmak bilmiyordu. sam misafirim aklımdan bile geçmiye-| Saziye hanımın sağlığında (o «maceras ceki. diye çıldırırdım. İşte nihayet macera a- Ona evin kendisine ald olduğunu, ge- yağıma gelmişti. Vazivetin & garibliğine| “İbakın. Üç erkekle bir evde yapyalnızım.| p e Biliyorum, biran evvel çıkıp gitmem 1-| — Hem de hâzırlığımı bitirebilirsem | zım, amma nereye? ili ve icine düştü- li — Geberecek değiller e, diye söylendi İrahat kaçırabilir ve ilân olmalı... Çünkü esasen öbürü uzun.) keskin, tadacağı Halül| de gezdirdi; yüzünde evvelâ alaycı bir tebessüm belirdi, sonra, kendi kendine yüksek sesle gülmeğe başladı. Denizin üstünde tek bir kayık bile yoktu. Padi- şah, bendelerini, Anadolu yakasına rahat gizlerdi. (Arkan var) iki eski dosta dönüyoruz. Vahid daha na- zik fakat her zamanı aratacak kadar u- zak ve yabancı... Sofradan kulkar kalk- vaz misafirini doğru bitişik odaya götü- hil liye bir doha ancak skşam ve meğinde görebiliyorum. Hattâ yemeğe de mahsus gecikerek iniyorum, > Sa'ona girdiğim vakit ikisini de yan- > a e ta o amma, han; al farkında bile değilim. - yı era Vahidin boyu biraz daha uzun (180 4i- Yüzünün çizgileri daha daha sert... İkisi de yakışıklı, kibar... Hangisi daha güzel, hangisinden daha çok hoşla- mnıyorum bilmem. Yemek vakti hoş geçiyor. Elimden gek diği kadar alıcı o'maya çalışıyorum, Avu- katın o bitip tükenmek bilmiyen masal Jarım güya son derece alâkadarmısım gi- bi merak'a dinler görünüyorum. Vahidle Halüka vakit vakit gözueile bakıyorum, Konüsmak sirası bana düştükçe, nezaket merakhlarını bie imrendirecek bir teva- zu ve tatlılıkla bir şey'er bulup anlstıyo- Tum. Su üç erkekten biç biri benim 'meğ- Weler idare edebileceğimden artık şüphe edemezler, Safraya, bağın nefis üzümleri ge'ince Halük: — Saheser, diyor, beni bu üzümlerden tadavım diye mi çağırdın Vahid? Doğru- su dröer. Şi “ P Be» evretle size karısıvorum:. — Tabloları görmey:

Bu sayıdan diğer sayfalar: