20 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

20 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA | MUNAKAŞALAR | Her eli kalem tutan maarif davasına karışırsa u işin sonu neye varır? Yazan: Kâzım Nami Duru ise 1910 yılına kadar imi, medrese mel pişirilip okolarıır. bir taam, yahud medrese tezgâhında dokunup gızarılır bir meta zanneden bir muhil işin. de yaşadık, Gerçek Jimin ne olduğumu bize ilk söyliyen ve öğreten Ziya Göksip oldu. Bunu öğrendiklen sonra, gerçek ilme kök - ten ve temelden yanaşlık mı? Yanaşsaydık Ziya Gükalptan sonra, onu geçen değil, hiç olmazsz eksikliği gösteren ülimlerimiz gö - rünürdü. Berekel versin tercüme ve iktıbas- lir sayesinde elde edilen eclecti! bilgiye. Yoksa bugün gerşek ilminden bahis bile e. deömezâik. Bugün müsbet ilimlerde otorite - salâhiyet - ve orijinalite sahibi tek bir ali. mimiz yerine, velev barları kendilerini dev, ayaaamda görsünler, birkaç İlimle uğraşa - sınız var da ovlarla, eh şöyle böyle örüne- biliyoruz. eyami Bafa bir âlim midir? Onu ben, hayli muvatfak bir romancı, fakat gok iddiacı bir popilist ularak tanıyorum. Türk edebiyal tarihi, ondan bahsederken, başka türlü söyliyecek, (Ou neu Ha kuşu) adındaki romanını, en güzel arasında saymaktan geri durmuy: Püyamıl, emektarlarından bir kisi Hiskal gördüğü en münteşir gazete den Çümhuriyetin üçüncü saylasında rakib. siz bir yer bulmuş, #0y bir küheylün sandığı kalemini orada isvediği gibi oyn r ve Ö- üne geleni yıkıp devirmeğe çalışıyor, Ger- çök ilmin yer bulmadığı ve gerçek kiymet. lerin gürüllüden hoşlanmadığı bir devirde, leşheb süvra celâdet) olmak bir mertyoi #ayılabilir. «Körler arasında tek görlüler pa- Gişak olurmuş». Okuma, yazma bilmiyen .| lerin bile birbirlerine söylediklerini kulağım. ia işittiğim (üstad) Unvanını veren şakşak.! çılara pek güvenmemek lâzım; onlar, buzun pöhpöhlediklerini yarın maskara etmekten gekinmezler. Fukat ne yapalım ki insari, yü- süne karşı eşalabansın, bağıbansın, der wesinden haşlanır. eyami Bafa, 11 Şubet 40 tarlihi (Ye. ni Sabah) a verdiği (omülâkatla, kendini yüksek bir kürsüden halka cevherter| açtığına İnanan bir mütebahhir gibi görü. Yor ve Borgaon kadar !Wlos0f, Dürkhaym ka. Mar içiimalyatçı, John Dewey kadar da ter. biycei ve ıslahçı sifatile büyük sözler söylü- Por. Bu tavrı beğenenler çok, ses çıkarmı yanlar ise daha çoktur. Peyaminin maarilimiz hakkındaki on ka. Bar yazısında ortaya attığı iddialardan bası pek haksizlarını (Son Posta) da yazdığım iki üç makalede Teddetinek mecburiyetinde kaldım, Kırk bu kadar yıldır terbiye saha - ama çalışmış bir adamın sırf ülete ya. ranmsk işin yam yazmıyacağına bilinen se. eiyesi en açık bir delil olduğu için mi, o ya- sılarıma cevab vermedi, yoksa beni de ken. disine hitab etme kudretinden mahrum mu telâkki etti, bilmiyorum; belki de ben onun adını pikrelmediğim İçin, 0 dâ benden bah. setmemeği hale daha uygun buldu. O uzun makaleler #llsilesinden sonrü (Ye. Bi Sabah) da çıkan mülâkat, bana Türkişe, de en büyük pedagoji mürşidinin. yahud musahhibinin Bassi hitabeleri şii görün . düğünden onların çörüklüğünü bir kere de adını xikrederek, orlaya koymağı lâzm gür. düm. Pp Bafa, Uk önce maarifte gis. temsizlikten iyor, Sistemden muradının ne olduğunu bilmek isterdim; günkü bunu hiç bir vakit vazıh hatlara söy. Jemadi. Nasıl şeydir"bu sistem? Pransiziapın aystweme açolaire dedikleri şeyse 0, vardır. Maırif mevzuubahs olduğu vakit (sistem) kelimesinin başka bir manaya geldiğini ben bimiyorum; Peyami Safa bu cehli imi izale ederse; çok memnun kalırım. Bugünkü mâarif sistemimiz (tek okul &co. le uninue) sistemidir ki 1924 de kabul edil . miştir. Bu sistemi kurarken Maarif Vekâleti Taktin talim ve terbiyede mütehassıs say . dığı adamlamın da mütalenlarımı slmiştı, Bandan boşka maarif sistemimizin rulumu anlamak gçin Cümhuriyet Halik Partisi programının beşnei kuanını teşkil edeni mil- H talim vet erbiye) bahsinin A-B.C.Ç.D.E. fıkraları okumak lâzımdır. Burada maâari. Ainizin istinad ettiği bütün esas noktaları yazdı bulursunuz. Cümhuriyet Halk Partisi hlikümetinin, Parti programında koyduğu esaslardan hariçte sistem arıyamıyacağını söy'emeğe bilmem lüzum var midir? Peyami Safa, slstemsizliği «Maarifin 38 - terik bünyesindeki istikrarsınlık. da bulu- yor. Bu elstikrarsızlıkı nedir? eflalen üstün- de resmen etüd yapılan müsrif mevzulari 17 senerlenberi mütebayin kararlar içinde i$ Hkrara kavuşmamış esaslar» in me oldukla- rini bilmek isterdim. Bu esadar, sisteme mi, programlara mı, usullere mi, kitublaza mı aiğdirler? 8istem müstakar bunu, yukanda söyledim. İlk okul programları, j Peyami Safa 1923 dı yapılmış, 1638 da ulak tefek tadil. lere uğrs aşar Orta okul programları 1430 da yapılmış, 1937 Gi programları, edebiyat ve ba tesma, pek az tadülere uğramıştır. Bu va - düler yapılmamalı, programlan İmmuable xa olmalıydı? Devletimizin ve inkılâbımıza dinemik mahiyeileridir ki bu tadileri isil. sam etti, Buna istikrarsızlık denmez, imi in- kulübları icablara tevafuk denir, «Rejimlie mekteb, siyasi ideoloji İle ahlâk, dini bünye ile düşünce arasında vahdet kı ran sistemden mahrum bi? maarif» den ne kasdolunduğunu anlamak bâna güç gel. di. Rejimle mektebin, siyasi ideoloj! e ah. Iikın, dini bünye (e düşüncenin manaları o kadar çok şümuüllüdür ki yalnız kelimeleri zikretmekle iç maksud ifade edilememiş ka- kyor. Rejimle rekbeb arasında vahdet var. dır; olmasaydı, rejimi bugünkü mektebi t0- lere etmemesi lâzım gelirdi. Bugünkü rejimi kuran kafalar, mekted sistemini günü gü - üne ye yakından takib ettiler ve ediyorlar. Gündüzlü, geceli hayatlarını rejimin teyi - dine hasretilileri halde onlar zejimle mek. teb arasında vahdetsizlik görmüyorlar da İs tankulda bir gazetede serbestb ir kürsü bu- Jan bir gazeteri mi görüyor? Siyasi ideoloji ile Ak mefkumları da çok umumüidirler, bunları anlaşılır bir şekilde İzah edilmedikçe vahdetleri var dır, )k mudur, nasü en. laşılacak? Hele adini bünye ile düşünce a- rasındaki vahdet. in asil sranacağında ben müzeheyyirim. Dini bünye, devletin ka- bul ettiği Iiklik prensibine göre, maarif mensell harleinde kalır. Dini bünye ile dü. şünre arasında vahdet aramanın manası da yoktur. Düşünce, dini bünyeye bağlı xa- hr mı? Kalırsn, naslar İçinde saymak )â - zım gelmez mi? G- ayni muharrir lâtince ve yu « nanca okunmasından bahsediyor. Bu mesele, İlk önce resim! bir dile Şürada ora ya xürüldü ve üzerinde konuşmalar olda. Fransa, Almanya ve daha diğer yukarı me. deniyetleki milletlerde yunan ve lütince ukurmasmın aleyhinde olanlar gün geçtikçe artirken, bizde hiç hümonliste kültür alma. miş olan insanlar İçinde birkaç yunanca ve lâtincenin bulunması bile büyük bir gey. dir. Bu reformu yapmak için Peyami ken. disini olgun bulabilir; fakat bir Peyaml, bir bilmem kim, yalnız bir düşünce ve bir söz sahihldirler. Böyle bir reforma el koyacak babayiğit görmeği çok leterdim. Pransudak yksek maarif meclisi gibi bir melis Wkleniyor, İşte bu meclla, bizim (Şü- Ta) dir. Maarif şürasi emuvakkats tır #e Fransiz yüksek maarif mecliai dalml midir? O da senede bir defa toplanıyor, af olmayıncz al eline Kâlemi, Vekilin kaprislerinden, #iyasi nüfuz ve tesirleri: , gundan bundan batset, Buna en hafıf tâbirile demagoji derler. Şurayı açan ye başkanlığı yapan vekil, Türkiyede o a - nE kadar hiç bir toplantığa görülmiyan bir #hürriyete temin eli Şüözada memleketin. ber tahsli derecesinden, en ileri adamları bu Yandu. Vekil, kanunun takyidlerine rağmen ufek bir müsamahadan istifade ederek Şü. Tadı. zesmi mahiyeti olruyan o pedagokleri Bulundurdu. İamal) Hakkı Haltacıoğlu, tam dir Şüra azası olarak çalıştı Söz söyledi, Komisyonları teksllik etti, cey verdi ve bir . çok meselelerde inlitalensı tesvib gördü. Bon, seyirel ve dinleyici sfatile yüranın demen bütün toplantılarında o bulundam. Şürada| varmayan bu heyet bütün kitabları masilalimizce AK yalnız Denim gibi seyirci ve dinleyici olan am İböyle Iken Vekil, şüramu kararlarını birer | Vakit cedveli hakkında lar söz ve rey sahibi değillerdi Peyami Sefa İs konuşan (Pale Küçük) kim ise, ya şüra- da bulunmamıştır, yahud bü yolda işitük. derinin doğru olup olınadığını araştırma - muştır, Şüranın kararları filhakike istişaridir; #a- kat bu, kanunun emridir. (Wransiz yüksek maaril meclisinin de kararı istişaridir ya), birer lahakkuk ettirmeği videtmiş ve vâ - dini tulmekta bulunmuştur, (Son Posta) da gok söyledim; burada teğrara lüzum gör - müyorum. Ünlversitemiz için sözlediklerine gelince: «Muhtar» değildir diyor. Muhtarlık verilmez alınır; Üniversite, yıkılan Darülfünunun ye. rine kurulmuştur; işinde bulunduğu ishale devrinden henüz kurtulamadise ve Istiklü — Uni çize alunadıysa kabahat Vekllde mi - dir? Üniversitenin devlet siyszetile' büyük bir rabıtası vardır. Üniversite muhtariyeti Maa- rif Vekilinin iradesine d öt sna bağlıdır. Üniversitede asie bundan dolayı programları sabit ve isk -| rarh değildir, teşklkt bozuk ve eksiktir, ens- tltiler, Jâboratuvarlar, kütübhaneler tamid. kırdir, cenobi protasörlere verilen para Türk dogentlerinin istikbal ümidini okapamıştır, v8» gibi âözler de büyük bir gey ifade et. miyor, Rektörün şâhsını ds müdafaa öde - cek değilim. Diplomaltık ve diplomasıslık meselesinde ge doğrudan doğruya devlet a - lükalıdır, Görülüyor k! Peyami Safa, bütün iddisla. rında ya haksız, ya yersizdir. Maarifimizde tenkid edilecek noktalar bulunabilir; fakat Son Postadaki! ik yazımda da öediğim gibi, tenkid salâhiyetle ve hüsmü niyetle olmal. dır. Ben, Peyaminim yazılarında bu !Ki nok. sanı da gördüm ve onun için bu behse ka! Taşım, * ene (Yeni Sabah) ın 12240 tarihli; yısında Mürad Serloğlunun (Mag| rif davamız) diye'bir yazısını okudum. Bu çocuk neden bilmediği işe karışıyor? * Her leli kalem tutan maarif davasına mi karı - şacak? Bu işin sonu neye varır? Eski bir Son Poslanın zabıta romanı: 8 Nekleden: İbrahim Safa Mahirane hazırlanmış bir plân Herminenin Halbuki olsa bir de madam kapısından çıkmış olabilir. madam Hermine aşağıda idi. Ali Osman, bu malümat üzerine ka- dına döndü: — Âtıtm anahtarı başkasında yok mudur? Kimdi bu adam? — Bilmiyorum. Âtıf beye ben bir anahtar verdim, Başkasından haberim yok. Kimin geldiğini de görmedim. — Kapıcının sâylediği adamı gör- medin mi? — Hayır... Al Osman diş bir şey söylemedi. Ve bu hâdisede de o fevkalâdelik rini sıktı ve başka hedefi Atıf iken bir yanlışlık yapmış- lar; evvlâ Hikmeti vurmuşlardır. Hal- buki ikinci plânları. muvaffakiyetle tatbik edilmiştir. Peki; sence meden bu ikinci plânı evvelâ tafbik edip. ya- ni yalandan bir Bandırma i uydurup Âtıfı derhal arladan mamışlardır? Ali Osman, bu suale birden ce veremedi. Tereddüdle: — Evet... Fakat şu var ki,., Maa. mafih,.. Peki; bu hususta sizin fikri. niz ne? — Benim fikrim mi? Onu birak şimdi. Beraber düşünelim: Bence Fikri - Asım mağazasının bodrumunda ubu dur görmedi. Arlık hiç bir hâdisede fevka-|yapılan tadrruz çok tehlikeli idi. Ya- lâdelik görmüyordu. Kapısının yukarıda olduğu, ev sahi- bi kadının aşağıda bulunduğu bir sıra -|" da bir yabanci giriyor ve ne kapıcı, ne ev sahibi kadın ne o gün, ne evvelki gün şünbeli bir adam görmüyorlar... Bütün bunlardan ne çıkay? Kapıcıya görünmeden yukarı çermek, bu eski muallim olduğunu söyliyen Sertoğlu sma. rifimizin malü! olduğu hastalığın sadece S&i| noktasına işaret etmek istiyorumaı diyerek şöyle garib bir iddia ortaya atıyor: «Rejim meselesinde gayri samimi hareket edilmiştir. Hükümet bu hususts Masrif Ve. kületinin noklal hararını sormuş ve öz türk çe karşılıklar bulunmasını istemiştir. De - mek bükümetin böyle birşeyi sorup istedi. Üini Sertoğlu gözle görmüş, kulağile işit - miştir! Ne tuhaf! Türk âlli tetkik cemiyeti. nin m Yolu azasından kulunduğum hal- de büzümetin böyle bir şey sorup istediğini bilmiyorum. Türk dili esmiyetinin bir terim kolu var. ki muhtelif ilimlerin terim komiseierini ra eder. Bu komilelerde memlekelin VU. pa niversiteli olsun, orta derecede okul öğret - menlerinden veya dışarıdaki fikip ve kalem #akiblerinder olsun birçok azaları vardır. Terim meselesi mevzuubahs olduğu vakif önce ayrı ayrı itmlerin komiteleri toplana. rak, kendi ihtısaslarına giren terimleri, u- zun usun konuşmulardan ve münakaşalar. dan ve ince eleyip sk dokudukten sonra kabul etmiştir. Sonra bünler, umumi heyet halinde toplanan terim kolü tarafından ©. Jenmiz, taplanlılarda bulunamıyan o azaya da gönderilerek fikirleri sorulmuş, ondan sonra kaba! edilmiştir. Bu #wretle meydana gelen terimler Ebedi Şef Atatürke sunuldu; © da hemen her terimin üzerinde durdu. sordu, aradı, tasvib elsi; ondan sonradır ki okullarda bu terimlerin kullarıması emrini verdi, Buna «hükümet sordu ve istedi. de. nir mi? Hem terimler, böylece mutlak ve son şeklilerini almış değillerdi. Onları kullana cak öğretmenlerin da, tecrübelerinden sonra Ekirleri alınarak üserinde lediller yapıl » ması mükarrerdi. Nası ki Maarif Vekile. ti, geçen yıl içinde bu #adilleri yaptırdı ve terimleri daha kullanışı bir şekle soktu. Bune nasıl «terim regeletleri. demeğe bir! Türkün dil varır? Kab yanlışlıkları meselesi de fona anlaşılmış ve fena ifade olunmuş - tur. İsmail Habib dastumun başı sitından çikan bu İşte de kabahatll, tıpkı kendisi gi- bi onları yıllarca okutan öğretmenlerdir. İs. mali Hatib, (Edebi YVeniliğimiz; adındaki eseri birçok nakiller yepliğı Mustafa Nİ- bağın kitabındaki yanlışları neden o vakjt söylemedi? Ve yanlış denilen kitabları, ma. giiimeri seden tashih etmediler? Kitablar mili talim ve terbiye heyetinden geçer, doğrudur: fakat beş kişiden fazlaya (Devamı 11 inci sayfada) apartıman kayısına anshtar uydurmak işten bile değildi. 'Taharri memuru kendi kendine: — Adamcağızın masasındaki kâğıd - Jarın meden karmakarışık olduğu. gözdeki evrakın meden araştırılmış, karıştırılmış, taranmış olduğu şimdi iyor, Benden evvel birisi buraya gelmiş ve bir ipucu verecek bütün İz- leri ortadan kaldırmış... Diye söylenirken ev sah'bi kadının bahsettiği mektubu bir elde etseydi birçok meseleleri halledeceğini düşü- nüyordu. 'Maamafih şu topladığı me- * #e muedeleyi kurmıya! çalıştı: kalanabilirlerdi. Daha eminini derhal buldular. Demek ki bulabilirlerdi. O halde birine! tecrübeye ne lüzum vardı? Ali Osman dudaklarını büktü: — Ne bilevim? Amma belki © sırada Âtıfın Bandırmada bir amcazadesi ol. duğundan haberdar değillerdi. Belki de bu tuzağı iyice kurmak için biraz zamana ihtiyacları vardı ve İşin geçi- keceğini anlıyarak bir de acele çikar mak tecrübesini yaptılar. Komiser. bir lâhza durarak: — Biliyor musunuz? dedi. Fikri be- yin daktilosu kaybolduğu gün son des rece mühim evrak ta Fikri beyin vazı- hanesinden sırra kadem basmış! Al Osman, o dakikava kadar, bu iş- te bir mahrik, bir sebeb. bir amil bu- Yamadığı için: — Ha... Öyle mi? Diye adeta geniş bir nefes aldı ve komiser Sedadı dinledi. Komiser ka- f. bir mektub alıyor. Bu mek- tub Bandırmadan gelmektedir. Hattâ amçazadesinin imzasını taşımaktadır, | Amonzwdesi ona İstanbula geleceğini haber vermektedir. Bir saat ve mevki teşin ediyor. beni bekle! diyor. Âbf bu sahte mektuba tâbi olarak verilen randevuya gidiyor ve kapana tutulu- yor. Taherri memuru. komiser oSedadı bularak o günkü tetkiklerini anlattı taleasını ilâve etti: — Hiç şlivhe yok, ki Ât& öldürmek için son derece mahirane hazırlanan plân son derece mahirane de tatbik edilmiştir. Âtıfı çalıstığı müessesede ve bodrumda katletmek istediler. Bura muvaffak olamayınca plânı değiştirdi- ler ve bu defa muvaffak oldular... İkisi de bir saniye sustular ve gene AN Osman dev#m etti: — Benim gözümü yıldıran cinaye- tin hiç bir iz vermemesidir. Bunu ya- pabilmek iefn katil veva katiller Attın! hsvatina aid en küçük ? tala #örenis, hers'nden istifade etmsiler.. Meselâ Bandırmada bir amcazadesi olduğunu... Komiser: Sedad, onun bü sözlerini hemn keserek: imdi sen bur Mk ta henim şu evalime cevab ver: Kana- Hikmet bir ve ümidsiz yanlışhığa kurban gitmiştir. Yani haydudların | sadan kaybolan evrakın macerasını anlattıktan sonr# mağaza sahibi Fikri- nin bu kusustaki nokiai nazarını da ilâve ettir Ali Osman dinlediği hâdiseler kar- şısında hayretini gizlemiye lüzum gör“ erek ikide bir dudaklarını bükü kıvordu. En mhayet: ; dedi. Bu mesele etrafında şu iki cinayet bize yolu şaşırtmak, dikkatimizi başka yerlere çekmek mak- sadile ika edilmiş değil midir? — Kai ve sarih hiç bir fikrim yok. Bir de Ali Hikmetin aldığı darbe. yani cerihası ilk anda zannedildiğinden de- ha ağır zuhur elti. Şiddetli harareti var,,, Bu gece sayıkladı,., Onun için burün de ağzından bir sey almak ka- m yor; dslerini sı hil olmadı. Hastanede önün daha vahimlesmesinden korkuluyor, Doktor $u bi gün içinde vaz i mezse neticeden pek ümidver değil. Ali Osman basın: öni şürve di saplandı ten ke bir fikri komisere söylemek- #ni alamadı: tamalamadan, rarsk verin- kre bir mitâ- bunda ısrara ve tamike vakit buluma- mıştı. y

Bu sayıdan diğer sayfalar: