26 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

26 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e Mari 26. 26 asr ei Güzel bir yolculuk - Beşinci Mehmedin neş'esi - Bir şehzadenin suali: İn “Meriçle Fırat nerede bu'uşurlar?, - Selânikte beklenmiyen bir vazife Parlak bir güneş, râktd bir hava, sakin ve piril pırıl ışıldayan bir deniz, muhte- gem bir mevkib, ufukta mes'ud neticeler verecek ümidile hatve hatve - gönülleri cezbeden bir seyahat, hünkârden bâşlı- yarak her vesile ile coşan bir neş'e, işte bu yolculuğun ilk kısmından bende ka- Jan intiba... Hele hünkârın ömuzların- dan bütün mahrumiyet yıllarının & yükü, otuz #enelik bir inziva, işkencesi sıyrılıp onu gençleştirmiş biydi. Şakaya, hatıralarının o arasından tuhaf fıkralar toplıyarak onları nakle, naklederken gülmeğe pek meyyal olan mizacına bu deniz yolculuğunda daha fazla bir küşayiş gelmişti. Onu ihata e- den takayyüd tedbirleri arasında hiç yorgunluk duymuyordu. Rahat bir döşe-, ği, aynile sarayındakine benziyen yeme | ği, vakit vakit kıç güvertede azim topla- rın altında çalan mızıka, bütün müşahe-| de çevresini dolduran simalarda beşaget, enu memnun etmek için hiçbir noksan yoktu, Seyahatin bu ilk kısmından sonra bir intizar gi- ml izahat alıyor, ve hayalen müdebdeb alayı içinde, Selânikte, Ma- Dastırda, Üskübde, eşhedde © görerek Peşin bir inbisat fle gülümsüyordu. Seyahatin” gelecek kısımlarını, merhâ- k merhale ben de hayalen takib ed dum. Bu görülecek yerleri, meml: bü kısmını hep uzaktan tahayyül eder ve «nlar için daima bir incizab duyardım Bugün zuhür eden en müsali şeraitle muhat bir fırsat bana da oraları görmek, bu güzel vatan parçalarının havasile, halkile, maişetile, ruhile temasa. gelmek mimetini nasib ediyordu. Bu deniz seyahati geci düzünde hep böyle sevi Zihirterden memleketin bütün kaygula- rı silinmiş gi herkeste meserretini izhar için bir meyelân vardı. * Burada bir istitrad yaparak saltanat hanedanı azasının tahsiline dair birkaç söz söylemek arzüsundayım. Şehzadeler öyle bir maişet tarzına mahküm edilir ki saray muhitinden haşka bütün ufuk- Yar kendileri için tamamile mesdud hük- münde idi. Hangisile temas etti isem on- lorda her türk yetleri- min mevcudiyetini gösteren esas leri buldum, fakat bu kab'liyelterin in- kişafma müsaid firsatları elde edebilen- i. İçlerinde asker olup ta ikleri için enini Bu adeta feerik maceradan (şaşkına dönen Rozelin, bir otomat gibi, zarif me- takib etti. Onlar çocuğu, birçok © tavsiyelerle, hayretini uyand rdan, gelerilerden, çalı ma, okuma yahud astronomi, oyun ve Musiki odalarından geçirdiler. Bu salon- Tarla odaların hepsi heyke'ler, tablolar ve duvar halıları ile dopdolu idive kız cağız buralardan, şiddetle klarının ucuna basa basa yürümek arzusu duya- rak, bir rüya havası içinde geçiyordu. * Mavi Sakal, bir koltuğa yerleşerek: — Ey, anlat bakalım, Filos, dedi, se- sin memleketlindi değil mi o heykel iraş?.. Hani arzusuna göre bir heykel ; yaptıktan sonra, heykeline âşık olup ta| nihayet ona can veren?... Feylesof: — Evet, mösyö, diye cevab verdi. Bu aşki bir efsanedir. Pek ince olan eski Yunanlılar, bununla, aşkın mucizeler ya- pabileceğini ve sevilen kadına lâyık ok! duğu faziletleri ve mükemmeliyeti vere-| geğini anlatmak istemişlerdir. Yani ka-| zaptolunam emare- dın o mükemmeliyete ancak aşk sayesin- |» de erebilir. Kover, du smokin ile, akajodan bir barın arkasında kokteyler yapmağa başlamıştı. Hazinedarla doktor, iskemle- 5 kendisini İsun be görgülerini, bilgilerini genişletenler, ya- hud mekteb görmedikleri halde fitri bir)te Selânik limanına giriliyordu. merak ve hevesle hususi muallimlerin- den büyük mikyasta istifade edenler, el-| lerine geçen kitablarla tenevvür imkânı- nı bulanlar, ekseriyeti teşk etmeseler | bile, oldükça çoktu; ve bunlarin görüşü- lürken diğ n duyulan &sef çok azalırdı, Ben diğerlerini de gö rürdüm; onlari ilk mekteb çocuklarından | daha geri buldukça, en basit bilgilerden mahrumiyetlerini gördükçe, hattâ drüst okumakta, imlâsı az çok düzgün yazmak- ta bile acizlerine tesadüf ettikçe bunun bını kendilerine atfetmiyerek o bütün| mes'uliyeti takib edilen usule yi İz dim. İşte bu mülâhaza ile mek üzere olduğum iki h 7 kahramanı olan şehzade'ere değil, ken-| dilerini o hale koyan idare şekline ma'tâf bir mu'ahaze hükmünde telâkki etmelidir mazur ki bunları uydurma şev! er bu'ünacaktır. Her de serbest bırakarak gi ene ineisi- Edirne atine nza- 7 'tim ter nehirlerinden bühsedilseydi belki mazur görülebilirdi. Tashihe lizum görmedim, Lâfife ediyor, çekiyor zanmız | imt'Hana| ışçasına gül Bu Selânik yolculuğunda, bu safı genç şehzadelerden biri bana — Şimdi Çanakk ca Marmaraya g Gülemeğe çalışarak; : ten dönerken Çanakkaleden geçip | maraya gireceğiz! dedim, anladı mı b miyorum. Bu şehzade de eğer Behring boğazın. danbahsederken böyle b k yap- dı, oda mazur görül fakat Çanakkale, Marmara Herhalde bu iki hikâye şehzadelerden| ekseriyetin, değil yalnız malümst umur! miyede, hattâ memlekete aid en basil bilgilerde bile ne derece geri olduklarına hüküm verilebilir. Lâkin ne olursa ok| ndan kendilerine değil, onları bu tutan idareye mes'uliyet çıkarmak fa muvafıktır. çıkılın- mi? ünik. ha ins *zun bir ye “hamidi yakından görmek fu İETARİHİ TETKİKLER J Bir zelizelenin hikâyesi L “Son Posta,,nın tarihi bahisler muharriri yazıyor | Memleketimizin nüfusu ve imarı me-li edreselerin kubbeleri ve yeni #eleleri etüd edilirken zelzele âfeti üze-|olan Beyazıd camisinin kubbesi çöktü. rinde ehemmiyetle durmak lâzımdır. (Padişah ikinci Beyazıd için saray Türkiyenin tarihi coğrafyası notları ara- Jusunda bir çatma ahşab oda yapıld nda, bir asır içinde, memleketimizin en dişal dan bir büyük mıntakaşının bir zelze- İle afetine sahne olduğu, taş taş üstünde Muştu. Padişah, Ertesi gün sabahleyin erken bir saat-| kalmadığı, binlerce insan ile beraber İstanbulda fazla kalamadı. Şehir u-jmilyonlarca Türk servetinin.taş ve top-|ti, fakat, Allahın hikmeti bu, İkinciteş- da, bir karar! rak altında mahvolduğu görülür. Son rinin on dön de Edirnede " Erzincan afeti üzerinde konuşurken, çok bir müthiş zelzele oldu. Birincikânunun kiymetli bi 8 nci dil bir üçüncü korkunç Bütün menileket halkı de ğım zel-liçinde kalmıştı. Ayın 19 uncü günü ise lemişti. gm an nişan veren bir SE in )- irecek)dı. ü k bi tır; ve, İğ . Edirne şeb i : dirneye gi zaktan bir sis pı banü hiç Hoş ş görünmedi. niz bulanık görünüyor-!tum, T cuları pa; bir manzâ- rarak, g mıyordu. Her vakit böyle! miş a » toplamam , bizi dehşetle bir milli zarar bilânçosu çıkaracakt Aradolu ve Trakyanın imarı işind » K serveti ve içinde barın daşın hayatını azami emniyet #ltır düşündü ile uyanmışa benziyordu. Durbinime kaya yaklaşılan şehri, Fil yordum, ve dakikadan dak sis perdesinden sıyrılıyor, bir le ribtim, artık bi ülümseye- yen bir sarıldım, « ı r ırdığı vatan-İtir dediler. İkinci Beyazıd bu afetlerden sonra bir lunduran bir Türk r nin ferman etti. Büyük ve kü- zumdır, Yurdumuzun ik mıntakâları | çük yda diyanı hüs ve zamanın güzellik anlami, bu mimari-|mayun önünde toplandı. Padişah halkı nin nihayet meydana velzele tahribatına | karşı getirir : Ev başına Bir aralık, ben böyle temaşa ile meş- gul iken durbini tutan bir el le: — Efendimiz âlâ saatin e erk yn islüb çeşidlerini ç yaprak nakledi- evden de hergün bir adam gelecek tarbulun imarı için Anadoludan ve Rumelinden 29,000 ihare dar da ve dülger getirtildi. Kireç in ocaklarında 0000 kişi kireç yapıp yetiş- uş tirmeğe memur e zelzele afetinden sizi istiyorlar yorum: Dört yüz Eylülünün $ üne du ki, İstanbul «küçük kıyamet: kaydına göre n tuz üç sene evvel, ve nele v Anadı arıl ve d ve i Müverrik a kadar ne « kitablarında yazın kırk beş gün dur alk çatı altına gi da sadrazam paşa İle gi vabını idi b Y madan yer meyip b Zelzele alınca durbini t ve göl LİE gününe ka- i. Bu arada Galata surları, i, Anadoluhisarı, Fener kulesi, Cekmece köprüleri i köprüler; şim- rüler Mimar S ir), SE si de tamir N r lariht not olarak ilâve edebiliriz: Osmanlı padişahları 1510 tarihine k yemeklerini bakır takımlardan yerlerdi, İlk defa serayda, padişah sofrasında al- tın t oldu dan baska, da Huzurda sadrazam Mahmud Şevket ve Mahmud Muhtar da vardı. On lar oturmuşlardı, müte'eddiböne önleri ne bakıyorlardı. lâde bir iş vardı. Hünkâr hemen söze başladı şöyle: — Ba Biz buraya kadar det rada birader, mablü” nâ' bulunuyor. Böyle leuluğa çıkış ona karşı »lerd yalnız ve açık yerlerde tılar. Trakj iki Ma- ol ve yıkıldı, Çorumuh a gömüldü, meseleleri eri yer ile beraber oldu. 1070 ev yı- İce nice evler hat minari İstanbulda 900 mescid Yı kıldı. 5000 can telef « Şehir içind *İnare kalı İster ki kısmının adar olan daki surlar Tahminen bey size bir iş çıktı. kada ld Hekimlerin sahan, sini, tepsi ve leğen a benzer eşya altın ve şlenir oldu. Bu takımları Ki dan evvel de, Beyazid, İstanbul halkına İüç gün ziyafet verdi. Sonra, altın ve gü- İmüş takımlarından yemek yemeğe baş- m Koç merakile bekliyen halkın gözleri önünde lanı Hadi Paşa ile k hazır bulunan arabaya binmiş oluyor- İdum Selânik o rıhtımının müntebal doğru güzel bir mevkide bulunan Ab- dülhamidin ikametine tahsis edilmiş © zur mütemevvilinden Alatininin Selâniğe şebbü kendi: rak adetâ mü ettim, enlar ak ettiler. Size bu div kendisini ziya-| niz. bir fikir be-! gözlerini ce n saray sahilindeki ve vazifeyi veri ret eder ve mesel Ben ne diye yan edeceğim kaldırmışlar, bana böyle bir seve hiç 7 b ğ w buldum, Hünkâr ilâve e merakile p: inden pek bakı; T ia bekledim. kumar rdır, ne ihtiyaçları vardır, xik bunları da benim tarafımdan sorarsınız. | Hep beraber ayağa kalktılar. P: e beraber çıktılar. Mahmud * derhal icab eden e -İne ma tiğini ve hanedanın *a-| mimt yahud ca'li bunu hem pek tabii hem de bal satımı vere-| Selânik çıkmış, htımına «Son Postawnın edebi tefrikası: 6 14 inanmayan ADAM HALİT FAHRİ OZANSOY oturuyordu. Gözde Manys, bir aynanın — —— a — larak tekrar meyi bekleniyor ve çocuğun yeni çinde pek çolpa bir hal alacağı düşünü. lerek onun zararına bir parçacık eğlen- mek İçin istical ediliyordu. Ve işte açık kapıdan, naçiz ( teşrifat hizmetçileri halini almış Frida ile Mitsi- nin arasından, bu krali dekorun çerçeve- İsi içinde şimdiye kadar hiç belrmemiş olan en cazib bir mahlük ilerlivordü. Hiçbir vakit bu kadar ferahlık, bu kadar İsevinç, bu kadar zarafet bu genç kız'n yüzünü aydınlatmamıştı; hiçbir vakit bu derece mütebessim tevazu ile bu de- rece harikulâde saflığı bir yere toplama- kıyafeti i- TERCÜME EDEN: Yazan: Jorj Delaki bakayım İbiz istersek, bu akşam yan kaldirımın-| hazımsızlık. Göster dilini Mİ önünde kendisine yeni bir güzellik ver.'dan alıp getirdiğimiz şu küçük kurnaz Tatlılık, samimiyet! Ey, daha meler? Si- meğe çalışıyordu. Humus! kâtib, âdeti ü- İkiz Parisin kraliçelerinden biri olacaktır. İzin bu haspanız, şeytanın alt bacağı. Za- zere, patronun yanında yer almıştı; ve| Gaspar: İten enteresan olan da bu. Samimiyet hal Gaspar, sırdaş uşak, akşam gazetelerine| : — Bahsinizi kazanacaksınız, patron, Gösteriş, dostum, gösteriş! Kör kör par - göz gezdiriyordu. dedi. Bu bir Parigte'tur ve bu tohum her|mağım gözünde! Görürsünüz, yarm de- Filos, ayni mevzu üstünde sözüne de-| yerde biter. Yalnız istediği gübreyi vers Bilse öbürgün buraya ya baban, yahud mali, bir yardağı damlar ve kızının ismetini Danimarkalı doktor Oskar: İgok pahalıya satarak beni sızdırır. Fakat — Bahsinizi kaybedeceksiniz, o dedi.| gene söylüyorum, işin enteresan tarafı Bir ihsan, talihini hemen hemen mazi-lda bu den çekillendirmiştir. Hepsi kendi cin-| OKokteyler İsine göre. Bundan harice çıkılamaz. Za- ten bu yorma kizda çok tatli ve samimi 'dirleri dibinde bir tabureye gelip otur- hir küçük mahlik hali var, bunun içinİmuştu; ve Gaspar, kadehlerini bir tepsi- onu İstediğiniz biçime sokemazsiniz, ye dizerek herkese dağıtmağa Daşla- Mavi Sukal, sempati fle doktorunun İmıştı. vam etti: — Bir de Bernard Shaw'ın hoşça bir komedisi var. Bu komedide iddia ediyor ki, rasgele bir sokak kızını alabilir ve 0- nu az zamanda monden bir kadın yape- irsiniz. Fakat o, buna aşkla muvaffak olunur diye öğünmüyor. Bilâkis insan nev'ine karşı gayet sarih bir nefret hissi besliyerek.,, Baron: hazırlanmıştı. Güzelliğini derine gömülmüş, sigara yakıyorlar ve Filos, keyfine göre, ya konuşaraktan yü-| rüyor, yahud bir iskemlenin koluna yen ibahse tutuşurum ki, altı ay içinde, eğeri Galiba rahatsızsın, babi tarafına dönâü: Yarım saat geçmemişti ki kapı tekrar — Hayrola, Oskar, nen var bu akşam? İaçıldı, herkes mihanikt surette gözlerini in! Herhâlde|kapıya çevirdi. Hakikaten, mevzuubahâ Odur haklı olan, dedi. Eğer isterse- niz, biz de tecrübesini yaparız. Sizin'e tamir eden Manya, haşmetlü sinyorunün | miştı. Tavrında hiçbir sıkıntı, jestinde hiçbir çolpalık, ve derhal, bir nevi sevki tabilden itimadla, dimdik, baronun hây- rette kalan gözler! içine çevirdiği bu mavi bakışında hiçbir çekingenlik yoktu. O ilerlerken, erkekler ansızın ayağa kalkmışlar, sanki ilk defa 80s e gi ren hir İspanyol hükümdarının kızı yar larına yaklaşıyormuş gibi ovaziyet'erini düzeltmişlerdi. Kadınlar, ezici bir beyi görür görmez pek tabii olarak yüz“ lerine vuran otebessimü (dudaklarında zaptettiler. Bir köşeye çekilmiş olan Gaspar, mem- leketinin tohumundan duyduğu gururla, maldan arlıyan gagasını şaklattı. (Arkas var) raki.

Bu sayıdan diğer sayfalar: