2 Nisan 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

2 Nisan 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa 7, — Nimet teyze seni muhakkak gi seceğiz. Locamızda sana da yer ayır. Dediler. Merak etmiştim. Acaba beni ereye götüreceklerdi. Sordum: , — Çocuklar neyere gideceğiz? -. ! — Kömedi Pranseze. b Bizim ahbablar iyi insanlardır amma, bir şey söyliyecekleri zaman doğru dü- üst söylemezler, şuna Fransız tiyatro- #undaki komediye gideceğiz, deseler san- ki olmazdı. — Pekâlâ çocuklar, dedim, giderim. oğrusu o Hazımdan, Vasiiden “ben de hoş'anıyorum. — Hazım, Vasfi yok teyze, — Öyleyse bir şeye benzemez. — Sen hele gel teyze, bak nosil mem- nun olacaksın. De otomobile bindik, 'Tepebaşında in- — Ayol, dedim, yanlışlık olacak, bu- resı komedi yeri değil, (O kadın) tiyat- TOsu, Aldırış etmediler, önüm sıra yürüdü- ler, ben de yürüdüm. Daima orada dur- duğu için olacak, Daim bey dedikleri de- Mikanlı da kapıda idi, — Oğlum Daim bey, bari sen bunlara anlat, komedi diye buraya geliyorlar. Her zaman türkçe konuşan delikanlı acayib acayib yüzüme baktı; — Vu vu trampe Madam. * Dedi, Üstüme iyilik sağlık, bu da nasıl lâftı: — Bir defa madam değilim, ağzını top- la, sonra vapur gibi vu vu diye ne ötü- yorsun. Beni gölüren ahbablar: — Aman Nimet teyze pot kırıyorsun, | burada Komedi Fransez var, Siyah kuyruklu elbiseler (giymiş er- kekler, yarı çıplak entarili kadın'ar ge-| giyorlardı: — Pot kırıyor mu var mı? Komedi fi Yün deyip beni mi aldatıyorsunuz. Bura- da balo dedikleri, sarmaş dolaş eğlence var, Ben bilmez miyim. O sarmaş dolaş eğlenceye gidenler bu gördüklerimiz gi-| bi giyinirler, — Değil Nimet teyze hele sen gel. Söz dinledim. Peşleri sıra yürüdüm. Loca denilen tavuk kümesi yere girdik, — Çocuklar bu ne kalabilik. — Tabii kalabalık olur, Komedi Fıan- se? bu. — Oyunun adı mı Komedi Fransez. — Hayır, oyunun adı, On no basin vek lamur. Şaşırmıştım: — Ayol fan fin fon diye o nası! oyun ismi? — Öyle işte hele perde açılsın da bir gör. Derken perdenin içinden tak tak tak diye bir ses duyuldu: — Çocuk'ar, dedim, biz buraya boşu- na gelmişiz, perdenin uçılacağı "ilân yok. Hani bu tiyatro yıkılacak, diyorlardı ya. İşe başlamışlar bile, tak tak yıkıyorlar, — Sus Nimet teyze, dediler, Komedi Fransezde böyle tak tak vurup perde &- çarlar. — Bu Komedi Fransez dediğiniz çıngırak alamıyacak kadar mı fakir?. Perâe açılıverdi. Saçları kâdın saçı gibi kıvrik üç er. kek, bir sarı kızı ortalarına alıışlamdı, İan fin fon fan. — Ayol bu nasıl tiyatro, 'an fin fon İandan başka lâfı bilmezler mi? Beni dürttüler: — Teyze fransızca konuşuyorlar? — Ayol türkçe konuşsalar he olur, #anki.. ben de anlarım. — Türkçe bilmezler ki... Bir yaşıma daha basmıştım. Ben me- Takla bakarken bir kenardan bir papaz çıkıp fan fin fon diyenlere doğru yürü- yüverdi. — Papazın bunların arasında ne İşi vardı kil, Lâfımı bitirmeme kalmadı. Delikanlı- Bin biri bir sürahiyi yakaladı. papaza bir tas bir şey verdi: — Ne iyi insan, ihityar papaze su ve- Tiyor. i Papaz suyu İçer içmez birdenbire göz-| Jeri parlamasın mı. o zaman iyi anla! pa bir imei Teyze Komedi z Yazan: İsmet Hulüsi bir çekirdek, Kırıta kırıta yürüdü. Fan fin fon etti. Ortaya bir kadın çıkıverdi. Ne çaçaron şeydi. Konuşurken de Kaşı gözü, burnu filân hep oynuyordu. Yaşı na bakmadan başına da bukleler yapmış, konuşurken onlar da iki yana öynüyor.| Hepsi gidiverdiler, Perde kapandı. — Çocuklar, dedim, ben bir şey anla madım, Haydi gidelim, Lâfımı bitirmeme kalmadan gene tak tak tak vurdular, perde açıldı. Bir taraftan bir delikanlı, bir taraftan bir kız girdi Yanımdakiler: — Mavi Bel. Dediler. On'ara döndüm. — Mavi bel mi, ince bel, sürühi bel, dik bel, eğri bel, yıldırım adam, pembe bel, mavi bel hiç duymamıştım. — Adı Mavi Bel. Ad kıtlığında kalmış olacak ki, bunu takmıştılar. — Ya delikanlı kim? — Yonnel, Bunlar da ne biçim isimlerdi. Kız dikkatli baktım. Başında kolalı bir kuku- leta vardı. Amma ne güzel kolalanmıştı. Sesimi duyacağını bilsem, olduğum yer- den bağırıp kukuletasını kolalattığı k* İscmın adresini istiyecektim. Bizimkinin yakalarını köşedeki kolacıya veriyorum. Hiç te böyle iyi kolalamıyor. Delikanlı kıza bir şeyler söyledi. Ne söylediğini anlamadım. Yanımdakiler" — Delikanlı bu kızla evlenmek i: Dediler. Evlenmek istiyorsa güçlük mü var, Beyoğlu dairesi, Tepebaşına ya- kıncacık çikip oraya gidiverirler, İsmet bey oğlum nikâhlarını kıyar, olur biter, — Çocuklar, fan fin fonla onlara söy- lesenize, mademki birbirlerini istiyorlar, hemen gidip nikâhlarını kıydırıversinler. — Öyle diyorsun Nimet teyze amma kız istemiyor, rir, bu. Hem v delikank biraz da yaşlı görünüyor. Kiz da pek genç mi bel- 1: değil ya, başından kukuletasını çikar“ sa anlaşılacak. Perde gene kapandı. Gene tak tak a- çıldı. Başta gördüğüm adamlarla sarı kiz ortaya çıktılar. Delikanlı da geldi. Sari kiz da çok cilveli şeydi. Delikanlının gönlünü alacak gibi gözünün içine bakı- yordur — O sarı kızda kim? — Köylü o. — Köylü ha. höylesi şehirde güç bu- lunur. Yeğenim Necati burada olsaydı da görseydi. Muhakkak beğenirdi. Ben de ona al'ıverirdim. Arkadan ufaktefek bir kız göründü. Pembe pembe yanakları vardı. Delikanlı onu görür görmez elinden tutup çekiyor. du. Elilemin içinde şap diye yanağından öptü. Kukuletalı kızın delikan'ı ile ev- Tenmek istemeyişinde hakkı varmış. Böy- le kimi görse boynuna sarılan, yanağın- dan öpen erkekle evlenilir mi hiç. Delikan'ı, pembe yanaklı kız: kandırı- verdi. Ne kolây da oluyormuş. Fan fin fon “deyince kiz köluna girdi. Bu İrenkçe yaman şey vess#lâm, Bİ zimki beni kandırmak için ginlerte ha- me yollamış, aylarca pesime düsmüş, İât atmıştı da kanmamıştım. Fan #n deme- sini bilseydi. Bilmem belki bir defa kar- şma geçip (an fin edince belki ben de kânıverecektim. Delikanlı, pembe yanaklı kızla çıkıp gitti. Perde kapandı: — Eh, dedim, çocuk'ar onlar muradına .biz çıkalım kerevetine. — Yok daha bitmedi Nimet tevze. — Ayol bundan ötesi seyredilmez, a- yıbdır. Perde acıldı. Delikanlı ile pembe ya- nakl kiz bir ceşme başına olurdular, O biraz evvel delikanl v, istemiyen kukule tahı kız da kenarda değil mi, pembe va- haklı kızla delikan'ımı sayretmiyardu. İste bu fena. Onlar cesme başında fi girdesirlerken, kükuletaı kız hiddetle necek, başlarına tas atacak, be'k* de kim bilir cinavet çıkacak. Etrafa baktım. Ka- rın önünde polisler duruyordu; — Burava baksana oğlum, ermiş iş değişti. Öyle ya istemeyive-| ” — Ne var hanım teyze? — Ne olacak, ağzını açmış bekacağına, delikanlı ile pembe yanar kızı seyre den kukuletalıyı oradan uzak'aştır, yok- sa cinayet çıkar. — Bir şey olmaz kıza. — Nasıl bir şey olinazmış. Kukuletalı kız deminden delikanlıyı istemedi amma, kim bilir belki naz etmişti. Şimdi de de- likanlının pembe yanaklı kızla birbirle- rine âşıktaşlık yapmalarına tahammül edecek mi bakalım?.. Ya maazallah ka- fası kızarsa... Sus teyze karışma, Beni susturdular, fakat bir türlü gön- lüm rahat etmedi. Perde Kapandı: — Haydi gidelim. — Bitmedi teyze. — Allah hayırlara tebdil etsin, ben bu işi hiç beğenmedim. — İşte son perde. Bir mum yanmış kukuletalı kız kuku- letasını çıkarmış, mumun karşısında dua ediyordu. — Dediğim gibi kız ö delikanlıyı se- viyer. Delikanlı da yanına gelmesin mi? Ya kırmızı yanaklı kız ne olmuştu: Ay, diye biri bağırdı, kız dışarı koştu, Biraz sonra geldi. Yüzü hiç gülmüyordu: — Ne oldu? — Öteki öldü. — Ben demedim mi size Nimet teyze böyle şeylerden anlar, aşk şakaya gel- mez. Şaşırdılar: — Nimet teyze sen fransızca biliyor musun da oyunun aşk şakaya gelmez ol- duğunu anladın. — İlâhi cahil çocuklar, aşkın şakaya gelmediğini anlamak için insanın İfran- sizca bilmesi mi lâzım. met Hull Janon'arm Çin'eki zayatı: 231 bin kişi Şunking | — Siyasi konsey. önünde! Çinin vaziyeti hakkında izahat veren mareşsl Çan-Kay-Şek. Çinin her za « mankinden: daha kuvvetli olduğunu ve Japonların 6 ay içinde 230 bin zayi- at verdiklerini söylemiştir. Mareşal, Finlandiya - Rusya harbi- İnip nihayet bulmuş olmakının Sovyet- ler Birliğine Asyada ve dünyanın dis ğer kısımlarında barışın tekrar tesisi için büyük devletlerle tekrar teşriki mesai imkânını vereceği ümidinde bu- lunduğunu ilâve eylemiştir. Çocuk Esirgeme Kurumunun son 3 aylık faaliyeti Ankara | (A.A.) — Çocuk Esirgeme kurumu genel merkezinden bildiriliyor: Çocuk Esirgeme kurumu genel merkö- zinde M0 yılı ilk üç ayında kurumun po'ikliniğine müracaat eden 2.224 hasta çocuk diş bakım evinde de 2.185 çocuğun dişleri muayene ve tedavi edilmiştir. Ku- rumun çocuk sarayındaki süt damlaşın - dan 306 süt yavrusuns 8177 kilo çocuk sü- tü tevzi ve 38 çocuğa da elbise, ayakkabı, çamaşır veri'miştir, bir çocuğun mekteb levazımı tedarik edilerek okuma imkânı temin ve 6181 çocuk ve annesi kurumun sıcak banyosunda banyo almışlardır Kurumun gündüz bakım evinde 885 çocuğa 19.519 kab yemek verilerek bakıl- makta bulunmuş ve 85 çocuğa da 270 |i- ra 22 kuruş para vardımı yapılmış, Ku - rumun çocuk behçesinden 16079 çocuk istifade etmekte ve Keçiörendeki ana ku- cağında 295 yavru daimi bakım altında bulunmaktadır. Bu süretle kurumun üç ayda yardım yaptığı çocuk sayısı 20.312 ye baliğ olmuştur. Arezisini ekmek istiyen Erzircanlılar memleketleri e gön“er'lecek İstanbulda yerleştirilen Erzincarlı - lardan toprağını ekmek istiyenler para - Dive bağırdım. Bizimkiler şaşırdılar: isız olarak Erzincana gönderilecektir. Bu dım, Papaza su değil, meğer şarap ver.) Ne yapıyorsun Nimet tevze, — Siz karısmasın böyle seylere aktı: İettikleri esnada arazi'erine sid tapularını miş, Papaz bilmeden içmedi ye. güni Yendi boynuna, niz ermez. Sen polis efendi bana bak- Derken bir adam göründü. Yapmış ya| sana. kıştırmış, takmış takıştırmış. İki dirhem Polis yanımıza geldi: gösterecek, tapuları yoksa iki şahid ge- tirmek suretile arazisi bulunduğunu is - bat edeceklerdir... 5...» arzuyu gösterenler vilâyetlerr müracaat şvekilinin 24. saati nasıl geçer, bilir misiniz? Çemberlayn'in bir âdeti : Gazete okurken mutlaka radyo da dinler Londra, Downing Sireet numara 10... Ufak bir kapı... Mütevazı bir bina. Bü- rası İngiltere Başvekili Chamberlain'in evidir. kan Chamberlain, harb zühur edeliden- beri saat altıda kalkınaktadır. Harbden evvel herhangi bir işe başlamazdan ev- vel St. James Park'ta muhakkak bir çey- rek saatlik yürüyüş yapardı. Şimdi bunu artık yapmıyor. Çok sev: diği ve gençliğindenberi hiç bırakmadığı bu gezintilerin yerine kaim olmak üzere duş yapmaktadır, Dusunu ikmal eder et. mez Mis Annie'nin onun için hazırladığı çayı içmektedir. Saat yediyi yirmi geçiyor, o Bâşvekil üzerlerine bal sürülmüş birkaç bisküv! yer. Bisküvilerden sonra bir bardak çay daha içer. Koyu yeşil vestonunu giyer ve birinci kattaki mesai odasına gitmek üzere ye mek odasını terkeder. Got hastalığından | * dolayı ekseriya Obastonuna dayanarak merdivenleri çıkar. Bu merdiven tarihidir. Merdivenin | her bir basamağının trabzanı Üzerinde bir İngiliz başveklilnin küçük heykeli bulunur, Mesai odasının kapısında çok sadik hizmetkârı Georges hürmetle ona intizar etmektedir. Gevrges'un elinde siyah bir ceket var- dır... Elendisinin yeşi! iç vestonunu alır. ona siyah ceketi giydirir. Bu ceketi giy- dikten sonra Ghamberlain, kabul salonu- na doğru ilerler... Orada birisi kendisine intizar etmek. tedir. Bu adam Tord Halifakstır. Bazı kere Lord Halifaksın yanında Lord Hankey de bulunur, gerek Lord Halifaks, gerek Lord Hankey erkenciğir ler... Saat beşte kalkarlar, Haftada bir iki defa Lord Chatfield de gelir... Koltuğuna geçip beş dakika kadar ha- tir sorduktan sorra Chamebrlain; bir sü- bayın o anda getirdiği madeni zarflar içinde bulunan resmi evrakı a'ır ve açar. Bu evrak süratle tasnif edilir, Bu iş- den sonra ufak meclis toplanır. Bu mec iis toplanmadığı vakitlerde Chamberlain gözlüklerini takar ve kâtibi James Hal lidâyın her yarım saatte bir kendisine getirdiği telgrafnameleri okur... Chamberlain her saatte bir muhakkak Fransaya telefon eder. Cephedeki başku- mandan ile görüşür. Bu işler böylece saat on bire kadar devam eder. Saat on biri on geçe salon boşalır. Harbden evvel saat yedi buçukta kal.) Çemberlayn Iaşarıda bekliyen ziyaretçilere gitme- leri tavsiye olunur. Başvekil dairesini gizli bir kapıdan geçmek suretile terketmektedir. Odasın- da ve koridorlarda biraz gezinir. O vakte kadar da yemek sırası gelir... Yiyecekleri şunlardan ibarettir: Sebze püreleri, yemiş, pasta, bir şişe maden suyu. Haftada iki defa, o da doktorunun tav» siyesi üzerine kızarmış et yer, Yemekten sonra St, Jameste ufak bil gezinti yapar ve nihayet sıra gazetelere göz gezdirmeğe gelir... Chamberlain gazeteleri okumak için çok sevdiği kırmızı meşinden ko'luğuna kurulur ve radyosuna açar. Gazeteleri okurken radyo dinlemeği âdet edinmiş» tir. Öğleden sonra muhtelif işleri vardır. Ya meclis toplantısı, ya bir narb mec Jisi içtiman, ya büyük bir şahsiyetin veya bir generalin kâbulü. Geçirmiş olduğu son hastalıktan son- ra Chamberlain kabul resimlerini hususi salonunda yapar. Resmi dairesinde ancak öğleden evvel bulunur, akşam saa: altı olunca onun için gün hitama ermiştir. Hindistan seyahatinin kiymetli bir yadigârı telâkki eylediği laktan masası başında bir fincan Seylân çayı içer... Çaydan sonra günlük son havadisleri ihtiva eden «10» numaralı raporu inler, biraz radyo ile meşgul olur ve yatağına uzanır... İşte bugün İngilterenin mukadderatı- nı elinde tutan Chamberlainin bir gün“ lük faaliyeti... Orta Avrupa için Amerikada İngilizce Sunday Dispateh gazetesi ya- iyor: «Biri Nazi aleyhtarı, diğeri Hitler sureti mahsusada gönderdiği omuhteme olmak üzere iki dük Amerikada küçük mikyasta bir harb yapıyorlar. Bu iki dükten biri, Merkezi Avrupada bir «Tuna devletleri ittihadı: o kurma' istiyen Habsburg hanedanından Arşldi.” Ottodur. Diğeri Saks-Koburg dükü, Hitlerin Saks-Koburg dükünü Ame rikaya göndermesine sebeb, 27 yaşında" ki Arşidük Ottonun Amerikada itibar görmesi ve hattâ siyasi plânının ana hat- larını Reisictümhur Ruzvelte arzetmiş o'masıdır. Saks-Koburg dükü, resmen, o beynel- milel Kızılhaç namına bir vazife ile A- merikaya gitmiş bulunuyor ve şimdi işi- ni bitirmek üzeredir. Hakikatte ise, vazifesi, yüksek içtima! mehafilde Nazi propagandası yapmak ve Arşidük Ottonun teşebbüslerini kıymet- ten düşürmektir. Hitler ona, Habsburgeuluğun o «yeni» Avrupada teessüs edecek nizam ve sufhü bozacak mahiyette olduğunu Amerikalı- isra anlatması emrini vermiştir. * birbirlerile mücadele eden iki Dük Eye Saks - Kobtrç dükü O Adşi. © Otto Hitler, Avusturyada bir ihtilâl çıkaca- ğını söyliyen Arşidük Ottoyla mücade- lesinde Ribentroptan da istifade etmiştir. Son defa Ribentrop Romaya gittiği zaman, koyu bir katolik olan Arşidük Ottonun Papalık mehafilinde uyandır. mış olduğu sempetiyi de baltalamağı de- erine Katolik bir Avusturyanın yeni- den ihyast, kuvvetli ve müstakar Lir dev- let ortaya koyamaz, binaenaleyh katolik güyesi için faydasız olur, demişti. Fakat Hitlerin düşmam olan Otto, Pas palık mehafilinde kuvvetli tesirler bir İrakmış bulunmaktadır.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: