Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
- Nisan SON POSTA Sayfa 9 tmnur “Son Posta,, nın Hikâyesi wmmanız Neden verdiniz? Çeviren : Nimet Mustafa ir dostum cebinden ufak para ihi çıkardı. Avuç açan güçlü kuv- dnEm:iye beş kuruş verdi. ©n adım yürümüştük. İhtiyar dos- — Neden verdiniz, dedim. hasta, sakat İsan olsaydı ne ise, güçlü, kuvvetli dostum cevab vermedi. Bir kır “Sinde karşılıklı oturduğumuz za- Canınızı sıkmazsam, size çok eski Dîlndın bahsedeceğim. Cü Güzel konuşan, her anlattığı tat- *l dinlenilen dostuma: M Canımı sıkmak ne demek, sizi her —| n zevkle dinledim, dedim. | M İlk Bğ '%Bu * *Otuz beş sene evvelki bir gönül ma- i%“lhdm. bahsedeceğim. O zaman ben “V'H Şirmi altı yaşımda idim. Kaçgöç ten idi. Biz İstanbulun kaçgöçe nisbe- & ehemmiyet verilen bir sayfiyesin- Z h!n;ı,IWduk' Bir köşk komşumuzun Ç beş altı yaş küçük bir kızı vardı. n, onunla beraber çok oynamiş- yüdüğümüz zaman da birbirimiz- Uzak kalmadık. Oyun çağı geçmiş, kin Çağı gelmişti. Komşumuzun yetiş- hı:uım ben seviyor muydum? O za- Sevdiğimi zannediyordum —ve bir mldd!t_öyle ttim, Fakat 1 T; Şimdi çok iyi biliyorum ki, ben sevmiştim. Hem nasıl sevmiştim. Ne Vakit yalnız kalsam anu düşünü- hu Ona benziyeni görmüyorum ya, 0- Min bir genç kız görsem, yüreği- sızladığını hissederim, 1 miydi? Ben onun kadar güzeli he » Vvelce görmüştüm. Ne de sonradan , Sördüm, Ya'nız güzellik olsa. Onun her| Byi benim için hoştu. Gülmesi, konuş- tlân Yürümesi, bakışı, giyinmesi, ve 'hünda öyledir. Elân da onu gözlerimin Cana Betirince her halile güzel, iyi ve yakın bulurum. Vık'ıy. geleyim. Bir sabah köşkten Hü yürüyordum. Bizim sayfiyenin bahar ve çiçek mevsimi idi. Çiçek “.”'llya gidiyormuş.. — Ben de geleyim beraber toplarız. Ü im. Yanyana yürüdük. —Mevsim- * Yeni taşınan komşulardan, onun pi- İ dersinden, benim yeni vazifemden Muştuk. İstasyona yaklaşmıştık. ı—;.Beyefendi Allah hanımını bağış- ““Br;la:»ir sakat dilenci idi. Ne de kurnaz çtlar. İnsanın yanında kadın gördüler | _." Muhakkak bu tarzda söz söylemek Söyl 1' iltizam ederler. Fakat ben böyle Ylediği için değil, sakat olduğu için e- ıı.ı_ıel-"bime soktum. Elime gelen ufak idımyı onun avucuna bıraktım. İki üç thiya yürüdük, ya yürümedik. bir h!nlm gî'enrî;i de avuç açtı. Bu adam, in sadaka verdiğim adam gibi SÜÇÜ kuvvetli idi. Yü etli hiddetli yüzüne baktım ve ıçîünı Epey uzak'aşmıştık. Bahar ve dük kokuları geliyordu. Konuşmuyor- Yen Benim zihnim hep yanımda yürü- hmolfun'ı meşguldü. Onu benim sevdi- k 8ibi hiç kimse sevemezdi. Onunla Yal Cak yuva, dünyada kurulmuş yu- # cü mes'udu olurdu. Hayalim ge- nişliyor. İleride geçecek günler gözümün önüne geliyordu. a Ufak bir köşk. O ve ben.. Orada onun sesini duyacağım. Onun piyanosunu dinliyeceğim Onu göreceğim. Onun kokusunu alacağım. Hep o... — İşte burada güzel çiçekler var. Bir tane çiçek koparmıştı. — Ne güzel değil mi? Ben de bir çiçek kopardım. — Bu da güzel, bunu da yanina ko- yun. Biri siz, öteki de... Acemi bir ilânı aşk mukaddemesine başlıyordum. Dikkat'i dikkatli yüzüme baktı: — Demin çok üzüldüm. Dedi, sordum: — Neye, ne oldu? — Dilencinin birine para veramız. ö- tekine ise sert sert baktınız. — Para verdiğim adamı siz de gördü- nüz. Kolu kırık bir adam, öleki ise sap- sağlam. — Onun da sakat olmadığı ne malüm, ya kalbi kırıksa.» * İhtiyar dostum cebinden tabakasını çı- kardı. — Onun bu sözünü hiç unutmadım. Onu unutmadığım gibi. — Hususiyetinize aid bir sual soraca- ğım, siz fazla tafsilât vermeseydiniz bel- ki cesaret edemezdim. — Sorun. — O ne o'du? — O öldü ve ben bütün hayatımda kalbi kırık yaşadım. - . . 'a > ingilterenin tarihi (Bastarafı 7 nci savafada) kat yemini etti'er. Fakat, Rişarın küçük |kardeşi Korkusuz Jan, küçük — Artura |karşı taht kavgasına başladı. Prens Ar- |turu esir etti ve adamlarından Hüber a- dında birisinin nezaretinde bir şatoda hapsettirdi. İngilterede hükümdarlık ka- nununa göre: Kör ve dilsizler kral ola- İmazlardı. Jon, Hübere, küçük prensin gözlerini oymasını emretti. Fakat bu a- dam: «Hüber!, Gözlerime dokunma, dili- |mi kes!.» diye ya'varan küçük prense kı- “yamadı. Yurdsuz Jan, bir gece, yeğeni- nin hapsedildiği şatoya gitti, Arturu ken- di elile hançerliyerek öldürdü, ve İngil- |tere kralı oldu. Yurdsuz Janın devri, İn- gilterede büyük karışıklıklara yol açtı. R. Ekrem Şehir işleri: Gayri sıhhi müesseseler tesbit edil?i Kaymakamlar, mıntakalarındaki gayri sıhhi müesseseleri teshit etmektedir. Şimdiye kadar tesbit edilen miktara gö- re, kazalardaki gayri sıhhi müesseseler pek azdır ve onlar da peyderpey ortadan kaldırılacaktır. ZAYİ — 1938 senesi Sıvas sanayiinden al . dığım şehadetnamemi kaybettim, Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur. T. Ş. F. tesviyeci Hüseyin Şener SPOR istanbul futbol muhteliti Mısıra gidiyor Takım G. Saray, Fener ve Beşiktaş oyuncuların- dan teşki! edilecek Galatasaray, Fener ve Beşiktaştan se- çilecek oyunculardan teşkil edilecek İs - tanbul muhteliti namı altında bir takım Mısıra gidecektir. Gidecek takım şu o - yunculardan mürekkehbdir: Cihad. Faruk, Adnan, Esad, Enver, Eşfak, Küçük Fikret, Salim, Melih, Bu- duri, Fikret, Osman, Hakkı. Ankarada dünkü maçlar Ankara 23 (Hususi) — Milli küme maç ları münasebetile şehrimize gelen Ga - Jatasaray takımı dün 19 Mayıs stadında Demirsporla hususi bir maç yaptı. Ev - velâ Ankara tekaüdleri ile Galatasaray tekaüdleri maçı yapıldı. Ankaralılar bu maçı 3-2 kazandılar. * Bu maçtan sonra Demirspor - Galata - saray maçı hakem Necdetin idaresinde başladı. Demirsporlular oyun üzerinde yavaş yavaş hâkim oldular. Ve ilk gol - lerini Orhan vasıtasile attılar. Galatasa- raylı'ar derhal hücuma geçerek beraber- lik sayısını yaptılar, Oyun bundan sen- ra daha hızlandı ve sertleşti. Bu yüzden Galatasaraylı Enver sakatlandı. yerine Haşim geçti. İlk devr> beraberlik bozul- rek Gündüz vasıtasile ikinci gölü yaptı. hakem de sık sık düdük çalarak bu sert- liğe mâni olmağa çalıştı. mak için birbirini kovalıyan hücumlara raberlik golünü yaptılar. Demirspor taz- dafaası çok zorluk çekiyor. Bütün hü - cumlardan birinde Ari' Demirsporun ü- çüncü ve galibiyet golünü atarak takı - mını 3-9 galih vaziyete getirdi. Arkaradaki snnr harehet'eri Atlıspor klübü binicileri Pazar günü ren (30) kilometrelik bir gezinti yapan biniciler akşama doğru şehre dönmüşler- dir.* Ankaragöcü - Kırıkkale maçı Ankaragücü, Kırıkkale Birlikspor ta- kımi'e bir maç yapmak üzere Kiırıkkale- ye gitmiştir. Y ksek mektebler müsabakaları tebir e“i'di Yüksek mektebler futbol ve voleybol *aması görülen lüzüm üzerine tehir e - dilmiştir. Haber aldığımıza göre buna se- 'beb, Mülkiye, Ziraat ihtilâfının son vo- leybol temasında yeni bir şeki! alması - dır. Biz, bu ihtilâfın halledilip, temasla- rın başlamasını teme€nni ediyoruz. S. Tezcan geçtiler. Orhanın ayağile ikinci ve be -| cum'arı güçlükle kurtarıyordu. Bu hü —. atlı bir yürüyüş yapmıştır. Üç saat sü -| «Son Posta» nın tarihi tefrikası: 36 Bir dost Atabey — makamında — Memlükla - rın değil, bitaraf bir devlet a- damının bulunması lâzımdır. Bu mevki eğer Memlüklara geçerse, o zaman reka- bet hissile bütün meşhur emirler birbiri- ne girecek, memleket berbad olacak. — Memleketin selâmeti için iktıdar Memlükların elinde kalmalıdır. — Bu sözünüzle, hâlâ eski ve müteas- sıb bir Kölemen olduğunuzea isbat edi- yorsunuz. Memlüklar eğer memleketin selâmetini — istiyoriarsa mütemadiyen devlet işlerine burunlarını sokmıyarak yalnız askerlik vazifelerini yapmalıdır- lar. Bu ülke için en iyi idare tarzı Melik Salihin idare tarzıdır. Tarih ve tecrübe bunu gösteriyor. Emir Alâettin matolmuştu. Kalben kızın zekâ ve talâkatinden son derece memnun, zahiren sert ve mütehakkim: — Artık gevezelik yeter - diye haykır- dı - biraz da ev işile meşgul ol. Yarın ev- lenirsen çeneden başka bır şey öğrenme- miş diye bana sövecekler. Ders haricı şeylerle zihnini meşgul etliği için hocan Ebü!kasımı tekdir edeceğim. — Hocam Ebülkasım benim mükem- mel bir talebe olduğumu söylemekle ifti- har ediyor. — İhtiyar bunak, talebesinin bir çorba pişirmekten âciz olduğunu bilmiyor mu? tiili — Harikülâde çorba pişirmek mahrum edeceğim. Emir Alâettin bir kahkaha artarak ye- |rinden fırladı: ı Oyun bundan sonra gittikçe sertleşsti ve | VoE c Vallahi sözümüü geri alıyorum Zeli-| Demirsporlular mağ'übiyetten kurtul- ha! Sen Kahire kızlarının en zekisi ve |en hınzırısın! | * | | O akşam ortalık karardıktan sonra ih- yiki gittikçe arttığırıdan Galatasaray mü tiyar ve üstü başı pejmürde bir adam; Atabey Şerefettinin müstahkem bir şa- toyu andıran konağının kapısını çalıyor- |du. Hekim Şerefett'n, Atabey olduktan 'sonra da ekseriya bu konakta oturur, A- tabeylere mahsus saraya nadiren giderdi. Kapıyı Şerefettinin tınkı bir Beniis- rail mücahidine benziyen ihtivyar ve tit- rek uşağı açtı ve kendi ile beraber titri- yen ışığı biraz ileri tutunca bu pejmürde kılıklı adamı tanıdı. — Sen misin ya İbni Yakub? hazretleri de seni bekliyordu. Solgun ve titrek ışığın fena bir renge boyadığı bu kirli ve buruşuk yüzü biz de tanıyabiliriz. O, daha bugün yeşil gözlü kızla Tekinin buluştukları kulübenin ü- zerinden atlıyan ihtiyar fellâhım tâ ken- disidir. Etrafa korkak' ve şüpheli bir na- zar attıktan sonra uşağın arkasından içe- ri girdi. Büyük bir taştıktan geçip dik bir merdiveni çıktılar. Uşak izin almadan İbni Yakubu Atabeyin huzuruna soktu. Mükellef bir oda; hekim Şerefettin aba- nozdan yüksek bir masaya oturmuş. Ren- gi yeşile çalıyor. Büsbütün çukura kaçan gözler'nde hâlâ bir kıvılcım ateşi var. Ba- sı kamburu ile çökük omuzları arasına Emir BAYBARS Yazan: Hasan Adnan Giz mektubu gömülmüş. Sakalı gene göğsüne ve alt çenesi ileri fırlamış. Masa başındaki bu duruşile hazreti İ- sanın haydudluktan evliyalığa yükselen meşhur havarilerinden birine benziyor. — İnşallah vazifende muvaffak oldun ya İbni Yakub! Fellâh, Atabdyin ayaklarına sürünü- yor: — İbni Yakub mühterem - efendisini daima memnun etmiştir. Karanlık yüzün kıvılcımları daha zi- yade parlıyor. — Derhal gördüklerini anlat. — Başüstüne efendimiz. Emirleri üze- rine onları şehirden itibaren takibe baş- ladım. Bir katıra tuz yükliyerek kendi- mi ihtiyar bir çiftçi haline koymuştum. Gidecekleri yeri bildiğim için ben önde yürüyordum. Onlar bugün fevkalâde te- lâşlı idiler. Birden atlarını süratlendir- diler. Az daha bu fakiri de ezip çiğniye- ceklerdi. Kısa bir zaman içinde kaybol- dular. Fakat gidecekleri yeri bildiğim için gene endişe etmiyordum. Nitekim biraz sonra ben de yetiştim. İhtiyar atını bağlamış, kendi bir ağaç dibinde uyu- yordu. Hemen yerlerde sürünerek bahçe- ye girdim. Onlar gene eski kulübede ko- nuşuyorlardı. Bu kulübenin etrafında büyük ağaçlar vardı. Büyük bit cesaret kadar madan bitti. İkinci devreye Ga'atasaray Yok babacığım. Bu sözünüze ceza olmak | göstererek bu ağaçlara tırmandım. Ora- başladı ve derhal hâkim vaziyete geçe - Üzere bugün yaptığım nefis tatlıdan sizi | dan kulübenin damına geçtim ve bütün konuştuklarını dinledim. ; İhtiyar hekim sevinç içinde yumruk- larını sıkıyor: — Aferin ya İbni Yakub! Emeğinin mükâfatını iki misli alacaksın; şimdi din- ledik'erini harfiyen anlat! İbni Yakub, o gün Zeliha ile Tekinin konuştuklarmı pek cüz'i bir noksanla an- latıyor. Hiç göz kırpmadan bunları din- |liyen Şerefettin, bir lâhza süküttan sonra soruyor: h — Bu gece tekrar buluşacaklar ha? — Evet ya Emir! — Pekâlâ, dışarı çık bekle. İbni Yakub çekiliyor. Şerefettin birbi- rine sarılmış iki yılana benziyen basto- nuna dayanarak kalkıyor, — Bir çare bulmalıyım! Bitişikteki eski hekimlik zamanından kalma odasına geçiyor. Gene kitablar, şişeler, zehirler karşısında düşünüyor. — Bir çare bulmalıyım! K Nihayet yüzünde acı bir tebessüm. Dönüp tekrar abanoz masaya oturuyor. — Ya İbni Yakub! — Buyurunuz efendimiz. ğ — Gel şu masanın başına. Al şu kale- mi ve söylediklerimi yaz. İbni Yakub masa başında ve kalem e- linde: Söyleyiniz efendimiz. Yaz! Emir Alâettin hazretlerine, Evet efendimiz. (Arkası var) Son Postanın tefrikası: — 45 Micran YYAZ SAN: cak Nihad onun küçük ellerini avuçlarında okşıyarak sondu: — Ne var yavrum? Neden uyandın? öyle bana! Hicran derin bir nefes alkdıktan son- yastığa bırakarak fısıldadı: — Hiç, . Bir rüya... Hli)ı“" Nihad ona doğru bütün şef- © eğildi : — Bir rüya mı? Çok mu korktun ço- ? Şlmdı Hicranın sesi daha kuvvet - AMişti. Doktor Nihadın avuçlarında nan ellerine sokularak derin ve müs- h IE’:“' nefes daha aldı: <— Evet çok korktum!. Oh ne iyi et - tiniz de' geldiniz,,, Bugün yanıma hiç s. #T ) NEZİHİ MUHİ Doktor Nihad derin ve sıcak bir ür- perti ile titredi. — Affet yavrum... Çok... Pek çok Artık korkmuyorsun değil mi? — Hayır... Artık korkmuyorum ... Fakat içimde hâlâ titreme vatr,.. Şu lâmbanımn abajorunu biraz çeviriniz doktor,.. Gözlerim yoruluyor.. Hah. Çok iyi şimdi... Bakınız... Biraz yakla. şınız. Size rüyamı anlatayım... — Hayır.. Anlatmayın Hicran.. Bel- ki size tekrar heyecan verir. —Oh bırakınız anlatayım.. Eğer içimde kalırsa belki sabaha kadar uyu- yamıyacağımı... Oh ne müthiş rüyaydı bilseniz... Bir bahçede dolaşıyordum... Güneşli, parlak bir hava,.. Etrafım çi. çeklerle dolu... Kendi kendime dola - şırken önüme çıkan iki tarafı taflanlı dar bir yola saptım... Yapayalnız yü- rümiye başladım... Bu dar ve loş yol bir türlü bitmiyordu... İçime kasvet doldu... Yüreğim çarpmıya başladı... Geri dönmek istedim... Arkamdaki, yol çalılarla kapandı. Önüm büsbütün takf- lanların koyar dallarile daraldı... Etek. lerime, ayaklarıma sarılan siyah renkli yapraklardan kurtulmak için kendimi var kuvvetimle ileri doğru attım.., Ni- hayet bir meydanlığa çıktım... Kalbim dürmüş gibiydi... Etrafım kapkaran - hik,.. Sonra... Oh sonra... Müthiş kor- kunç bir uğultu... Hicran titriyen ve sarsılan başını döktor Nihadın göğsüne saklıyarak sus- tu: Doktor onun güzel başına göğsüne bastırarak: — Yetişir yetişir! -diye inledi. Bak nasıl heyecanlandın. Unut artık bu rüyayı.., Hicran onun göğsünde titreyen se - sile kesik kesik fısıldıyordu; — Oh geçti artık... İçimin titreme - si bosePdı.. eğer siz yanımda olmasay- dınız... — Artık yanındayım.. — Ne olur? Beni valnız bırakmayı- nız? Belki gene bu fena rüyayı görü - rüm, yalnızlıktan korkuyorum!.. — Hayır çocuğum seni yalnız bırak- mıyacağım!. Bana inat.. Hiç korkma artık!. Hep yanında kalacağım. — Hep yanımda kalınız.. O zaman hiç hiç bir şeyden korkmıyacağım.. Hicran başını yavasşça kaldırarak doktor Nihadun derin ve saf gözlerini gölgeliyen şakaklarındaki temiz kır saçldra gülümsiyerek baktı. Doktor her zaman yaptığı gibi ince ve uzun parmaklarile gümüş telli saç - larını arkaya doğru iterek içten bir ba kışla Hicranın şimdi pembelekmeğe başlıyalhı taze ve güzel yüzüne — baktı. Elleri tekrar birleşmişti. Doktor Ni - had ona eğilerek: — Uyu yavrucuğum. Uyu -diye fı - sıldadı- Ben buradayım... — Ya uyuduktan sonra? O zaman da buradayım... İster - sen eğer?.. — Oh evet istiyorum,,. Gitmeyiniz! — Hiç hiç gitmiyeceğim.. hakyatım devam ettikçe hep yanında kalacağım. Rahat mısın şimdi? Hicran onun elini dudaklarına Doktor Nihad şimdi eğilmiş — onun yumuşak saçlarımı okşıyatrak sordu: — Sana bir masal söylersem: uyur musun Hicran? — Nasıl masal? — Hayır masal değil.. hakiki bir hayat hikâyesi- — Bu daha iyi... Söyleyiniz. — O halde güzel gözlerini kapa da beni dinle: Bu dünya yüzünde Hicran adında emsali olmıyan güzel, ince ve zarif bir kız vardı. Bu sevimli, güzel - ler güzeli genç kız bir zamanlar kıy - metini anlamıyan insanların arasına düştü. Çok acılar; çok iztırablar çekti« gö - bir hikâye.. (Arkası var)