4 Mayıs 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

4 Mayıs 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sa Tı Yazan: Halid Ziya Uşaklıgil Yıldızda neler gördüm? Bütün saray curnallarla dolu idi. Her dolabda, her kâselerin, çiçek'iklerin iç nde bunlardan vardı. Kim tıkılmış, kimi okunmak için zarfı yırtılmağa bile lüzum görülmemiş kâğıdlar.., Eski Yıldızla yeni Yıldız arasında nejiçin hepsini birden saray mebanisile bir- büyük bir fark vard:' Dolmabahçe sara-'likte hazinei hassaya terkedip işin Için- yı hünkârile beraber bütün halkını bu- den çıkıvermekten başka bir çare bul SON POSTA AŞKA ADAM Ber- tarzını Astronotun avdeti beklenirken nâr, erkâna, makinenin işleyiş izah ediyor ve teknik tafsi! masanın gözünde, ha ta Başvekil, pek emin ols i okunup şuraya buraya kes, sinirleri son haddine kadar geren bir azabın pençesinde ezilerek, muayyen da- çük mabeyn denen nisbeten mükellef | Kikadan yarım saat evvel Resadhanenin eşya ile bir bina, mukabil tarafında da|vereteği elektrik sinyalini beklemeğe birkaç resmi kelime söyledi ve artık her-| A Mayıs 4 NANMAYAN TERCÜME EDEN: HALİT FAHRI OZANSOY E Yazan: Jorj Delaki Yerden göke doğru — Fakat, bilâkis, aziz reis jrum. örüyorsunuz ya... ayağını ir merdivenin ilk ba. çidiyo- ye haykırdı, manevraları bilmiyorsunuz! — Her şeyi biliyorum. dostum. Ders- lerinizin bir tanesini bile kaçırmadım. tava gönderirken onlarla beraber s#ükü.! avnu da göndermiş gibiydi. Bir vakitler bütün memleketin kalbgâhı gibi nevi ne- vi ibtaraslarla, heyecanlarla, ümniyeler- İe çırpınan bu sarav şimdi uykuya dal- mış gibivdi. Dolmahahcenin kapanç ve rüyet ufku mahdud da'relerinden sonra! bu tepede bo! güneş ve havaya, ve geniş| bir manzara da'resine malik olan Yıldız! bütün mebanisile, bahçelerile, Ortaköye| kadar akan ormanlığile her köşesi ayrı bir cazibe ile bir sayfiye kadar milferri #M; kışın bir türlü x amıyan, içinde | daima omuzlar ka'kık, öksürükle, aksı- rıkla dolaşılan, yazın sabahtan akşama kadar cwil cıvıl güneşle nefes alınacak bir köşeciğin inşirah lütfunu esirgiyen Dolmabahçeden sonra. Yıldız herkeste bir beşaşet, hayattan istifadeye bir heves uyandırmış oldu; sanki Aksarayın kuy-| tu. basık bir mahallesinde bir hazin kış geçirdikten sonra birdenbire (Yakacık yahud Çamlıca tepesinde yazlığa vermiş bir al'e sevincile en yukarıdan! en aşağıya kadar bütün saray halkının | yüzünde bir inbisatın iptihaç asar; dak| galamyordu. | Memleketin ahvali unutulmuştu. İs-| çiki-| namamıştı. Abdülhamid etrafına neler toplamıştı? Hayat ile, dünya ile alâkası yalnız ken- disine #hbaratta bu'unanlardarn — gelecek havadise münhasır hea ken sini hapsettiği bu sarayı karmakarışık; ralarında bir ahengin, bir insicamın ra- bıtaları olmıyan, tezadlarla çarpışan a. pasırdan mürekkeb bir meşher yapmıştı. İlkönce tetkik ve müşahede vazifesile o- rava giden heyet neler görmüştü? Bugün bu muhteli* müşahedeleri maz- but bir şekilde kavdedebilmek imkânını bile bulamıyacağım. Yıldızın esasen az çok bilinen dış dai- relerini birakarak iç tarafındaki mebani- yi görmek münasibdi. ve buraya dairei husüsiye denen ve hünkâr hurus! aram. gâkını teşkil eden kısımdan girdik, Ze- minle beraber kücükce bir kapıdan alçe- cık bir dafreve girmiş bulunduk. f 7 methalde idik ki her tarafı böylik dö- lablarla imal edi'mieti. Bize delilet eden m — Bakınız, dedi; bütün evrak ile do'u,., Evrak denilen kâğıdlar o zamanın ma- ruf ıstılahlarından olan curnallar idi, Pittin sarav bunlarla dolu idi. Her do. | vardı. Kendisinden uzak kalmış kadınlar tikbal ne ihzar ediyordu” Gamı ferdavı (htar edecek endişelere müsaade etmek için kimsede beves voktu. Eski Yıldız deyince ben yalnız Abdül- hamid zamanını değil, ondan yani hal den sonra, Yıldızın nayretler veren ha'i ni düşünürdüm. Hal'i müteakıb Sultan | Reşadın arzusile hiz üç beş kişilik bir| heyet halinde Yıldızı gezip görmeğe. ne- ticei müşahedatı hünkâra arzetmeğe me- mur olmuştuk. O zaman Yıldız bütün müştemilâtile ciheti askeriye idaresinde idi, hükümet ve hareket ordusu burada| muhtelif hevetler teşkil ederek saravın bitmez tükenmez Muhteviyatını sebti defter ettirmeğe, irili ufaklı her parça- nın üzerine birer numara ile kâğıd va. Pıştırtarak tasfiyeve bir intizam vermeğe teşebbüs etmişti. Bu, aylarca, hattâ bir geneye yakın bir zaman devam etti: ve 0- tuz seneden fazla bir zaman içinde, kendi sine, inzivagâhında vakit geçirtecek esbab arayan, hergün başka bir şeye mevval zevkinin rehberliğile türlü garib eğlence vessilile nefsini ihata eden bu padişahın burada öyle birikmiş yığınlarla oeşvası| vardı ki muhtelif hevetler işin içinden çıkamadı. birçok eşva oşuraya * buraya pak'olunmakla beraber gene o kadar ka- labalık kaldı ki bunlardan kurtulmak m——— — n Memleketin tanınmış Çelik Kanad tayyare fabrikası sahibi iken bir kaza neticesinde ölen Nusret Çelik Kanadın kızı Zeyneb, bizzat kullandığı otomobili- ni büyük bir meheretle tam Nemide ba- nımefendinin konağı önünde durdurup yere atladı ve sabırsız bir hareketle bah. çe kapısını ittikten sonra mermer merdi- Venleri koşarak — tırmandı. Karşısında. ışıklar içinde parlıyan. geniş bir hol ve bu holün arkasında da Nemide hanıme- fendinin di'lere destan olan Mmw$teşem salorları' vardı. Genç kiz, biran evvel varmak için te- Miş ettiği bu yolun arkasında, talihinin ve mukadderatının kendisini beklediği- ni bir saniye bile düşünmemiş, böyle bir şeyi tahmin ve tasavvur etmemişti Merdivenin son basamağında durarak annesine ve küçük kız kardeşine bakıp muhabbetle gülümsedi: — Sizden evvel yukarı çıktığım için aflınızı dilerim anne; bu akşam ne yaptı. kımı pek bilmiyorum, zihnim karmaka- Tışık, kalbim helecanda,.. Yirmi vaşınş İsbda, her masanın gözlerinde, hattâ kâ- selerin. ciçekliklerin icinde Obun'ardan vardı; kimi okunmuş, #ezerken surava burava tıkılmıs, kimi okunmaön. hattâ b'r ez atmak icin zarfı yırtılmağa bile lüzum görülmemis kAğıdlar. fakat hepsi birer vesikadır diva lanmış sevler.., Bun'ar hükümetin basına bir belâ oldu Sandıklarla, #vüy araba'arila harhive ne- zaretine tasıtıldı. bir aralık tasnife kal. kinldi enrmak bütün memleketin üzerine ktirsk kürek camur atmak demek olacaktı; ni. Kavet galiba hepsini birden vakin a'd o). dukları devirle beraber yok etmeğe kü- rar verildi, Daireli hususiyede en şavanı. dikkat hemen methale yakın bir verde-hir divan idi ki Abii'hamidin terefhan burada va- tıp uyuduğu rivayet olunurdu ve nvkusu velinceye kadar da yan: basında biri. ek- serivet Üzere esvabcıbası İsmet Bey, Ba. bâli kitaberları marifetile sureti mahsu- sada tercüme ettirilen sergüzest hikâve- leri okur, ve böyle şeylere pek merak sâ-| ran hünkâr bu ninnilerle bir müddet u-| yur. snra sarayın şurasında burasında yer değiştirirdi. Bu daireli hususiyenin bir | ğında tes'id etmeğe razı olmuştu. Bu Bibi! davetleri pek seven ve etrafında genç'e- | mide hanımefendi ise böyle bir vesileyi fırsat bilmiş ve bundan azami istifade e- derek gerek Zeynebin arkadış ve ahbab. larını ve gerekse kendi tanıdıklarını bir araya toplamış, mükellef bir suvare ter- tib etmişti. | diklerini görünce, Nemide hanım neş'eli adımlarla onlara doğru koştu. — Evvelâ şu odaya geliniz, çocuklar mantolarını filân çıkarıp tuvaletlerini! biraz tazelesinler.. sen de bu gecenin | denilen büvük bir daire bakıldı ki bunları mevdana w-Jidi. tarafında! İbasmak pek alelâde bir hâdise değilmiş eğer... Saide hanımla Naciye (Zeyrebin an- nesi “ve on altı yaşında, kızıl saçlı, Zayıf adımların — sıklaştırarak iler ve üçü birden ğın pıdan salona girdiler. Zeyneb Çelik Kanadın pminei yıldön ü idi. Fakat, kocasının anf ölümü Üzerinden iki seneden fazla ir zaman geçtiği halde. hâlâ ilk fe'âket| gönü gibi mevus ve kederli olan Sa anım. bu vesile ile bile W'ndi evinde b opluluk yapılmasına tahammül edeme- yir- İdalgalı bükleler halinde beynuna İmüş, gözleri, mat bir çehre Üzerinde fi. İş ve ancak samimi ahbablarından Ne. ide hanımın ısrarı fizerine. Zeynebin kenei devriyesini onun Şişlideki Okona- DİR a ii, ——.. kahramanına biraz yardım et Handan! Bu son sözleri, biraz İleride duran ye- genine hitaben söylemişti. Vücudü bir heykel gibi mütenasib, kumra! saçları düş- ruze gibi parlıvan Handan ağır ve nazlı adımlarla misafirlere yaklaştı 'Nasıls:nız Zeyneb hanım? — Tesekkür ederim efendim, İki ge z. birkaç defa Nemide ha- nımlarda ve diğer ahbab evlerinde bu- luştuk'ları balde, birbirlerine pek ısına- memışlar ve münasebetleri daha ziyade ciddi ve merasimli bir şekle inhisar et. mişti; cünkü her hususta birbirlerine zıd Iki tiptiler. Zeyneb. esmer yüzü, siyah evlenmemiş sultanlarla kendisine pek yakın olan kadınlara mehsus bir bina da t sarayın müntehasında biribirine muttasıl, eski konakları andıran, karan. lık binalara tıkılmışlardı. , Dairel hususiyeyi gezerken hamamıni gördük, ve bittabi bu hamama göz atar- ken zehprest padişahın bu hamamda ge- çirmiş olması lâzım gelen saatleri düşün- memek mümkün olmadı. ve bunun kapı- sında gecikmiyerek, savgı (o dafresinden çıkacak hayalâta müsaade etmiyerek &. zaklandık,. Temaşaya değer yerlerden biri müze dairesile esvab odasıydı, Bunları başka yerlerde tasvir etmiştim, burada tekrar etmiyeceğim. Yalnız işaret edeyim ki Abdülhamid pek ziyade esvab ve camasır meraklısı imiş, ve bu merak 6 kadar ileri gidermiş ki eskilerini de kayıp baskaları- na vermek istememiş. Hattâ bir ambar vazifesini gören bir binada sandıklar de- hasu iki üç kere kullanıldıktan sonra atı! | mış. selâmlık alavlarına mahsus, beyaz eldivenler bulundu. Vİ Pek ziyade merakı olan şevlerden biri marangozluk Idi, Burada pek mahir bir usta ile çalışırmış ve hakikaten takdire değer vazıhane'er, masaler, dolablar ya-| parmış. Sarayda bulunan o marangozluk! alât ve edev ın da haddü hesabı yok. tu. Saray hazfnei hassaya geçtikten son- ra bunlar feab eden sanavi mekteblerine | dağıtılmak Üzere ciheti askeriyeye teslim olunmuştu. Silâhlar icin de öyle vapıldı Sarayın muhtelif yerlerinde bulunan es'ihadan baska sarav nda silâhhane ardı ki buran har neviden tüfeklerle. tebanetlerla do'u silâhhane muhteviyatı ciheti aş- veye teslim olur an sonra bu bi- navı mefrusat idaresi bir esva ambarı haline kavmustu. n baslıca o merasklarından birini hayvanat tösk'l ederdi. Atlardan sonra gelen köpek'er idi. Bunlardan ne kadar ve kaç çesid vardı?” Bunu tahmin etmek mümkün değil; herhalde en ivi ve nadir cinslerden secilmis olacak, Nite- kim papağanlar, kana dudular, kumrular. hele güvercinler de övle idi. Sarav hazinei hassaya gecmeden evvel bunlar hükümet tarafındar. galiba sattı- Tilmis ve dağılmıs idi Biz bunlara mahsus daireleri o gezer- ken husüsile renk renk papağanlara hay- İ sında, tıpkı biraz evvel kacmış olan tigü- başladı, Bü sinyal çınlayınca. Petrof: — Mösyö'er, i, önümüzde yalnız yarım saatimiz ver. Gitmemizin zamanı, Bernar meraktan mosmor kesilmişti, çünkü râkib hâlâ gelmiyordu. Baron, o zaman, ayni sakin sesle şunu dedi — Bu küçük te gelmiyor... Arlaşılan son dakikada korktu... O vakit, gece pisti üstünde gittikçe kı. mlan bir motosiklet motörü (gürültüsü işitildi. Baron gülümsedi. — Ehemmiyeti yok, mösyöler. Bütün bunlar son dakikada yöz üstüne bırakıl-| mak için yapılmadı ya... Tıpkı muhare- bede olduğu gibi, bir adam öldürülmüş yahud kaçmıştır: yerini bir başkan tu- tar. O gençti; bense, artık ihtiyarım... Onun yerine geçeceğim, Ve acele kürkünü sırtından atarak, bütün hazır bulunanların hayreti karşı. Görüyorsunuz ya, sarki böyle olacağın- dan şüphe ediyormuşum. — Fakat hususi ekipimanlar sizin bo, yunuza göre dej Bu anda baronun şoförü çanta ile girdi. — İşte benim merd şoförüm bana l14- zım olanları getirdi. Şoför patronunun güllenin içine gir- meğe hazir olduğunu görünce dehşete uğradı.. — Mösyö, mösyö... bunun içine girecek değilsiniz... — Ver bavulumu bana, dostum bunu götür. Şoför, mihanki surette bavulu Rüzgürda yaprak gibi titriyordu. — Şimdi, aziz dostlarım, hepiniz gib melisiniz. Ancak otomobillere binip sıvı, şacak vaktiniz var. Unutmayın: şimdi saat 10 w 15 geçiyordur ve tam 10 u 38 | geçe, Rasadhanede bulunan meşhur bir ranın giyinmiş olduğu şekilde tam tay-| heyetşinas bir düğmeye basacak ve bu yareci kıyafetile göründü. düğme burada infilâk fitilini ateşliye- Hükümet reisi atıldı: cektir. elinde bir siz Al aldı, — Fakat delisisinz siz, Petrof... Sakın ba gitmeyin... mertebe vakit geçirtecek vesile ara Abdülhamid Bevoğlunun Avrupa ile mü- nasebette bulunan müesseseleri vasıtasi- le datma köpek, kuş. kümes hayvanatı ce'betmiş, bunlarla - sarayının“ etrafım doldurmuştu. Bittabi bunlerin o nisbette bakıcıları da vardı. En bakımsız kalan ve yavaş vavaş, cinlseri, aykırı ciftleşmeler naticesile bo. zulan güvercinler idi. İlkönce hemen bü- tön diğer hanedan uzası gihi güvercinlere pek merak saran Abdülhamld, gittikce üreven ve adeğleri binlerce çifte baliğ olan bu güzel kusları idare edebilmekter, #»i? kalarak kendi hallerina bırakmış ve böylelikle türlü fedakârlıklar ihtiyarile tedarik olunan nadir cirsler hep bozul- müştu. Saravı bunların kalabalık istilâ. sından kurtarmak epeyce uzun bir iş ol- muştu. Hanedan içinde güvercin merakını en ziyade ileri götüren ve en iyi cinslere malik olduğundan bahsedilen Vahdeddin idi, ondan sonra da Sultan Reşad gelirdi. Dolmabahçede birçok zamanın güver- ran olmuştuk, idi. Kendisine in; einlikte geçirirdi. R İZDİVAÇ Nakleden: Muazzez Tahsin Berkand saçları ve İri yeşil gözlerile, güzel oldu. ğu kadar mütevazı ve gösterişi sevmiyen ğine mağrur, kendisini beğenmiş bir in- sandı. Hem bu sebebden, hem de Zeyne- bin kendisinden #ki üç yaş küçük olması” do'ayısile aralarında daima bir uzaklık| kalmıştı, | Bu defa da Handan teyzesinin ısrari! yardım edecek yerde kendi şahsile meş- gul olmakta devam etmiş, aynanın kar. şısına geçip güzel yüzünü, şık elbisesini! sevretmeğe koyulmuştu. Yeğeninin so- ğuk tavırlarına alışkın olan Nemide ha- nım, sevimli bir tebessümle Zeynebe hi- tab etti: — Haydi kızım, şöyle yaklaş ta man- tonu çıkar, altındaki! elbisenin çok güzel in ediyorum. | ik fakat omahzun| gözlerle kızını seyrediyordu. Zeyneb oda. nın ortasına doğru ilerliyerek arkasın dan mantosunu çıkardı ve pembe bir t0) bulutu içinde Yücudünün bütün zarafet ve İnceliğile meydana çıktı. Gözleri ha- rTikulâde bir heyesanla parlıyor. burun delikler!, etrafındaki havayı ve kokuyu çekmek içinmiş gibi telâşla açılıp kapa- niyordu. 'Nemide hanım candan gelen bir tak- dir sesile bağırdı: — Ne muvaffakiyet! Ne nefis bir tab. Jo! Senin bu derece lâtif ve zarif oldu- rin gülüp. eğlenmelerinden hoşlanan Ne- bir genç kız, Handan da aksine, güzelli-| ğunu hiç görmemiştim Zeyneb, ya elin- deki o güzel güller! Genç kız heyecanlı bir kahkaha güldü. — Bana, yirmi yaşımın şerefine elime yirmi gülden mürekkeb bir buket almak- ığınu tavsiye etmemiş miydiniz hanıme- ile Saide hanımla kızlarının içeriye gir-' ona yaklaştığı halde, onun soyunmasına|fendi? Hatta bununla bana gürel bir o. yun hazırladığınızı da ilâve etmiştiniz. İşte ben de, şu minimini goncadan başlı- yarak tâ bu en güzeline kâdar birbirin- İden daha lâtif olan yirmi gül seçtim. On- ları, anneciğim, artist ellerile bir buket yaptı. Şimdi bu çiçeklerle ne yapacağını. İşte bu esnada Jak, atıldu baronun “Devamı 11 inci sayfada) m m a a aaa aa a a m m m m | Benim de çocukluktan kalma bir gü- vercin yukufum vardı. Vaktile dedemin Göztepe köşkünde, küçük halamın koca» * İzzet Bey bir güvercinlik vücnde ge- tirmişti. Ben de boş zamanlarımda eniş temle: beraber güvercinliğin köşesine © turur ve bu güzel, âşık kuşların cünbü- şünü temaşa ederdim, Bu suretle, o za- man Tirede pek iyi yetiştirilen bu gü- vercin cinslerinden bir çoklarını isimle- rile, vasıflarile öğrenmiştim. Hattâ. son ra «Zevrakla Ebrus namile bir hikâye de yazmıştım, Bir gün nasılsa bende de güvercinliğe vukuf bulunduğuna açâh olan hünkâr kuşçubasısına emir vererek Nişantaşı konağında bir güveteinlik yap- tırmış ve buraya en seçmelerinden yin mi otuz çift göndermisti. Sonraları bunlar Yeşilköyde bakılmak- ta çekilen zorluktan dolavı şuna buna hediye edilerek dağıtıldı. Bügün nede- met ediyorum ve onların hasretini çeki yorum. HÂlA mevcud olsalardı ne iyi # Yunacaktım! Halid Z mek ümidile Saide hanıma doğru eğildi ve güya yavaşça. İskat hakikatte odada- irecek bir sesle şu sözleri söy» ledi: — Kızcağız bugünler pek asabidir. O- nun. çocukluğundanberi amcasının oğlu ile sözlü gibi olduklarını biliyorsunuz. Bugünlerde galiba resmi nişan yapılacak. Ve muzib, şakacı bir göz kırpisile tek- rar yeğenine bakarak ilâve etti | — Senin «Aşik Garib. henüz gelmedi Handan. gecikmez değil mi? Genç kız ayni soğuk gözlerile teyze. sine bakarak cevab verdi: — «Aşık Garib» den maksadınız Has lüksa teyze, geç kalmadan gelir sanırım, Onun beni görmek fırsatını kaçırmadığı. nı bilirsiniz. Bu sözleri söylerken sesinde zerre ka- dar heyecan ve muhabbet hissedilmiyor- İdu. Bir adamı pençeleri arasında tuttu, ğumu biliyor ve bunu büyük bir emniyet ve lâkayldlikle herkese söylemeği tabii addediyordu. Nemide hanım lâtifesinde devam ettir — Evet, hattâ onu Fuzulinin «Mec nun» una benzeten de pek çoktur. Handan teyzesine cevab vermek lüzu- munu hissetmeden omuzlarını kaldır. makla iktifa etti. ı bu hali, henüz insan kalblerini öğrenmemiş olan Zeynebin pek mişti. Kendi kendine: zı anlamak için merak içindeyim, — Biraz sabret, anlarsın. Sana gözel bir sürpriz hazırladım... Handan, başını aynadan çevir de biraz buraya bak. Bu gecenin kraliçesini nasıl buluyorsun? Handan şımarık bir tavırla çevrilerek Zeynebe baktı. Gözlerinde soğuk bir ifa, | de vardi, | On — Evet, hakikaten güzel. başka diye. |Pek İYİ cek bir şey bulamıyorum doğrus tuhafına Bu sözlerde gizli bir kıskançlık ve öf-| : Mans ke seziliyordu. Onun soğuk tavırları, ağ-'sonra, gene tecrübesiz ka'bin. zından dökülen soğuk kelimelerden son- ra tekrar âynada kendi elbisesini tetkike koyulması Nemide hanımın pek canın sıkmıştı. Yeğeninin hareketini tamir et. den gelen — Mutlaka Sleme karşı kendini böyle göstermek istiyor, kararını verdi. (Arkası var;

Bu sayıdan diğer sayfalar: