24 Ağustos 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

24 Ağustos 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gençliğe ideal Ve kuuvet Yazanı Muhittin Birgen, ransızların mağlübiyetinden onra yaptıkları. mühim ke- gillerden biri de, Fransız gençliğinin şok yumuşamış. hayatın kolay ta - İifisrme çok bağlanmış ve idesi be- kiminden çok zayıflamış bir halde bulunduğudur. Şimdi, Fransayı düş- İM yerden ayağa kaldırmak içi yeni hükümetin ilk yaptığı şeyler - den bir de Franaz gençliğine, müş külüe ile mücadele etmesini bilen ve hayatını alnının terile kazanmak ü - Zere kendisini çalışmıya | hazırlıyan İ şaniik Gehiyesi vermek karen olmuştur. Kararin tatbikatına baş - lanmış ve bur teşkilâtı yapacak olan | gençlik reisleri, ellerine verilen me-| selelerle Fransanım dört tarafına ya- yılmışlardır. Fransızlar diyorlar gençlerimiz hayatın kolay & yürümeğe alıştılar; ellerine bir lise yöya Üniversite şehadetnamesi aldı- Yar mı, bununla. işlerinin bittiğine kani oluyorlar ve astık bir kapıya kapılanmaktan başka bir şey düşün- müyorlardı. «Bizim * Allah, hiç bir millete, böyle bir Bakikati, bir mağlübiyetten sonra keşfettirmesin. Fakat, bu keşif çok doğru ve çok yerinde bir keşifti Fransa, bilgisinin azlığından ziyade mücadele ruhunun zayıflığı yüzün- den mağlüb oldu. Bu zayıflık bir yuh hastalığıdır ki, ancak (idealsiz Iosanlara ârız olur; daha iyi bir ifa de ile söyliyeyim: Bu öyle bir ruh hastalığıdır ki, zamanın günden g ne müşkülleşen ve ağırlaşan sartler ina karş, muvaffakiyeti kendi ka fazında, kendi ruhunda ve kendi ko» İunda görmiyen insanları tahrib e - der. Öyle bir hastalık ki, onun de- vası ancak, yaratıcı bir gaye ile ça- İhan insanların alınlarından dökü - İen ter damlalarında bulunur! Eğer, bir genç, dişini sıkıp, eline bir şehadetname almayı düşürür, ve sonra da bir taraftan bu şehadetns- meye ve bir taraftan da herhangi bir tavsiyeye güvenip bir «baltaya sap» olmayı hayatın yegâne idenli olarak tanırsa bundan kendisine cii di bir hayır geleceği şüpheli olmak- tan şöyle dursun bizzat © gençten mensub olduğu millet için şer gele- ceği muhakkaktır, Fransa, bu ha - kikati, onulması güç pek çok yara aldıktan sonra anlamış ve Fransız gençliğine mücadeleci bir idenl ru- hu vermek isine çok geç başlamıştır. Fransacaki bu ibret misalinden bizim için de alınacak dersler va dır. Gençlerimize hepsi de işe ya - Tayıp yaram: ğı çok şüpheli olan bir takım kitab bilgileri ile bir de şeharletname verip hayatın İçine atıveriyoruz. Bunlar, yetle hayat mücadelesinde rayı. ciz insanlar oluyorlar süyük bi ekseriyetleri de kendi hayat mesele- Teni veya gayri bir kadroya yerleştirmek suretile hallet. menin yoluna & rlar, Halbu onlara yaratıcı bir al kuv çalışma aşkı vermek mecburi deyiz. Gençlerimize & buruz ki mensub olduğ İetten bir sey istemeğe hakkı mak için ona, bir şey vermemiz İâzundır. bir şeyi elde etmek de veti ve retmeğe amaiz. ynil 1mz ol onun isine yarıyacn Be yalan yanlış bir takim kitab bilgilerine sa- | rece hib olmakla, ne de elind. züne şehadetname bulu bildir. Bizim millete bir şey vere bilmemiz için hiç olmazsa bir sevi iyi bilmemiz ve bi bir eser vücude getirebi zmdir. Bu İse kolay değildir. cak büyük dolu çalışmalarla mümkün İste, genelerimize bunu anlatmak, onları yaratıcı ve mücadeleci bi ahmet ve mesa! ruh ile techiz etmek bizim için delli saten bir maşlah giymisti Bu maş, | tır. Omu” çok lâzım. Bu lüzumu çoktenberi lah, elmaslarla sözlenmişti Börenmişiz ve söylemekten de geri durmayız. Fakat ameli bir netice alabilir miyiz? Muhittin Bizgen melce örüp omuzlarına dökerler, afından | birlikte | ekseri -'z » i yuyorlar Jalır gibi söyledi; görünen değil, ayni anlara da iht iyaç vardır. Tarihten fıkralar 1786 da İstanbulu tarif eden bir ecnebi kadın 1786 da İstanbula gelerek Fransa elçisi mösyö Şuvazöl Gufye'ye mi - safir olan ve o zamanlar Türk ida.| resinde bulunan Yunana kadar seyahat yapan Leydi Elizabet Kıra - ven, çok meşhür olan Şark mektub, Yarının birinde yazar; «Fransa elçisi, ber akşam, Büyük. deredeki yalısında © bize bir musiki ziyafeti veriyordu. Elçi yahanın ö - mündeki deniz, bü konserleri dinle - meğe Gşüşen rum kayıklar le do . Yuyordu. «Elçinin orkestra takımındaki çal. gıcların hepsi Almandı. Mösyö Şu . vazöl'e Viyanadan gönderilmişti. İ . tejyan ve Alman musikisinin en gü,| #el parçalarını muvaffakiyetle çal . yorlardı. Rumlar da kayık gezinti lerinde bir Tir, bir keman ve bir ve. ya iki kitara alıyorlar, bu #azlaria korkunç bir gürültü çıkarıyorlar, şar, kı söylüyorlardı. Pencereleriizden aşan klarnet sesleri onları çekiyor.) kat birkaç dakika dinledikten ao: Ta, kafa silkerek © beğenmedikleri anlalmak istiyorlar, bizi, sanki alaya gürültülü, başlıyorlardı. Bizim musikimizin ke dilerininkinden çok aşağı olduğ göstermek için yalının önünden ZU XİASIYOTİArĞI.» unu u- * selâmına bizim reve çok manalı buluyo .İ ve hafifce eğiliyorlar. Bu ürmetkâr selima bir de tebessüm «Atinada bir kadınlar gitim. Hamamın dış: giyinilen kısımda, sed: kadınların bir kısmı Damamına soyümulup i tamamlamış, t 1 çekiyordu. Bir kelime 1, , ben bu hi da, Türk ve Rüm larının vücndlerin! ef saf, ta. i, tuvalet ile dereca de, ek nasl bozulduğunu ve i-len sonunda ne şekle girdiğini gör - d * «Mensub olduğum cinsin tabii duy. kapılmadan diyebilirim ki, T dink rk ka nın esvebları hüriknlüde JA“. İtite acaba bunlardan| Kaptan Cezayirii asan paşanın zevcesi olan sultan, bizi köşkünde! gün sengin sırma işleme. iki sern mücevher ve inett zeyyen bir kemer vardı. tli yükün altında, ia acakmış gibi geliyordu. e mü . | Türk kadınları saçlarını ya ince in. ya. İzerinde toplan: | feci ghenklerine| * Kalblerinin üstüne ko .!Y ıihen başka yerde yatarım.. 0 H SON nanda görün POSTA da üz biz kabiliyet vardır , Fakat bu kabiliyet deri zer, İşlemek mecboriyelinde oluras alar, açılır. Aksi takdirde paslanır, tedricen söner, IR ACI EUNYANZIZ LELE Fa VWEDAB Yazan: ald Ziya Usaküyil Vedad ve Bülend —4— Oğlumuz Sa'dür kızımız Güzin en acı bizi ateşlere yakıp & ra bi ondan sonra p ailenin sevg ye ne kadar rrümkünse, rsasna, o vekarile, y yaşından beklenemiyen talâkat e dirayetile bütün ev halkını, ak- raba ve ahbabı kendisine cezbedi- yordu Onu en ziyade seven, ona aşk ile, bütün nin kuvvetile O meftun olon büyük annesi - anne mnası - idi. Öyle ki ikide birde gözleri gor cuğa İn'itaf ettikçe hep güzel, yeşil gözlerinin içinden baygın bir tebessüm dalgası ile sevgiler taşar dı. (İhtar: O iki Ukları ve sanki onu temine çal iri ta ım demet» o hikâye Kırk oyuncak hikâyesi, eKırık hayatlar» murnme mürmcaat ede kitab eski yazı ile hasılın, yazıya çevrilmemiştir. | * Adada ikamet sonuna o yaklaş ordu. Karlı ve fırtmalı bir hava Bülend dünyaya geldi. V. eak üç buçuk yasında i si için dA'ima Bülend di, ve annesinin koynunda yatardı. doğunca onun kıskanma: Dtiza etmek tabii idi: buna mukabil pek mühim bir sey söylemek istiyormuş una, annesinin yanına sz gider ve: Sizi artık rah der, ten ondan #onra epeyce za- man kısmen teyzesinin odasında, kısmen bende misafir oldu Bü lende karsı her türlü kıska lik terahüratından Odü'ima kalar ve bilâkis onun hakkında kendi hukukundan feragı ateren .ylik vaziyeti bu ta itim başlamış ve sonuna kadar her vesile ile böyle devam etmistir. baren hud, hotoz kadınlarının , güzeldir. Fakat allık kötü kullanıyorlar. Kaj rastık elisi | tar. yaradılışta çok kızlığı çok kalın olmuş. kararmış - umiyetle o düsüktü ıda! Bafdaş kurup oturma da bacakları. röz. mn tenasübünü bozmaktadır. Ya . bancılara İlk sordukları şunlardır: Evli misiniz? Çocuklarınız var mı? İstanbulu sevdiniz mi?» R. E'Koça İSTE Bir arkadaş ağlattı: R iNAN, — «Anadolu semimda bir ev yaptırmak hevesine düştüm. Bir arsa ara dım. Bir semtte dönümüne 4000, bir başkasında 5000, bir Gçüncüsünd 6000 Vira istediler. Sahile imeyim dedim. Dönlimünün fati 9000 liraya çıktı, Vaygoşim, fakat bu münasebetle öğrenmiş oldum ki: Bu semtır itrprakların çoğu daha kısa bir zaman evvel dönümü 200, Mihayet 300 lırsya satılmış, bir kısmı da mübadillere verilmiştir Bir Fiat Mürakabe Komisyonumuz var. Tücearm yahud 25 kuruş fazlaya satıp aatmadıfına be merede yizde beş, on, kar, Halbuki bu sahada spektilâayor. yapılır. İŞLER malını kiloda veya yüzde 25 deği, yüzde bin, iki bin ile iNAN, kesbetmek | | stmiyeyim, | TR SER Bir Mart günü Büyükadadan, o- rada bulunan ufak tefek aileye Bülendin bir si kak için bizden ayrılan dadım Lugi- yanın yerine onun kadar iyi evsafa alik Veta isminde diğer , | dadı iltihak etmişti. Vedad Büyü da seyranlarına bedel o Yeşilk İ geniş İetmek üzere bulunan bahçesini bul: İuş oldu. Onun Büyükadada dostları var- jb, babasının dostları... Bunları rasıra tehattür ederdi, fakat ikide birde diline dolaşan en büyük dos ta Recaizade Ekrem Beyin refikası Güzide hanimefendiydi. Onunla Ve Cad arasında yaş farkını silen bir nasebati dostane te'essüs etmisti, Vedad ondan bahsederken R İleri dört beş kere tekrar eden bir telâf- — Ekrrrrem Beyin hanım. dinin de belki is etle telâffuzundan onunla uzun urun ko- szzederek, İrasmalı Han birkaç defa Y. gelerek bize misafir ol- u. Vedad bu güzel konuşan, ken-İsi her vakit t * edecek hik stura nasıl efendi besüm eti eler anlatan ikram edec rada, * Seneler geçiyor, çocuklar serpili- yordu, Me şayan ilâmna kada bir şeyler bulamıyoru 1 sıralarında kayda rotiyetir müteall | serlevhesile bir Hatıralar İ zunluklara sapmamak iç daha kaydetmekle ilinde tim. arasında bey hatırayı iktifa un yeri annesile babasının ya- ının ortasında idi. İki yatak- parça hisse alınarak ona kim de koynunda o denebilecek bir yatak vücude getirmiştik. İBi gün epeyce nezleli idi, onu ya- tafından geç çıkarmağa kara” ver- ik, Sabahleyin zlerini © açine — Sen bugün yatağından mümkün mettebe geç çıkarsın, nezlen var... dedim. İ Gözlerinin anlamayan bir naza rile kakıyordu, ilâve ettim: — Bir İkaç saat istirahat et, sonra düşünü- . Gözleri gene anlamayarak bakı ordu. Ben cevab bekliyordum: | Ne diyordunuz, baba?.. ded Tekrar ettim. Sinirlice: — Ne di- yorsunuz, işitmiyorum, dedi. Biraz yüksek sesle tekrar ettim. O zaman anladı. — Öyle ise biraz tekli syarınzla | içinde | bütün sile halkı, Yeşilköye göçtük.| kırlarını ve köşkün teşekkül) arı olurdu. | duln uyumağa çalışayım, dedi Bende birden bir merak doğ- muştu. Çocuğun kulakları tıkanmış , |, Kendi kendime bir korku içinde: — Sakın?... diyordum. Bir teerü İbe duha yapmak istedim; bir şeyler dahn söyledim. Hep öyle sinirlene- rek: — Şaka mı yapıyorsunuz ba- 4)... Bir şeyler söylüyormuş gibi İyapıyorsunuz, sesiniz çıkmıyor. Eyvahl... dedim. Çocuk oluyor, Derhal komşumuz Dr. Funda ha- ber göndererek bize uğramasını ri- ca ettim. Geldi, çocuğu uzun uzun wayene etti ve gülerek: — Bir şey yok; dedi, nezleden obademcikleri şişmiş, kulakların tıkanıklığı ondan geliyor. Üç beş gün içinde nezle halifleyince bir şeyler kalınaz. Ço - cuğu sicak tutmah, sonra gelince bir müte ın veyizi ala- rak bademcikleri aldırmalı. Müsterih oldum, fnkat veziamile değil, Bu ânza geçinceye kadar hs? gön sabah akşam, sesimin muh perdelerile tecrübeler yapıyordum. Ve sünden güne kulakların a ğına şahid olmakla beraber kulaklarında velev k sen bir &nza kalır mı, acaba.. düşünüyordum. Herhalde de ufak bir ameliyei vardı. Meşrutiyetin ilânı, m, Abdülhamidin bal şalın Beşinci Mehmed W benim mabeyn baş » Bu vukunt kısa Faedlak kub ederken biz £ Ni köyde idik. Bülend çok küçi kat Vedadın zekfisile beraber tec. sis melekâtı uyanıyor, her hüdiseyi anlamak için bana muttasıl sualler irad ediyordu. Halid Ziya Uşaklıgil far zarpanı ep Üç ihtikâr suçlusu tevkif edildi Saya bedellerini arttırara! kâr yapan üç sayacı adliyeye ver mişlerdin Çarşıkapıda müşterek bir dükkân let, İhaan ve Hamayak #simlerindeki öç muhtekirin, kun dura telâ dikişlerini 5 kuruştan 12 kuruşa çıkardıkları tesbit ediliniştir. Maznunların duruşmalarına asliye 8 cezada dün başlanmış; mah“ kemece şahid olarak dinlenen küns duracılar cemiyeti reisi Abdullah da ifadesinde suçlular aleyhindeki id - diavı teyid etmiştir. Mahkeme #ç suçluyu da tevkif etmis ve duruşmayı başka güne bi- rakmmıştır. NANMAT! Bu vaziyette bir kanunla, idari bir tedbire ihtiyacımez olduğunu düşü. üyorum. Kanun şudur: Hiçbir vatandaş mesken yapılacak toprağı alıp 2 seneden fazla saklıya- MAZ, Belediye geniş mikyazta toprak alır, ifraz ederek taksitle satar, kâr t6. min eder temin ettiği kârla da imar işi yapar» Tedbir şudur: Bis bu dostun anlastıklarında mühim bir hakikat bisesi olduğuna ina, reyoruz, fakat ey okuyucu sen: INANMA! gelir. | gelir ye J Sözün kısası Garsonluğa talib il Olan şair E. Ekrem Talu alata yolcu'salonu için Rom. yadan getirilen (mütehassıs (1) garsonlar meselesi, ben mahiyetini muhafaza ediyor. Gaze - telerde hergün Jeh ve aleyhte birçok mütalea, asıllı asılmz bir yığın ha - ber okuyoruz. Bu yüzden İşi saded haricine çıkarıp ta mahkemelere dü- şen arkadaşlar bile gördük. Bir ga - sinoya, kafamızı dirmeğe git « tik mi, gazeteci olduğumuzu sezen bizim yerli garsonlar etrafımızı sa « riyor, acı acı derd yamıyörlar. Şu yolcu salonuna bonüz ayak bas- madım, Lâkin basacak olsam, nim ki ben de sinirlene: çıkacağım. Zira işinin bu türlü iptizale uğratılmı nin aleyi Basit işin Avrupadan mütehassıs haksız, sebebsiz yere aezimizi mahiyetinde görüyorum da Çi gidiyor. Tanzimat beri garbiı; ş nedense bizde bir madi kompleksi zamasi yaman hı Garblyı her hususta ki misden üstün götmeğe, onun her yaptığını beğenmeğe, tabil bir mey- iniz vardır. Anlaşılıyor ki bu gür son * meselesinde de o maduniyet kompleksi rol oynamış, Oldu olacak, bari bu kırmızı bal » ettiğimiz sdamlar anleyışlı olseler, bizim o müşterinin mizacını, Âdetlerini, zevklerini çabü. cak kavrayıp ona göre hizmet else - lerdi, Eğer, yabaneı sında wrar edilecekse, ben de kırk yılda bir birisini tavsiye edeceğim İzmirde çıkan (Halkın sesi) refiki. mizde okuduğuma göre bundan bi mem kaç yıl evvel şöhretin evci lâsına çıkan İngiliz çalrlerinden Kari lin, dünyanın her tarafında meslek. daşlarına müksdder olan fakir v9 zarurete düşmüş ve buzün garson - lük, bulaşıkçınk © veya bekçilik gibi bir geçim medari arıyormuş. Yolcu sslonu lokantasının patronu ben olsam, Karline haber salar ve Jokantasında Niçin mi? Düşünün bir kere. önü. nüse manzum bir İlste gelecek, ye mekler karşınıza kafiye gibi dizile . cek, siz imambayıldı yerken kula » Eınızın dibinde xeytin yağının, pat - lıcanın, sarmısağın lâtif bir medhi - |yesi okunacak, hesab puslası acık bir mersiye e sunulanak ve $iz ora. dan haz İle sermesi olarak ayrıl x sınız! (Devamı ? nci sayfada) Sabahtan Sabaha Bir yol aranıyor! Çek ziyan veriçi, harab edici bir. muharebe devam ediyor. Olgun medeniyetin iki büyük timsali birbiri üzerine atılmış . tır, Kuvvetler hemen hemen mü. savidir, Birl genç biri her dem taze ve tecrübeli ki büyük mil. let çarpışıyor. Birinin enerjisi ötekinin ağır tecrübelerle pişmiş inad ve mukavemetini yenmeğe şalışıyor. Ve bütün maral cep - benin önünde harb materyei , nin hesabsız kıymetleri yığılmış, eriyip gidiyor, İki millet dün biriktirdiğini ve bugün gıdasından kestiğini bir aç dev gibi silip süpüren harb için boşaltıyor. Enerji çetindir. İnad metin - dir. Masraf çok ağırdır. Geçen Büyük Harbin bilânço. Sunu yapan bir Amerikalı o harbde insan öldürmek için har- canan silâh, cephane masrafı i, le dünyadaki bütün evsizlere dö. şeli dayalı birer köşk yapıldık . fan sonra gene dümyanm bü - tün fakir çocuklarını okutup #ş #ahibi yapmak, dünyanın bütün yetim, sil ve fakirlerini tefaba e istirahate garketmek imkânı olduğunu meydana çıkarmıştı, İlk yilin tamam olmasına bir kaç kün kalan yeni harb dün . künden daha masraflıdır. Hazi, eler boşalıyor, servetler tüke » hiyor. Kim bilir bu paralarla dünyada İnsanlığı mes'd ede - cek daha neler yapılabilirdi? Garibdir ki harbi idare edenler de dünyaya saadet getirmek i gin çalıştıklarını iddia eder ve bu iddin ile kan ve para döker ler, Eski devirlerde de gruplara ayırıp birbirlerile bo - Ruşturmamışlar miydi? Mevud bir saddet yolu olacak amma Insan'ık bu yolun henüz izini bi, bulmuş değildir. insanları

Bu sayıdan diğer sayfalar: