12 Eylül 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

12 Eylül 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İktısad meseleleri Yazan: Mahihin Birgen vi Avrepanın siyasi şartları, da, (o iktsadi me- seleleri de, hiç şüphesiz. bugün €creyan etmekte olan mücadelenin neticelerine bağlıdır, Fakat, şurası muhakkaktır ki, bu mücadelenin ne- ticeleri ne olursa olsun, yarınki Av- rapanın-iktısadi meselelerinden bir tanesi vardır ki, onun inkişaf İsti - kametlerini bugünden sezmemek ka- bil değildir: Ham madde mesele - si. Bugün Avı da, büyük bir ham madde iktsadiyatı var: Her memle- ket, hariçten gelecek ham madde- ye muhtaç olmaktan kurrulmak için| şok büyük bir gayret sarfediyor. Sa| mayi kimyasının hayretler vevecek| tekâmülü tarafmdan bilhassa kolay | laştırılan bu gayret, ber tar bet neticelere varıyor. wsanlar, en büyük zirai istihselle - rini teşkil eden patatesin bizzat ken- dininden türlü türlü istifhdeler te - min ettikten sonra bir d* onun yap- raklarını kullanarak mükemmel kâ- ğdlar yapmıya başladılar. Frensa- da ve Titmde benzin yerine kul- lanılmak üzere yeni yeni maddeler keşfedilirken Almanyada havaga - zini likid hale getirip benzin gibi kullanma hareketi başladı ve tat- bikata geçildi. Sun'i yün, sun'i pa- muk, yavaş yavaş bir memleketin imtiyazlı işi olmaktan çıkıp hemen hemen her fa yayılmışa başladı. Meselâ, su: ipek bizde dahi imal edilebiliyor. Bütün bu san” "t maddeler bir yan- ken, bazan, gayet ucuz maliyetli nı ticeler elde edilmiş olduğu dahi pö-| rülüyor. Almanyada, Fransada, İs - viçrede, İtalyada, hülüsn, Avrıpa- nın bütün iptidal maddeye muhtaç i meselelerinde memleketlerde Ti kesifler yapılıyor ve lâ» boratamarlar mütemadiyen, yeni ye» | irlerle, yeni yeni meselelerin için gecek gündüzlü çakşıyor- * Avrupadaki bu faaliyetin pek kı #n zamanda pek garib olduğu kadar pek mühim neticeler doğurması için hiç bir mâni yoktur. Üzümün posa- sından yağ çıkarmıya teşebbüs e - den Fransızlar bu işde muvaffak o- İurlama daha meler göreceğimizi kendi kendimize sorup hayret et- memek kabil değildir. Şunu söylemek istiyorum ki, Av- rupadaki bu gayret, ötedenberi - ve ekseriya eski usullerle - ham madde yetiştiren memleketlerin aleyhinedir. | Bu harb birkaç sene sürecek olursa yulhe vardığımız. zaman, Avrupa iktwadiyatında pek çok unsurun kar. sırmza yeni bir cehre ile çıkmıs ol - duğunu görmemiz çok mümkündür. Böyle olunca, memleketimizde sırf bu gibi meselelerle cidi. süratte mesgul olmak üzere bir etüd dal - yesi vücude getirmenin müstacel bir is olarağına hükmedebiliriz. Bu ke- #iflerden bizzat istifade edebilecek - İerimiz bulunabileceği gibi burlar - dan dolavı memleketimizin mahsul İeri özerinde husule gelecek tesir leri de simdiden tetkik etmekte bü- yök faydalar vardır. Dünya eski dünya değil, “çabuk değişiyor. Muhittin Birgen Maarif müdürleri arasında değişiklik Ankara | (Hususi) — Isparta maarif müdürlüğüne Hakâri maa - rif müdürö İhsan, Kars maarif mü- dürlüğüne Zonguldak ilk tedrisat müfettisi İbrahim. Manisa maarif müdürlüğüne ilk tedrisat roüfettişi Bilâl tayin. edilmişlerdir. meresereerereerssensnsnenre eereser ramen Nene TAKVİM Fransada muhscerei faclalarına şuhid olan bir zat şunu anlatı; — Yol tıkanmış, kafile durmuştu, yakımı bir güneş sında sabahlar beri aç, suzuz yürümüş olanlardan biri kafeden ayrıldı. Kolunda üş yaşında yaralı bir çocuk verdı, baktı, yavru ölmüştü, onu *tina üe yol kenarına birakti, tam o dakikada kulağını bir iniki gekli, bak ç ya, şında bir başka ve yabancı bir çocuk yol kenarında kimsesiz terkedilmiş, İmraklığı çocuğun yerine onu ali ve tekrar yürümiye başlamış olan kafi, itihak etti Tarihten fıkralar İkimiz bir adamız! Keçecizadenin o İtif | fıkraların dandır: İkinci Mahmud devrinin meşhur simalarından bir gümrükçü ODağh Bolpaça Ahmed ağa vardır. Adim- ağız Beylerbeyinde, saray civarın- da büyükçe bir yalı yaptırmış, bu yalı da her nedense İzzet Molla nın sinirine dokunmuş. Bulunduğu meclislerde bir fırsat bulur: «Herif saray kadar yalı yaptırdı!» dermiş. Bu sözler Bolpaça Ahmed ağanın kulağına gidince, biçare gümrükçü düşmüş: «Bu adan beni dik- ne doladı, başıma bir felâket geti- recek» diye korkarak Mollanın gör- lünü almak istemiş. Mollayı yalıya davet etmiş; İzzet efendi de bu da- veti kabul etmiş, daha kayıkla ya- inin nhtamına yanaşırkern, ağanın kâhyam tarafından. yalı kapısından girerken de, avluda, bizzat Ahmed ağa tarafından karşılanınca mesele- yi anlamış. Dönüşte de ayni hür- metle uğurlanmış, kayığı binince de, mın âdeti ve usulü üzere, ö- İnüne, içinde esvablık ve çamaşırlık İkıymetli kumaslar bulunan bir boh ça konulmuş. Fakat, kayık kalkar ken, İzzet Molla, bir önündeki boh- çaya, bir de yalıya bakarak Ahmed nın kâhyasına: Bohça hoş, yolunda âmma, bu saray gibi yalı Ahmed ağaya ge- ne büyük.. gene büyükl.. * Kansım çok severmiş, bu sevgili kanım ölüm döşeğinde iken: «Eğer hanım benden evvel ölürse konağı yakarımlu diye yemin etmiş, Ka- dıncağız ölünce, hemen © ayağile mangala vurup ateşleri yere saçmıs, ve hizmelçi ve uşaklara ev eşyasını yağma etmelerini emretmişi OBun- lar, efendinin emrini memnuniyetle yerine getirmişler, fakat, dökülen ateşleri de söndürmüşler, Ba suretle yemin yerine gelmiş. Pakat İzzet Molla, bekâr hayatına tahammüllü edememiş, genç ve güzel bir kızca- ğnzla evlenmiş. Bir gün eski karısın- dan bahsederken: «Merhume keşki altı sene evvel vefat edeydiln de. by Molla: «İnsan, iyi ve kötü her şeyi öğrenmelidir!n oder imis. Hattâ bir gün oğlu Fund Paşaya: — Oğlum! Her şeyi öğrenmeğe çalıs. velevki takla Miki bile olan, günün birinde lâzım olur!. pmap a İzzet Molla kudretli hir eşsiz büyük san'atkârlarından meş- hur hattat Yesarizade Mustafa İzzet efendiye: sAdasım Yesarizade İzzet efen- sin, çam kuuntısımlan ipekli, çam günmüş, yeni tip bir soba yapmış: maildeyi de yakıyor. ik yü Büyük bir musiki istinadına mâ- lik ve âletine tamamile hâkim olan bu kız Mozarta' musallat olan o bedbaht kıza mukabil Vedad için bir telâfi imkân: bahş etmişdi. Ek- riyet İizere beraber, biri kemanile, le yaparlardı. Zan ediyorum ki Ve- dadın accompagnateur kabiliyetle- rinin “inkişafına bu refakat büyük hizmet etmişdir. Evin kızlarına mah sus olan ve bir tarafında piyano bu- lunan bu küçükük oda nasıl olup da licab etdikce ne birden, yatak odası vazifesini görebiliyordu; bunu anlayamadım. Muhakkak bir taraf- da duran divan, sa'ati yatak haline İ kalbedilerek, ikisine de uyabilmek imkânını veriyordu. Vedad Halensce de yerleştikden sonra ben de Esplenade yi terk et- dim Hem sefargte daha yakın ok mak, hem Vedadın ikâmetgühinim bulunduğu mahalle ile- ki Kurfüret- endam'ın o müntehasıdır. daha sıkı ir irtibat teşkil etmek için Eden o- teline geçmişdim. o Günler pek itti- rad ve intizam ile geçiyordu, Her ikimiz de pek &rken hazır bulunur- duk, ya o Vedad bana uğnyarak derslerine gider, yahud onun dersi olmayan günlerde ben oraya kadar uzanırdım. O günlerde Vedadı ya- tağında her nushası bir büyük def- ter kadar her tab'ın gözden yazan: ald eki piyanosile Musigue d'enmenb-|! $i4 harbinden sonra harbe iştirak etmiş olan mületlerin her birinde harb içinde görülüp geçirilen acıların kaydedilmesi için şiddetli bir arzu uyanmıştı. Fakat çabuk söndü, inan der. 914 neslinden sağ kalanlar mesinin $40 neslinden sağ kağınlar da bugün acı müşahadeleri tek tük yazıyorlar, fakat yarın hab bitince seleflerinin hareketlerini taklid ederek görüp İnsanların çektiklerinin çoğu geçirdiklerini unulmya (çalışacaklardır. hafıza ve hatıralarının kısır oluşunun neti Ertesi sabah geç kalkmak imkâ: ondan istifade ederek hemen dâ'i- ma şurada burada geçirir ve o ge- cenin müretteb sureti cereyanı bi -ıka, polka-dan atlayarak nihayet o tince o ikametgâhına, ben otele çe- kilirdik. Ve bu gece tertibatmı ona bırakmışdım, o her hafta için ka - rarlarını verir, benim de muvafa - katimi aldıkdan sonra icab eden bir etleri tedarik ederdi. Nerelere | giderdik?... Nerelere gitmezdik? Başda büyük O öpera Charlottenburg opârarsı, Metropol theaater, oLessingthester, başlıcs küçük sahneler, o meyanda Amiral Palac, Finter Garteu gibi müessese- ler baba oğul, yanyana, beraber düşünüp, beraber duyan iki arka - daş, ba'zen hangisi oğul hangisi ba- ba vaz'ıyetine geçdiği tahlile muh- taç iki yoldaş gibi Beslinin muhte - HE derecelerde ve çeşidlerde her türlü san'at ( tecelliyatını yoşadık. Üniversitâ derslerine, çocuğun sh- hatine ve uykusuna halel vermeye çek suretde fakat | hiç bir mühim temsili kaçırmamak üzere bu işilği tertib edebilmek oldukça (| tedbire ve hünere mütevakkıfdı. Bu isi ko- laylaştıran bir cihet vardı: o Bütün temaşalar pek erken, hemen akşam yemeklerini zorlukla yetişdirebile - cek kadar erken başlardı. Bu tema- şa hayatı arasında musikiye büyük bir yer ayırmak sab ederdi. Ber - kalabalık olan Berliner İlinin meşhur Philharmonigue kon- taşblertt-in yaprakları arasına uzan-| serleri mış bulurdum. O mutlaka her gün |den biri idi. Bir arahk diğer bir gece geçitmeğe bir) meşgaliyeti çıkdı. Vedadın dayı to- vazife nazarile baktığı ve pek ziya-|runları, Fuad O Küserâibin a bizi cezbeden yerler. kızları de sevdiği, humasile Almanyanın. en | Charlottenburuda bir dense mek - İ yazan, ve medide ikameti te'sirile ve tahrir tarzlarına Fransada müddeti| tebi idare eden bir kadınm dersle - tefekkür İrine devam etmek istediler ve Ve - Alman erbabi!dadı da teşvik etdiler. Onların o - BEL AĞI IBA HALİL VEDAD ahd Ziya Usabdgğil BUYUK Harlde mahırumiyel, gıdasızlık İSTER Bir Pranmz Mimi vatandaşlarını iktismde davet ediyor: — Kullanıdığınız herhangi bir maddeyi İlmumu kahmadığını sandığınız. zaman dahi soldığa atmayınız. Üzüm çekirdeğinden şeker, özüm kaba ğundan pasta, her tlrü meyra posasındam İspirto, kömürle kireçten ben. Alman kimyageri düşünmüş, patates yaprağından kâğxi yapmann yo- Tumu bulmuş. Hem odun kAğılına nazaran yarı yanya ucu mal oluyor. maş, hom de daha parlak, dha düz, daha dayanın çıkıyonmuş. Pwtate, sin #sbuğunu da bilmeyiz hangi metideyi çoğatmakia kullanıyormuş Anlaşizyor ki, bu muharebe isamlam ucuza yasamanın yolunu öğrete, cektr. Yalnız mesele, gp e sonuna iNANMA! Önümüz kış, Avrupa kömür sıkmtası çekecek. İsviçreli bir mühendis dü. 10 kilo kömür veya odumln 300 metre mikâbi bir sahayı 60 wat müd . dele ıayor, kömürle odundan başka yanma kabiliyetine omalik ber İSTER kaleminde nadir görülen bir çeşnilturdukları sokakla Halenses arasın- ilâve eden baş muharririnin maka-İda muvasale imkânları pek bel ol- lelerini pek lezzetle okuduğu bu ga-|duğu gibi çotuklar bir kerre bulu - zeteyi görmedikçe müsterih O olas|sunca Charlottenburm-a da kolay - mazdı. Onda gazete okumak ihti: |lıkla geçebilirlerdi. Ben onlara ve - yacı o tarihte başladı. fakate mecbur kalmadım, zaten kız Vedadın gündüzleri; Üniversite İlarm anneleri dâ'ima derslerile, - piyano -çalışmaları ile, İhazırdı, yalnız iki kerre derslere zaten ilk seyahatde Otamdığı şehri, İdâ'ir bir fikir hasıl etmek üzere ben mebaniyi, mesherleri, bahçeleri do-|de onlarla beraber gitdim. Mualli - laşmakla geçerdi ona lüzum (hâsıl meyi raks zemininde büyük bir ih - olmadıkça © refakatimin O yükünü| tisasa sahib buldum. Ta'kib etdi tahmil etmezdim; fakat geceleri... | usul de mantıki ve ayni zamanda ö'bir câ'izse- tarihi idi. Tundrille, di ile ikimiz bir adamız, o yazması- | Lancier kabilinden Carrde ta'bir o- ni, Ben okumasını bilirim!» lunan ve artık metruk «d edilen Diye takılırmıs. rakslardan başka menuet, eracevi - R. E. Koçu (enne, varsovienne, passacaglia gibi Anima ari hatırayı unutmuya meyle. üzerine siyah bir örtü çektiler, tarihe mal olan şeyleri de ihmal et- meyordu ve Almanların bihakkın vazgeçemedikleri valse ile, mazur - zamanın Cake- Walk, Onestep ka - bilinden rakslarıma geçiyor ve böy- le muhtelif safahatdan Osonra asl raksın esas rüknü olan rythme hak- kında talebesinin vücudlarına, ba - caklarına ve onlardan evvel ruhla. rna vezin hissini aşılıyordu. O za - man Vedad küçücük cüssesinde, he nüz teşekkül çağında olan cisminde sonraları serpilip büyüdükçe en iyi raks edenlerin arasında temayüz e- decek bir genç sakladığını farzetdi- | Teme: Görülüyor ki biz Berlinde ika - metin ilk aylarını pek iyi geçiriyor duk. Yalnız bu mes'ud denebilecek olan ömrün ufkunda kasa bulutla - 5 tehdid eden lekeleri dolaşıyor. Harb günden güne fena bir ce - reyan alıyor, günden güne Alman kuvvet ve mukavemetinin sarsıldı - görülüyordu. Bunun neticesi ne olabilirdi? Bunu düşünürken titrer- dim ve titrerken Vedada bakar - dım. Onun simasında dezinleşen bir elem ma'nası vardı. Her gün Ber - Biner Tagblattın içinde yüzerken ihtisasatının yekünuna tertemaean o - lacak bir kelime söylemekde sanki iltizami bir ictinabı vardı. Belki de ihtzasları tebellur etmeyordu. Yal nız bir şey'den şikâyet ederdi. Ev - den, annesinden pek sevdiği kar - deşlerinden, bilhassa Bülend-den ve onun mektebinden havadis alama - mak ber eğlenceye rağmen çocuğu hüzne boğuyordu. Ve ne zaman ben onu bu mağmum halinden # - yıracak bir teşebbüsde susar ve birden memlenen güzel iri kara gözlerini öte tarafa çevirerek yutkunurdu. Bir yandan da memleketin her gün bir parça daha bozulan teşki - İât neticesile gıda mes'elesi azim bir derd oluyordu. Ne yumurta, ne yağ, ne peynir, ne et, ne kümes ve av hayvanatı, hattâ ne kahve, ne çay ne süt; ne meyve, velhasıl kuv- vet verecek bir seyler | tedarikine imkân yokdu. Onun evinde Frau Brönirhe, “benim ikametgökimdn Fraülein kettelköhn habr ve hayale gelebilecek her çareye mürncaat e derek önümüze ancak pancar #ala- (Devamı 4 üncü sayfada) bulunsara, INAN, iSTER Patalesin yaprağına ve kabuğuna Bu, büyük bir israftar. kozakığından da elbise yapacağız. yetişmektedir, İSTER | İNAN, iNANMA! t#wiada kalır, kabuk ta süprünlü lenekesine afahındı. ne dersiniz? Şimdiye kadar yaprak İbi Sözün kısası ei N.E Ekrem Talu T anımadığım o bayan, mısır püskülü rengindeki kabarık saçlarını allı yeşilli bir ipek serben- din içine, sığa bildikleri kadar, tik maş, pedikürlü ayaklarında mantarlı takunyalar, Ge pan- talonu ile yahımdan geçti. Arkasından, uzun uzun baktım. Bundan birkaç sene evveline ge- inceye kadar bizim köylü Keziban kız aynen böyle giyinirdi de ayıb - lardık. Sade, onun saçlarında oksijer'in sahte sarılığı yoktu: ve başındaki sarğı bir yazma yemeniden, takon- yalanı kaba tahtadan, pantalonu da dalh basmadan ve biraz daha bol du. Şimdi, başlangıcınta tarif ettiğim kıyafette gezen şehirli bayanları Keziban hayretle seyrediyor ve ayıb yor. Keziban'ın yerden göke kadar bakkı var! Bu türlü giyinen kadın hem bizzat zarafetten okaybediyor, hem de pantalonun zarafetini öldü- rüyor, Maamafih ne deek nafiledir. Moda denilen ilet bir kere bulaşma” yı görsün. Hükmünü behemehal ic- ra edecektir. Bazı bulasık hastalık” larda olduğu gibi, hafiflemesi, son“ za dn büsbütün ifakat bulması için gün, hafta saymal, Ayni zamanda, nasibinden memi- nün olmamak beşeriyet iktızasıdır. Kadın kendi kıyafetini beğenmeyip de erkek kılığına heves ettiği gibi, Yâzın bunaltıcı sıcakların. kadın- ların püfür püfür o entarilerine kaç defa imrendiğimi ben bilirim Siz de erkek iseniz, d kere: Eyyamı bahurda, çiçekler, kuş resimleri menevişler o bulunan ipincecik, ril tiril, bol, rahat bir r0- un içinde gezmenin saadetini, sün” be yok ki bu, kalın. kumaştan bir çift bacak kılıfının, vücuda sımsıkı yapışan bir ceketin, kaskatı bir ya kalığın esiri olmaktan evlâdır. Gelgelelim, kadının dilediği kas dar ankilleşmesine gevaz veren örf ve taamül, erkeğin #akaletten kurtul - masma asla izin vermiyor. Bizler, cesur geğindiğimiz halde, bir öislü entarile sokağa çıkmak ce- İâdetini her nedense gösterrmeyiz. Yazık! Çünkü modaya uymak icin azıcık da biçimli yaradılmış olmak İzem geldiğini idrak edemi: şişman, bodur, sıska, paytak, çar - puk bayların kısa eteklik. alaca bluz, mantarlı dekolte ayakkaplarile gr7- diklerini temasa eder, nef'elenirdik. Lâkin kimbilir? Belki ileride & nu da görürüz. Meşhur hodgâmliöi- Te, erkek, kadınla bir olmamak baktı ki o pantalonda karar kıhyor, entariyi kılık diye kabul ediverir. Ve meda övle bir kuvvettir kiş meşrutiyetin ilk zamanlarında, Üs- küdar beylerinin entarile gezmeleri" ni yasak eden merhum Cemal pasa yeniden dirilse, eminim bu sefer bo” şa çıkmaz ve hattâ Beyoğlunun en meşhur kadın terzisinde birkaç ta- kım rob da kendine ismarlar! E. Elem Talu Almanların yeni tip tayyareleri Londra 11 (A.A.) — Royter a ün bir n nice jansının havacılık muharriri yazı - yor: Evvelisi gece düşman Londra ü- zerinde yapmış olduğu mütevali kınlarda, başlıca iki motörlü mo * 'dernleştirilmiş dornier 215 tipinde tayyare kullanmıştır. Bu tayyareler geniş faaliyet sahalı monoplan seti bombardıman tayyareleridir. Zan - nedildiğine göre, bu tip bilhassa Londrarın bombardımanı için icsd edilmiştir. Gece hareket eden bom” bardımancıların seyrüseferleri © ka” dar s'hhatsiz idi ki, bombalarını” üsüğü yerleri hiç düşünmüyor gibi düstü idiler. Almanyada buğday ve patates rekoltesi Berlin 11 (A.A.) — Stefani a © jJansından: Salâhiyettar bir membadan al * nan malümata göre bu sene buğday rekoltesi 24.600.000 tona çıkmış © tır. Şimdiki halde mevcud olar muğday #tokları, 6 milyon tonu 4“ cavüz etmektedir. Diğer taraftan enlâhiyettar © hafilde bu seneki patates rekolte © sinin yekor rakamı olan 60 milyo” tona baliğ olacağı tahmin tedir. Bundan, li şeker edilmek” imalinde bu seneki #SİSSİOANMERASATASUETUNU 8 en e e güni ki m m e e Ne a dl

Bu sayıdan diğer sayfalar: