17 Eylül 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

17 Eylül 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Devlet sisteminde Tekâmül Yazan: Muhittin Birgen vrupada fırkalı parlman - tarizm sistemi yavaş yavaş gözülüp gidiyor. Bu sistemin en bü yük müdafii görünen Fransada bile, gene bu sistemin en hararetli taraf- tarlarınm şimdi nasıl onun aleyhine döndüklerini görmek kadar entere- san müşahade olamaz. Bu giden sistemin yerine gelen, gelmekte olan veyahud gelecek olan nedir? Bu suals kısa bir cevab ver- mek doğru olamaz. Çünkü, hiç bir sistem, ne bir anda, bütün heyeti ile ortadan. kalkar, ne de bunun yerine olduğu gibi ve bi bamiede hayata geçer. Tarihin İçinde ve devirler arasında bütün sistemler, cemiye - tin tekâmül hareketlerin: takib ede- vek ve hayatın mütemadiyen deği- gen şartlarına cevab vermiye çalışa- yak, tedrici surette vücudu gekiler. Her batan sistem, batı mazdan çok evvel, gelece! rin ana bünyelerine aid çizgileri biz- zat kendi varlıkları arasında taşır- lar. Bunlardan biri eskiyip çözül - dükçe, bozulup ( dağıldıkça diğeri, tedricen inkişaf eder, şekil alır, yeni enerji kaynaklarile hayata geçmiye gözülüp giderken ne de hayata gelir ve onun gidişini tanzim isini üzerle inin bu el 1914 de Fransanın eümhurrelsliğinde bulunmuş olan müteveffa Mösyö Polncar6 hatıratında hülâsaten şöyle der: #uharebe başladığı zaman birdenbire müthiş bir slâh sokıntısına ik, Ağır topçumuz yoktu, BAfIf tapçumuzun mermisi çok azdı, ikinci hat askerin! teslih için tüfek bile bulamiyorduk. Evvelâ Japonyadan, san. rı da İspanyadan 50 bin tüfek istedik, vermediler. Birkaç nükte Hakiki yuva Kendilerine «Hakiki yuva ne - dir)» diye sorulan devrin büyük «- dib, şsir, romancı, felsefeci ve ik - ari şu cevabları vermişler - 1914 harbi bittiği zamar Fransada hiç Kimas o zaman iktıdar mevkiinde bulunan hükümetten noksan vasiteyla harbe girmiş olmasının hesabını sormadı, sormayı aklına bile getirmedi, sanlar her saman için böyledirler, dâima neticeye bakar- lmışta, çünkü her şeye rağmen zafer O 2 İs- ç mil öte” armaranın ortasında, tanbuldan bi lar» 1 ben, kendi payıma hiç sev- mem. Hele Büyükada, en yakını a namin ölümü olan bizçak İvızin has bralarla doludur. Fakat benim Büyükaday: sevme mem, onun ilâhi güzelliğini inkâr için bir sebeb teşkil etmez, Büyüka- da, ince şair Halide Nusret Zorlutu- anın eski bic şürindeki: gürültülü ve tahsin edici nakil vesis taları girmez. Halk, uzacık yerlere , ferah, Tahat, tenteli sepet 8 balarile, aslu, rahvan eşeklerle gi- lar ve netice müsald çıkınes geç'rilmiş olan tehlikeyi düşünmezler, birçok İder. gelir. ..0hvalde uğradıkları fena akibetin bir sebebi de budur. BI2 AGI HNVAYE EHALİE VEDAD Vedada neş'e veren Bir cevelân İ | Ada bir kasaba değildir: Umuma mahsus bir bahçe; bir park gibidir. Ve en çok hoşa gidi liğidir. Hareket, gürültü arayan keleye, klübe, plâja şitab eder. Ba- şanı dinlendirmek, bislerile bashe kalmak, mans kendinde bulmek istiyen de çam lara koşar. Ada, huzur ve sükünet e biricik sığınağıdır İşitiyorum ki, o güzel iheti asude- hazzını — takiatin yenilik merakbları tramvaylar, çar Jların arasında peri sözüm ona i irme, devir yapma büdisesi bir | sade anda olup biten şeylerden değildir. Idir: Hakiki bir yuva bir jimnas - bir gecti |tikhanedir. Sihhatli bir vöcudün en Rİ İmali düğünmceği > bilek İdeni de| eğlence (1) her sabah Mars ari karşısında bir müd-'mara sular; buse ch Clam başlar, Biz de öy m sonra geri döndük. ber akşam ayni nevazi *dik. Memleha deyince bilm Burasını ta'rif etmek mür-| Bu seyran esnasında Vedadeığın ge- bu yar anlatılabilmiş midir? Büy ğildir. Zateg tabintin bu müs-| vincini, oradan oraya (o koşuşlarını, bir dağın eteğinde bulunan medha-| tosba barikasinm mümkün olmayı etinin tamamile a linden içine girilir: fakar girmeden | tasvirine burada teşebbüs etmeye biz küçük çocuk uluş- evvel başdan ayâğü kadar muşam-|<eğim, yalnız kısa cümlelerle ' bir âİA görüyorum. Bizi| ma'dan, bir serpuş ve kaput giyilir; |taslak yapmakla iktifa ede kasabaya götüren katarda: bir nevi' dalgış elbisesi... dar hatlı) o Muhakkak biraz © yürüyün, |beyaz köpük Halen Avrıpa böyle devrindedir. Muhtelif memleketler, kendi bönyelerin» ve bugün içinde | bir çocuk dünyaya getirmektir. bulundukları şartisrir. il ettikle-| | # Hakiki bir yuva deniz feni Ti fikirlere görs kendilerine yeni hü-|dir. Bir deniz feneri iletideki köpü- kümet sistemi vermiye çalışıyorlar. ren dalgaları ve onların Stesindeki Jaçık yolu gösterir, # Hakiki bir yuva bir oyun ye - Bunların beberine birer gün tah dalan v keleler & Eğer bu haberle” doğru ise, yazık olur zavallı Adayat. Onu, bi sevdiren Eğer Rusyada, bundan yirmi iki se- Ar yerliye, yab Be evvel vukua gelen ve büsbütün inflik neticesi 1 başka şartların mahsulü olan hare- keti bir tarafa bırakırsak, bu tarzda #srın yeni şartlarına intibak hareke- #nin en evvel Türkiyede tekemmlil etmiş ve şekillenmiş olduğu görülür. Demek ki Türkiye, dünya (gidişini Ve devlet mücascsssinin tekâmül ih- tiyacımı en evvel sezmiş olan memle- ketlerden biridir Bilhassa, on senedenberi daha süratle inkişaf eden bu hareket, ha len, esasında birbirine benzemekle beraber, teferrint bakımından her Yerde ayn ayrı şekille: alıyor, bun- ler ndu ayrı ayrı bir tahlil ve mukayese bu sütunda kolay değil dir. Bunun için, yalnız yeni bir nü- mune göstermek Üzere, son Fransız hükümet değişmesinden bahsedeğiz. Gnzetelerdn herkesin o okuduğu gibi Fransada mareşal Petain'in £i- Ü yanet ettiği hükümet, on gin evvel değişi. Bilâhar: gelen tafsilâttan | anlaşıldığına göre, Fransada devle- Min yüksek teşkilâtı iki parçadan te- gekkül ediyor: devletin ve İtin reisi şahsen mareşal P. K Bundan sonra, onun riyaset ettiği bir We mazırlar meclisi var; bu mec- o. birinci (o derecede mühim hazırlıklardan O mürekkeb bir baş #MOrgandır. Sonra da, reis ve İkilinin riyasct ettiği bir kabine Wwar, Fakat, bu kabine bütün nazır- Mardan veyahud nazır sıfatını haiz İâlmıyan devlet müsteşarlıklarından #mürekkeb bulunuyor. İrin yeniliği “ide şuradadır: İÜ Eakidenberi müstakil nazaret olan İmanrif, zİirmat, ticaret ve nafıa gibi İhizmetler, bu yeni sistemde de gn veya bu esas nazarete beğli müste Mşarlıklardır. Devletin asl #yavet işi pin ana hatlarile bunlar meşril ola İsak değillerdir. Direktif yukardaki * küçük nazırlar meclisinden gelecek, aşağıdaki nazırla: ve mtisteşarlardan “mürekkeb meclis de bu direktifler İidehilinde işleri ayıracak ve idare edecektir. iç Görüyor k: bu da ye: Bira bu yeni şey teki wn bugünkü halinden yarınki inki- iaflarına doğru giden bir tekâmül lirasında bu #yeni şey» tedricen, te- İümül edecek, ya İleriye, ya geriye, e yürüyecektir. Avrupada değişmek zaruretlerini en bir devler sistemi, tecrübe yoklama işile meşgul: Hemen yerde. of LER Bisgen başladı İBir aydanber! mezun bulunan müd İdam, tedavi edilmek üzere Nümune ridir. Eğlenemiyeceğiniz, neş'e bu - lamıyacağınız evlerden | sakınınız Zira bu gibi yerlerde türlü türlü hâ- diseler kopar * Hakiki bir yuva bir atelyedir. Ayvadanlığı olmıyan erkek çocukla| | dikiş sepeti bulunmıyan bir kız ço- cuğuna acıyınız. Zira onlar, bir iş vücude getirmenin zevkini öğrene memiş, tadamamışlardır. * Hakiki | bir yuva bir hitabet meydanıdır. Burada bilhassa aileyi| alâkadar eden hayatın büyük mese-| ve İvazsız olarak münakaşa edilir. Hakiki bir yuva bir gizli ce - miyettir. Aileden herhangi bir uz - vun, ailesine karşı beslediği sada - bir mânası oda, aile sırlarını yaymamak, bunların dediko- dusunu yapmamak demektir. * Hakiki bir yuva, bir yurdudur. Anneler de burası bit doktorlarıdır. 4k Hakiki bir yuva menfaatleri müşterek kooperatif esasına daya - nan bir teşekküldür. «Birimiz hepi- miz içindirn nazar kullanan evler sulh ve sükün içinde yaşarlar, 4k Hakiki bir yuva bir ticaret müessesesidir. Bu müessesenin İn - bıt ve saptı ev kadınınm Fukat sistemsiz, usulsüz bir zabıt ve rabıt da gemsiz bir ata benzer # Hakiki bir y sığınılacak bir limandır. Bütün dünyada yuva kurmanın mâna ve hikmeti de İşte bundadir. Yuva kura sevmeyi, acımayı, huzur içinde yaşamayı öğ- İ reniyoruz. İbrahim Hoyi sihhat| in ta- Kalaysız kabdan yemek yiyen iki kişi zehirlendi Kiviköyünde Yekleğirmeninde İa matisafa sokağında oturan Ayse fle| akrabasından Abbas dün yemek ya .| mişler, bir müddet sonra da zehir - lenme alâtmi göstermişlerdir. | Yapılan muayeneleri neticesinde kalaysız kabdan yedikleri yemekten ehirlendikleri anlaşılan Ayşe ile Ab, hastanasine kaldırılmışlardır. İSTE İstanbul lokantacıları küftecilerie yapa, diyeceklermiş leleri, apaçık bir şekilde ve gerer | küçük küçük arabalar. mürek keb bir katara binilir ve bütün ci. darları elektrikle tenvi: edilmiş ©- lan dağın kim bilir ne kadar derin-| liklerinde oyulmuş yollarında yine Jelektrikle müteharrik olan bu ka- tarda bir cevelân yapılır. Bütün ci- darlar, tavanlar tuzdur ve her ta- rafda şıpır ppir tuzlu damlalar sızar, Nihayet mürtefi" bir noktaya ge. İinir, burada işte bu etvafdan #zan İtuz damlalarından müteşekkil bir vardır ki üzerinde bulunulan te- peciğe nisbetle iyice derindedir. Oraya kadar inmek için katardn- ki diğer volcularla beraber bir uzun kızağa binilir ve manzaranın vah- şetinden mütevellid bi ihtiraz bis. sine rağmen kahkaha! dar inilir, Bu kadar kolay inilen bu çukurdan yukarıya çıkmak için dik bir yokuşdan tırmanmak lâzımdır. Burası dağın karmı demekdir, bir karın ki lebülsb tuzla doludur. Bu tuz türlü emroza deva olarak ve türlü © btihalelerden © geçirilerek Berchteegaden den az bir mesafe ötede, Munih yolu Üzerinde kâ'in Reihenhall-de bir tedavi o mahalli, bir kaplıca vücude getirilmesinde kullanılmışdır. Dönerken oraya da uğrayarak o te'sisatı görmeğe karar verdik. Bu zim tur mağaralar, dan büyük bir hayretle çıkdık ve biribirimize: — Buraya kadar gel mek zahmetinin mükâfatını bul dukl.. dedik, Hakikaten böyle d nda oyulmuş, her tarafı Otuz kaplanmış bir mağaranın mevcud olabileceğini ne o, ne ben düşün. memişdik; fnkat yine (odüşünlilme. miş bir manzaraya, bizi daha bi hayretlere sokan bir levhaya ertesi gün şahid olduk: o Almbach Clam Bize dediler ki: — Yanınıza lop yu- murta, peynir, bulabilirseniz soğuk etler alınız; birkac tane de kâğıd sw bardağı tedarük ediniz, bir küçük paketle sizi orava götürecek olan sözi kadar götürür. Atlasmnız kendinizi Salzburg topraklarında bulutsunaz. Bağçe denebilecek bir yere kapınn- R.İNAN, piyazcıların kaldırılmam için bir te, şebbüs yapmayı düşünüyorlarmış, dileklerini terviç ettirmek için göste. reoekleri muoib sebeblerin na olduğunu tahmin edebiliminim: Köfteci ve piyazcı dilkkânlarının manzarası çirkindir, turistler bunun haricinde köfte ile piyaz güç hasmolunur, sıhhate musirdır, Üzerinde fena tesir Köfte ile piyasın güç hazmolunduğu, sihhate "dolcunduğu sddlasını ük ISTER im bilir kaç yüzlerce fersahlarla devam eden silesi yarılmış iki tarafa ayrılarak ortada türlü inhinalarla, #vieaclar- la, bü'zen ölçülemeyecek derinlik- lere inen uçurumlarla, büzen Oke- narlara kadur gelip sürünen yükse- lişlerle bir yarık vöcude getirmiş. Uzaklardan, etraftan süzüle süzüle İgelen sular bu yanığın içine sıza- k, bir dere... bâ'zen sakin sakin laktp giden, bâ'zen birikintiler vapa- ak yer yer gölcükler şeklini alan, şurada burada telatumlarln. çağla anlar vücude getiren bir dere ki ai- ir evvel doğ sil iraz ötede birdenbire kö- İpüklere bunlnarak bembeyaz, biraz daha ileride derinliğine göz vâsıl o- lamayan bir uçurumda & yemyeşil korkunç bir şekil alır, ve böylece fersahlarla devam eden ve yorma- yacak bir yokuşla yükselen yarıkda ucu bucağı bulunmayan bir İmtidad ile uzanıp gider. Bu yarığın kenarına, bâ'zen sa - ğına, bü'zen soluna bir İnsmti geçe- cek kadar bir keçi yolu yapmıslar, icab eder yerlerine (korkuluklar koymuşlar, yol tıkanınca dağı oy- muşlar ve bir delik açıp ölere geç- mişler. ikle sola, soldan ilerileneme- sr ve böylelikle! ığın başlanzıcı- seyran imkân Biz baba oğul * böyle yüri köprü. yince sağa geçmişi sa'atlerle, gi kenara kadar inerek kâğıd bardak- larımızı doldurduk. yumurta! nı ekmeğimizi yedik, biraz sonla tekrar susuyarak ve acıkarak tekrar içdik ve yedik; bi'zen koyu yı derin uçurumların dehşetile | oraya keyıverecekmişiz, derinliklere | inip r daha içinden çıkılmaz telatun- zda boğulacakmışız korküsile tit- redik. Nihayet böyls biribirine nd duy- gularla bacaklarımızın kuvvetini av- det için imsak ederek bir çağlavanın tasir yapıyor, deriz. Sağdan devam edilemeyince biz | tık, dedi; bunu da gördükden sonra | K2İA ağaden den Seklebilie Va |onun mahalli sen İertes gün avdet yolanu tutduk. tramvaysızlığı, otormebilsizliğ Relhenhallda ancak bir geçe Gür vurdukça mühtelif tonlarda tez kaldık, Pek güzel ve büyük otelin |*ennüm eden çamlıklarının cazb pek fakir sofrasında pek uydurma | samatalarından ezade oluşu, yemeklerle ancak doyarak, kasaba- nin su tevzi'atına mahsus karışık ve İhtisası olmayanlara bir mu'amma| kadar dolaşık, pek mükemmel, pek fenne muvafık olmak lâzım gelece- ğine hükm edilmek kab eden te satına bir göz atdıkdan, nadir has taların dolaşdıkları, yahud güneş lendikleri küçük parkında bir kisa cevelân yapdıkdan (sonr ikinci İLonin'nin Versailles taklidi sarayını ve Chiemsee gölünü görmek üzere dar salaş detayı. Küçüksuda açılan plâj karikatli- İlk önce Prien köyüne uğramak |'&, Boğazisinin gehresinde bir çıban daha doğrusu doymamış mi'demizi | ibi duruyor. tatmin edecek bir çüre aramak lâ.) , “daya da kıymıyalım nm geldi. Bu çâreyi köyün lokanta. | Aman, yapmayın!. snda ve otelinde bulduk. Burası > ez keş erin ee vr TE tel olmakdan ziyade bir auberge ——XXXXX— — idi ki Avrupanın küçük kasabalarır- | da ve köylerinde emesline dâ'ima tesadüf olusur; fakat ne temiz, ne| câzibl.. Geniş mutfağı, büyük ocağı, pınl pırıl parıldayan tencereleri, başlarında danteli | serpuşlarile, | önlerinde henüz #tlenmiş kar gibi beyaz önlüklerile, güzel, girin, mü- tebessim © hizmetçileri... | Hemen İhtikm etdik ki yolcuları böyle câzib zevahirle karşılayan bu yerde el bette memnun edecek bir yemek de bulunabilir. Aldanmamışdık. yavaş sesle bir piliç kızartması «— İstanbula Rpmen ticaret he- ay le gep PİSİ yetile devam eden müzakereler için kesilecek ve pişecekei, hiç olmazan | eeldim. Müzakereler İstanbulda de- bir am'at beklemeliydi.. |, İvam edecektir. Bu hafta içinde neti- in sarayını ve gölü dahaj 1. ceğini ümkl ediyoruz.» sonraya bırakmakda | tereddüd et- : medik. Burada güzelce doydukdan| ( Demiştir. Ayni trenle Rumen ti sonra göle gitdik, sarayı gördük. | caret heyeti reisi de Ankaradan gok Vedad saravda bânisinin hep ci vapı santlerind if bir telâkigâh olan Bunları bozmak.. neden? Ne lü- zümu var? Bu kabil hamleler, eks iya, Tağbetten kınması için yapılır. Adanın kat'iyen ihtiyası yok. Otellerin z daha konfor, ahalisine bol su, sik ve süratli vapur temin edildi mi Ada ihya olur, Bundan ötesi, bi kis, korkarım ki Adayı öldürecektir, yazıktır!. Rumen ticaret heyeti Ankaradan şehrimize geldi Ticaret Vekâleti iç ticaret müdü- rü Servet Berkin dün Ankaradan şehrimize gelmiştir. Servet Berkin kendisile görüşen bir muharrir ze: imize gelmiştir. Bu heyet bir müd- netine hami olunmakdan başka su- | dettenberi Ankarada Romanyadan retle anlaşılamayan tezyinata ne ka-| memleketimize verilecek O maddeler dar lâkayd kaldıysa gölün letnfetine|ve bilmukabele alacakları ertialar o derece meftun oldu. Buradan da | hakkında müzakerelere ve temaslar ayrıldık, Menich:de hiç O yapılacak | yapmakta ii bir iş olmamakla beraber iki gün ve | *er9esssvssusan Derim ? net rh) | TAKVİM INANMA! Tren buradan gçiyor, Avrupadan gelen üzerinde bu manaara fena bir Caddelerimiz bozuktur, asfaltlaştırılmaları emelimizdir: Gelen ecnebiye karşı bu manzara ayıbdır, feryadını basarız. Küçük bir tahlilin vereceği netiöe meydanda: Sanki biz, memleketin sahibi, efendisi, hâkimi olan biz, tenette mabxl, defa işitiyoruz, bu kısmı geçelim, fakat: Çirkin bir manzarayı ortadan kaldırmak, yahud iyi bir eser yapmak istediğimiz zaman makadımızı terviç ettirmek için ortaya (ecnebiye İyi görünmek) sebebini atmanın senelerdenberi bida moda haline gelmiş olduğuna dikkat ediyor musunuz? Birkeci. Yedikule arası tenaka mahallesiğir, düzeltmek isteris: İSTER iNAN, ISTER lede oturmıya, teneke mahalleden geçmiye, Arnavud kaldırımı veya parke üzerinde yürümiye razı olacağız, fakat ne yapalım ki, arm sıra memlekete üç beş firenk geliyor, onlardan utamymrum, orun için yapmak istiyoruz Biz her Iş için, her vesilede senelerdenberi ortaya Afılmakta olan bu «ecnebiye karşı» öllmlesinin çok yersiz bir cümle olduğuna inanıyoruz, takas ey okuyucu: INANMA!

Bu sayıdan diğer sayfalar: