16 Haziran 1941 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

16 Haziran 1941 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Enternasyonal Fuara İngiltere bu yıl iştirak ediyor İzmir (Hususi Y — İngiltere hü- yonunda Hindistan ve dominyon - İarin snuhtelif maheulât ve mamu- Mit, İngiliz kumaşları, fildişi ma - mulâti vesaire teşhir edilmiş, halkın büyük alâkası ile karşilanmışıı. Bilhassa bu gibi eşyanın satışı, pek büyük bir ilgi ininde cereyan etmiş- tir. Bu sene İngilizlerin, daha geniş gckilde İzmir fuarina iştirâk edecek- İri anlaşılmaktadır. Ayrica lagiliz ticaret birliği de fuara işörak edecek ve hususi pav. yon. yapkiracaktır. Fuar mülnassbetile belediye ta. »#tarafından — rowhtefif o hazırlıklara devam edilmektedir. Fuar sahasın. daki yollar beton olarak insa edil- miştir, Birçok yollar da yaptınl - maktadir. Oteller, lokantalar siki kontrole başlanmıştır. Bahribah a parkinin tan i içi el * bir plân hazırlanmıştır. Bu plâna göre park- taki çocuk bahçeleri tevsi edilecek birçok yerlerde çocukların temiz gekilde oynamğılarını, eğlenmeleri- Bi temin için kum havuzları vücude getirilecektir. Yollar yeniden yapi. İacak ve mevcud küçük havuz hay. laz bazi çocuklar tarafından müte. madiyen taş ve kum atılma suretile sülari kirletildiğinden kaldırılacak, yerinde -tarhlar yapılacaktır, Şeytan dolabi Belediye reisliği firar sahasındaki, eğlenceler arasını Şevtan | dolabi bir Şeytan dolabi vardı. İzmir be- İediyesinin yaptırdığı 85 kişiliktir. Herşeyi tamamlanmıştır. Kültür - yarkın çok kal Şeytan dolabi iş 0 Müşteriler bindikten sonra dolab, Şeytani denilecek bir süratle dön. mekte ve insana ürpertiler geçiri. ektedir. Bu seneki fuarın en güzel gana biri Şeytan dolabi. ir. Edirnede gizli falcılık yapan iki kişi. Edirne (Fiususi) — Edirnede ötedenberi gi: rette falcilik yapan 2 yakalamıştır. 4 Bunlardan biri Emiine Dede a- dında bir kadınla Meriç ve Tunes nehirleri arasinda seyyaf költecilik eden Mehmeddir, Her ikisi de cürmü meşhud mah. kemesine verildiler. Kâzım Diriğin teftişleri Edirne (Hususi) — Bölge vilâ- yetlerinde teftişte bulunan U. Mü- İ.K. Dirik Edirneye av- | | Hayatınm en büyük heyecan-| SUN VUSTA Trakyada yeni yıl mahsulü çok bereketli Yazlık olarak ekilen mısırın gelişme ve arpa, fasulye, pancar, yetişme vaziyetleri çok ümid vericidir Edime (Hususi) — yin birçok yetlerindeki arpa mahsulü. ne orak düşmüştür. Dündenberi her yerde orak başlamıştır. Yeni yıl mahsulümüz çok iyi ve çok bere- ketlidir. Vaktinde yağan yağmur - lara verdiği tavdan isti - fade eden Trakya köylüsü kışlık mezruat noksaninı çok fazla mik - tarda yazhk ekmek suretile (telâfi etmiş bulunmaktadir. Yazlık olarak ekilen arpa, su -| 9 sam, fasulye, pancar, misir ve bos- tanların gelişme ve yetişme vazi - yetleri ümüdbahştir. Hele pancarlar çok iyidir. Alpullu şeker fabrikasi yeni yıl Denizlide damızlık boğa tevzii Denizli (Hususi) — Köy kal kınmalarıma © yardım etmek ve köylü elinde bulunan sığır hayvana. tine islah eylemek üzere köy büt çelerine konulan ve vilâyet bütçe- sinden de verilen tahsisatla geçen sene (60) ve bu sane de (40) bo-! ğa alınarak inek kesafeti bulunan köylere (40) ineğe bir boğa hesa- bile tevzi edilmiş ve o köylerde bu lunan adi cins boğalar enettirilmiş- tir, Bu boğa tevziatina her sene de- vam edilecektir. Samsun (Hususi) — Üniveriite profasörletimizden Mazhar Osman Uzman, «Keyif veren içkiler, koka- in, eroin, sarar ve bunların vücud üzerinde yaptığı tahribkâr tesirler» ş#hevzulu ikinci konferansını Pazar günü Halkevi salonunda verdi. Bu her iki konlerims ta, başta sayın va. miz Ethem Aykud ve et pancar mahsulünü işlemek üzere hazırlıklara başlamıştır. Gelecek a. yın ortasından sonra fabrikanın fa- İ aliye geçeceği anlaşılmaktadı Bu yil Trakyada bereketli şe - kilde yeğişen mehsullerin biçilmesi ve vaktinde harman edilerek kal - dırılması için Ziraat Vekâleti, orak ve harman makinelerils yardımda buhunmak üzere tedbirler almış - Hayvanların — kışlık © yiyeceğini karşılıyacak olan otlar da biçile - rek balya yapılmaktadir. Hayvan yiyeceği olan yulaf ve yonca gibi hububat da fazla miktarda ekilidir. İzmitte bir tütün kaçakcısı yakalandı İzmit, (Hususi) — Evvelki gün isarlar muhafaza memurların dan Kâzım Devrim iki jandarma - mizin da iştirakile mühim bir ka - çakçiyı suç vastalarile yakalamağa muvaffak olmüş'ur. Gölcük kazasının Eakiferhadiye köyünde Cafer Kocaağı isminde bir kaçakçı, 11 denk ve 2 küfe tü. tün, havan vesaire yakalanarak a- dalete teslim olunmuştur. Bu ka - çakçıdan yakalanan tütünlerin mec muu 481 kiloya baliğ olmaktadır. vapurla İstanbula dönen profesö. rümüz Samsun gençliği ve tatil mü. nasebetile burada bulunan Üniver- iie talebeleri ve halk tarafından iskeleye kadar teşyi edilmiş ve u- ğurlanmıştır, Konferanslar muhitte müessir bir alâka uyandırmıştır. Resim Mazhar Denizlide Bir baba oğlunu döve döve öldürdü Denizli (Hususi) — Vilâyetimiz Sarayköy kazasının merkezi Sarayköy kasabası halkindan Şerif Aki Ünlü namında bır şahıs 13 - 14 yaşlarında bulunan oğlu Meh. med Ünlüyü her nedense kizarik dövmiye o başlamış ve bu yüzden Mehmed Ünlü biraz sonra ölmüş - ir. Kaza doktoru Mehmed Ünlü- nün dayaktan vefat ettiğine rapor vermiş ve Denizli memleket hüsta. nesinde yapılan otopsi neticesinde de rapor tasdik kilenmiştir. Bandırmada bir kamyon kazasında bir genç öldü Bandırma, (Hususi) — Bandır- ma ortaokul son sınıf talebelerin - den Mustafa isminde bir genç tay- yare meydanında kendisine iş a - ramak için giderken: bindiği kam. yon devrilmiş, zavallı genç kamyo. nun altında kalarak feci bir şekilde ölmüştür, Kamyonda bulunan diğer arka daşlari" hafilçe yaralanmışlardir. Şoför tevkif sdilmiştir, tahkikat de- vam etmektedir. HİKÂYE Baştarafı 5 inci sayfada) rahatsız etmösenize... Döndüm, — Keyliniz mi bozuldu bayım”. dedim. — Evst... diye cevab verdi. Adam, iri kıyım, küstah bakışlı birisiydi. Ok yaydan çıkmıştı. Devam et. tims — O halda neden yerinizi de - Ziştir miyorsunuz” — Neden değiştireyim? Hoşu - Buza gitsin diye mi? — Hayır sizin hoşunuza gitsin — Amma da ukalâ şey bel. Söyliyen . sanki (o değil Dinime dahleden bari hıristiyan olsa... İri kıyım herif gözlerini devir. — Çattık.. Kapa gaganı bel... Ben de işi azıltım: — Çok oluyorsun!,.. Buna dü. pedülz diktatörlük derler... Çe - hen pırtını ve canın cehennemel.. dedim... Tam bu sırada birahane sahibi damladı. — Artık yeter, şamatayı kes, yoksa buradan defolup git.. dedi. Ben de, pekâlâ diye mırıldanıp bütün dünyaya; hiç bir zaman hu- zur vesülena kavuşamamak gibi bir talihsizlikle doğduğum için kendime söve söve caddeye çık - tem, doğru eve gitim. Yatağa girdim. Ne dersiniz, saatlerce har- be dair nazariyeler yürüttüğüm halde bir türlü işin içinden çıka - büyükleri de olmak üzere bin üç| Osmanı valimiz Ethem Aykutla mü-| madım. Kabahat benim mi?... yüz yurddaş hazır bulundu. Dün Malömatturuşluk eden muhâr-| darını şimdi ebesi hesabında yejrir gayretile Melpomeni yabancı; ağlıyac: Suzinik makarında bulmaktaydı.| tabirler, yani terimler siralıyordu. Kapı yerinden fırladı, bir çığlık) Fakat (tion) la biten kelimelerin |rek Melpomeni şimdi ağlıyordu. sağanağı tu Temelin boynuna atıldı. — Temelimu!.. Mon Dieu c&st #ou!... Nasıl oldu gene kavuştuk!. 'Gücile sensationi.. Temelimu, Te. metikimu-... Sus, sus konuşma... Böyle sarılanmış kalalım... Sus, ms! Temel bir şey söylememişti. O derece şaşırmıştı ki ve kapının bir denbire açılmasından o kadar kerk muştu ki söz söylemeğe muktedir değildi... Diğer taraftan Melpome ninin kollar: arasına sıkıştırılmış olan boğazından nefes bile güç geçiyordu. O derece ki bir aralık boğulmak tehlikesi baş göstermiş. ti. birdenbire kesildi. — A... Mon amour, ne oldu Niçin geceliğinle öt ruyordun?,.. İastasın Evet, evet biliyorum. hastasın!... Bunu cardiamu anladı Ah ne oldu? Nedir hastalığı: vi sın? Ah Meipomen:, ah kaymeni Temel, beyhure yere endişele. rini izaleye çalışıyordu: — Yok, ruhu revanım, yok has. ta değilim, üzülme, endişeye ma » hal yok!, Fakat Melpomeni fikrinde mu. surdır — Evet, evet, biliyorum, has - tasın... Saklama, niçin saklıyor - Hastasın' iü — Çuelle sensation, gülle en.| Siyah elbiseler giyeceğim, yüzü - setlon, guslle adoration, guellelme siyah örtüler koyacağım, her. jubilation!.., gün venin meğarına çiçek getire - safahada gösteriyor. İbrahim Heyi “Neden kalbim beni haberdar etmdei diye soruyor - Anladım... Kalbin İhasta! ceğim, ağlıyacağım, ağlıyacağım. ağlıyacağını düşüne — Melpomeni, güzel başın üze- rine yemin ediyorum ki hasta de- gilim — Pek iyi öyleyse niçin geceli. ğinle oturuyorsun?.. — Bilmem!. Oturuyordum İş - tebir az meşguldüm!.. Evde bu kıyafeti tercih ediyorum... Daha rahat!... — Niçin evde oturuyorsun?., — Nereye gideyim?... — Sen evde oturamazdın',.. E- vet, evet hastasın! — Yok canım Yok... Bü » tün mukaddesatım üzerine yemin ederim ki hasta değilim!.... — Peki, niçin beni karşılamağa , — Ne zaman geleceğini bilmi - yordum kil. — Niçin temesdi? — O da kimi, senin petit oceur söy- — Vok efendim, yokt... — Ah Temel, Temelâki, Teme. Tikiimo sende bir şey vari... Sana bir şey olda... Melpomeni, islemiyerek, bilmi. yerek, Temelin en hassas noktası. na bemas etmişti. Sana bir şey ol- du, demekle Temelini en derin, &n gizli ıztırablarını uyandırmıştı. Bu gözleri işitince Temel sanki bir ya- rasınâa dokunarak canını acıtan ol- muş gibi irkikli ve heyecanla sor- du: — Bana bir şey mi oldut,,. Ne oldu?... Söyle!,. Söylesenel... — Ne bileyim... Sen böylede. ğildin!... Evde oturmazdın, gece. lik giymezdin, sonra... Devâm etmek için sesime fazla" sile tatlılık vererek kırıttı; — Sonra senin Melpomeniyi göndüğün zaman daha çok ateşlğ gösterdin!. Beni par politesse ya. landan öptün!... Eskiden olsa böy- le mi yapardın?... Ve gene ağlamağa . başlıyarak devam etti, — Evet, biliyorum, sana bir şey Bir gün; pehlivanta birisi kızmış Aliçonun odasına gelerek: — Usta bel Sebze yiye, hepten kötüledik be! Kızanla; et birak be! Deyince; Aliço kaşlarını çatarak mukabele etmiş: susak ağizlılar... çinge- ne böygirlerine saman buldunuz da, arpa mı yedirmek istersiniz? Eti, tatlıyı pehlivan yer be! Diyerek zavallı adamları tahkir etmişti. Halbuki; bu talebde bulu- nanlar da birer başpehliyandı. Fe- kat Aliço; dinlemezdi. Aliço; gırtlağına o düşkündü. Üç dört okka külbastiyi bir oturuşta yerdi, Aliço, şarab içmekle beraber cğ- lencesine de düşkün adamdı, Sui - istimali vardı. Orada, burada dur- maz çapkınlık ederdi, Böyle olduğu halde, demir gibi bir vücudü vardı. Sonra; biçağı belinde adamdı. Şakaya gelmezdi. Pehlivanların he- men hepsi Aliçodan çekinirdi. Aksi, lânet bir insandı. Koca Yusufa gelince; Yusuf, A- liçonun büsbütün aksine bir şahsi. yetti, Kahve bile içmezdi. Yusufun köylüleri şöyle rivayet ederlet: — Yusuf evlendikten sonra; a - nası, gelininin ve oğlunun odalarını ayırmıştı. kendisi , iki odanın or- tasında bulunan sofada yatar ve ya iye, da rurdu, Eğer, gece Yusuf. yüz numaraya kalkarsa, anası ne olur ne olmaz diye hemen yatağından elinde sopa firlardı? Ğ Gelin ile, oğlunun bir sraya gel mesi Yusufun anasinin elinde idi. Ve bu da kaide ile olurdu. Eğer, güreş zamanı ise; zaten Yusuf gür reşlere çıktığı için evde bulunmaz- dı. Ve tamamile bakir bir kız gibi dolaşırdı. Yusuf da gaddar ve kırıcı idi. Lâkin; Aliço gibi hain değildi. Ar- kadaşlarının hukukuna tecavüz et- m Yusuf; bütün Deliorman pehli » yanlarının yaptığı gibı idman pardı. O da, Aliço gibi, köşar, taş âtar, duvar idmanı yapar, yağlı masaj yaptırırdı. Yusuf da az sebze yerdi. Ete, hamur işine düşkündü, * Yusufun Kirkpinara © geleceği malöm değildi. Aliço: Şumnuda iyi bir pehlivan türediğini haber al- mıştı, Lâkin, görmemişti. Adalı, Aliçodan başpehlivanlığı alnıyA 'savaşıyordu, Elli beş yaşın- da olan Kırkpınarın yirmi yedi se. nelik kurdunu genç ve tuvana vü- cudile ortadan silmiye çalışıyordu. Fakat; ihtüyar kurdu bir türlü yenemiyordu. İşte; Koca Yusuf 'bu 'alarda Kırkpmata çıkageldi: Ne oldu Temelimi Üç gün sonra Melpomeni ayni suali soruyordu. Fakat şimdi ke * deri, elemi sonsuz olmuştu. Bu üç gün zarfında Temel yeni tarz ha. yatı mucibince harekete devam et. mişti, Eski Temeli ihya etmek içini zavallı Melpomeni her çareye baş vurmuştu. Fakat beyhude emek! Temel, sırtında geceliği, başında takkesi, minderin köşesinde mu - sikile meşgul olmaktaydı. Bir ak - şam Melpomenihin rakı içmek teklifini şxidetle reddetmişti, — Rakı mi?,.. Navzübillâh Üç gecedir Melpomeni kendisi ne'tahsis edilmiş olan odada da - kikadan dakikaya artan bir asa - biyetle Temeli, saatler geçtikçe de Temelden kat'ı ümidden sonra bir türlü gözüne “girmek İstemiyen uykuyu beklemişti. Dördüncü gü- nü son bir teşebbüste bulundu. — Temelimo, sen artık beni sev miyotsun!... — Ne demek 0?,.. Sevmez olur muyum!,.. Bunu nereden çikarı - yorsun nurüaynim,.. Seni sevmez olur muyum?... Seni o derece se - viyorum ki tahtı nikfihıma alma- — Sus... Tövl « Ağzından ne acayib kelâm zuhur edecekti. Biliyorsun ki evli değilim... Ni . kâh olalım... — Olamam!,.. Olamam!... İde nında da bir kalın sopa bulundu 1 Kırkpınar güreşleri Yusuf Kırkpınara geldiği zaman herkes onun heybetli görünüşüne bakarak birbirlerine soruyordu: “Kim bu? ,, Aliço bacanağı Karagöz Ali, Fi hibeli Kara Ahmed hasımlarından âhir ömründe intikam alacaklardı. Türk peblivanlığının eski üdet- lerinden olduğu veçhile Yusufun ve kendilerinin Kırkpını gelecek - lerini kimseye bildirmemişlerdi. Kırkpiaarda başpehlivanlık gü- reşleri başlıyalı bir hafta olmuştu. Desteye, küçük ortaya, o ortaya, büyük ortaya, başaltına yapılan veiz lerce pehlivanlarının güreşleri ayırd edilmişti, Nihayet; başpehlivan müsabaka, ları olacağı gün gelip dayanmıştı. Zaten; başpehlivanlık güreşleri iki gün sürerdi. Yusuf; Kirkpinara, başpehlivam- İk güreşinin başlıyacağı gün geldi. Yunufun yanında, Şumnu: beyle. rinden bazıları vardı. Karagöz Ali ile Fikbeli Kaza Ahmed de beta - Kırkpınarı dolduran | seyirciler; bir öküz arabasının geldiğini gö - rünce: içinde bulunanlara göz attı. İçinden Filibeli, Karagöz Ali, bir iki Şumnu beyi ile. çök uzun boylu, geniş omuzlu, iri enseli bir pehliva- nın da çıktığını gördüler. Herkes merakla birbirine soruyordu — Yahu; bu kim? Kimee bilmiyordu. Yakışıklı gü zel bir gençti. Pehlivan olduğu bel- li idi. Ve başpehlivanlık güreşi gü. nü, Filibeli ve Karazöz Ali ile gek diğine nazaran başa güreşeceği mu- hakkaktı. Kimdi acaba? Herkes, çadirlarinin önüne çıktı. Çocuklar öküz. arabasinın — geldiği yere döğtu köşuştu, . Anlamak isti- yorlardi. Nihayet; aradan beş on dakika ya geçti, ya geçmedi, kim olduğu anlaşıldı. On binlerce, seyircinin ağalında gu cümleler dolaşıyordu. — Kavalalı Yusuf pehlivan imiş İhtiyarlar » eskileri | hatırıyarak şunları fisildaşıyorlardi; — Anlaşildr, Karagöz Ali ile Fi. libeli Kara Ahmed intikamlarını ak mak üzere yeni yetişen Yusufu, A- Kçoya getirmişlerdir. Ahali birbirins girdi. Bu hali gö- ren Aliço; olduğu yerden hiç kipm damamış İâkayid tavırlarla yanim dakilerle konuşuyordu. Belki de ne olduğunun ve kim geldiğinin farkın. da “değildi. Meşhur çingene Çopur pehli işi anlamış ve babası olan (sı geldiği zaman Aliçonun neden çin- gene Çopurun babasi olduğundan bahsedeceğim) o Akçoya O koşarak geldi ve heyecanla; — Usta bel Kim geldi bilir mi sin? Yusuf bet, Aliço; ehemmiyetsiz bir tarzdaş — Kim o, Yusuf bel — Hani şu Kavalalı kızancazl (Arkası var) Melpomeni duymakta olduğu azabın tesirile ellerini, kolların büküyordu. Uamour!,.. Temelikime!... Sa, de karı koca mı olmalı!,., — Tabii değil mi?,.. Günah iş, liyecek değiliz — Amma ben evliyim galiba. Evet... Apustolla eskiden evlen miştik. Niçin evlenmiştik bilmi yorum amma evlendik işte!... — Ondan ayrılırsan seninle ev. lenirim!... — Pek iyi... Amma Apustol iş temiyecek, niçin isin içinde para meselesi var... Apustol beni bıra. kırsa sermayesinin yarısını da bi- rakacak... O zaman ne olacak?. Apustol mahvolacak?... Amma b. liyorum Apustol çok Okumazdır, hem çok kurnaz, hem çok paragöz dür, Beni dünyada bırakmaz! Ne çaref,;, Melpomehi Eschyle veya So 'phöclesin fatialarının bir katırama ni olmuştu. Bulunduğu mevkie an, cak kadiri Yunan facialarında te. sadüf edilebilirdi. Ne yazık ki kı- yafeti vaziyelile mülenasib değil « di. Sırtında, şu son moda ropdö şambr yerine Phidiaş ve diğer eski Yunan heykeltraşlarının mermer üzerine ebedileştirdikleri — şelâle sular: gibi iökülen uzun elbisele- rin, ağırörtülerin bulunması lâ » zamdı. (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: