31 Ekim 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

31 Ekim 1942 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA 4 babam kızı oğlana (o vâdettiler, lâkin ne zaman birleşecekler) Burası belli değil, Düşünülüyor ki Dilber kendisinden evvel çı rak edilirse ondan daha eski ve daha büyük olan Nevberin büs. bütün suratı asılacak ve artık ev-! de tutulamıyacak bir hale gele- cek. Onlardan sonra bir de Me - Jekper var. O da pek şirin bir kızcağızdır, daha da pek küçük. tür. Ancak on dört, on beş yaş: ç İZMİR HİK UZAK HATIR . MA'LİD ZİYA LU —s— O söylerken ben hep ona ba- İiyor, halini, simasını, tavır ve odasını tetkik ediyor, bütün bu tetkiklerden bir hüküm neticesi E. YESİ ALAR ARLIĞİL Bunlardan 30 tanesini hallederek bir arada yollıyan okuyucular rımızdan 80 kişi la ü 24 sökük VE db şiye hoşlarma a an vereceğiz. ve anladım ki ne zaman onu ha. çocuğu vardır ki ona sadece adile yalimde uyandırmak lâzım gelse | Osman deriz. Onu da elbet görür hep bu et beninden başlıyacak: sün, İkisi de pek iyi çocuklardır, tım, şimdi bile onu hatıralarımın | bütün selâmlık işi, çarşı işi, hay» arasından ararken, zihnimde çeh ra: 1 — Bir asılma vasıkasının — alma, mından (10). yanlara bakmak, icabında sraba İresini tersim ederken iptida nok- çıkarmağa — çalışıyordum. Ona| ber manasile güzel denemâzdi, fakat hiç de çirkin değildi. Bir yandan büyük annesine, bir yan dan teyze kızı benziyen yerleri vardı. İri sarı gözleri, donuk saz bir benzi, kumral kaşları, ince ve mevzun| bir endamı vardı; yaşıma nisbetle | boyu da biraz uzum sayılabilirdi; bele hali, tavrı, edası pek ki. bardı. Bu da mensub olduğu aile- ni saletinden gelme bir şeydi, ün konuşuyordu. Telâffu - zunda İzmir şivesini andıran bir şeyler yoktu, o da İstanbul ço - cukları gibi düzgün söylüyordu; bütün bu güzel taraflarına rağ- men ona güzel demekten beni « lakoyan bir hususiyeti vardı: Birden, bunu farkettim. Sol tarafında tâ şakağımın al. tında koyu kahve renginde ve! | Salime « ablaya|/ tasını bu leke teşkil ediyor. 4 | Bir aralık kapıya vuruldu. Af.| gümüş tepsi ile ancak yirmi bes yaşlarında, yakışıklı, © kırmızı yüzlü, kırkık bıyıklı, uzunca boy- lu, sevimli bir genç uşak girdi. Affan ona: — Süleyman, dedi; ilk önce tepsiyi yere bırak, son- ra şu köşedeki küçük (masanın üstünü boşalt, onu odanın ortası- na koy, iki tarafına da iki sân- dalye yerleştirdikten sonra tep siyi mâsanın üzerine kor, yarım saat sonra gelir, alırsın. | Anlaşıldı ki bu evvelce adı geçen Arnavud Süleymandır. O- mun hakkında fazla malümatı Affandan aldım. Süleyman aldı- fı emri intizam ile tatbik edip| odadan çıktıktan sonra bir ma - yı koşmak onların vazifesidir. Bu işleri herkesi memnun edecek su. rette yaj ar. Evde de onların yemesine, içmesine, giyim ku mına dikkat olunur. İkisi de a- hırın üzerinde iki odacık vardır. Orada barınırlar, orada biraz hayvan ve gübre kokusu vardır amma onlar alışıktırlar. .. ölü is — Bu Arnavud 3 İSüleymanın bir de aşk hikâyesi vardır; dedi. Sonra on iki yaşımda bir çocu ğa aşktan bahsetmek muvafık olmıyacağım düşündü, galiba: — Ya'ni, diye bir ilâve yapmak) istedi, onu da bulamıyarak vaz- gecti. hikâyesine devam etti, Onun böyle bir ihtiyata lüzum görmesine hiç ihtiyaç yoktu. Ben nice aşk hikâyeleri bilirdim, yı- ğınlarla aşk hikâyeleri okumuş. tam. larında. O daha ziyade Salime ablamla eniştem Şevket Kemal Beyin hizmetlerine bakar, Söz aramızda Salime ablam onu eniş. temden kıskanmaz değildir; fa- kat kız pek kurnaz, enişte de pek zeki olduğundan her ikisi de gözlerini kaldırıp ( birbirine bakmazlar. Sen, dikkat edersen! bunu farkedersin. İşte sana ha- rem ve selâmlik halkını anlatımış oldum. Mutfak halkını da unut- mamalı, Kocadan bahsedilirken mutfağın siyah kızlarını düşün. meli. Mecbur bacıyı gördün mü? O artık koca düşünecek yaşı! çoktan atlatmıştır; fakat onun! İ nezareti altında yemek pişiren, İ çamaşır yıkayan, bulaşık temiz-. liyen, ekmek yuğuran üç kız var. dır ki üçü de gençtir: Fidan, Sünbül, Ferah. Seninle beraber evi dolaşırken mutfağa uğrarız irice bir bakla büyüklüğünde bir et beni vardı ki yassı bir çıkıntı)sanın başına geçtik. Mecbur baz teşkil eden bu ârıza bütün sima-, “nin hazırlıyarak gönderdiği bu #mın manasına bir soğukluk ve | Kohyaltı tepsisinde neler yoktu. riyorduu. Böyük anmesi O Kevser) İZmirin meşhur küçük turunç re- Hanımla onun diğer torunu Sa-| $€li, tulum (peyniri, pastırma, lime ablada da. çehrelerinin ge- zeYtin. çekişte, koca bir kap için ne o yerinde böyle bir leke, ot| de bâlâ dumanı tüten süt, v.s. beni değil, sadece kahve rengin-| (Affan elile sucuk ve pastırma de bir leke farketmiştim. Bu le.| tabakların bir tarafa (sürdü: ke onlarda hem küçük idi, hem| — Pek severim amma biraz son. pek göze çarpacak derecede de-|ra teyzemin elini öpmek için ba- #ildi, hattâ onların saçlarile bu.|reme gideceğim. Sen istersen yer Bu tamamile olmasa bile kismen | sin. Akşam üzeri türkçe hocası kapamak mümkün olurdu; fakat) gelecek. Onun için bu nefis şey. Affanda bu et beni öyle gözülleri geceye saklıyalım. trmalıyan bir ârıza oluyordu kil OUfak bir tevakkuflan sonra &ilenin bir farik alâmeti kabilin-| reçele, peynire iltifat etti; ken - den nesilden nesile intikal eden| disine ve bana süt koydu, fin- bu leke olmasaydı ona belki gü-| canlara şeker ilâve etti; ve söz zel denebilecekti. Ben onu far-| söylemekten pek hazzeden bu köttikten sonra sanki üzerinde) çocuk başka bir bahse geçti: üç sarı kıla, baktıkça yetişiyor, — Demin, dedi; tepsiyi getiren kabarıyor zannedilen bu leke) genci gördün mü? Biz buna Ar- bütün çehresini kaplamış oluyor. navud Süleyman deriz, du. O da büyüyünce sakalını salır| adı (o kendi o üsmine O âdeta verecek olursa belki bu lekeyi, yapışık bir lâkab gibidir. Bunlar kti; lâkin şimdi? Şimdi| selâmlıkta iki kişidir. Bir de da. bu handa onzule hir iasis vantılha gene ve cok güzel bir Türk Arnavud Süleymanın hikâye «| elbette. Bunları görürsün. Hele sini anlattı: — İçeride üç tenelmutfak benim pek sevgili mekâ- Çerkes kızı vardır. Bunları gör-| nımdır. Ben aile sofrasında sıkı- dün mü? Nevber, Dilber, Melek-İ kırım. Büyük annemin haremde, per. Dikkat ediyor musun? İsim.| büyük babamın selâmlıkta iki leri kafiyeli, Kafiye nedir bilirsin| sofrası vardır. Bunlarda hemen yı her vakit misafir de eksik olmaz. «Evet» manasına başım eğ -| Buralarda türlü merasim ve er- İdim O devam etti: — Nevber/kân dairesinde yemek yemek ba İ asık suratlı, her vakit bir şeyelna bir işkencedir. Karnım açıkın. İ hiddet ediyor zannını veren, ço-İ ca mutfağa uğrarım. Mecbur ba- ban köpeği gibi ısırmağa hazırcı tencerelerin kapağını açarak dişlerini gösteren çirkin bir kız-| hazır yemekleri gösterir. Hangi. dır. Belki çirkin değildir de bir) sini canım çekerse bana onlardan parça gü i varsa bu hali) ayırır. Terbiyeli kabak dolması- onu örter. Dilber adı gibi haki-İna, arpa şehriyesile, yahud no- katen dilberdir. Bu sözümden) hudla pişmiş pilâva, kuzu kızart- benim hisseme bir pay çıkarma. | masına, hele hamur işlerine bayı. Benim bu işlerle alış verişim yok) lerim, Sen de aile sofrasından tur, lâkin Arnaved Süleyman için| kurtulmak fırsatını bulur da be- öyle değil. O kıza fena haldelnimle mutfağa gelirsen, bak ne tulkundur, kız da ona, Nasıl ta-) mükellef ziyafet çekeriz. Ben nışmışlar, nasıl sevişmişler, o bulmutfak halkını harem halkından öyle bir şeydir ki ne duvarlar, ziyade severim. Fidan, Sünbül! ne kaç göç, ne dönme dolap iki| Ferah... Görsen ne cana yakın; gönlün buluşmasına engel ola -| şeylerdir. Hele onların elemek maz; yalnız gönüllerin değil,| yuğururken kendi dillerile söyle. hattâ kendilerinin de dikleri besteler bana pek ziyade — ... Büyük annemle büyük rikkat verir. Kabil olsa da bün- 3 — Budala iti, Dünya o yüzünün karılardan © arta layan (5) 3 — Eren (1). mansbiyet o (0, 4 — Başına ebe lie bir nevi mayi (8), 5 — Nola (e, ? Feryad sldası (2). ç 6— Ku m man (2), İptidal bir makil vasıtası (3), 7 — Kaya parça manda yapılan (6). 8 — Boru wdası (2), Bir bağğın kurumuna verilen isim (4), Dlmar ilâhe (2. 9 — Mülkiyet edi (2). sapına dakilan şey (2), *mir (2. 10 — Soru eda (2), Eliiyei Tİ. Yukardan aşağıya doğra: 1 — Bir erkek imi (10). 3 — Yağmur baru (8), Bir kadın Vermek (5). Yarı kalemi ları notaya alabilsem de kanun- da çalsam... Affan söyledikçe mestoluyor, kahvaltı tepsisini unutuyordu. Gene başka bir zemine atladı: — Sana selâmlık halkından bah sederken bir kişiyi unuttum: A. rabacı Pavli... Bu bir Rum ço- cuğudur amma artık Türkleşmiş gibidir. Büyük babam ona bir para ödünç verdi, onun da birik-! miş parası varmış, ikisini ekliye- vek bir güzel lânde satmaldı, bir çift de yağız hayvan!.. Lândosu, atları bizim ahırdadır, kendisi de sabahleyin gelir, lândosunu ko - şar, müşteriye çıkar, akşama ka dar çalışır, arabasını, atlarını a. bıra getirdikten sonra evine ihti yar anasının yanma gider. Hare me büyük bir araba lâzım olun- ca onun İândosu tutulur. Büyük 43), Münsadi sa, i — Kulummuş (4), libas (3). Yalancı olmzyan (0). — Mademeler 18). Avrupada bir mehir (3). Yalin! 7 140 5 — Mutwbal ozu (2), Yama (2). 9 — Veriçeriler zarmnmıda bir Bn, van 18. İ 10 — Ken olmayan (4), Valide ba) m "babamla hezabları vardır, bor - cunu yavaş yavaş Öder, nasıl? Buna pek aklım ermez, Bir gün iseninle beraber onun lândosuna binelim, tâ Bucaya kadar bir İseyran yapalım! Bu tasavvur İzerine kahvaltı bitti ve beraber. ce hareme geçtik... Z (Arkası var)" H.Z. Uşakbışil 5 means Yeni neşriyat ) ÜLKÜ — Bu mili kültür dergisinin. me say çikmişlir. Tavsiye ederis, l Eskinin sonu Sevr, | Yeninin başı Lozan | Dik ON

Bu sayıdan diğer sayfalar: