28 Kasım 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

28 Kasım 1942 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MÜSAHABE SON POSTA Şaşırmış genç Yazan: Halid Ziya Uşaklıgil ilköy inziva köşeciğimde | Hölir gelip beni gören zaman beni füturumdan silkerek! bir nebze inşirah veren saatler. dir. Bu meyanda arasıra tanıdı zl henüz tane lerden gelenler de vardır. Bull ya şü ihtiyar adamı ya - kından görüp dinlemek merakı na düşmüş olerler, yahud. her hangi bir zeminde aza eden sorguların cevadı e yaşlılığın tecrübelerinden almak isterl içinde gene hiç imedi Geçen hafta görmedi ğim b im ve ismini işi ez eve gelerek ba elik bir pusula gönder rdüm. Bu pusulada ben rica «di » diğini g en kısa bir mülâkat yordu. İmzasında isim. yoktu. mini sonradan öğrendim, fakat burada onu tekrar etmyieceğim. İmza yerinde: Kendisini şaşır - mış bir genç... kelimeleri vardı. Bu kelimeler benden bir Pkir almak emelini ifşa ediyordu. | belki de bir yardım... Yalnız pu- sulada kullanılan mülâkat ke mesinden üşüdüm. gene bir me. sele için neşredilmek üzere miü- İâkat talebi olmasın, d'ye.. Ben son yıllarda mülâkat ver- memeğe karar vermiş olmakla beraber gafil avlandiğım zaman lar oldu. İtizar ederim, muhata- bımı iskât ettiğimi inanırım; fa. kat ç konuşur, şuradan buradan | söz açar, cevab vermemek kaba- lik olur, tabiatile ben de müsa - habenin cereyanına kapılırım. E vet konuşulan şeylerden zihnin. de bir sermaye toplar; eğri, böğ- rü, çarpık çurpuk sözlerden mü- rekkeb bir min Dul gün , bir gazetede, bir mçcrmma- da bir ikiye görürsünüz ki zinle sanki yapılmış bir mülâk: tn hikâyesidir. Size düşünmedi- # « ,,ömediğiniz sözler at - Fedilmiştir. Canınız 8 kari Cak me yaparsınız? sanız bir münaka Tursunuz ve bu, nerelere kadar & ir. İşte bu sebebledir k kelimesinden ürkerim. z Kendisini şaşırmış genci ka - bul ettim. Henüz yirmisini uş mış, halinden, tavrından, giyini şinden anlaşılan yüksek om mensub bir den olduğu an ulan ve zekâ gözlerinde okunan sevimli bir genç | Yargım talebi ihtimali hemen silinmiş oldu. O, oturmadan ey - vel kendişini tanıttı, İlk önce is- mini söyledi: Birinci defa olarak işitilen bir isim... İlâve etti: - Bu sene Galatasaraydan çıktım, Üni. versite talebesindenim. Edebiyat ei Jamış oldu. edebi asıl x dai e lid çalışmai heves duyardım, mektebden çı kınca kendimi bu e eşi yanma kaptırdım. Faz , olara! tarihe de çok merak ediyorum. İldsini birden yürütmek imkânı ni bulacağıma yor ağa Haş niz son günlerde biraz şaşır n lütfederseniz beni irşad edecek - siniz... Bu mukaddemeden sonra 9 - turdu ve bekledi. Pek edib, pek bakik bir hali vardı. Ona hemen 'n girişmis ©- kim bilir, i mülâkat Edebi romanımız: 20 Yazan: Cevad Fehmi taraf ipek, gümüş ve kıy - ağaçlardan yapılmış eşya - idi. Kapının karşısı” er metii : anlaşılan bir takım kolyeler ve boncuk dizileri dikkati çekiyor. du. Bütün eşya birkaç asırlık ma- zisi ve an'aneleri olan eski bir ailenin ikametgâbında bulunul - du anlatmakta idi. İçeri girilince insanın birden çarpan sıcağa yakın ılık yüzüne i hava hafif, fakat cok hoş bir lâ.'bir rob var. Belli ki bunu mah .'anlatıyor. ısınmış oldum, bu kendisini şa - sarmış olduğundan bahseden gen Bunlarla geçirilen ci anlamak için ihtiyat ile sor -|lek Türk irfanının gulara başladım. — Edebiyata merak etmi, manızı atılarım, bütün ha; edebiyat ile geçirmiş olan ben - den başka bir cevab bekliyemez. diniz, elbette, fakat ne için şa- gırmış olduğunuzu anlıyamadım, bunu bana izah eder misiniz?... İzah etti: — Bu son zaman - larda yeni neslin eski lisanı anla- madığından, hele divan edebi - yatile meşgul olabilecek kadar bir sermayeye malik olmadığın. âyet eden muharrirlerin, mlerin yazılarına tesadüf ediliyor; hattâ mekteblerde di - van edebiyatına da miş bir süren- ler oluyor. Bir bakıma göre hak- hdırlar. Yeni nesil eski lisana, hele divan edebiyatına tamamile yabancıdır. İşte ben! Bilirsiniz ki Galatasarayda fransızcaya bü - yük ehemmiyet verilir. Du isa. nın eski ve yeni edebiyatla uğ - rasılır. Kendimi misal olarak zikretmek lâzım gelirse ben Fran sız edebiyatına Türk edebiya - tından ziyade vâkılım; hattâ fransızca eski kitabları, meselâ Montaigne, Rabelais, Marat Ron sard kabilinden edip ve şa - irlerin lisanını pek kolaylıkla o- kur, anlarım, buna mukabil edebiyat muallimlerimizin ün gayretlerine rağmen İsmeil Ha - bibin, Agâh Sırrının ve emsalinin edebiyat tarihlerinde görülen nü münelerle ne eski lisana, ne de divan edebiyatına bir vukuf ser- mayesi tedarik e Bakinin, Nef” değil, hattâ Tanzimat edebiyatın dan Hâmidin, Ekremin bir man- zumesini, daha ileriye gideyim, Fikretin, Cenabın şiirlerini an - amaktan âcizim. Nesirde de böy le. Namık Kemalin, daha yeni- lerden Süleyman Nazifin bir say. fasını anlamak iddiasında bulu- amam, Şu halde bu netice çıkı- yor ki ben kendi dilimin edebi - yatma fransızca edebiyatı kadar vâkıf değilim. Nasil olur da ben Üniversitenin edebiyat şubesi de yüksek tahsil yapmak iddia sında bulunabilirim? Şimdi bir de yeni neslin divan edebiyatına vukufunu isityenler var.. Bu na- sıl olur, ne vasıta ile?... İşte be ni şaşırtan ve sizin fikrinize mü- #acaat mecburiyetini veren bu - dur Gülümsedim; ve yutkunarak: — Divan edebiyatını bir tarafa bırakalım. O tamamile başka bir meseledir. Mademki bana müri caat ediyorsunuz, o halde mü - saade ediniz, sizden birkaç sev sorayım. Bilirsiniz ki bir tabib- Öte.| den şifa uman hastalar âdeta bir imtihan geçirirler, Tabibin sual- lerine vazih cevablar vermed'k- ce illetin teşrihine imkân yoktur. Bunun için saygısızlığa hamlet . meksizin soracağım seylere oce- veb verir misinir? İlk önce an - lamak isterim: Eski yazıyı okur musunuz ?... — Hayır? Dedi; biraz göz a- lışkanlığım var amma buna oku- mak denemez. — O halde her şeyden evvel eski yazıyı okuyabilmelisiniz, an. hikmetini biraz sonra oturduğum koltuğun yanındaki kanape üs - tünde yarı açık duran bir kitabi görünce anladım. Demek Nilüfer az evvel bura- da idi. İhtimal bu kitabi okuya- rak beni beleliyordu. Uzanarak kitabı aldım. Meşhur Belçikalı Maurice Maeterlinek'in «Arılarm! hayatı) adlı eseri... İcimden bir isyan hisi yük - seldi. Niçin Edgar Wallasın ka. dın canilerden bahseden bir zabı- ta romanı değil de (Arıların ha- yatı) ? Bu ağır dekor, bu okuya- karakterine ciddi delâlet e- mi eser, bu kokusu ve ev sahibesimin hâlâ meydanlarda görünmemesi... Bunlar A“ hep tesadüf mahsulü mü? Yoksa tertib ve kasd eseri mi? İşte mihayet kapı açılıyor ve eşikte Nilüfer yörünüyor. i bir heyecan içindeyim. Cenaze günündenberi onu görmedim. Ar kasında siyah kadifeden dümdüz “ lirsiniz ki ilim ad cak o sayededir ki bugün kütüp- haneleri dolduran, yüzlerce yık her zeminde mahsullerine el uzatmak imkânı hasıl olur, ve 6 zaman eski yazı ile beraber eski lisan ile de ülfet etmiş olursunuz, Dikkat ediniz Yalmz okumaktan (O bahsettim, yazmak büsbütün başka bir iştir, ve ona İüzum da yoktur. Bir de eski yazımın imlâ belâsını çıkar sanız o zaman yalnız şaşırmaz» sınız, boğulursunuz. Onu bir la- rafa bırakınız... — Fakat; dedi; okuyabilmek için öğrenmiş olmak lâzımdır, bize mekteblerde bu kudret ve. rilmedi. — Ve verilemezdi; dedim; mekteb dersleri o derece dolgun- dur ki zaten bunların yükü altın da çocuklar ezilmektedir. Bu yü- ke bir de eski yazı ilâve edile mezdi. Bunu hiç kimse istiye- mez. Ancak yüksek tahsile gi. venler buna fırsat bulmalıdırlar. Bu fırsat onlara ya resmi bir ma kam tarafından verilir, yahud olmazsa kendileri icad ederler. Eski yazıyı okumak hayatın her zemininde lâzım olan bir serma- yedir. Tarihle iştigal edeceğinizi söylediniz: Eski tarihleri okuya- bilmelisiniz. Hukuka mı intisab edeceksiniz, yahud bir idarede in sesede vazife evrak arasında iniz, daha İdolaşabilme! gidelim; bir matbaada mürettib olacaksınız diye farzedelim, esk n alıp yeni yazıya çe iz. Daha rebilmeli, sallere lüzum var mi? bir ilim adamı olacaksınız . Bi. içinde arı öyleleri zuhur etmiştir ki adler' İsanları dünyadan (silinmiş eski kavimlerin toprak altından, yüz- lerce yıllık uykudan çıkarılmış taşlarında muamma kabilinden kalma işaretlerini çözmek, bun- lardan mana çıkarmak için ömür vakfetmişlerdir. Avrupa müsteşrikini ne yaparlar bilir. siniz. Onlar Çin ve Japon yazı larını, Sanskrit (eserlerini ve © meyanda Arab, Fars, Türk eski kitablarını okurlar, Türk irfanı- nın eski hazineleri yalnız Türk çocukları için kapalı kalsın diye meyiz elbette Biraz durdum ş nda irtica” ile — Hayır! Dedi; maksadı iyice anlıyorum ve size hak veriyo. rum, Ben de baslen türlü düşünü yor, değilim. Fakat... — Evet, fakat... Sustum ve ilâve ettim: — Eğer vaktiniz var an bu bahsi biraz daha genişlete- Tim — Çok teşekkür ederim, dedi. Z. Uşaklığil to ihikâr yapmış! Taksimde, Küçükparmakkapıda inşaat malzemesi satan Yaban 160 kuruşa satılması lâzım gelen çimen to çavallarını 10 İlradam satmağa kalkışmış, Emniyet kaçakçılık bü - rosu memurlari tarafından suçüstü yakalanmıştır. Vaban elli korunma Müddelu . mumiliğinde £ sorgusunu müteskib tevkif edikiietir. sus giymiş. O lâhızada garib bir tedai ile mücevher kutularının içindeki kadifeleri (o hatırladım. Hafif esmer ve mat teni üzerinde siyah saçları ve siyah iri gözleri ile meşhur tablolardaki Meryem resimlerini andırıyor. Çenesi bir az yukarı kalkık, bakışları de - rin, biraz mağmum ve bir hayli mağrur... İlik hava içinde hâsıl olan hafif bir temevvüç, biraz), evvel salonda duyduğum güzel kokuyu bü sefer bana onun vü - cudundan getiriyor. Yarabbi melekler kadar güzel görünen kadının dünyada mevcud en de- ni, en İğrenç, en fena mahlâk olması mümkün mü? Yine ayni lâhza içinde cenaze ül sonra Neclâ ile ilk kar- şılaşmamızı hatırlıyorum. Onun gözlerindeki yaşlar bunda yok. Fakat buna mukabil bunda öyle bir bakış, öyle bir duruş var ki her halde Neclâdan daha derin bir teessür içinde bulunduğunu | Şübert'in hayatı hakkında bir a- sahibi mi| ileriye — Sakın siz| —S$iz arasında —| Harb meseleleri: “Bitmemiş Senioni,, niçin bitmemiş? giz | lğ Franz Şubert Bu sene ile camam 120 sene o- layor ki Franz Şübert meşhur Bitmemiş Senfonisini | yazmıştır. Bu senfoninin uyandırdığı büyük alâka, bunun yüksek bir san'at eseri olması kadar bu senfoni. nin bitmemiş olınasını icab ettir. miş olan sebebdir. Bu şimdiye kadar bir sır olarak devam edip gitmiştir. Bu hâdiseden istifade etmek listiyen bazi sinema müesseseleri, bunu ele alarak bir takım mi İar uydurmuş ve bu arada da lay uydurma şeyler sıralamış dur muşlardır. Halbuki hakikat şu- dur: Şübert, bu esere 1822 de baş lamıştır. San'atkâr o sırada yir- mi beş yaşında bulunuyordu ve vedi senedenberi muzik kompo- zisyonları ile meşgul oluyordu. | O zamana kadar şarkı beste- İlerile meşgul ıken birdenbire usu lünü değiştirip mesaisini senfoni İbdama hasretmiye başlamıştı. Bu teşebbüsün ilik mahsulü simi- pörle yazılan eser olmuştur ki bilâhare buna Bitmemiş Senfoni adı verilmiştir. Şübert, eserini İdört parçadan terkih etmiş, bu- nun ikisini tamamlamıs, ikisini de, belki bir zübul eseri olarak temamlamamıştır. Bu sırada Gratz musiki cemiy. Şübert"i fabri âzalığa seçmişti, Şübert, bu İbu cemiyete hediye etti. Fakat İ eserin bazı parçalarının eksik öl * ması umumi bir hayret uyandır- mıştı. Şübert'i tanıyanlar, onun bumu, Oo unutlkanlıkla yaptığına hükmettiler, Çünkü Şübert son derece velüd bir san'atkârdı En nefis eserlerini gayet çabuk ola- rak bir çırpıda kaleme alır, son. ra ilhamı geçince onu yarıda bı- rakır, bir yeni esere aşlardı. Bit- memiş Senfoninin de böyle bir ilham noksanına kurban gitmiş olmsama hükmettiler. Bu sebeb- ledir ki bitmemiş senfoni, Gratz musiki cemiyetinin perişan evra- kı arasında kaldı, unutuldu. Şübert öldükten ve eserin ya- zılması üzerinden 43 sene geç- tikten sonra Avusturyada o Hüt- tenbrenner malikânesinin kilise mugannisi olan Herbek bu eseri, Hart nekadar sürecek ? Yazan: Seyfi Kurtbek B ugün herkesin düşündüğü ie en mühim mesele bu h bin ne kadar süreceğidir. Harb. ymas evvel ve a di kadar büyük, millet ve maliyeleri üzerindeki tahribatı © kadar ge- niş oldu ki bundan sonra millet lerin böyle bir fsiâketten kaçın. mak için ellerinden geleni yapa: cakları ve hattâ harbin çıkma -| milletlerin bünye sına mâni olamasalr bile onun mümlcün olduğu kadar kısa sür- mesmi temine çalışacakları sa - nılıyordu. Bundan başka harb silâhlarının tekâmülü, O hususile| hava ve zırhlı kuvvetlerin çoğa ması harbin kısa zamanda neti- celenmesini mürakün kılaca! Yıldırım harbi denilen bu şe de kısa bir harbin mürevviçleri| Almanyada idi. Bununla bera - ber, Alman erkânı harbiyesi dırım harbi hayallerine kapılma- dan bir taraftan da harbin pek uzun sürebileceğini hesab etmiş! ve hazırlıklarını da ona göre yap| mıştır, l Harbin ilk senesinde Alman! taarruzları, sulhde düşünüldüğü) şekilde ve yıldırım harbi halinde | cereyan etti, Polonya üç, Franra altı hafta içinde meğlüb edildi.| Balkanlarda bir hafta içinde ne- öce alındı, Rusyaya karşı taarruz başla - yınca, burada nihayet iki ay için. de neticenin aimabileceği sanıl - mıştı; aldanılmıştı, Yıldırım har bi, yalnız hava ve zerhli kuvvet- lerde üstünlük, seri hareket ve yüksek bir kumanda heyeti taleb etmekle kalmıyordu. Taarruz e. husus- larda geri olması, defi silâhları- nın az millet bünyesisin çürük olması da şarttı. Halbuki Rusya- da bütün tahminlein üstünde bir hazırlık olduğu meydana çık- tı, Bizzat Alman devlet reisi, Rusyadaki hazırlıkların tahmi » ninde hata edildiğini söylemiş- tir. Yıldırım harbi şartları orta- dan kalkınca harbin uzun süre- ceği hakkında artık hiç bir te - reddüd kalmamış oluyor. Bir senelik mücadele neticesinde Rus yanın nüfusça en kesif ve iktısa. den en zengin olan şarb mınta- kaları isgal altına alındı. Fakat şarkta netice alınamadı, Bu sene çm Almanların büyük bir imha meydan muharebesine girişecek- iri tahmun ediliyordu. Almanlar i| cephenin cenub kanadında ve ik- tısadi bölgelerin işgalini hedef tutan mahdud bi; taarruzla ikti- İfa citiler; hattâ, bu taarruzdan bekledikleri hedef« bile tama men varamadıla, Volganın Stalingradd. cenuba doğru olan kısmında garb sahiline ve Hazer denizinin garb kıyılarına kün olmak ve Kaf- kasyayı işgal etmek gerekti. Ta- srruzum geç s1. Rus mukas vemeti ve ihtimal kâfi kuvvetle- rin kullanılmaması ve bazı sevk ve idare hataları böyle bir neti. cenin alınmasına imkân bırak - madı. Gelecek bahar harekâtın gene olanca şiddetite başlıyaca- £ında şüphe edilmemelidir. Gelecek yaz şark cephesinde kat'i netice alınıp alınamıyacağı şimdiden kestirilemez. O Fakat böyle bir netice alınsa bile har » bin sonuna yaklaşmış olamıyaca- iz. Ondan sonra da Mihverci » lerle Anglo-Sakson'ar © arasında mücadele devam edecektir. Rus ya cephesinde netice alındığı tak dirde serbest kalan büyük Alman kuvvetleri karşısında müttefik « lerin Avrupaya bir ihraçta bu- lunmaları ihtimali pek zayıftır. İngiliz ve Amerikalılar şimdilik Afrikada yerleşmeğe çalışıyor lar. İlerisi için şimdiden geniş plânlar yapılamaz. İngilizlerin meşhur bekle ve gör düsturunu harb için de tatbik edeceklerini ve zuhur edecek hâdiselere göre hareket şekillerini kararlaştıra « caklarına intizar etmeliyiz. He » men İtalyaya karşı taarruza ge“ çileceği hakkında yayılan ha » berler, daha ziyade bu memle « ketteki efkârı umumiyenin telâ- şa düşmesi ve maneviyatın bo * zulması için çıkarılmaktadır. He- nüz Alman kuvvetleri dinamiz - mini muhafaza ediyor. Müttefik. ler ise henüz hazırlıklarını bitir- miş değillerdir. $u halde bugün için iki tarafın da kat'i neticeli tanrruzlarda bulurması imkânı yoktur. Yapılan harekât ileride yapılması tasavvur edilen böyük harekâtın hazırlanmasından iba- vettir. Harb bu gidişin yavas vas vas yıpratma harbi şekline gire İsseri, bu seçime karş cemilekör! buna rağmen Rus ordularınm) cektir. Böyle bir harbden en çok Wir teşekkür ifadesi olmak Üzere! büyük kısmı imha edilemedı ve (Devamı 7 inci sayfada) Kız okulları veleybol maçları Dünkü maçlara iştirak eden genç kızlardan bir grup şatonun kütüphanesinde ele ge- erdi ve lk defa çalındığı zaman muhalled bir eserin uyandırdığı derin bir heyecan ve alâka doğur du. Söhert zalim denebilecek bir (Devam 7 inci sayfada) İçimdeki ses yeniden yükseli- Dikkat et Cemil, büyük bir aktris karşısındasın!, Evet büyük bir akti.is.. Buna şüphe yok. Ben şimdi onun gü- zelliği ile uğraşacağım yerde ay- ni kabiliyeti haiz bir aktör olma. ya çalışmalıyım... Tek ipte oy- namaya kalkan iki cambaz işte karşılaştılar. Haydi Cemil cesa - ) Elimdeki kitabı masanın üze- rine bırakarak ona doğru yürü- buldüm, o da ilerliyor. Hararetle €- Bimi sıkıyor. Bu kadının hüviyetinden sızan öyle esrarlı, öyle büyüleyici bir kuvvet var ki heyecanımı bir tür. Tü yenemiyorun. Allah yardım - erm olsun! — Fitnatın en çok sevdiği ar- kadaşmın evine hoş geldiniz Ce- mil Bey. Rica ederim, oturun. Bu evin kapıları bundan sonra sizin için daima açık kalacaktır, Br. rada daima sizin için çarpan, bir Eminönü Halkevi jimnastik sa. lonunda başlıyacağını haber ver - l diğimiz kız okulları voleybol maç.! $. Terakki Lisesine yecani ile takib edilen bu maç'arın sonunda Cümhuriyet Kiz Lisesi « 15.9, 15-7, lari, dün hakem Semi Açıköney'in | Çamlıca kiz L. . İst Kiz Lisesine | idaresinde oynanmış, baştann niha- 15-2, 15-6 sayı ile galib gelmiş yete kadar seyircilerin alâka ve be. lerdir. z. Ben, yalaız ben de; bü. tün ailem halkı, hattâ ihtiyar ba- banı ve anam da sizi daima #€- vinçle ve samimiyetle karşılıya - cağız. Bize sık sık geliniz. > güzel bir monoloğ... Aca- ba evvelden yazılıp ta mı ezber- lenmiş?... Öyle olacak? Usul malüm... Şehzadebaşındaki fgü ran kıza o Yeşilköyde söylediği sözler de ezberletilmemiş mi idi? Karşıma oturuyor. Cevab ver- mekte acele ediyorum: — Çok teşekkür ederim Nilü- fer Hanım, Beni teselli edecek yezâne yerin sizin yanımız olaca- ğını ve bana hüsnü kabul göste. receğinizi zaten biliyordum. Mü- saadenizden sık sık istifade ede- ceğim. Kahve getiren hir hizmetçi içeri giriyor. Bir iki saniye su - suyoruz... Sonra: — Çok bozulmussunuz, diyor. Kayıbı © kadar büvük ki size hak veririm. Böyle felâketler kar kardeş, bir abla kalbi bulacak! şısında bizi teselli edecek yeğâ nokta hayatın muvakka: ve ölümün ebedi olduğudur. Sevdik lerimizin ölümü bizler için nhas yet zamanla mukayyed bir ayrı, lıktam ibarettir, Kadın rolünü o kadar güzel oynuyor ki gayri ihtiyari sinirle. niyorum. Bu hoş sözler benı mem bun edeceği yerde kızdırıyor. Fakat o hiç bir şeyin farkında « değilmiş gibi devam ediyor: — Fitnatı o kadar severdim ki inanmazsınız sizi taziye için di- lim konuşurken kulaklarım ayni teselli verici sözlerin bana da söylenmesini arzuluyordu. o Pek yazık oldu Fitnata, . Pek erken bu ölüm, pek erken... Mukaddeme bir Ni uzaya. cağa benziyor, bahsi değiştir « mek için soruyorum. — Dadının getirdiği emanet « leri aldınız değil mi Gayet yersiz bir sual... Kadın bunları aldığını mektubunda ba» na bildirmedi mi? Bu ne bede « riksizlik... (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: