2 Nisan 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

2 Nisan 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika No: 14 lanarak dağa çıkmışlar, Süleymanın Sarayında 'KUDUS KIZLARI ” Yazan * M. Necdet Tunçer Süleyman, havuz başında eğlenirken, saray muhafızı telâşla içeriye girdi:- Yahudiler silâh- Ölümle tehdit edilen Süleymanın zevcelerinden Aturyeli Prenses Sama — Sen içmez misin, Sahra? v edevi rakkasesi yere eğilerek kükümdarın dizlerini öptü. Genç saki, Sahraya bir kadeh $a- Tp uzattı. Süleyman Sahraya sordu: iç Simdiye kadar bir erkek sev- | din Mi, Sahra? Diye cevap verdi. * Süleyman tekrar sordu: iç Sevmedin... Fakat, hiç de se- Vilmedin mi? mültl.i,.. Sok müşkül vaziyete düş- Beğey'ni kim seyer? Dedi. Ben bir Sül kırıyım... eyI d - üK Bi Mman bir kadeh şarap da mek> * nedir, bilmiyorsun de - Sahra: H K layır.., z iye mecbur olmuştu. _,.ğ"buki Sahranın kuvvetli bir tıle.:"“ O, kahraman — Şaon'u Si AYA seviyordu. Si ha çapyan jassalar, iği :':_'“ küpüne benzerler, dedi, in- %g:ğ’ aşkın - heyecanlarile Bi biy . dikça, içi boş su küpü gi- İşe yaramaz. Bu v havuz * da Süleymanın muhafızı | W':rın. gelerek hükümdarı v L Muhafızın — tavrından :"'h" bir haber getirdiği belli » î%'r Man sevinçle sordu: a “mara'yı buldular mı? Ayır, Mellâ! Neş'enizi kaçı - Bdi <e haber getirdim. Hemen Yür B Söylemiye mecburum: İhti- | la,ik"' Peşine bir sürü silâhlhı tas ( Süle Çıkmış. | Taühyi Bözünün ücile saray ;ı’:'m Süzdi —— Kara Yezan : eviren: Muammer AlâtUr| — SP; İerseniz Gt Saat on bire kadar bek %İS ile :f Olur, Bana bir iki san- :';."" Y_';bıuyük fincan süt ge - Mllğa Ç .hluılan bir tabaya I silindir şapkah, karma N 'uı.:ığî' ddımş':ıgıaa. nol- :::;l. bir v bazı şeyler mırılda - N, Piger AĞi bir yukarı dolaşı- X Ra l Beldi; © OA zatiğlinizi bekliyor, de- ."e _;;:d hizmetciye şimşek gi- Ç Öyle Dazar fırlatarak: Hibar yA? dedi, Kara hakika » Bz bir adammış, Üç senedir 9 1 Ğfaşan bir adamı te - buyuruyorlar! büs »— Bu silâhları kime karşı kulla- klar? m't_â İstiklâl istiyorlarmış. Bunu kimlerin elinden alacaklarsa, on - lara karşı kullanacaklarmış. — Demek ki Yahudiler bana kar- ı isyan ediyorlar.. Ve bu âsilerin başında ihtiyar Bua bulunuyor, öyle mi? Saray muhafızı başını sallıya - rak bir adım geri çekildi. Süleymanın-neş'esi kaçmıştı. Be- devi rakkasesine seslendi: — Sahra. Haydi git ve kalbini doldurmıya çalış! Sahra çıktıktan sonra, Süleyman saray muhafızına döndü: — Kaç kişi düşmüş bu serseri » nin peşine? — Yahudi mahallelerindeki eli silâh tutanların hepsi... — Ya Efrayim? Dün bana Filisti- nin en büyük incisini satıp kucak- la para alan bu şeytan bezirgân da gitmiş mi onlarla beraber? — Onun da babasına yardım edi- ceğini söylüyorlar, Fakat o, dağa çıkmamış.. — Hamo, Tamara ile beraber e- nun da izini arıyordu. Hâlâ bula- mecbur etti. layacak ye ederim, nlıkta bir ışık Edgar Valas tün bunlar onun yüzünden ağardı. Anladın mı? b — Anladım mi ! - — Şu sakallarıma bak, her teli bembeyaz değil mi? — Evet müsyü! x Hizmetci merdivene doğru yü » Tüyerek, ziyaretciye yol gösterdi. Bu defa sakallı adamın koltuğunda kitaplar yoktu. Sol kolu bütün vü- cudu boyunca sarkıyordu. Sun'i e- li cebinden dışarıya çıhn;ju. e: Fişer kaj açtı ve Ylml'lr haber verdı%lı mütebessim bir gçehre ile ziyaretcisini karşıladı. Başındaki silindir şapkası ve sır - tındaki pardesüsü ile bu adam ha- kikaten komik bir manzara arze - diyordu. Bilümum taşra gazete ba- ilerinin nazarı dikkatine: Uzun müddet betimle muamele yapan taşra satlıcılarının gör. dükleri istikamet sunulet ve sür'atten — memnun kıldık!ınfıı son zamandaki tevali eden müracaatları ile IM'"'. 935 senesi nihayet- lerinde hasbelicap mesleğimden çekilmek - ve biraz dialenmek zaru- retinde kaldığım tarihten bu güne kadar ışlfrmı bıraktığım müşteri- lerimin bu hususta sozişli mektupları beni tekrar işe başlamağa faşra gazete'er bayii Mella! mamış mı acaba? — Hamo iki gündür meydanda | yok, Mellâ! Onun da Yahudilerin tuzağına düştüğünden endişe e « denler var, Süleymanın neş'esi kaçmıştı: — Bu yıl «yeni sene> nin burcu şeamet — kasırgasile dönmüş ola- cak. İki aydanberi her gün bir iç sıkıcı baber alıyorum. Uzun za - mandanberi baş kaldırmıyan A - monlular bile şimdi bana meydan okuyor.. Yahudiler isyan halınde,, Hebrorda'ki zaytinlikler bu mahsul vermemiş.. Tamara'yı & rayımadn kaçırdılar. Uğusuzlukla- rın hangi birini sayayım?! Diyerek ayağa kalktı. İsrail hükümdarı (Büa'nın isva- nı) işini sabahleyin düşünmek ü - zere harem dairesine Beçmiştir. Hükümdar yorgundu. Neyş'esizdi. Dinlenmiye ihtiyacı vardı. On yıldanberi sarayında ne ka- dar rahat, ne kadar üzüntüsüz ya- şıyordu. Babası Davut öldükten, Süley - man, büğünkü kadar sıkılmamış, bugünkü kadar müşkül Vâziyete düşmemişti. Z Siüleymanın zevcesini ölümle tehdit eden kimdir ?.. Süleyman harem dalresine ge - çer geçmez, yeri bir hâdise fle kar- şılaştı. Süleymanın sayısız Zevcelerin - den biri olan Asür pronseslerinden Sama, meçhul bir el tarafındar tehdit ediliyordu. 5 Süleyman o gece Sama'nın 9 « dasına gitmişti. Sama yatağının kenarında ağ - hyordu. Sülevman. — Sen-de mi müztaripsin? S&n: de mi ağlıyorsun! Diyerek birdenbire geri dönmelr ve geceyi neş'eli zevcelerinden bi- rinin odasında geçirmek istedi Sama yerlere kapandı: (Devamı var) Piyasada çalıştığım günlerle ayrıldığım gönleri takdir ederek arayanlare mücssesemi bugünden itibaren açmış olduğumu —müjde- lerim, Eskisinden daha mükemmel surette her törlü ihtiyaçları karşı. ni bir teşkilât kurdum. y mzeteci ve kilapçı meslekdaşlarıma ee PEMEERE İstaabul, Ankara caddesi 48. 1 umum Kevfiyeti benimle çalışmak arzu hürmetle ilân A, Zeki K arkasından kapıdı ve haldeki işlerinin başına döndü. On dakika gonra, patronünun ya- tak odasının kapısı açıldı ve ziya- retcinin sesi duyuldu. Ziyaretciye yöl — göstermek için merdiven - lerden bir kaç basamak çıktı. Ka « Hüşulan son sözleri — işitti. İhtiyar bağırıyordu: — Artık bundan sonra ne Pa - tagonya! ne ateş toprağı! Sustu, Sonra ilâve etti: — Her halde verdiğiniz çek yü - zünden başıma iş çıkmaz. İhtiyar konuşa konuşa karidoru Beçti, merdiven başına geldiği za - man, Fişeri gördü: — Yunanlı. değil mi? hepsinin Allah belâsını versin! dedi. Ziyaretci sağlam kolu ile hiz « metçinin omuzuna hafifce vürdu; — Sana benden nasihat! dedi, Yunanlılardan sakın. Bu adamlar - la iş görecek misin? hep peşin pa- ra ile iş gör. — Peki müsyü, fakat Kara bana karşı her zaman cömert davranır, — İnanma, zavallı adam, inan - eei ll A ÜŞ di ie . oli : liklefabrikad Nitekim Kontaplı beni duvarcı ayırdı. Resmi binalardan tamire muhtaç olanları gösterilir ve bura- da ustalarımın güzü altında çalı - şırdım. İş, o kadar ağır değildi. Şunu ver, bunu aldan ibaretti. Dokuz ay kadar da bu işde kal - dım. Geçen müddet zarfında gar - diyanların itimadlarını da kazan - mış, kendimi onlara sevdirmiştim. Çök vakitler serbestce dışarıya çıkmama bir şey demezle rve bazan Çok valitler serbestçe dışarıya ütü için evlerine gönderirlerdi. Evlerde çamaşıra yardım ve ütü, istifademi temin ettiği için hemen dama böyle bir fırsatı kollardım. Kadınlar yemek, tütün ve harçlık- sız bırakmazlardı. M. Pol ve Vıktoryaş'aradan do - | | kuz ay geçmesine rağımen henüz gelmemişlerdi. O eve taşınan hir başka gardiyanın karısından öğ - Tendiğime göre, Fransada kalmak için çalışıyorlarmış. Esaret, bana kadını çoktan u - nutturmuştu. Evinin önünden geç medikçe hatırlamazdım. Esasen 0- na,, gelip geçici bir sevda ile bağ - Tandığımı zannediyorum. Büyle de olmasa, işkence, en derin aşkları bile uyutup hatırdan çıkarıyor, Neş'eli ve serçeden farksız şekilde konacak dal arıyan güzel Fransız kadınının da beni unutmuş oldu - ğunda şüphem yok. O, bir mevsim- di. Ancak p kadar sürdü. İşte bu şekilde seneler geçti, ter- zilik, amelelik, boyacılık, duvarcı- lık her şey yaptım. Bin bir mihnet çektim. Yine bir gün, senelerden gonra, birinci firarım acısını unut- rmuştum. Üç arkadaş tekrar kaçtık, Fakat aylarca azaptan sonra, tek - rar yakalandık. Yine bir buçuk ay zindan bapsine mahküm oldum. Çok çile çektim. Artık seneler geçiyordu. İhtiyar- lıyordum. Buradan kurtulmak için yeniden teşebbüsler yaptım. Mek- tuplar yazdım. Yurdun kurtuldu - ğunu haber aldım. Bütün-dünyalar benim olmuştu. 'Memleketime ka- vuşacağım günlerin yaklaştığına inanmıştım. Ablamın — mektupları bende bu inam uyandırmıştı. Hü- kümetimizin para göndermek üze- Te teşebbüse giriştiği haberini al - | miştim. ... O gün Paris sefarethanemiz baş- kâtibi Celâl Hazım beyden, adre- sime beş bin frank yol masrafı gön- derildiğine dair bir mektup aldım. Bir hafta sonra para ile birlikte komiserliğe de emir gelmişti. Pa » rayı alarak polis dairesine gittim. Komiser tahkikatım yaptıktan son- ra tevkifhaneden pasaportumu al- maklığımı Ve menfi cezamın da affedilmiş -bulunduğunu söyledi. Aldım ve tasdikini yaptırdım. Her işim bitmiş, vapurun gel - mesi kalmıştı, Çalıştığım fabrika i- le olan alâkamı da kestim. Bir ma- aş nisbetinde ikramiye ile fabrika direktörü M. Jak, beni taltif ederek föbrikada kaldığım takdirde aydı Bu sırada Karamn odasından doğru hafif bir gürültü duyuldu. Ziyaretci sordu: — Ne var, ne oldu? Hizmetçi gülerek cevap verdi: — Kara odasını sürmeledi, Yani artık rahatsız edilmesini istemi - yor, Saate baktı: — Tâ saat on bire kadar... İhtiyar mırıldandı: — Ne alçak adam! dedi, ömrüm- de bundan daha alçağını görme - dim. Merdivenleri indi, kapıdan çıktı ve karanlıkta kayboldu. Fişer elleri cebinde ihtiyarın gi- dişine bakıyordu. Ziyaretcinin ha- Tint hiç de beğenmemişti, Tekrar saâte baktı. Daha saat ona beş vardı, —13- T. X. dedi ki: — Eğer içeri Bgirerseniz, eminim ki Leksmah sizi gördüğüne son de- üyan'a sürülen — Türk Ppolisinin hakiki hatıraları: 30 Hapishaneden kurtuldum. Günde- açalışmağabaşladım. * beş yüz İrank vereceğini söyledi. | Teşekkür ettim. | Müstemlekedeki Türk arkadaş- || ayrı ve uzun uzun | larımla ayrı dertleşip vedalaşarak - kendilerine bütçemin müsaadesi nisbetinde pa- raca yardımda bulundum. Onlar - dan ayrılışım çök hazin oldü. Hareketimizden 36 saat sonra İngiliz Kolonisi Serümam'a geldik. Buradan Transatlantik kumpan - ve daha mamur bir şehir. İki gün sonra Martiniğe geldik. Buradan Transanlantik kumpan - yasının başka bir vapuruna aktar- ma edileceğimiz için o gün şehirde kalacaktık. Eşyalarımı alarak rih- tıma çıktım, Aktarma edildiğimiz Makori da- k ve modern bir vapurdu. a Haver limanına gidi - yorduk. Puantapit, Tirenitat, Gadelop li- manlarından da bir mikdar yolcu geldi. Vapurumuz bu iskelelerde | çok kalmadan yoluna devam etti. İspanyanın Sentander — limanına geldiğimiz vakit yağmur yağıyor- du. Ertesi günü tekrar yola çıkarak iki gün sonra Havr'e geldik, Bura- sı şimdiye kadar uğradığımız yer- lerin en güzeli ve muhteşemi idi. İki gün kaldım ve Senlarende 1- ken bankaya vermiş olduğum üç bin frangı bura bankasından ala « rak ekspresle Parise geldim. Pariste gardiyan — arkadaşımla birlikte Normandi oteline indik. Pariste bir kaç gün kalmış, gez- Pariste kaldığımı kâfi görmüştüm, | Esssen param da nihayet bulmak üzere idi. Marsilya tarikile İstan - bula gitmeği kararlaştırdım ve bir gün, Alize görünmeden Parisi terk ettim. * Marsilya konsoloshanesi başkâ - tibi Haydar bey (bir adı da İsken- || gerdir) eski bir arkadaşımdı. Evin- || de misafir etti. Ve on beş gün va- | pur gelinceye kadar beni gezdirdi. || Marsilyadan * yunan — bandıralı Potris vapurile ayrıldıktan beş gün sonra Pireye geldik. Canım boğazları geçerek İstan - bula kavuşunca gayri ihtiyari göz- lerim yaşardı. On sene önce büyük bir elem ve matem içerisinde bı raktığım her yer, ber şey, bütün İstanbul bir neş'e ve huzur içinde çalkanıyordu, Karşilayıcılar arasında anamla İ babam yoktu. İstanbuldan ayrılır - ken göz yaşları ve sızlanışlar için - de arkama düşen bu ikt kıymetli vücudun orada bulunmayışı tees- sürümü büsbütün kabartmıştı. Öl- düklerini anlamışğ hüngür hün - Bü. ağlıyordum. Hemşirem ve akrabam, polis ar- kadaşlarım, şube müdür müuavin - leri, merkez memurları, komiser ve baş memurlar, dostlarım, arkadaşla- rum ve gazeteciler, bir çok vatan - daş buketlerle etrafımı sarınışlar, göz yaşlarımı silerek bağrılarına basıyol iâkadar oluşunuza ben de sevin - dim, Gizli zabıta şefi, bir şeyler mi - rıldandı. Ve T. X. ân önde, o arka- da Skotlandiyardın bitmez tüken- mez koridorlarına daldılar, — Beraat kararnamesini almak- ta müşkülât çekmiyeceğinizi zan - nediyorum. Dün akşam ihtiyar Bürtolomef'le beraber yemek ye- dim. Yarın ne icabederse yapacak, T. X. sordu: — O hâlde Leksman'ı tevkife ma- hal kalmıyor, ç Şef başile menfi bir işaret verdi. Sustular. Bir aralık T. X, sordu: —İhtiyar Bartolomef size ye - mekte hiç Belinda Meriden bahset- medi mi? ğ Şef, muavinine hayretle baktır — Belinda Meri de ne oluyor? T. X. kızardı, kekeledi: — Şey.; dedi, Belinda Meri Bartolömet'in kındır da... — Ha, evet, hatırladım. Bu kız şimdi Fransadadır. — Yok canım? Şube müdür muavini böyle hay- Tece memnun olacaktır. Onunla a- | retle sual sorarken, kalben Belin. Meslek arkadaşlarım a beşinei şube baş memuru Nurübey elindöki altın kalemi uzattı: — Meslek arkadaşlarının hedi:- yesi olan'bn kalemle hatıratım ya- zacaksın! Notlarımı bu kalemle yeni baş « tan beyaza çektim. SON Son Telgrafın ı Müsabakası Bayanı Tanı t Son Telgrafın Müsabaka Kuponu BU ReSİM aa olduğunu nin totoğrafı bildiririm, AD2ES 4 Kadın dişcisi MARİ SOLLEERGER DİŞ TABIİBİ İstiklâl caddesi, Lüksenburg Ap. Perşembe ve pazar günlerinden maada hergün saal 9 dan 12 ye ve saat 14 den 18 e kadar kabul ettiğini sayın müşterilerine bil- rir. nrüğü 25884 No, beyannamesine ait 14-11-936 tarih ve 428297 No, lu makbuzu zayi ettim. — Yenisini — çıkaracağımdan eski: bükmü olmadığını ilân ederir da'nan hakikaten Fransada olmasını pek istiyordu. İki polis âmiri Mansus'un oda- Sına girdler, Bunlar böyle toplan- dıkları zaman, derhal mesleki me. seleler etrafında konuşurlardı. Şim- di de Kara ile hiç münasebeti ol- ben de ne söylee yoruldunuz; 4 yeceğimi şaşırmiş bir vaziyetteyim, — Şimdi gel bakalım şef dostum, içeride bekliyor. 'T. X. dostunun koluna girdi ve onu bir misafir gibi odaya soktu. (Devemı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: