Tefrika No: 110 Matem bürümüştü. Şaon meydanda yoktu. Herzkes onu arıyor.. Herkes onu soruyordu. Halkın: — Yaşasın Şaon.. nara sından da anlaşılıyordu ki, Şaor Sağ olarak gelmişti. Fakat, bu sesler alay saray kapı- Sına varınca dinmişti. Süleyman işin farkında değildi. O hâlâ Şaonu at üstünde ge Sanıyordu. İhtiyar sihirbaz birdenbire gök - teki bulutları göstererek: — Buğün canınız sıkılacak, mel- Diye mırıldandı. Süleyman: — Ne diyorsun? dedi, Şaonun Kt Güse döndüğü bir günde canım mı sıkılacak İhtiyar sihirbazın cevap verme - sine meydan kalmadı. Amondan Belen hassa zabiti, Süleymanın ya- Bına geldi.. hükümdarı selâmladı: — Şaonu getirdik, mellâ! Zabittn yüzü gülmüyordu. Süleyman: — Onu neden senin yanmda gör- Müyorum? Deyince, zabit hakikati anlattı: — Şaonu kuyudan -bir kurban Vererek- kurtardık. Yaşıyop... fa- kat, bir ölü gibi yaşıyor, mellâ! üleyman hayretle zabilin yü - * Züne baktı: — Ne diyorsul Yaşıyor?.. * Evet. bir türlü diriltemedik. üstünde güçlükle getirdik. Süleyman yumruklarını sıka - Tak bağırdı: — Kaltak Nâya.. Nihâyet kendi- Sine boyun eğmiyen kahraman ku- Mandanımı bu hale getirdi... Ve ihtiyar sihirbaza dönerek: li, dedi, toplanın onun ba- ikteki bulutlar dağılıncıya kadar Şaonu ayıltınız! Sihirbaz yerinden fırladı.. Sediye ile yukarıya çıkarılan Şa- Onun cesedini mermer havuzun ba- $ina bıraktılar.. Şimdi Süleymanın bütün tabip- Tİ ve sihirbazları faaliyete geç » Mişlerdi. Şaonu dirültmek için ne müm - Üünse yapılıyordu ve yapılacaktı, ... bir ölü gibi mal Sahra.. Süleymanın bu Arap rakkasesi Tnerdivenlerden uçar dü. _—-—ııı—_n_—ı—uwıım—u»ıınıı—u———uı———ı-ıu—ıvııııı-ı.ııuı.ıııı—-——u Yazan : yeviren , Al Jenings Muammer —K ı(z:yanııın hepsi de, işte bahçenin | 'Barında duruyor. Genç kadın bu sözleri söyledik- Sonra, pencereyi kapattı ve Sanki dığarıda kimsecikler yokmuş » perdenin kıvrımlarile tekrar Uşmaya başladı, Hakikaten bahçenin kenarında Yığın eşya duruyordu. Yağmur- San, rutubetter artık eşya ölmak « n çıkmiş bir hurda yığımı! Maralat bu yığına doğru yürü - lu':Vînln Mütevazı oşyasından ne uşsa, hepsi orada! Ğ'l'nm yildönümü için satın l- iİşlenmiş bir konsol! Yemek ma- M ve altı sandalye! Dora'nın o ka- Ve nihayet Amondan gelen hassa ölüğü esrarengiz bir süküt ve müp: sarayın — taraçasında dü. Hükümdarın yanında Yazan : Sihirbazlar o gece sabaha kadar uğraştılar.. Yıl- dızlarla konuştular.. Bin türlü ilâçlar yaptılar. Şaonu yerinden kunr Biraz önce sevinçle haykıran in- Banların çehrelerini şimdi keder ve ölmüş İnsanları dirili — Şaon geldi, ölü gibi havuz ba- şındasyatıyor. Demişlerdi. Şaon, Kudüsten ayrilirken Sâh- Taya: «— Senden başka bir kadın sev- miyeceğim!. Demişti. Sahra, Şaonun geldiğini görünce sevindi. Cesedin başına koştu: — Seni ben canlandıracağım, Şaon! Sihirbazlar Sahraya: — Hastayı rahatsız etme! dediler. Onun iyileşmesine biz çalışacağız. Hükümdar bu işi bize eraretti. Sahra: — Ben sizin işinize karışmıyo - rum!.. Haydi, ne duruyorsunuz? Bir yığın et ve kemik halinde yerde ya- tan bu canlı ölüyü nasıl diriltece - ğinizi ben de görmek istiyorum. Dedi. İhtiyar sihirbaz Sahranın kula- ğina eğildi: Onu seviyor musun? — Elbette seviyorum. O da beni seviyordu. -O halde heren odana git.. Şao- nun yıldızı güneş batar batınaz do- Bacak, Onun yıldızına yalvar! Bu- rada beklemekle bir şey kazanmiş olmazsın! Sahra ihtiyar sihirbaza güldü: — © hâalde siz de önun yıldınımı | bekliyorsunuz demek? — Hayır. Biz ona tilisimli ilâç « lar yapacağız. Çünkü o, Amanlu - Tarın (meş'um kuyusu) nda zehir « lenmiştir, Sahra bir adım geriye çekildi.. Gözleri doldu, Hıçkırarak ağlamak istedi. Ağlayamadı. Hıçkırıkları boğazında düğüm - lendi, Önüne bakarak yavaş yavaş o- dasına gitti. Güneş batıyordu. başımı çıkarmış.. gözleri gökte.. Şa- onun yıldızımı Gar çok beğendiği meşin örtülü, sa- rı çivili sandalyeler... Yığının üze- rinde de İra'nan o zamana kadaz hiç Börmediği etrafı sun'i güllerle si Jenmiş bir sepci Zavallı adamım gözleri yaşlandı ve kendisini tutamıyarak tekrar e- ve doğru koştu. Kapıyı yumrüukla. |* di: ' İçer deki kadın bağırmıya başla- Mıştı: — Ne istiy >sun? Haydi defol git buradan! Y olise haber veri - Tim. ldatamadılar! a bir saray Aarabesinin mermer yığınları arasında Sahra - odasının - penceresinden | M."İuodd Tunçer ten tılırmlı bir taş vardı Sahra, Şaonu bu halde görünce daha çok sevmişti. Hassa aşkerlerinden biri Sahra. a: Z — O, mert bir askerdir, demişti, İ Amoönda kaç zamandanberi esir kal. dığı halde, Kraliçe Nâya'ya gönlü. nü kaptırmamış. Belli ki, Kudüs . ten ayrılırken bir başka kadına söz Sahra bu sözleri dinlerken tüy . Jeri dimdik otmuştu. Odasına dön- düğü zaman: — Şaon.. seni seviyorum! Seni eskisinden daha çok sevlyorum! Ba. ni unutmadın.. Kraliçenin sevgi - sin! bana tercih etmedin! Oh.. ne asil ruhlu erkeksin sen! Diye söylenerek hüngür hüngtür ağlamıya başlamıştı. Ellerini gök. lere uzattığı zaman da ayni sözleri tekrarladıktan sonra: — Rab! onu senden — istiyorum. Şacna şifalar ver.. çabük iyileşsin ve kalksın, Diye yalvarıyordu. Şaonun yıldızı doğmuştu. | Sahra, gökteki yıldızla da saat | lerce konuştur — Mademki sen slinmedin.. onun hayatı da sönmiyecek.. O da yaşa - yacak! Diyordu. Sahra yıldızlarla konuşmasını bilmediği için, göklerden cevap ala- mamıştı. Acaba sihirbazlar Şaonun yıldı- zile ne konuşmuşlardı? Bütün saray halkı bunu merak e- diyor: — Şaonun yıldızı neler göyledi | acaba?t Diyerek, biribirine ayni suali s0- ruyordu. Sahra, O gece sabüha kadar uyu- madı. Süleymanın da uykusu kaçmıştı. İlk önce Silâyı yanına çağırttı. konuşamadı: — İçimde müthiş bir sıkıntı var, ' Kanlıca koy unda ne şiir kalmış, ne bülbül, ne sevda! (3 inci sryfadan devam ) onları bir daha göremedik.. meldi- keler gibi, uçtular mı?, Cennete mi gittiler?.. Fakat, Boğaziçi cennet de- ğil mi?, Daha başka, hangi Cenneti arıyorlar?.. Derken efendim, bir toz bulutu ortalığı kapladı. Değil ara- bayı, yanımdaki çocukları bile gö- | Temez oldum.. | — Boğaziçi cennetinin bu tozu, bir anber kokusu kibi, tâ ciğerlerimize kadar işledi.. bu yolu-yapanlar nur içinde yatsınlar.. tam cennetlik bir yolı Baktık ki, olacak gibi değil.. dur- duk. Bir araba bekledik.. atladık.. Kanlıcaya doğru, tozu dumana ka- ta kata, İspanyada harbeden ve sis dağıtan bir tank gibi, ilerliyoruz.. Boğaziçinin içli, şiirli yolları. sevdahlara kucak olan zümrüt yol- ları... Osman Cemal, İyi ki sevgililerimizle beraber gelmedik, di . Muharebe mey - danında sevgilinin, şiirin ne işi var?.. Kanlıcaya geldik.. m dolaştık.. Ben sabaht: na şiir ve güzellik beldesi ve se « rinlik m.. bâlâ bulamadım., Yenimahallede, Zekinin evinin bal- konunda bizi selâmlıyan vefasız tüzgâr, nerede acaba? Arabayı sürdük.. Çubukluya doğ- ru ilerliyoruz.. Nihayet geldik.. Bir arkadaş: — Muharebe bitti, dedi.. İşte, ni- hayet düşmanın, bir ağır sanayi şehrin! zaptettik... Yürüdük, orada- Ki kır kahvelerinden birine otur - duk; deminki arkadaş, karşımızda yegâne manzara olan büyük gaz de- polarını gğstererek sözüne devam etti: — Bunlar, dedi, işte zaptettiği - miz yerler... Gülüştük., kendimi, kafamın için- de, hayalimde, Şirketi Hayriye moec- muasını okuduktan sonra, tasarla- dığım Çubukluda değil, bir sanayi merkezi kasabasında zannettim.. Nerede ise, İnsanın Üstüne doğru | gelecek ve patlayacak gibi duran | gaz depolarına bakarak, kahveleri- | mizi içtik... Oh ne manzara,, Bura- da da bir parça serinliğe, bir parça rüzgâra hasretiz.. Aman ne sayfiye | yerl imiş buraları!, Osman Cemal elile İşaret ederek: — Şu karşı Beykoz koyunu gö- TÜ an ya.. İleride de bir burun var. İşte 6 burunu geçmeden, se- rinliğe, rüzgâra kavuşamazsın, de- di Boğaziçi müthiş bir yer.. Size şu- nu söyliyeyim: Gittiğimiz gün, İs- tanbulun en sıcak günü idi. Ana - doluhisarı, Kanlıca ve Çubuklu da, derde derman için, bir bardak buz- hu gu bulamadık.. Hanği kahveciye sorduksa, bu isteğimiz, bir Rülüş, hattâ, istihza ile karşılandı: — Beyim, diyorlar, buzlu su ne &rar, burada.. Cennete gidiyoruz, diye, meğer biz, Kerbelâya getmişiz. ©.. Akşam, hava kararırken, Çubuk- Tudan vapura bindik.. Büyükçe bir Vapur, sonradan düşmüş, bit asıl « zade edasile geldi, iskeleye yanaş- tı,. Bir iki yolcu indi, Bir iki yoleu bindi.. Nafakasınığ azlığına boyun Diyerek gözdesini savdı: Silâdan sonra zevcelerinden bir (Devamı var) bunu söyleyiniz, Gideli çok oldu mu? Şundi kendisi rerede? Evdeki kadın bir âz yumuşadı Kapıyı yavaşça araladı: — Müteessir olmayınız, dedi, ka- ranız buradan gitti. Her halde sağ- | Gr, fakat giderken çok perişan bir hali vardı. İnşaallah başına bir. fe- lâket gelmemiştir. Bilinmaz amma, belki de ölmüştür. İra iki elini kapıya dayadı: — Acaba çocuğu da öldü mü? Bu sefer kadın kapıyı atdına kae dar açtı: — Bilmiyorum, dedi, karınız da- ha çocuğunuz doğmadan evvel bu- n gitmişti, Sizin fçin billâhi çok fzüldüm, fakat karmızın nereye gittiğini bilmiyorum. — İsterseniz, Tatl sahibine bir görünün! Her hal- de o, karınızın nereye gittiğini bi- I lir, Zaten eşyanızı bahçenin kena- | — Allah aşkına kapıyı açınız. Bir ı İki şey söyliyoceğim, Bir saniye ol- sun açınız. Karımın buradan 'nasıl | rına atmamızı da o söylemişti. Gi- | din, kendisini Bgörün canım! Her halde öğrenmek istediğiniz şeyleri © bizden daha iyi bilir. Bu sözleri işittikten sonra Mara- eğen, eski gün görmüş asılzade, Mahzun mahzun halat aldı. İstan- bula di Derliyoru: Gül 'de oturürken, İçimizdi rtık fazla dinliyecek hali kalmamıştı. Bu hamlede bahçeden — dışarıya | firladı, koştu, koştu, tepenin altına | Varıncıya kadar bir kaç kişiye çarp- | tı. Takat yine aldırmadı, koştu. | En nihayet neles nefese kendisi. DE evi taksitle satan şirket acenle- sinin direktörlük odasına girdi; O kadar kendinde değildi ki, gi- TeT girmez di töre ilk suali şu eldu: — Kârim nerede? Dora Maralat'ı arıycrum, Tepedeki evden koğdu- Bünuz kadın nereye gitti? Onu so- Tüyorum, Aconte direktörü gözlüğünü bur« Duma taktı. fra'yı şöyle bir süzdük- ten sonra hizmetçiye emir verdi: — Bu herifi kim böyle içeriye sokuyor? Çıkarın Şunuü dışarıya! İra Maralat bu emre aldırmadı. Direktörün masasına doğru yürü- dü. Dirseklerini dayadı: — Atfedersiniz, dedi, bugün bi- | raz sinirliyim, Kusuruma bakma- yaraz, Bil >arsunuz ki uzun zaman Yurada değildim. Grev çıktığı için dünya cennetinden ayrıldığımız « dan dolayı bir hüzün değil, bir se- vinç var.. Yolda gelirken, harap, boş evleri, yıkık yalıları, korkunç bir iskelet Bözü gibi boş kayıkhaneleri, ba - kımsız, sarı, tenha koruları seyredi- yoruz.. Işıksız, siyah, öksüz sahil- ler... Zavallı Boğaziçi... Seni, kim bu hale getirdi?, ... Temizlik, serinlik, rahat, ve hat- tâ konfor olmuyan yeri, bugürfkü Insanlar sayfiye, diye, kullanmaz- lar, İşte tecrübesi.. İstanbul halkı, anbul 6 ıncı iİcra memurlu - ğundan: Despinaya borçlu Apostolun his- seli bulunan gayri menkulüne ehli vukuf tarafından tamamına 1492 | lira kıymet takdir edilen Beyoğ - lunda Hüseyl raca sokağındı: Ju bir eski ve p evin dörtte aya konulmuştur. İş beden duvarları kâr - gir, dahili aksamı akşap olup üç kattan ibarettir. Zemin kattan inilen mini bozuk daki aralığa bir kuyu ve halâ var - dır, Zemin kattaki antrenin altı sar- nıçtır. Odanın altı kömürlüktür. Zemin kat, zemini kırık mermer p bir sofa Üzerine renin yanındaki di- ğer bir oda ve bu odanın altı kö - —Mürlük ve antrenin altı sarnıçtır. Birinci kat: Bir sofa üzerine kar- şilıklhı iki oda ve sofada sabit yük ve dolap vardır. Bodrum ve zemin ve döşemeli parmaklıklı -korkuluklu balkon vardır. Köşe başındadır, Hududu: Tapü kaydı gibidir. Mesahası: Umum sahası 61 metre olup bundan 49 metresi bina ve ge- Ti kalan arkada aydınlıktır. | Satış peşin: Müşteriler kıyme- ti muhammenenin © ? buçuk nis - betinde pey akçası veyahut milli bir bankanın teminatlı mektubu - nun verilmesi icabeder, Müterakim vergiler, rüsumu del- İâliye borçlur İt olup satış bede- Tinden ve 20 sene vakıf icarı taviz bedeli müşteriye aittir. | Şartname 12/8/37 tarihinde di - vanbaneye talik edilecektir. Birinci arttırması 23/8/937 tarihine müsa- dif pazartesi günü saat 14 ten 16 ya | kadar İstanbul 6 ıncı icra daireşin- de icra edilerek arttırma bedeli kıy- | meti muhammenenin *6 75 ni bul- * duğu takdirde müşteriye ihale edi- | lecektir. Aksi takdirde müşterinin | taahhüdü baki kalmak şartile art - tırma 15 gün müddetle temdit edi- lerek 7/9/37 tarihine müsadif salı günü ayni saatte tera edilerek en çok arttırana ihale edilecektir. 2004 No. lu icra vo iflâs kanunu- nun 126 incı maddesine tevfikan i- potek sahibi alacaklılarla diğer alâ- kadarların gayri menkul üzerinde- ki haklarını ve hususile tfaiz ve Masraflarına dair olan iddialarını evrakı müsbitelerile birlikte 20 gün içinde dairemize bildirmeleri, aksi halde hakları tağu sicillerile sabit olmadıkça satış bedelinin payla başka yere gidip şmıya Mecbur oldum, Beni tanıyorsunuz değil Ti? Tepenin üstündeki küçlük evin | taksitlerini -muntazamen getirir, ve kuyusu olan mutfak ve arka - | kat pencereleri demir parmaklıklı | ka cephede birinci katta ahşap - | yemesini, giyinmesini, germesini, eğlenmesini, yaşamasını, rahat et- mesini artık öğrenmiştir. İstanbul- Tuları, Boğaziçine çağırarak onla- rin zevklerini hiçe saymamazlık yapmayınız.. Halk, her şeyi en iyi bilen kud - rettir. Boğaz, bugünkü halile bir kadayradır.. Fakat, asla sayfiye de- M ğ Bugünkü Boğaziçine acımalı, ağ- famabh, onu, bir eski mezar gibi zi- yaret etmeli., R2şat Feyzi EZEREARTIFAYA Deniz Yolları W İŞLETMESİ başi Acenteleri : K Tel 42362 — Sirkeci Müh #a zade Han. Tel, 22740 mes İLÂVE İZMİR SÜR- AT POSTASI Konya vapuru bugün saat 20 de Galata - Rihtimindan — İzmir sür'ut postasına kalkarak Cuma sabahı doğruca İzmir'e varacık ve Cumarlesi 16 da İzmirden |Şi Kalkarak Pazar 18 de İstanbula dönecektir. Bu postalar on be; aktır. "4168.' aköy Köpi Arabacı Murtaza Profesör Kirkor Kömür- ciyan'ın sür'atle hayat adamı yetiştiren eserleri || Amett ve tatbikt kambiyo Yeni muhasebe usulü Ticari malümat ve ban- kacılık 105 İktısad ilmi 87,50 İhtisas muhasebeleri (Şirket sanayi, ziraat banka) yYıS. Ticari ve mali hesab 1. ci kısım 70 Zihni hesap kaitleleri 20 Logaritma cetvelleri (Yeni rTakam) Yeni hesabı ticarf (Mufassal eser) Malf cebir (istikraz ve sigor- ta besabları) 100 Büşlıca satış yerit İkbal Kitabevi İstanbul 85 122,50 200 Her gün Beşiktaşta tramvay $ caddesindek! muayenehanesinde îuı' on beşten sonra hastala- ** **0000000000AACAA AAA rını kabul ediyor. 000000 DOKTOR Âli Rıza Sağlar İÇ HASTALIKLARI * MÜTEHASSISI î Masından hariç k: Alâkadarların işbu kanun mad * desine uygun surette hareket et « meleri ve daha fauzla malümat al « aldık işte! Sana söyleyecek başka şeyim yok! Katının bekçisi deği - lim ya! O kadar seviyordıysan, bu. siza verirdim. Şimdi hastaneden çıktım, buraya geldim, Fakat ka - rım ortada yok, Acaba nerededir, biliyor musunuz? Bana söyledikle-* Tİne göre; OU evden siz kovmuş » sunuz, Gözlüklü adam şöyle bir doğrul- du: — BHasaa! dedi, ortadan kaybo- Hup teksitleri vermiyen ustabaşı B&iz değil misiniz? Dostum, siz evi- nizi kaybettiniz, pek tabil olarak karmızı evden çıkardık. Hem da bizimle öyle uğraştı ki... Evet, evet şimdi hepsini hatırlıyorum. Bir » fürlü çıkmak istemiyordu. İnatçı karıyı evden atıncaya kadar &kla karayı seçtik. — Olabilir. Acaba şimdi nerede kendisi? Benim Doracığım nerede? Maralat kendini tutamıyardu. Gözlüklü adam bağırdı: — Canım, senin karından bana ne? Taksitleri vermediğin için evi rada kalsaydın da, başında bekle- seydin! — Sert söyleme! Onu madem ki sen evden dışarı attın, nereye git ” tiğini de elbet bilirsin, — Oovaf ! Çok söylüyorsun ya « bu. Senin karından bana ne, dedik, anlatamadik. Kim bilir hangi ce « hennemin dibine gitmiştir. Defol, karşımdan azizim, seninle fazla uğ- raşacak vaktim yok, Mareslat bir hamlede masarın ke« narını döndü, direktörün yakasını tuttu; — Ne dedin? ne dedin? diye ba- Bırdı, bre hirsiz herif, bre namus- suz âdam! ne dedin, ne dedin? Bir daha söyle! Maralat, acente direktörünü göy- l bir sarsaladı. Direktörün hâlâ © acip vaziyetini muhafaza etliğin! görünce, aklını kaybetmiş gibi, he- sandalyesinden havaya kaldırdı, tekrar yerine oturttu. (Devamı var) ZAYI — 58 sicil numaralı ara- | bacılık ehliyetaamemi kaybettim, | Yenisi alınacağından diğerinin hük- | mü yoktur,