26 Temmuz 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

26 Temmuz 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- SUU YD E L U K AF — 46 Tommur 19587 ——— ——— —— ——— —Z A B - Gizliproje Artık Filistinin taksimi projesi bütün teferruatite belli oldu.. , Hin Üçe 1 çıkbğın arına haber v ruyâ İngiliz idaresi hâkim olacak... İste ptojenin evvelâ bü da uzün uzadıya bahsettiğimi sasları.. Şimdi Filistin meselesi etrafında son gelen Avrupa gazetelerinde, gü- rülen dikkate şayan diğer bir ci- hetten bahsedeceğiz. İngiltere ile İtalyanın arası ne halde olduğu bes- belli. İtalya ikide bir Akdenizden «Bori Telgraf> - | | Fek Akdenizde ve gerek Bahri Ah- müdafaa: ymekle ön İngi ri ve arbiyesi bu prejenin lerdir. Öyle ki muhiti Hindi a- ci askeri 'noktaların kuv - vıııhıııl;ıuı. İn- n düşi nıuukrır Aka- halde ge- Be İrigililerin merde bic harp vaziyeti çık man doranma ve hava kuvvetleri için mühim bir üssülhüreke teşkil edecektir İngilizler bir gün Süveys | kanalının bir düşman eline geçe bahseder durur, Tabüidir ki Filis - | tinin müstakbel idaresi için İngi - lzlerin ortaya kaydeğu fikri pro- je, İtalyan matbustının İhmal ede- bilgceği gibi-değildir. Bu projenin Kudüs şerifler Yeni ce eski yangana Tâkırdısı ilk çıktığı günler İtalya- nın sıyesi mehafili sor derece ihti- yatlı davranıdı. İtalyanın ne düşün- düğüne dzir ortaya bir şey çıkma- yan gazeteleri de yalnız bu- u haber vermekle iktifa ederek Yani bir mü- geçtiler. oldu ki İtal- üst tarafını bıraktılar, talca İleri sinmı kin çok geçmeeden boll Ca şaşırmaktan kendini ala - mamıştır. Çünkü Filistinde yalmız bir Arap krallığı, bir Yahudi cumhu- riyeti kurulmakla kalınmıyacaktır. Çünkü İngilizlerin Akdenizin en mü him iki iskelesi olar Akkâ ile Hay- fayı ellerinden çıkarmamıya karar verdikleri anlaşılıyor. — Yalmz bu değii: Bahri Abmerdeki Akâbe de ellerinde kalacaktır. İtalyanın en tanın tesi olan «Stampa, Fil: tenen idareden or ki: «Lord Pel'in riyaseti altındaki İngiliz heyetinin hazırla- bir gaze « ine verik dığı proje tamamile İngiliz ami - rallerinin çizdiği istikamet dahilin- de yazılmıştır. İngiliz İmparator- î | ceğini farzederek hesaplarını ona göre yapmaktadırlar. Akabe limânı bu takdirde İngiliz sevkulceyg ha- rekâtınin en mühim bir İstinad noktası olacaktır.» İtalyan gazetesi vaziyeti bu su- retle tahlil ettikten sonra İngiliz gazetelerinin göçen sene ortaya at- mış oldukları bir projeyi hatırlat- maktadır. Bu projeye göce ilerde Akabe ile Akdeniz arasında bir kâ- nal açmak fikri İngilizleri meş; etmektedir. Filistinde Arap ve Yahudi diye iki ayrı devlet tesisi meselesine ge- Jince; Stampa, bahsi buraya geti - rerek mütalessına devamla diyor ki: eİngiltere bu suretle kendine tâbi olmâak üzere ırki, milli iki te- şekkül vücude getirmiş oluyor. | le ki Bingazi hududundan başlaya- rak İran körfezine kadar askeri noktadan İngiltereye tâbi olmak ü- zere birçok devletler sıralanmış o- lacaktır. İşte İtalyan gazetesinin vaziyeti tahlil edişi bu suretledir. Bundan anlaşılıyor ki Lord Pel'in riyaseti altındaki İngiliz heyetinin verdiği raporun neler sakladığı etrafında malümat alındıkçâ İtalyanların 1â- kayt kalması imkânsız -olmuştur. İtalyan efkârıumumiyesinin mera- tikçe artmaktadır. Stampanın aa yukarıya aldığımız sözleri arasında en dikkati celbeden cihet gözden kaçmıyor: Eğer ilerde Akdenizde bir muharebe olur ve bir gün Sü- | İngilterenin düşman - ları eline geçerse İngiltere ne yapa- veyş kanalı Bir Musevt şekri olan Telav'vac Masevi ve Arapça' ilânlar yanyena cak? İngiliz amiralleri ve erkânı -« harbiyesi bunu düşünmektedirler. Hesaplar ona göre yapılmaktadır. Süveyş kanalı uzak bir faraziye o- larak İngiltere için bir tehlikeye düşerse Akabeden Akdenize kadar bir kanal açmak türelile Alkkdeniz - Bahri Ahmer yolunu açmak könsiz olmuyacaktır. Stampa'nın makalesi ise İngilterenin sevkul « ceyş noktalarını, istikbalde ken - e lüzim olacak yerleri im - basıl len kuvvi si karşısı mdirmek isteme- nda İtalyanların, vaziyete r ehemmiyet verdikle ş | kanalı İngiültere- nin düşman! vının eline geçerse diye Akabeder Akdenize kadar yepyeni bir kanal açmak füeri İngi- lizleri rreşgul etmiyor değildir. SA A Paris sergisinde güzeller kraliçesi ARKADAŞLAR Bir gün Beyoğlu caddesir me doğru dalgın dalgın gi | pastacının camekânı hızlı hızlı vü- ruldu. Birden silkinip dalgınlıktan ayılmışım. Baktım, bizim Ali Hik- mek değil mi? — Aman, neredesin gel! Diy kollarını açmış, beni çağırıyor. Sevincimi anlarsırız. Eh, insan eski bir arkadaşını görür de se » vinmez mi? Halbuki benim sevincim iki kat- hıydı. Çünkü hem bir defa eski bir arkadaşa kavuşmak sevinci, hem de masasına davet edilmek... Aksi tesadüf! iki aydanberi işsiz için parasızdım ve bulunduğum doğrusunu da söyliyeyim mi? Sa- bahtan beri kursağıma bir şey gir- memişti. Hemen pastahanet içeriye daldım. Ali Hikmetle ku « kapısından caklaştık, masasına oturdum. O da beni böyle tesadüfen gör- müş olmasına öyle seviniyordu ki, ne yapacağını bilmiyordu. O sırada yanımıza sokulan kadın garsa mir verdi — Beye bakar mısıu Kadın y Ali Hikn saktım ve imaz düm. yonün çülü bir kumanda x- Bana iki tane havy: doviç, bir de sütlü kahvel Kadın gitti, biz de konuşmıya daldık. Eski katıraları cunlandır. - dık, Ali Hikmiet son iki senedenbe- AAA aris Sergisinde «Billetler kra - liçesi» unvahile bir güzellik kra- | P | liçesi seçilmiştir. Bu kraliçe Laurle | lland isminde 17 yaşında bir Fransız talebesidir. Paris güzellik kraliçesi de onu | ronun meyhanesi aklıma geldi. Bu Yazan: Muammes Beyoğlanda bir partahans m: mı başından geçenleri anlattı. l O sırada sandoviçlerle bersber kahve geldi. Artık benim keyüime | diyecek yoktu. Bir taraftan Alı Hik- | metin tatlı tatlı anlattığı maçeva - | ları, girişip de muvaffak olamadığı işleri, yeni tanıştığı adamları, kim- lerin yüzünden başına ne bellar i birer birer öğrendim. O dovizlerle sütlü kahvemi Âyeti kesilii ün ârttı. Bir aralık Ali Ji ki | ki bulüştuk. Sana bir m, bimcrr fim büs Hik g olur er çik- | da, senin iyi bahçeli meyhanelerden birine gitsek.. İem içer, neş'eleniriz, hem de daha tatlı konuşuruz, Nim gü Ki ti tasavvur ediyorsunuz de- , yancukolluk taraflarında Spi. meyhanenin arkasında bahçesi ve bahçesinde de fıskiy vardı. Bu havuzun önüne serin se- rin oturup içmek, ne enfes şey! Fakat daha koraha ©e zaman olduüğü için acele etmi - yorduk. Yine tatlı tatlı konuşurken Ali Hikmet birdenbire doğruldu. Cad- deye baktı: — Ay, diye bağırdı, bizim Osman Baki değil mi şu giden? Vallahi o! Kuzum, sen buradasın ya! Aman, bir yere kımıldamma! Şu Osman Ba- kiye mühim bir diyeceğim var. Bu- Taya çağırsam, gelmez, bilirim. Beş dükika geçmez, gelirim, Şapkasını #hp giderken de İhta- etti: bir havuzu vaktine epey- in, bit yere kımıldama! Kim bilir Osman Baki dediği bu tanımadığım arkadaşile | ne işi vardır? Beş dakika geçti. ir iş olacak ki, konuşmaları biraz uzadı, diye düşündüm. On dakika geçti. Her halde mese- Eh, mühimce garada İkt arkadaş konuşuyörlar le mühim! Kimbilir ve işleri yar? Yirmi dakika geçi. Bu sefer xih- nim pirelenmiye haş'arlı. Yarırmı Sür At geçti. Arlık endişem iyidon 1yiye artmıştı. — Anteçıddı, bu Ali Hikmet artık gelmez, diyordura. Gelmez amma, kahvelerin, sın- doviçlerin parasını kim verecek? Kırk dakika geçti. Artık daha fa2> Ta oturm almış” nanasız bir hal yüpbeli bu işin içinden nâs dü- ip ola e cade llamte zekâm Birden deden geçecek bir tan ya başladım. T Ş Karşi kaldırımdan Naci Cevdetin sallana sallana geçi görmiye Nusıt Ali Hikmet korat ğ bi camekâna vurduysa ben de öyle vurdum. Naci Cev sallöntsifik bıraktı, bana doğrü baktı. Nasıl Ali Hikmet Kollarını açıp beni ç , ben de ayni hasretle Cevdeti masama davet ettim. Naci Cevdet nedense hi Galiba o gün de pek arkad mıiş olacak ki, tehalükle geldi. Hemen garson kızi çağırdım: — 1 — Bakınız, bay ne emrediyor? ! — Ne emrediyorlar? Simdi hatırımda değil! O da bir şeyler ısmarladı. Dereden tepedeb konuştuk. Bir aralık başımı caddeye çevir- dim. İlerde yürüyen tanımadığım bir adama dikkatle baktım: ci, dedim, bir adam- dan on lira alacağım vardı. İşte gi- diyor. Şunu bir yim, beş dakikaya kalmaz gi Ve ben de Ali Hikmet gibi: — Sakın bir yere gitme ha! de- dim. Beq dakika bile sürmez. i pastahanedı şarıya atınca, geniş bir nefes , arkâ sokaklardan kayboldum. Bilmiyorum, Naci Cevdet pasta- baneden nasıl yakayı kurtardı? Muammer Alaturz nasama Edebi Roman No: »: 68 Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz Yöter bana bu! Yeter bana bu - ' .“Küpqleye yanaştım. Parmakla- rımı tuttum. Sağ bacağımı hazırla- dım, Vatenıma, vatanımın — sudan bağrında kavuşacağım. Hazırlan - dim, Atıhyorum, atılıyorum işte... * Bir küçük el kolumu tuttu. Bak- tım. Muallim hanımın eli: — Ne kadar dalgınsınız. Rıhtıma yaklaşıyoruz. Eşyanızı hazırladınız Mmı, size yardım edeyim? Üşüme nöbetine tutulanların ha- reketile cevap verdim: — Bir el çantasından başka.. — Hamallık eşya.. — Ben taşıyabilirim. — Nereye gideceksiniz. — Kadiköye, Mühürdara, — Ben de oraya gideceğim. Fa- kat ben Göztepeye. Beraber gide- lim. Siz çok müteessir görünüyor- sunuz. Kadıköyüne kadar size yar- dim etmekten büyük bir 2zevk du- yacağım, — Siz bilirsiniz. Rıhtıma çıklığım zaman bana bir. ürkeklik geldi. Sırtımda bir çar » şaf, yüzümde bir peçe arıyorum. Şapkam bir sıcak tas gibi başımda.. Muallim hanıma bakıyorum. Kos- tüm tayyör ve zarif bir şapka.. İnce kız düşündüklerimi anlıyor. Gülüm- süyor: — Tereddüdünüzde haklısınız, z zamanda inanılmıyacak inkılâp- lar oldu. Buradan gittiğiniz günü, Atatürk Türkiyesinden on yedi yıl değil, on yedi asır geride bulacak- sınız. Rıhtıma yanaştık, Herkesin bir akrabası, bir*bildiği, bir aradığı, bir beklediği rıhtımda mendil sal - liyor. Benim kimsem yok. Benim şimdi kim bilir ne kadar eszımiş bir evimden başkâ beni bekliyen yok. Neden yok? Bütün bu güzel vatan benim değil mi? Taşı, toprağı, ha- vası, suyu beni beklemiyor mu? Ben onun bağrında değil miyim? — Muallim hanım! Dedim. Sizi de kimse beklemiyor. — Hayır, dedi gülümsiyerek, ha- yır! Bizi sınıflarımızdaki yavrucuk- lar ve hayattaki tekaütlükler bek- ler, Az şey mi bu? İçimden geldi de #ordum: — Müuallim hanım! Siz seviyor - musunuz?. — Evet, dedi. — Kimi? — Sınıftaki küçüklerimi. — Ben de seviyorum. — Kimi? — Sizin gibi muallimleri. Genç kızın gözleri, porsumuş göz- Jerim kadar doldu. Susduk. Koynumda bağları çözülmüş bir sevinç kuşu çırpınıyor: Evime gidi- yorumi! Kendim süpüreceğim, ken- dim sileceğim, kendim çalışacağım. Ben sanki bayram eden bir dil- siz, bir sağır, bir kör insanım. Genç, güzel, sesi derinden gelen muallim hanım elimden tutmuş bu bayram yerinde gezdiriyor. Bilet aldı. Va- pura bindik. Haydarpaşaya inmedi. Taksi ile gidebileceğini söyliye - rek beni Kadıköyüne kadar getir - di. Çımacılardan, biletçilerden baş- ladım arabacılara kadar herkesin yüzüne bakıyorum. İstiyorum ki, birisi beni tanısın: — Hoş geldin Maviş hanım! Desin. Fakat tanımıyor, kimse bakmıyor. Ön yedi sune bu. Dile yüzüme kolay. O taksiye binerken sıkılarak ad- resimi istedi. Söyledim, vedalaştık. Ben küçücük çantamla yaya yürü- düm. Her yeri, bastığım parkelerin her tekini bile ayrı ayrı gürmek is- tiyorum, Belediyenin önünde gördüm, ta- nıdım, pek az ihtiyarlamış olmakla beraber yine güzel ve dinç: Bizim Celâl Esat Bey. Fakat selâm vere - | medim, Eski Mavişi bu halde gö - rünce-ürperecek, inan tarafta büyük, kırmızı, gar çiftliklerinin shızl bir bina yapılmış. gazino boş. Önünde esnaf kıya - fotli iki kişi, soruverdim: — Burasını yine Hamdi Bey tut- muyor mu? Şaşan gözlerle bakıp cevap ver - diler: — Oho bayan! Bay Hamdi öleli seneler oldu. 'Tuhafıma gitti. Yine sordum: — Bayan mı dediniz? — Sen galiba yabancısın, dediler, Şimdi hanıma bayan, beye bay der- ler, halis Türkçe. Yürüdüm. Çarşı değişmiş. Bizim yol değişmiş. Fakat cczano yina kö- şede. Demek hastalıklar değişme - miş. Meydana geldim. İçim içime sığmıyordu. Evimi arıyorum. Evim görünmüyor. Koskoca evim görün- müyor. Solki heyecandandır. Fakat komşu evler de müyor. İyieg tahmin ettim ve evimin önüne gel- dim. yok! Yollar açılmış, eve ier yıkılmış, arsalar değişmiş. Saka kıyafetli yaşlıca birisini gördüm: — Sen buralarını tanır mmsr — On beş yıldanberi. — Burada evler vardı. Bir de bir paşanın konağı vadı? — Ha.. şu.. dedi. Galiba yaban - cısın bayan. Orası yıkılalı belki on iki yıl oldu. Belediye istimlâk etti! — Sahipleri yok mu? — Bir hanım varmış. Frenk içine gitmiş. Oradan vekâlet haberi gön- dermiş sattılar! Başımda gök kubbe sarsıldı, ayak Tarımın altındaki toprak kaydı. E « limden çantam düştü. Adamcağız kaza ile düştüğünü sanarak alıp ver di ve işine gitti. Ben şimdi ne yapacaktım? para beni ancak bir ay geçindire - bilirdi. Otele mi gideyim? Bir ka- dın tek başına otele gidebilir mi? Elimde bir pasaport olduğu halde eski devrin korkusu hâlâ içimde.. (Devamı var) d

Bu sayıdan diğer sayfalar: