17 Kasım 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

17 Kasım 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SEŞERUTT TETAŞUA TEATERAŞLAETA PKT T e a c—ıoıı'ı'ııcSıı'—ühqunm— AKŞAMCILAR —T- lEski bir akşamcının defterindaen | Yazan : : İ İ e-i Ehlimuhabbetlerle sevişmenin sırrı nedir ? — ©O mücevherler başka, benim | — Onu sen affedersin evlâdım, o- #ende bulduğum cevher başka... O İnu sen affedersin! Diller için, ehli senin dediğin mücevherler, cevher- İkemaller için, Arifler için, Zarifler Osman Cemal Kaydılı |20 inci asır / Sür'ati ( düncü sahifeden devam) ki de bu emelini bütün Akdenizi es- ki Roma imparatorluğu gibi kendi- sinin bir havuzu haline koymak ga- yesindedir, bu maksadına vasıl ol- mak isterken karşısında İngiltere ve Fransa gibi iki denizci devleti gör- mektedir ve görecektir. O halde İ- talyanın böyle parlak emellerini ye- rine getirmek için istinad ettiği do- nanmanın önümüzdeki — senelerde nasıl kuvvetleneceğini merak, etme- mek mümkün değildir. Önümüzdek! ' SOLAN | Tük bir Ükbahar sabahı. Tatlı bir rüzgâr ruhların derinliklerine işle- yor. Boğazın beyaz yalıları derin bir sessizlikle uyuyor. Boğaziçinin en muhteşem yalıları- nin birinde, denize karşı odasında İgenç bir kız yatıyor. Yatağından ha- — barettir. Bu ciheti de başka bir ak- ler, elmas, pırlanta, yakut, zümrüt gibi mavi cevherlerdir ki benim sen- de arayıp bulduğum ve ehlikemalin başkalarında arayıp ancak binde bir “kişide bulmuş oldukları cevherlerin yanında onlar metelik etmez. T — Aman demeyin ağzınızı öpeyim, — gu halde sizin bende ve ehlikemal * dediğiniz zevatın binde bir kişide bulabildikleri cevher ne mene şey- miş acaba?.. — Sırası gelince onları da birer birer anlatırım sana! Şimdi geçelim dördüncü mısraa: «Ehli dil, içmiyen insanlara kıymet biçemez» — Kendilerine ehli dil denilen kimseler, vakıa içmiyenlere de pek - Alâ bir kıymet biçebilirler. Fakat bu- rada içmenin iki mânası vardır, bi- vi şu meclisdeki bizim içişimiz, biri de ehli dilin, ehli kemalin kalbi içiş- leri... Bir de hiç içmiyenler, ne ağız- larına aşkın şarabından bir katre, ne de kalblerine bir damla akıtmı - yanlar vardır ki işte burada kasd on- laradır; yina ehli kemal onlara da- hi birer kıymet biçerler amma bu kıymet artık bir alay solda sıfırdan şam ayrıca ve mufassalan yine izah eİçin ey ehli muhabbet, için ey ehli firak» (Sağ elinin parmaklarını sol eli « /min üzerine vurarak): Ehli muhab- — bet, ehli firak... Bunlar kimler; bi- — liyor musun?. — — Sevişenler, biribirlerinden ayrı düşenler galiba! — Amma hangi sevişenler, nasıl #evişenler, ne vakit, nasıl biribirle - Tinden ayrı düşenler?. — Orasını pek bilmem! “— Yaaa... Mesele oradal Bak mü- eclâ, birazdan meyhaneler kapandık- fan sonra şu karşıda çifte nârâ ça- Jan Sülüküleli oğlan da evine gider, yavuklusu ile şevişir! | — Fakat o sevişme nerede, bizim ehli muhabbet dediğimiz insanların sevişmeleri, sevgileri nerede?. — Ehli muhabbet dediğiniz Kimse- der nasıl sevişirler ve kimleri sever ler? — Sana şimdilik şu kadar söyliye- yim ki onlardaki sevgi, sevişme, aşk bizim nâdan, ham ervah dediğimi- z insanlarınkinden büsbütün baş- kadır ve onun için (Ehli mühabbet) — denilen bu adamlara biraz da ehlul- Jah derler. —- Aman beybabacığım, böyle A- pustol'un meyhanesindeki rakı sof- rasında ehlullahdan, mehlullahdan bahsolunur mu? Burada olunsa o- Tunsa pilâvcı Abdullahdan. yahut ço- tukların yollarda: Abdi Abdi, Dolmayı kapdı; Dolma sıcak: Ağzını yakdı! Diye kızdırdıkları Bohsolunur . Zartullahadn frika No.: 26 Vai i | için Apustol'un meyhanesi de birdir; Ayasofya camisi de birdir; tekye de do birdir, kilise de birdir, mescidde birdir, modrese de birdir, manastır da bir... Hattâ belki sen işitlmemişin- |dir: <«Mescidle medreseyi — bahşeyledik " sofulara!» «Hakka iblet etmeğe yeter bize meyhaneler'» Diye başlıyan meşhur ilâhi vardır ki ah, bizim ihvandan sesi güzel Sü- leyman'la Lütfi burada olsalardı, onlara bunu okutub da sana bir din- letseydim. Ne ise, başka bir akşam © da olur. | — Lükin, saat bir hayli gecikdi ga- liba! | Deruni satine bakarak: — Yok daha erken... biraz daha Mmuhabbetimize devam edebiliriz! Ehli muhabbet hakkında söyliye- beklerimin bir kısmı sonraya kalsın, gelelim ehli firaka... — Onlar da sevgililerinden ayrı düşenler olacak! — Evet amtmma... Bunların sevgili- leri kim, bunlar o sevgililerden na- sil ayrı düşmüşler, iş orada... Bu aralık, yarım saatten beri a- yakda tezgâh başı yapmakta olan |kendi gibi pos bıyıklı, kara sakallı, kısarak boylu, zayıfca biri Deruni'- nin karşısına dikilir, sağ elini kalbi- ne bastırarak: — Muhabbetiniz gani ola! Deruni — (Ayağa kalkıb geleni kucaklıyarak) vay, Selman'cığım, canım, ciğerim, iki gözüm, nuru ay- nim, sensin ha! — Benim ya! — Geç otur, şöyle! Selman yanlarına çöker ve De - runi, Turhan'la onu biribirlerine ta- mıtir, Deruni'nin süylediğine göre, Selman da ashabı. emlükden ken - disi gibi bir ehli dildir. Takdim işi bittikten sonra Deruni (Ehli firak) meselesine döner ve bu- nun için de bir hayli söylenib altın- cı mısraa atlar: «Seri hoş olmuyan tnsan siladayı se- çemez: Bu Mısradaki (seri Roş) sözü bil- bi vicdanı temiz, kafası dolgun, fik- ri olgun ayni zamanda aşkın şarabı- mı içmesini bilen kimseler demektir. — Ya süada no demektir? Buna Selman cevab — vermeğe kalkışır: — Süada onlara denir ki... Karşılarına perişan kılıklı, saç sa- kâla karışmış esrarkeş, yarı kaçık bir serseri dikilir; elini göğsüne bas- hararak: — Huu, eyvallah... Allah, eyval- lah.. Muhammed, Ali.. İçenler Veli, içmiyen deli... Yağmurun seli... Ba- cının eli... Tanburun teli... Baba - İmın beli... Dondurma neli... Kava- İğr yeli... Köpek memeli... Helva ye- |meli... (elini başına götürerek) ba- İşımın keli... ve müsaadenizle cren- 66CASUS Nakleden : Celâl Cengiz —— Bu kadını tanımadınız değil mi' — Tanımadım... — Bu cevabınıza itimat ederim, günkü siz o kadını tanımıyorsunuz | — Kimdir bu kadın ki, benim zih- nimden geçtiği ve beynimde yer et- tiği halde, ben onu tanımıyorum?! — Macerasını dinlediğiniz kadın!. Meydana çıkarılmasını deruhde etti- — ğiniz kadın!. — Tanımıyorum., F — Yalan söylemeyiniz, Kolonel ıHıırıı!l.lu-i ! Azil insanlara yalan söy- |lemek, hakikati inkâr etmek hiç te /— yakışmıyor, Sir ! H —Tanımıyorum.. asla tanımıyo- Fuz... Mis Krosu tanımadınız, fakat, n yanındaki adamı da mı tanı - lbın.ı Duvara dikkalle baktım; teşhis e- demediğim kadının yanında duran Bambay Valisinin şoförü idi, Bağırmak istedim., Sesim çıkmadı... — Bu adamı tanıdım, dedim, Mis- ter Krosun şoförü olan Hintli bir gençtir Sihirbaz, gözünün birini açarak, baktı : — © halde tereddütsüz hükmede- bilisiniz ki bu kadın da, peşinde koş- tuğuuz Mis Krostur, Bu esnada duvardan hayalini gör- İdüğüm kadının siması büyüdü ve bana biraz daha yaklaşır gibi oldu. Kendi kendime — Ta kendisi.. dedim, Mis Kros.. Kocasının bana gösterdiği en son bir kaç sene zarfında Akdenizde ye- |fifce doğrularak odasının pancurla- ni yeni İtalyan harb gemileri görü- İyını açıyor. Kimbilir uykusuz, ha - necektir. Her biri 35,000 tonluk ? |yallerle geçen kaçıncı gecenin sa - zırhlılarınım 934 denberi inşaati ar- bahı, Mavi gözleri mavi donizin ber- tık bitmiş bulunuyor. 4 tane de eski |çek sularına takılıyor. Kulaklarında kruvazör şimdi yepyeni bir hale kon-|Necdetin akerdiyonunun sesini du - Muştur. Bu seneden itibaren İtalyan |yuyor, kendisi için çalınan tangola- diğimiz bayağı sarhoşlar demek değil- dir. Yani sözü, sahbeti yerinde, kal- | hi donanması 74 parça harb gemisi ile | mücehhez bulunmaktadır. Donan - manın hali hazır tonajı mecmuu | İz16 parça imiş 435,000 dür. İtalyan- | ların yeni deniz programlarına göre şimdi bir takım gemiler daha yapıl- | maktadır ki bunların mikdarı 22 dir. |Bu 22 muhtelif harb gemisinin to- | naj mikdarı mecmuu 100,000 olacak- tır. Buna karşı Fransanın yeni vaziye- ti ne olacak?. O da yarına kalsın... , San'at . . . Bahisleri ( 4 üncll sayfadan devam) /gine hiç uymıyan, devlerin yanında cücelerin kucak kucağa koklaştık - larını görürsünüz. Bir şehir plânının henüz yapılmamış olmasından ve bu |plânın tatbik edilmeden evvel imar işine başlanmış olmakdat çıkan bu çarpuk çurpukluk insanın gözlerini 'Yollar o kadar karmakarışıtır ki bir | ecnebiye şu sözleri söyletmiştir: «Sizde posta müvezzilerini takdir etmemek elden gelmez. Bu kadar karışık yollanda, adres bulmalarına şaşıyorum.» ı Madem ki mimari bir şehrin kos- İtümüdür. Ona en yaraşan hem de i- yi bir terzi elinden çıkmış, güzel di- kilmiş bir elbise giydirmek gerektir. İstanbul ise henüz pijamalarını | İçıkarmamıştı! İler, mangırları alıb huu, * eyvallah | İdemeli... Ve buradan arabayı çe - b Turhan: — Timarhaneye gitmeli! | Derunt, Turhan'a gizlice sus! işa- reti yapar. Serseri: ne... 'Turhan: — Estane, Mestane! Serseri — Kuru kuzu kestane... Telgraf- |hane, postahane... Hastahane... Bun- lacın hepsi- bizim için bir... (Elini kalbine koyarak): Destur ya hazre- v Pir! Deruni ile Selman serserinin 2- vucuna biraz mangir - sikiştırırlar, serseri bir huu! eyvallah! daha bas- tırıb yürür. Turhan — Deruni'nin kulağına e- gilir) galiba bu da sizlerden... Şey pardon, bu da ehli dillerdenm, arifler- den, zeriflerden olmalı! (Devamı var) Hihtli seslendi : A )| — Mis Krosu şahsen görmediniz; |fakat, itiraf ediniz ki, en son resmine çok müşabihtir. Zihnimden geçeni derhal keşles den bu sihirbaz adama fena hâalde (kızmıya başlamıştım. | Vücudüme hâkim olsaydım, şüp- ;|be yok ki derhal gırtlağına sarıla - İcaktım. Benimle devam eden musa- habe hududunu müstehziyane sual- lerle genişleten Hintli, iki gözünü birden açtı.. ve üst dudağının kena- omndaki çizgiler biraz daha genişleş- . — Boynuma sarılmakla beni mağ- |lüp edeceğini mi zannediyorsun?.. Görüyorsunuz ki, size şu son muha- |veroden itibaren «Sen» diye hitap et- miye başladım. Mademki boynuma |sarılıp beni ifna etmek fikrindesin! (O halde bunu, hasmım için ben de |düşünebilirim. Fakat, ben sizin gibi hein ve zalim değilim. Elime geçir- diğim hasmımı sadece uyutmakla iktifa edeceğim. Hem, sen bu uyku- dan çok memnün kalmalısın! Çün- kü, burada alelâde bir uyku uyuya- af g | İitenin bi allak bullak etmekten hali kalmaz. |gay Timarhane, kumarhane, kürhane, |» mehterhane, tersane, Feshane, efsa- | rı dinliyor. Sanki Necdet eskisi gibi t henüz ağarmadan, minicik sandalıy- la yalmın önüne gelerek, onun tan- osunu çalıyor, kalbinin sesini aker- unun beyaz tuşları üzerinde du- yeri iki senedir maziye karıştı, yalnız kalbinde bıraktığı tatlı bir. izden başka bir şey yok. Necdet İstanbullu orta halli bir a- cik oğluydu. Babasını bil- mezdi, büyük harbde şehid düşmüş- tü. Topçu kaymakamı olan babasın- dan, bağlanan maaşla zorlukla geçi- nebi rlardı. Dul kalar anasıyla İstanbulun kuytu bir semtinde, asu- de bir hayat sürüyorlardı. Tahsil ça- gına gelen Necdet, dayısmın arzt- su ve yardımıyla Robert Kolleje y 'an zekâsı sayesinde günden güne ilerliyordu. Kollejdeyken bir top - lantıda Sermin'le tanışmıştı. Bi birlerini benimsemişler, ve bağlı hıklarıni — gizliyememişlerdi, — Kole, bitirdikten nra, gene — dayısının iyle İngilttereye mühendislik gönderildi, Necdet'in bu â- elişi, kendisini — şaşırttı, bir çocuk gibi şaşırttı. Sermin Necdet'i Burladı, rıhtımda sadakat yeminl: z yaşları arasında ayrıld Vapur su gibi, ruhlarını da köpür - terek gözden kayboldu. ... Necdet Sermin'le Mmektublaşı - yordu. Ona haftanın muayyen gün- lerinde munta: kat her geçen gün, yazılarındaki 50- gukluğu açıkca gösteriyordu. Son bir aydır yazdığı mektubların hiç birine cevab —alamamıştı. Acaba Necdet'e ne olmuştu? Vahşi bir kuş gibi çırpınan kalbinin kanatlı Dl- saydı, onu hiç düşünmeden Necdet'e Sermin bugün içinde or, başına gele - iden seziyordu. Ka- , daldığı hayallerden ken- y Koşarak postacıyı karşıladı. Özlediği yazılara kavuş « muştu. Mektubu erinden döki len sevinç yaşla karalanmış şu satırları taşıyordu: Setmin, Beni artık bekleme. Burada karşı- Taştığım bir misle evleneceğim. Ba- na hak vereceksin, milyoner bir a- damın biricik kızını red edemedim. Beni unutmazsın, sana da iyi kıs - metler dilerim. Mektubu zorlukla di. Gözlerine inanamıyordu. Sevinç yaşları kedere, sevgi hisleri nefrete döndü. Fakat onu hilâ sevdiğini içi sızlıyarak duyuyordu. Keşke ona yazmasaydı, ümidle yaşıyacaktı, kul- Seni, çok merak ettiğin 0 meçhul âleme göndereceğim.. orada, belki; seninle karşılaşırız.. fakirlerin o â- lemde sürdükleri saltanatı göl sün! Yedi kat arşa çıkmak, kürel a zı bir uçuşta devretmek, Merihin, Kamerin sırrına vâkıf olmak, Buda ile karşılaşmak, hâsılı bütün dünya- yı bir anda dolaşmak, senin için, el- bette çok keyifli bir iş olacaktır, de- ğil mi ?.. Bu sözler üzerine, bir an için ken- di varlığımdan tiksinmiştim. bimin içinde geziyor, kendimden bi- Je sakladığım en mahrem esrarımı yüzüme vuruyordu. Bu ne esrarengiz bir adamdı ya- tabbi *!.. Artık kafamın içinde düşünce, mantık, esrar, muhakeme namına bir şey kalmamıştı. Bütün hüviyeti- mi çalan ve beynimden toparladık- lerıma kadar bütün âsabıma hâkim olan bu esrarengiz adama, cismen olduğu gibi, ruhan da teslimiyet gös- termekten başka halâs çaresi kalma- İmıştı. Maamafih bu teslimiyet, aca- an yazıyordu. Fa- | rı arasında açti. İ - | çinden çıkan kâğıt, kurşün - kölemle | Bir Hintli benim kafamın ve kal- | İ RADYO. Yazan : İrfan Göksel bindeki sevgi hiç değilse sönmiye - cekti. Anladığını zannettiği Necdet'in kalbinin içini okuyamamıştı. Bir İçokları gibi parayı, bu büyük kuv- |vetl sevgisine ve aşkına tercih &t - |mış, taparcasına sevdiği Necdet o da İparanın esiri olmuştu. Sevildiğini zannederek seven, zavallı kalbi al - |danmıştı. Necdet beş senedir süren bu aşk hikâyesini, tam bir muvuffa- kiyetle idare edebilen bir dram ak- törüydü. Elinde buruşturduğu mektubu ba- gazın sularına bıraktı, kalbine göm- aşkı gibi, onu da sulara göm- |dü Sevgisiyle, guruyla, şerefiyle Jeğlenenden intikam almalıydı. O- nun alacağı jintikam ne olabilirdi., hayat ondan acı intikamı almamış yurmıya çalışıyor. Bü hakikatler tarm| mıydı?. Çehresi balmumu gibi sapsarıydı. Artık fazla düşünemiyordu, Ranki şuurunu kaybediyordu. Başı ağrı - yordu. Biraz açılmak zarınıyla bal « jkom çıktı, şezlonguna uzandı. ... min'in baharı ve yazı, z geçti. Rütubetli bi gününde Şişlideki kuzinine gitmiş, jvapuru kaçırmamak için koşub ter- lemişti. Vapurda da kendini üşüt - Seri ne müştü. O akşam, yarım baş ağrıla - riyle yatağa düşen Sermin kalkama- İdı. Zatürree yakalanmıştı. Ateşler içinde yanarken Necdet'i sayıklıyor- | du İnce ve hassas vücudu bu iki hastalığın ateşine katlanamadı. Kal- bini yakan ateş hepsinden kuvvet - İliydi... Ü Bir hafta geçmeden İgül yüzünü soldurdu. SOLAN GÜLLER onün neşe sa « çan ölüm onun deydi | | TİYATROSU BAKIRKÖY'de cuma günü akşamı ÇAMURDA ZAMBAK Vodvil (3) Perde ve bültün KA Grip, Baş ve Diş Ağnıları, ba, benim halâsıma sebep teşkil e- dGecek miydi ?.. Ben bunları düşünürken, Hintli, gol kaşını kaldırarak : — Merâk etme, dedi, sana nihayet (Eltı ay uyutmaktan başka bir ceza ,tertip edecek değilim. Çünkü, ruhu- |run asaletine şahit oldum. Bazı ruh- lar vardır ki, benim esaretime ta - hammül edemiyerek, isyan eder ve |vücutlerini tehlikeye düşürürler. Sen İsakin, halim ve muti bir ruh taşıyor- İsun, Ancak böyle sakin, halim ve ita- alkâr ruhların kendi âleminde ce- velân etmesine rehberlik edebilirim. Müsterih cl ve korkma !.. Hintli birdenbire ellerini göğsüne kavuşturarak gözlerini kapadı. Ken- di lisanile bir Şeyler -okurken, ben İde kendimden geçtim... * Mülâzım (Depsi) nin defteri... S Sihirbazın mahzeninde - yattığım lesnada, bittabi hariçte olub biten iş- |lerden haberdar değildim. Bu müdet zarfında, İngiliz zabıta İmemurlarının beni nâsıl ve nereler- | NEOKALM BÜGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: a Sant 18,30 plâkla dans musikislk | 19 Bimen Şen ve arkadaşları tara * fından Türk musikisi, 19,30 hava T£ poru, 19,35 radyo fonik komedi: (B? har hi ığı), 19,55 Borsa haberlerk 20 Mustafa ve arkadaşları tarafih * dan Türk musikisi ve halk şa! 20,30 Örmer Rıza tarafından Arâl söylev, 2045 Nezihe ve arkı tarafından Türk musikisi şarkıları, (Saat ayarı), 21, jtra, 2215 Ajans haberleri, 22,30 la solo, öpera ve operet parçâl (2250 son haberler ve ertesi günüt programı, 23 son, YARINKİ PROGRAM Öğle neşriyatı: Saat 1230 plâkla Türk musikisl 1250 havadis, 13.5 muhtelif plâk DEF TİYATROSU Dram ve Piyes Bugece saat 20-30 dâ İspanyol bahçelerinde 3 perdo Yazan: Joze Felin Gadina Terceme eden: M. Feridun Pazar günü gündüz saat İ Dd Eski Fransız tiyartosund? ŞEHİR TİYATROSU OPERET KISMİ Bu gece saat 20-30 ÂAteş böceği 4 perde komedi Yazan: Molnar Terceme eden: — K. Necati Pazar günü gündüz saat 15,30dü e ÇOCUK: TİYATROSU Comartesi, | Çarşamba 14 be LA EÖNTEN BABA Yazan: Ekrem Reşit Müzik : Cemal Reşit . Şehzadebaşı TURAN 'TİYATROSU Bu gece saat 20,30 da San'atkâr Naşid ve ı.ı-k.-.dıâl_;' Okuyucu Küçük Semiha ve Mi Varyetesi HAREM AĞASI UD MEŞK EDİYOR B 'Taklidli komedi: 2 Perde Hoşkadem gebe: Kömedi 1 PEfill | Baş, diş, nezle, grip, romatizma — ağrılarınızı ral Vi İcabında g:lndı 3 :::ı alınabilir . : Taklitlerinden sakınınız ve her yerde isr GRİPİN isteyiniz. EELMLERRT MAD keser. 4 H l iNA de aradığını, bu yüzden n neler geldiğini anlamak ve h”î:,- 'tı günü gününe takib etmek ÇOF İi dalı olacağı için, mülâzım D'ŞS; not defterinden buraya yedi müşahedelerini naklediyorum- ŞE Nevral * 1 — Birinci gün: xoıonı-şvs v Fakirler sokağına girdiğini, * | gp maralı evin önünde durdi « zümle gördüm. . Sonra natıl ve ne oldu? N""”:) j rüm... Saatler geçti... Kolon , gokür haber yok.. BÜ Halbuki Kolonel Vuts banâ ü i ü ğin başında şu emri ben iki saat zarfında mezsem, girdiğim evi basıb Tamam üç saat geçti. h Memurlar etrafda W’:;U' Üstadın avdet etmediğin? " V vak, sa, başına bir felâket sl:';,ı' | Sokakda muz satan iki İN zaktan işaret verdim. K — Benimle geliniz! talı Satıcılar peşimden yi"" ü 3 numaralı evin kapısin! (Devamu *

Bu sayıdan diğer sayfalar: