December 8, 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

December 8, 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

€—SONTELORA (AKŞAMCILAR SÜ arnana nnn ZN a eai kenndaninı v horseaid aeti —36— JESki bir Yazan: Os F —8 Birincikânun 927 akşamcının detterinden , man Cemal Kaycdılı Tereyağı asıl oymuş Ri daha gelir gelmez herkesi mest etmiş ! Ermeni meyhaneci o akşam ne de güzel, iç açıcı mezeler hazırlamıştı. Bol tercotlu çiroz salatası, sarımssk- h câcık, yeşil salata ile yumurta sa- latası, kimyonlu iskara köfte... Böy- le ilik mayıs akşâmlarını kaç gün - dür kendi semtindeki bol çiçekli at kestanelerinin, erguvanların — altla- rında gâh kendi başına, gâh bir iki arkadaşile geçirmiş olan Turhan Ye- nikapının bu rakısı, mezesi güzel meyhanesini beğendi; burası ona kaç akşamdır. şairane hülyalarla demlenmiş olduğu kendi semtindeki © güzel yerleri hiç te aratmıyordu. Meyhaneci de, garson da hoş adam- lardı. Hele orta yaşlı meyhaneci bi- raz dâ tuhaflardandı; âdeta her lâfı ile insanı güldürüyordu. Turhan 0- na bir aralık saati sordu: — Usta saatin nasıl?. Meyhaneci yeleğinin — cebinden koskoca gümüş bir saat çıkararak gösterdi: — Halis Sergisoftur. on dört âyar gümüş! Turhan şakayı çaktı ve o da öna alayla mukabele etti: — Ondan bir salata yapar mısın bana?, — Salata değil, arzu ederseniz plü- kisini bile yaparım! — Turşunu kursan daha iyi olmaz mı? Turhanın bu hazır cevablığı heri- fin haşıma gitti: * Turşusunu kurmak için tereya- ı ilâzımdır; şimdi tereyağini nere- den bulayım? — Senden ü tereyağı mı be? Turbanm hazır cevablığı herifin hoşuna gitti: — Tereyağının asıl halis muhlisi senmişsin ki şunun şurasına daha ilk gelişinin ahşamında bülbül kesil « mişsin! Senin gibisine lâf mı yetiştirilir? — Lâf yetiştiremezsen büri çabuk Takı yetiştir?! — Rakı önünde şişe ilen dolu du- ruyor; hele onu bitir de, Turhan önündeki şişeyi kaldırıp baş aşağı tuttu: — Hani bunun içinde rak)? Herif şaşıdı, çünkü daha bir da- kika önce dolu olarak getirip onun önüne koyduğu şişe bomboştu. — Ne oldu bunun içindekt sıkkım, hıp deye şoytanlar mi İçti? — Şeylanlar içti! — Yok, bunda bir - orostopolluk var; yoksam hokkabazsın, nesin sen? — Galiba, garson gelirken bu şi- geyi dalgınlıkla boş getirmiş... Herif garsonu çağırıp sordu: olür —- Zo bu şişeyi buraya boş getir- | din sen? — Ne boşu barbet, dopdolu getir- mişira! Üç adım ötedeki masada keylleri- ni çatmakla olan babacan kalem e- fendileri kahkahalarını sahverdiler. Meyhancci o zaman işi çaktı, he - men o masaya fırlayıp oradaki dop- -dolu şişeyi almca: — Vay madikci oğulları vay, ulan biz, şunun şurasında küçük beğim ilen iki lâkırdı ederken ne çabuk da Hemmi de buradan dolu şişe; boşu koymuşlar be! Fransada i | y İ | Esrarengiz D Teşkilât (5 inel sayfadan devam) Fakat gelen memurlar -israr et- mişler, mutlaka her yeri arıyacakla- rını söylemişler. Bunun üzerine fab- rikanın her tarafı aranmıştır. Gizli silâh denilecek bir şey bulunamamış- tır, Memurlar gittikten sonra fabri- kanın direktörü protesto otmiştir. İ aşırmış; yerine Uzun aylardanberi bu fabrikada grevler olmuş, işler kalmıştır. Fab- Şimdi bunü, Turhan da gülmede rikada gizli silâh bulunduğunu ha- başladı ve bu hoş şaka Turhanla 0 |ber verenler de evvelce bu grevler- iki babacan kalem clendisinin ah - bab olmalarına sebeb oldu. yaptık amma affedersiniz beyim! ne demek! — Ey hoş geldiniz beyim! — Hoş bulduk efendim! — Hele bizim Murad usta pek şe- ker adamdır. Ermeni meyhaneci dükkân kapı - sından: — $Şekerdir amma kahve şekeri değildir; nöbet şekeridir, nöbet! Ya- niya sizin ağnıyacağınız küçük bey, |nöbetle bazen şekerimdir, büzen de RADYO BUGÜNKÜ PROGRAM Saat 18,30 plâkla dans musikisi, 19 Bayan İnel tarafından şan : piya- |no ve keman refakatile, 19,30 radyo fonik komedi : Fatma kadın mahke- |mede, 19,55 Borsa haberleri, 20 Mus- |tafa ve arkadaşları tarafından Türk |musikisi ve halk şarkıları, 2030 ha. |va raporu, 20,33 Ömer Rıza tarafın- V'dın Acrabea söylev, 20,45 Nezihe ve Jarkadaşları tarafından Türk musiki- 'sl ve halk şarkıları, (Saat ayarı), 21,18 Bedriye Tüzün tarafından şan: orkestra refakatile, 21445 orkestra * | | .ine gibi İl — Rossini : Diebische Elster uver. | itür, 2 — Techaikowsky : Pigue Dame fantezi, 3 — Translateur: Ballnach- istravm, 4 — Musigus: 22,15 Ajans haberleri, 22,30 plâkla Bololar, opera ve operel parçaları, |22,50 son haberler ve ertesi günün ıprugxamı. 23 son, Tziganne, | de alâkadar olanlardır. Yalnız ga- rib bir şey olmüştur. O da bu tayya- — Sizden müsaade almadan bu işi ?© fabrikasının bir çok nümuneler bulunan mahzeninde yapılan araş * — Aman efendim, estağfurullah, |trmalardır. Mahzende bir çok bom- balar bulunmuştur. Fakat bu bom- baların hepsi de ağaçtan — yapılmış, sadece nümunelerden ibarettir. Fab- — Bizim burası doğrusu bu mev - tikanın yaptığı tayyarelerin de böy- simde çekilir. bir çok nümuneleri görülmüştür. — Öyle etendim, benim de çok Tabiidir ki polis memurları bunları hoşuma gitti! gizli silâh diye alıp götürmemişler- dir. Fakat her vak'anın tuhaf bir ci- hetini sezen Fransızların böyle ş ler hiç gözlerinden kaçmadığı için Paris gazeteleri bunu da kaydet - mekten kendilerini alamamışlardır. Gizli silâhlar meselesi şimdi dev- Jet aleyhine bir suikasd mahiyetin- de görüldüğü için bu yüzden tevkif edilenlerin muhakeme neticesinde cezalara çarptırılacakları ortaya çıkmıştır. Devletin şeklini değiştirmek, yani Fransada cumhu- riyeti kaldırmak ile şerir kimseler arasında gizli bir teşkilât vücude ge- tirmek cürümlerile maznun olan mevkufların ileride muhakemeleri yapıldığı zaman ne ile cezalandırı- lacakları hakında söylenecek şeyler tablidir ki birer tahminden ibaret kalmaktadır. Bu hususta Fransız ce- za kanunundaki maddeler üzerinde ütalea yü i muh- füli eğer bu teşkilât muayyen bir ta- kım kimseler aleyhine hazırlanmış bir sulkasd mahiyetinde ise o zaman İcürüm Kkatiyet peyda edeceği gibi böyle gizli bir teşkilâtin müntesib- leri de iki türlüdür: 1 — Asıl teşki- İlâtı kuranlar. 2 — Buna sonradan iş- tirak etmiş ikinci derece mensublar. Fransız ceza kanunu — bunları ayırt etmektedir. Asıl gizli teşkilâtı kuranların ce - zası 5 seneden 10 seneye kadar de- gişmek üzere ağır hpase mahküm e- Karşınızdakilerin neler Yapmak istediğini Öğrenmek kabil mi ? (3 inet sayfadan devam) yor. Ondan sonra birdenbire: - Tamam diyor, hırsızlığın nasıl yapıldığını görüyorum, Hırsız şura- dan giriyor. Kıymetli kâğıdları gö - rüyor, birer birer sayıyor. En kıy - metli olanları cebine yerleştiriyoar ve buradan rahat rahat çıkıyor. Bu a- dam buranın memurlarındadır. Çün- kü kimsenin şüphesini davet etme- den çıkıp gidebilmiştir. Ben bu ada- mi görüyorum. Şimdi bültün me- murları bana gösteriniz. İçlerinden önü tahıyayım, Ertesi gün kimseye belli etmeden Ösoviçki emniyet sandığına geliyor, oradaki kalemleri dolaşıyor, bir iş takib eder gibi memurları görüyor. Osoviçki ken « disini dikkatle takib eden sivil po- lislere, oradaki memurlardan birini işaret ediyor. Memurlar kimseye belli etmeden gidip bu memurun e- nedleri meydana çıkıyor. İşden el çektirilen memurelerin | hiç bir kabahati olmadığı anlaşılın- ca bunlar tekrar vazifelerinin başı- na dönmüş, hırsız memur tevkif e- dilmiştir. Bu mühendisin böyle bir maharet ve ruhi kabiliyeti olduğunu gören - ler şayanı dikkat bir noktaya temas ediyorlar ki o da şudur: Mühendis- lik müsbet bür sahada çalışmak, ri- yazi bilgilerle derin bir alışkanlık demektir. Böyle riyaziyatla meşgul olan bir mühendis esarengiz ruhi kabiliyetlerini nasıl işletmiş?.. diye soruluyor. Bu cihet ilim ve fen adam- ları arasında bir mesele olmuştur. Fakat tecrübe gösteriyor ki müsbet bilgilerle, riyaziyatla meşgul olmuş bu gibi kabiliyetlerin inkişafına ma- ni olmadığı gibi o gibi kabiliyetler de müsbet sahada çalışmıya engel olmamaktadır. Beğaz - Sarı Mücadelesi ( 4 üncü sayfadan devam ) renin, Fransanın ve Amerikanın her şeye katlanmış gibi duruşları bu - gün Çinlileri çok şaşırtmıştır. Çünkü Tİspanyada olduğu — gibi Çinde de bugün takib edilen siyase- tin adı «Ademi müdahale- dir. Çinde silâh fabrikaları olmadığı i- İçin uzun bir muharebeye lâzım o - örünerek bütün | vini araştırıyorlar, çalınan hisse se- | dilir. İkinci derece mensubların ce- NÖBETÇİ Iıııı 3 seneden 20 ye kadar ağır hiz. ECZANELER metlerde kullanılır. Bu teşkilâta pa- Eminönünde (Beşir Kemal), Fa - İtihte Veznecilerde (Ünivorsite), Ka- ragümrükte (Ahmed Suad), Bakır - |köyde (Htlâl), Aksaray Cerrahpaşa- da (Şeref), Fenerde (Emilyadi), Be- yazıd Kumkapıda (Belkis), Küçük- İpazarda (Hasan Hulüsi), Alemdar Ankara caddesinde (Neşet), Samatya Kocamüustafapaşada (Rıdvan), Top- kapıda (Nazım). Şişli Pangaltıda (Nargileciyan), |Taksimde (Limonciyan), Beyoğlu İs- tiklâl caddesinde (Dellasuda), Gala- ta Karaköyde (Hüseyin Hüsnü), Ka- simpaşada (Müeyyed), Hasköyde ra vermek suretile yardım - edenler de ikici derecedeki mensublardan sayılarak bu vezalara çarptırılır. Fa- kat bunlar şimdi birer tahminden i- barettir. Alman-Rus ( 4 üncü sahifeden devam) İnesabına kullanmak istiyeceği mu- hâkkak sayılmakta ise de Finlandi- yanım bunu kabul edeceği şüpheli görünmektedir. Lâkin Finlandiya sahillerini Rusya şayet kendi hesa- lan harb malzemesini hariçten ge - | tirtmeğe mecburdur. Elde bulunan | ihtiyat harb vesaiti sona ermekte - | dir. O halde zahiri ademi müdahale- rip sokmak bir çoklarının menfaat- İleri iktizasıdır. Böyle olduğu halde bu yardımın vakit ve zamanile ye- tişemediği, harbi biran evvel kendi lehine bitirmek için her vasıtaya 'da Çinlilerin gitgide müşkül halle - re uğradıkları görülmektedir. Fakat yukarıda temas edilen nok- taya dönmeli: Beyaz irk Çini de, Çin- deki imtiyazlarını, menfaatlerini de bırakmış, sanki başına derd açma - mak için $#usmağa katlanmış görü - ye rağmen Çine hariçten silâh geti- | İmüracaat eden Japonların karşısın- | (4 öncü soyfadın devım) Şirmi bir yaşındasın meslek bayatı- na pek genç atılacaksın. Erken &v » lenmek senin için pek de iyi bir şey İolmasa gerek sonra ben öyle görü- İyorum ki bu kız sana yaramaz. En iyisi bununla âayrıl, Benco böyle bil- İmem, gene sen bilirsin. | Ömere ne oldu bilmem. Sarardı, |gözleri daldı. Diyebilirim Ki bu sa- mimi arkadaşım benden hemen so - ğumuştu. O kadar ki kolumdan bi- le çıktı. | — Sen zatan hep böyle söylersin onu bütün Bürsa tanır. Sarı kız o. |Herkese nasib olmaz. | — İyi anladık amma Ömer biraz kendine dikkat et yavrum. Böyle bir kızı herkes her yerde bulabilir, de- jdim. O akşam mektebe dargın döndük. ... Seneler geçti. Mektebden ayrıldık- tan sonra sarı kızla evlenen arkada- şımı ancak bir daha sekiz sene son- ra görebildim. Tanışmamız da tuhaf oldu. Eskişehirin çamurlu, pis caddele- rinden birinden geçiyordum. Beş şında kadar bir çocuk tabir csizse yaklarıma dolaştı. Ve düştü, Avazı çıktığı kadar bağırarak ağlıyan bu jyavrucuğu kaldırirken bir adam gel- di; — Sizin mi dedim? —Evet. — Allah bağışlasın. Tanır gibi olmuştum. — Affedersiniz, isminiz, dedim. | —Ömer. — Ya!. Vayy Ömer vay!.. Beni tammadın mı? Cemal ben ha!.. Ta- nımadın mı? Öyle bir sarıldık ki sarı bir kedi korkusundan ağaca tırmandı. — E.. dedim anlat bakalım ne var ne yok. Demek bu çocuk senin ha? |Sarı kızın ne âlemde. Elimi bir kat daha sıktı. Ve kolu- ma girerek bir kahvehaneye götür- dü. Oturduk, derin bir iç çekişinden sonra anlattı. — Sen ne söylesen haklısın bira- der, dedi. Eğer ben senin dedikleri- İni dinlemiş olsaydım şimdi ne ka- |dar mes'ud olurdum. Evlendik, keş- İke evlenmez olsaydım. Sarı kızla İbir de balayı seyahati yaptık Ada- | da... Sonra beni Erzincana tayin etti - ler. Sarı kız «ben gelmem» diye tut- turdu. Neymiş yok oralarda hayat yokmuş, sık, sık balo çay verilmez - miş, insan biraz cemiyet hayatına uymalı imiş, miş, miş, miş... | Çar naçar kızı annesinin yanında |bıraktık. Ben de Erzincana gittim. Aradan bir sene geçti. Vekâletten güç belâ bir izin kopararak Sarı kı- | SARI KIZ zıma kayuştum, Fakat azizim, KAP yı açan annesi.daha hoş geldin meden fırtmayı kopardı. Ocah MT şaallah kadin yalnız birakılır da BÜ 'dılirm:_vm.iş. Burada zavallı s her gün iki gözü iki çeşme imiş, Kit İbilir ben Erzincanda noler yaptt! * İşm, zaten serbest hareket edebil * |mek için karıyı götürmemişim, F": lrucuk verem olacakmış. Yavrusü 5 üzül ğun parmağına bir elmas İsire aai Tall TÜNEŞ İce itibarile bu kadın benimle YAf? yamazmış, binaenaleyh ayrıl mışim, Günlerce Bursa sokaklarında S&7 Beri gibi dolaştım. Ne yapaci şimdi. Nihayet kararı verdim. AYT lacaktım. Bir şartla yalnız bana verirlerse. Onu da kabul eti ler ve ayrıldık. Ah Cemal ah.. S0t radan öğrendim ki bu çocuk bEfi ” den değilmiş ve ben ona şimdi v İlâdım diyorum. Yaal.. Sarı kiz böyİÜ yaptı bana, ç Uzun vakit süküt ettik. Ömefiğ hikâyesi hiç de neşeti değildi. ÖF dan ayrilirken tekrer görüşeceğim| ze söz verdim. Evime dönerken ÜÜ şünüyordum. Ve hatırlıyondum (Ömer o gün nasihatlerime kulak beti mamiş ve darılmıştı. Ertesi gönü onu ziyarete gittim, Hizmetçisi ağlır yordu. Ben Ömeri sorunca M rak: i — Ahı. Dedi dün gece intihar ©i ti Şaşırmıştım. İki damla yaş Y'J çukurlarımdan inerken pek iyi İ7 nıdığım müddei umumi mel lerden elinde bir zarf inetek: — Size bir mektub bırakmı$ş. 'Yolda hem ağlıyor, hem de açıyordum. Bu bir cümle idi: Kerdeşim Cemal; | Dün annesinden aldığım bir Mt tubda Sarı kızın öldüğünü k"; du. Mes'ulii benmişim. Kim oOHWT olsun, a öldükten sonra... Ömer — Gayri $htiyari mengeneleşefi J”İ Yerlin arasından: — AHI. sarı kız!.. dedim. z —. *BARUT GÜCÜ - DEMİR SPOR | İstanbul Demir Sporu ile Gücü B. takımları arasında maçta, Barut Gücü B. takıml, galib gelmiş, ve A. takımları Möf havanın yağışlı ve çok fırınalı ©İ masından dolayı her iki taraf İ68 cilerinin muvafakatile tehir edi-7 ” | 'tir. L İ İ İ | dedk zarlı İ H (Aseo), Beşiktaşta (Nail), Sarıyer. |bına işgal etmeğe kalkarsa ne ola - de (Nuri), Tarabya, Yeniköy, Emir- İcak?. Masmafih Rusların naktaj na- gân, Rumetiihisarı, Bebek, Arnavvd- |İzarına göre Finlandiya bu ihtimal- köy, Ortaköy eezaneleri, Terden hariç tutulmalıdır. Çünkü Kadıköy Pazaryolunda (Rifat Müm taz), Modada (Alâeddin), Üsküdar- İda (İmrahor), Heybeliadada (To - İmadis). Büyükadada (Merkez) coğrafi vaziyet itibarile Finlandi - yanın değil, Baltık devletlerinin mevkii ve bir çok ihtimalleri göz ö- İnüne getirilmektedir. nüyor. Uzak Şarkı bilen bazı Avrupa- Ldarın şöyle bir tahmini ver ki hiç de beyaz irkın lehine dağildir. Av- rupalının, Amerikalının hiç bir şey yapamadığını gören Çinli nihayet Japonya ile anlaşacaktır. «Sarı teh- like» nin mânası o zaman anlaşıla « caktır, Baş, diş, nezle, grip, romatizma | | nevralji, kıriklık ve bütün ağrılarınız derhal keser, < Icabında günde 3 kaşe alınabilir . Taklitlerinden sakınınız ve her yerde isr: GRİPİN isteyiniz. No:3 Bir Günahın Romanı Yazan : Nezahat Gilitan HÜLÂSA (Fakir oduncunun bakama « dığı bir kız zengin bir köşke ev- lâtlık veriliyor. Kız Sunadır. Büyüdüğü za - man kendisinin evlâtlık oldu- ğgunu bilmiyor. Suna, sporcu ve ava çok meraklıdır. Avda genç bir adamla tanışmıştır.) Bu bususta Suna yine yalnız kal- — mişti. Böyle olmakla beraber yine — her sabah tenis yapıyor, kendi git- mek istemese bile, Kâmran hanım — Bitmesi için Israr ediyordu. Suna ormana giltiği zamanlar, — yalnız değildi. Orada kendine iki ih- tiyar arkadaş bulmuştu. Bunlar karı, koca çok iyi insanlardı. Sunanın ak osaçlı dede tabir ettiği adam bir o - — düncu idi. Ormanda her zaman bu- lunur, L ge- p hyarak kulübesine götürürdü. Bu 1- ki ihtiyar arasıra köşke de giderler, taze yumurta getiririrler, bu vesile ile de Sunayı görürlerdi. Suna bu ihtiyarlara çok alışmıştı. Ormana gittiği sabahlar hemen on- ları bulur, onlarla şuradan, buradan İkonuşurdu. Suna yine bir sabah kalktı, giyindi. O sabah atla gezinti yapmak istemiyordu. Pençereye doğ- ru gitti, pancoru araladı ve aşağıya Veli çavuşa seslendi, atın hazır ©- lup olmadığını sordu: — Hazır küçük haniım, hazır. Suna her sabahki gibi yine anne- sinin odasına uğradı. Hatırını sordu, İyanaklarında öptü, müsaadesini âl- İdı. Annesi, Suna diyordu, seni kıska- puyorum. Ne güzel çıkıyorsun, avını yap Ben bundan mah | | na, üzülmeyiniz anneciğim, böyle kalacak değilsiniz ya, elbette iyi o« lacaksınız. O zaman gezintilerimizi yine beraber yapacağız. Dedi. Suna'nım küşkte ihtiyar bir Ayşe ninesi vardı. Bu ihtiyarı çok severdi. Onunla bir arkadaş gibi dertleşir, üzüntülü günlerinde onun nurlu, se- vimli yüzünden, şefkatli sözlerinden teselli bulurdu. Ayşe nine, Suna'nın kahvaltısını hazıflamıştı, Her sâbah |gitmek için telâş eden genç kızı bir çocuk gibi oyalayarak — doyururdu. Ayşe nine o sabah ta Suna'nın kah- valtısını böylece yedirdi. Ve onu kâr pıya kadar geçirdi. Suna atına bin- diği zaman kapıda duran Ayşe nine- SJsini selâmladı. Ve ormana doğru atı- ni koşturmıya başladı. Suna'nın av köpekleri Ateş'le Alev, onu takib et- tiler. Ormanda bir zaman gittikten sonra sık ve ağaçlıklı bir yerde Suna atından atladı ve atı boş biraktı. A- 'tının ismi Ceylândı. Ceylân, orman- | da başıboş gezer, zeki hayvan, hanı- | ın izini hiç kaybetmez, Ceylân ALAR AĞA nın yanına koşardı. Suna o sabah ta atını otlaması için bir tarafta bıraktı, silâhını, çantası- nı aldı, köpekleri yanında, av aramı- ya koyuldu. O sabah ihtiyar arkadaş- ları daha gelmemişlerdi. Ceylânı da epey arkada kalmış, |kendine taze ve yeşil ot arayarak or- İmanın başka semtlerine doğru yü - |rümiye başlamıştı. Zeki hayvan, çok yakınındaki ayak seslerile başmı yukarı kaldırdı. Karşısında bir insan gördü. Fakat bunun, sahibi olmadı- ğımı hisseder etmez huysuzlanmıya başladı ve kaçmak istedi. Karşısın. daki genç avcı daha atik davrandı. Hemen atm dizginlerinden yakaladı. Ceylân, yakalandığını hissedince bu sefer daha çok huysuzluk yapmıya başladı. Onu daha fazla zabtedemi- yeceğini hisseden avcı, bir ağaca bağlamak, sahibini buluncaya kadar orada bırakmak istedi, Fakat neden- İse, bir anda bu fikirden de vazgeçti: — Haydi.. ne kadar huysuzluk ta ' yapsan, seni bırakmam. Sahibini bu- luncaya kadar.. dedi. Kendis!nin de böyle bir atı olmasını isterdi. Atın başından tutup, ağaç- lıklar arasına girdi. Yavaş yavaş 1s- hk çalıyardu. Birdenbire atı elinden İbırakacak kadar korktu ve hayretle İdurumsadı. Tâ kulağının dibinden |bir kurşun vızıldayarak — geçmişti. Kendi kendine söylenmiye başladı. Bu silâhı kim attı? Her halde orman- da ve kendisine yakın bir yerde av- 'Iannuyı çıkanlar vardı. Genç avcı, merak içinde ilerliyor ve silâhın pat- ladığı istikamete doğru atla beraber iyürüyordu. Bu ses, avcı için adeta bir müjde olmuştu. İstanbuldan ge- leli dört beş gün oluyordu. Ve her günü bu ormanda geçtiği halde or- manın birkaç ihtiyar korucusundan başka kimseye rastlamamıştı. Eğer silâhi atan bir avcı ise kondisine de bir arkadaş olabilirdi. Ceylân, silâh sesinden hiç ürkme- mişti. Bilâkis sesin geldiği tarafa git- 'mek istiyor, başını o tarafa doğru çe- viriyordu. Ö sırada, gözleri cam gibi |parıldayan, kahve rengi üzerine be- 'az benekli bir av köpeği güzelliğine avcı çok hayran olmuştu. (Başı yende, etrafı koklu; şuyordu. Avcı, köpeği de sonra daha çok telâşa düştü. fer de köpeğin çıkmış olduğu arkasına doğru, Ceylâmı tarak yürüdü. Fakat kulakltı Bu € t ıt dunnhıxmkmnıeıl.w“aw ğu yerde durdurdu, İnce bir -'_-_ pi lân; Ceylâk diye sesleniyor rında & tatlı ses, ormanın boşltuklai M kisler yaparak genç avcırın " gy kulaklarına kadar uzanı! . 4 | ses, Ceylânı da harekete ) Hayvan, kurtulmak isliyar V geldiği tarafa doğru atılıyord Avcı artık hayvanın sohibibi bulmuştu. HAlâ gözleri etrafltı tatlı sesin geldiği tarafı Karşısında bir top yeşil çalıl dı. Birdenbire bu çalının S7 genç bir kız, avcının te Şf B ö ü verdi. Şimdi, ber.iki genç bir halde durmuşlar, bir tek © lemeden biribizlerine - bakiYO Genç avcı daha fazla day9P” la Cesaretl! görünerek ilerledi ve ona yaklaştı ; G

Bu sayıdan diğer sayfalar: