14 Eylül 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

14 Eylül 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ilterede yapılan HLAM aha iyi bir iş nasıl bulunab ü İzilterede ve Amerikada ya- | licda tetkikatın neticesinde ora - | İşŞ hayatına girmiş ve sene- ı:" evlerinden — çıkarak hep “affakiyet ümidlerile işe sarıl- İA 5 olanlar arasında memnun M Va pek de çok olmadığ! anla- P p “ğtır. Bundan bahseden - bir N gazetesinin — yazdıklarınıı . için bir çok sebı e h - Sontelgraf - hulâsu etmiş, Mt söz uzadığı için baks'n all 'akat daha iyi bir iş n ihab edebilmiesi lâ- OÇ geliyor. İngilterenin ileri g Para adamlarından Sit C: y H8yden evvel körü köüne di Birmiş olmanın pek tehlikeli liğunu söylüyor ve diyor kı n Sadın, erkek kim olur vesleklerinde muvaffak olabilme- Htleri Çiki CAĞi çi iyi di e aç Ti için bunları mektepten çı- k maz kendilerine göre doğu Yola girmiş olmaları lâzımdır. d:“mıe diye bir çok işlere girip çS kendisi için muvaffak o - bulamıyan adam nihayet bu :k"den birine alışır, artık göre- Ek olarak onu yapmağa devam e- Ç öylece kalır. Körü körüne işe girmemek için kadın, erkok İ E* için mütemadi surette ma- lî'“ı'ım genişletmesi lâzım ge Sir Con, Londrada bulusan bir kayiğttin reisidir. Bu' cemiyet $ fatına girecek, çalışacak olan leri tayin edecekleri mesleğin ,q:nnaı fikir ve nasihat vermek, it. Zaten dün de yazıldığı gibi, a —ğısuz. isteksiz bir $urette ça » Vayaldın ne kadar zararlı olduğu- KYi BT datrdngilterede tetkikat ya- Makta ve bu suretle beyhude *uğraşanların nasıl beyhüde düyğtman kaybettikleri hesab e lir. Ürvelâ en-mühim sual — şudür. _ıı;u.*ıe olmak istiyorum?. Sir Can İN için şöyle diyor: Gençler "th.dd. kendilerine ilk açıdan tç: ,_.42 ederek girerler, Bunun ile- | kendileri için elverişli olup | İtuyacağını dü; ünmeğe lüzum Wit Geer. Burada yanlış atlan %:n t ; n y , i Z Meli Bu çok doğrudur, fa - bt BÜ < ** işte çok yorulursa, didtniz- DÜ u 'idir. Fakat bir de hiç sevme- .%bır işte çalışarak uğraşmağa ür oluş vardır. l tlrada iş hayatına girecek İapltTe akıl öğreten müessesenin a fi tetkikatın neticesi çok şa- Kıdutkâhhr Girdiği işten bı- İ * ıkanlar arasındaki tetkika- Yardığı netice şudur: Londra- .,_;’ı' Muhtelif müesseseden ay - 4828 kişiden yarısından faz- (, daha evvel girip de muvaffak | q:nhıldı— girmiş oldukları bu A len bıkmış olmak dolayısite U Tattır. h."'dııı başka 9180 kadından © A kadın oldukları dolayısile iş- | “h Çi birakmışlardır. Lâkin 96 Üş “*rinden bıkarak ayrılmışlar- e Saba işten bıkmak neden ileri ÜT? İngilteredeki — tetkikata| K lun en büyük sebebi bir ta-| Müesseselerde çalışanların ah hareketleri görüldüğü za- —N'îıîl:lırım— vurulduğu halde —'Jı:' iyi çalışarak iyi iş gör- İ zaman her türlü teşvik ve Pa SNÇT SK ÖL LAR KN Bonra geri almak zor olur. | defa verilen bir nasihat var- | İnsan, derler, işten — kaç - | Ş kidah ve çalışmalı. Uğraşmalı, | çDit fark ile: insan kendi sevdi> | h dattan mahrum biakılmala- K Sonra diğer sebepler vardı. ç dirlıği ve bilhassa fena mu- | ÜN & edilmesi gibi. Gençlere iş da akıl öğreten Londra - | h öcasesenin fikrince herkes kilııliymne göre iş bulmak ÜN " vardır. Fakat söze başlar- €N şu suali unutmıyarak - AU İĞVat mücadelesinde) n büyük dert!/.. - F K A AA LA tetkikat İşden bı- kahların sayısının orttığını gösteriyor — İnsanlar işlerinden niçin bıkıyorlar? | herkesin kendi kendine şunu sor- ması lâzım gelir: — Ne olmak istiyorum? Ondan sonra herkesin kendi kâa- biliyetini ölçerek iş intihab et - mesi icab ediyor. Birisi daha ev- vel iyice tayin edilmez de yan- lış adım atılırsa sonra geri dön - mek hem zor oluyor, hem de za- man kaybolmasına sebep oluyor. Londradaki müessesenin yaptığı bir e liste vardır. Buna göre tarı 700 türlü iş vardır. Artık her geu; Alıcılar ve Satıcılar B —SON Bir yıldız N Onlar takvime ve saate benzerler / Hayatından memnun Bize yazın geldiğini, kışın yaklaştığını, mevsimlerin değiştiğini hatırlatırlar. Yazan: MAHMUD YESARİ Müşteri değil, alıcı ve satıcı seyyar | esnafın çokluğuna ve çeşidime dikkat | ettiniz mi? Çarşıya, pazara uzak oturanlar için | seyyar esnafın ara sokakları dolaşma- ları, bir kolylik oluyor. Fakat bu yak satıcılarının hepsi, halkın gündelik hakiki ihtiyaclarını — karşılamak için mi dolaşıyorlar? Her halde kazanıyor- lar, müşteri buluyorlar ki, sabahtan | akşama kadar, gırtlaklarını yırtarcası- ma bağırarak, güneş, yağmur, kar, rüz. gür demiyor, taban tepiyorlar. Onlar, takvime ve saate benzerler. | Takvime benzerler; çünkü, b'ze, ya- “an geldiğini hatırlatı | — Keten helvacı, eli şakağında müni | ağzı destan, beyit okuyarak geçmeğe | başladı mi, naftalinleri süpürüp kıp- fıkları havalandırmıya başlayın. — Ne beyaz, ne çiçek! yandı gülüm keten helval Bvet, yaz geçti. «Yandı gülüm ke- ten helvat Çingene karıları, ellerinde sert di. kenli yapraklı küçük kırmezı tomuz - | cuklu dalları sokaklardı — Kokino.. kok') Bu işlerden birine giererek ilerle- mesi istidadını kendinde bulabi - lir. Meselâ ticaret: ticaret demek satmak sanatı demektir. Bu mes- leğe girecekler çevik, uyanık, sa- bırli.ve bilhassa çok güler yüzlü olmalı. İster ticaret, Sanat işleri olsun, ister devlet memuriyeti ve saire olsun, hepsinde lâzım olan Devamı 7 inel «ahifemlada Mölan muamması Çözülüyor mu ?.. Diye gezdiriyorlar mı? Noel, yıl - başı yaklaşmış demektir. Onlar, saate benzetler; — çünkü, | sütçü: yedi; yedi buçukta gecer. Zer | zevatçılar, yemişçiler, biribirlenin e- sini bastırmak için daha kuvvetli ba- Şararak, ard arda sökün ederler. — Kayınak!.. Silivci kaymak! Öğle ve akşam saatlerinin ayar sesi- dir. “Takrua, kardeşim Piyer Ma- diek'i ormanda gördüm,, diyor. Otöy civarında keresti delikanlı henüz Hançerle öldürülen, katası kesilen adam meselesi gazib bir surette neti- celenmiştir. Geçenlerde Mölün civarında, Sen | mehrinden başı kesik bir cesed çıka - rılmıştı. Mahkümün — hüviyeti tesbit olunamadı. İki isim söyleniyordu: Ma- | — dick ve Kleman... Acaba hangisi Fakat Madiek bulundu. Komşula - rından Moris, geçen perşembe günü kendisini gördüğünü söylemektedir: — İşimden dönüyordum. Mayo ka- pit yanına / gelmiştim. — Madiek ile karşilaştım. Çok yorgun ve birkân gö- rünüyordu. Birkaç — gündenberi traş | olmamıştı.Üzerinde, her zamanki gibi kesa ve kül reakli bir ceketle gol pan- talomu vardı. Sırtında b'r de keten tor- ba taşıyordu. | Öldüğünü zannetsiğim arkadamımı | görünce hayretten kendimi alamadım. Yanıma geldi; «İş arıyorum, dedi, ar- tık işsizlikten bıktım, usandım..» Ken. disini bırakmamak istedim. «Troka. dero civarındaki kereste deposuna g- diyorum..» diye uzakla; Ba delikanlının şehadeti, Madicki, e deposuna - saklanan bulunamamıştır. — Mor's aldanmamıştır. Madicki benden daha çok iyi tanır, Her üçü - müz daima buluşur, spordan bahse. | derdik. Sonra, çok ciddi bir del'kan. | İıdır, Sözüne ir'mad olunabilir. KARDEŞİMİ GORDÜM | Madiekin bemşiresi de / kardeşini | gördüğünü söylüyor: 4 — Sebebini birtürlü aulıyamıyo - mam. Fakat, gömdi aktdeşimi hayatta | göreceğimi ümid ed yorum. Teyarm- ] le beraber Madrid kapısından otobüs Bz göçiyerdem. Kardeşimi gördüm. | | Orobüsten inmek istedim, — Teyzemi «benzetmişsindir.. dedi, mân” oldu. | — Acaba nerede saklandı dersin'z? — Buloaya ormanı civarında gör- | düklerini söylüyorlar. -Orada, Otöy yakınında, yer altında —garajlar var. Belki bunlardan birinde saklanmıştır. Anlaşılan Madiek serseri gibi dola- | Hyor. şarada burada yatıp kalkıyor. Acaba akıl muvazenes'nde bir bazuk- lük mu var? Delikanlı, şimendifer - kumpanya - sında çalışıyor. Ayda 1,000 (rank ma- aş alıyordu. Paris zabıtası - kendisini tanıyan Mösyö Anselmin şehaderi ile bulmiya çalışıyor. inal satan, mal alan, mübadele eden. 1ş görenler şunları Tekeiki, ( c eti şeği, Tn e | dura boyacısı, bileyici, saka. yorgancı, | hallac, kırık tabaklar tamircisi, ocakçı. Mal satanlar kolay suyılmaz: Ekmekçi, sülçü, yemişçi, zerzevat- Seyyar esnaf, dört kıum: İş gören, ı Çi balıkçı, simitçi, ciğerci, paçacı, ta- vukçu, zeytinci, zeytin yağcı, — galeta (kek) ci, macuncu, başçı. Gibi dört mevsimde - dolaşanları, | vez Tahin, koz, kâğıt, keten helvacılar; bozacı, şerbetçi, kuru kuzu kebab kes- taneci, hat yufka tel kadayıfçı, toma- ta (kacayemişi) ci? dondurmacı; taze | Acaba, ayak satıcılarından alış ve rin daha ehven mi oluyor? Yorulma- dan alış veriş edivermek kolaylığı mı böşa gidiyor? İş gören seyyar esnafa bir diyece iğim yok. Yiyecek içecek satanlar da bir dereceye kadar makül. Fakat ma- karacıya, çoraj havlucuyu, halı- cıya, mendilciye, yatak — yorgan çar. şafları satanlar, bir liraya parçalara, kravatcıya, ne diyeyim? Eğer, günün birinder — Sökük dikiyorum! — Çorab yamıyorum! — Esvab ütülüyorum! Diye bağırarak — geçenleri - duyar- sam, hiç hayret etmiyeceği ceviz, taze fındıkçış mısır buğdaycı, Gibi mevsime göre — çıkanları vardır. Bunlardan başka: Metaksos (çerçi), makaracı, halıcı; raplı, kıravatçı, mendilci, yatak yorgan çarşafları liraya parçalar Ve, ara sokakların - çok âşina | y | j ir. Mal alanlar da şunlar: ( Eskiler alayım, şişeler alıyorum; ba-| kır macgal, pirlaç mangal. demir kar.| yola, kanape, masa, sandalye, ayna| konsol alıyorum; yünlü, ipekli, pamuk- lu parçalar alıyorum; hurdacı (Bakır, demir, mübadele, çinko, tunç, kur- yün alıyorum!) Mübadele edenler de şunlar: Şişelere balon, şişelere arena, şişe- lTere rigani (ÇAdaçayı); — eskilere bardaklar, tenceerler, maşraba - lar, kazanlar leğenler; kurşun bo- ruya, eski lâstiklere leblel ğ Bu alıcı ve satıcılağın alış verişle, | vine d kkat ediverelim: Şişelere balan! — Şişeler alıyorum! — Şişelere rigani! — Şişelere arena! Bunlar, bir evin önünde sık sık du- tuyor, bağırıyorlar mi- anlayınız ki, 6 evde ya bir akşamcı oturuyor; yahud ev balkı hovarda ve misafirsever in- , sanlar. Kunduracı, sokaktan — geçerken, dımlaranı ağırlaştırıp, evlerden birin a pencerelerine bakarak: — Kanduauracit! — — < bilin ki'evin hizmetcisi, sökak süpür. * gesidir. Pazar sabahları, kundüra — boyacısı çağırılırsa, o gün, germeğe gidilecek. ür, Sabahleyin simitciyi, akşam üzer » leri galetacıyı çağıran —evlerde, öğle yemekleri hazfedilmişi Kırık tahaklar tümürcisinin sik sık uğradığı evde, ya hizmetc' sakar, sav. vuktur; yahad bayla bayan, fazla asa, bidirler. Seyyar esnaf, b'ze evlerin içyüzünü de anlatırlar. Sütcünnü, sabahlı ak şamlı günde iki kere uğradığı evde hasta vardır. Çarşıya, pazara uzak sokaklarda ©- turanlar için, bu, bir kolaylık, demiş. tim, Fakat, çarşının, pazarın barnu di. bindeki sokaklarda da ayni seyyar ex- | af akınını görüyorum. İ İ | | | | | ıııı—ı-lııuıli%—ı.i' olmak için ne ister ? Kazandıkları para masrafl: nı ve diğer ihtiyaçlarıni karşılar mı ? Yıldız olmak... İşte birçok kızların | rüyası.. Birar utangaç ve mahcub o - lanlar bu arzularını izhara cesaret € - demezler. Fakat bazıları da açıktan 4- çığar Yıldız olacağım. Aczum, emelim bu.. Demekten çekoinmezler Kendisini tanımadığım bir genç ka- dın, yıldız olmak istediğini yazıyor ve benden yardım istiyor. — Yardımımın kendisine bir faydası olacağını zannet. miyorum. Sayın okuyucumu inkisarı hayale düşürmek istememekle beraber | yıldızların hayatına aid bazı malürmat vereceğim. Mektubu gönderen genç kadın vec- | hen güzel olduğunu söylüyor. Tabil buna inantyorum. Aksini iddiz etmi.- yoarum. Güzel simalı, güzel gözlü, tat- hi sadalı... Dansecmesini, İngilizce ko- nuşmasını da biliyor. Sinemaya isti - | dadı olduğunu da kabul ediyorum. Yıldız olmasına hiç bir mâni yok. Vapura biniyor, rıhtımda teşyie gelen tefikalarını selâmlıyor, Holivuda mü- teveccihen hareket ediyor. Eğer hul- yası hakikat olursa senede - 300,000 dolar kazanacak. BİR YILDIZIN BİLÂNÇOSU On milyondan fazla. Bu mühim bir paradır değil mi? Fakat bu, zan- mettiğiniz kadar büyük değildir. lk evvel bir yıldız senede en aşağı 300400 dolar vergi vecmek m. yetindedir. Sonra — kazancının yüzde onunu, yani 37,000 dolarını manayeri- ne, ilân memuruna da — 10000 dolar verir. Ev kirası da 25000 dolardır. | 1 hizmetçilerine verir. Tuvalet masralı şapka dahil olmak - şartile senede 20 bin dolardan rşağı değildir. Yekün: 460,000 dolar... Şu hesaba göre karandığı 300,000 dolardan ka - lan ancak 40,000 dolardır. Sigorta ve - diğer masraflar da başka.. Yıldız olup servet yapımanın imkâr olmadığı anlaşılıyor değil Sayın okuyucum belki sinema) tisabının para kazanmak için değil şe- vef için olduğunu söyliyecektir. Fakar, isim ve şöhret kazanmak için bir manajer ve bir de ilân memur. ister. Sonra büyükbir kumpanyay kontuzato ile bağlanmak lâzımdı! Bu da pek « kadar kalay bir yey 25 dolar d hususi polis hafiyesine, | . . Masal perisi ve bir okuyucu.. 4 (Paris Soir) gazetesi okuyu- cularından biri yazıyor: Üren Viker) adlı bir Amerikan kızı, her akşam radyoda söyledi. ği peri masalarile beş milyon - dan fazla Amerikan çocuğunu uyutuyormuş... Bu çocuklar, —masal perisinin tatlı sesini işitmeden, güzel ma - sallarını din'emeden — bir — türlü gözlerini kapayıp uyuyamıyorlar- mıiş. Buna akıl erdiremedi: Bu genç kadının masalları, gazete - hin yazdığı gibi hakikaten güzçi olmuş olsaydı çocukların, bunları dinlerken uykuya dalmaları de - Bi, slükis üyenik kalmaları lâ- zım gelirdi. Sonra ses, ıddia olunduğu gibi tatlı ve okşayıcı olsaydı çocuklar, bunu işitmekten usanıp gözlerini kapıyacak yerde: — Devsin! Devam!... Diye 04 cuklardı. Zira, ço - cukların zevkli bağırırlar İren Viker'in her akşam, tatlı sesile uyuttuğu çocuklar, Londra ya giden masal perisinin madal-” larından mahrum kaldıkları gibi, uykudan da mı mahrum kaldılar? Hiç zanneşmem... Eğer böyle bir ihtimal a'saydı şüphesiz ma- sal perisi kendilerini bırakıp. se- | yahâte çıkmazdı Tahiatin Madam Vikere bah - şettiği bu uyutucu kuvvetin bü- jyük adâmlar üzerinde de tesiri yok mu bilmiyorum. v gırpınırar. var mı, Dünya; uykusuzluktan şikâyet edenlerle dolu. Bunlar, uyuya - mamaktan muztarib. Uykusuz - huktan ölecek'erini söylerler. Bu- Ha çare olarak Kaşe alırlar. Bi iki gece rahat uyurlar. kaşeler tesir etmemiye Çünkü alışırlar. a kaldı mi- | Bazıları, doktorlarının tavsi « yesi üzere, yatmazdan evvel ban- yoya gicerler, Iık su vücudlerine bir rehavet verir, gözkapakları ağır ağır kapanır. Fakat, banyo- dan çıkıp d3 yataklarına uzandı- 1 kaçar, gözlerini Uykusüzluk lettir. Buna müptelâ olanlar lar mı üykül; bile - kapıyamdzlar. bir başvururlar, jimnastik yaparlar, pehrize riayet ederler, bik: vasandırıcı, ağırlık veri - çi şeyleri denerler, Meselâ; Yatağe girince birden binç kadar sayar'ar, sonra da t sine.. Yüz defa ayni kelimeyi tekrar edenler, ğir nefes alan - lar, bu surell ' celbet - mek istiyenler de vardır. Madam Viker, tatlı ses Ve gü- zel masalları ile bu gibileri de u- | 2 yutamaz mı 2cab Da Uykusuzluk cidden fena şey dir. Bir aralık buna ben de tu- tulmuştum. Fakat kendi kendime kurtuldum. Nasıl?. Bunu, yani uykusuzulğun ilâçını, sayın oku- yucularıma: söyliyeceğim. Yatağa aranmalı, ve kendi ken dine: — Oh! Ne güzel bir gece.. Ta- bif uyuyamıyacağım. Sükünet. i- çinde işlerimi düşüneceğim. Ne tali!., Evet, yatağum yumuşak, ra- hat rahat yaıyorum. Pire, tahta kurusu, sivrisinek gibi haşarat ta yok. Şu lambayı aöndüreyim... Karanlık msana sükünet ver yor. Diye söylenir. Sonra gündüz gördüğünüz ataylı şeyleri gözö - nünd getirirs'niz. Ve gözkapak - larırazın kapandığını hisseder - iniz. Sıkın alay ctüğime hüküm ver meyiniz. Şunu iyi biliniz ki uy- kusuzluğun biricik Hâcı ona e- hemmiyet vermemektir. | değildir. Meşhur sinema vüzı'ları dan Ernest Lübiştaynı «Muvaftı kiyet, şühret muvakkat şeylerdir. Gelip geçer.» diyı Netice: şöhret kazanmak için sine müya intisab etmemeli... Bazı kadınlar vardır, » ihtimal bana mektub gönderen sayın okuyucum da bunlardandır - ne para, ne şölret dü- şünürler. Yalnız sinema ve san'at ha- yatı yaşamak isterler. Bu da güç, daya mılmaz bir şeydir. Alber Prejan yörmi gün, het sabah sast 7 de kalkıyor, bir Paris stüdyosunda — çalışıyor, — sonea trene biniyor, Brüksele — gidiyor, bir eperet tiyatrosunda oynuyor- du. Sonra gece, geç vakit trenle Parise dönüyordu. Buna vücud dayanır mı? Şübhes'z bu bir istisna teşkil cemdk tedir. Amerikada, sinema artistlerinin hayatı daha — muntazamdır. - Klârk Gabi gibi yıldızlar, senede yirmi hafta dan fazla açlışmazlar, Geri kalan otuz haftayı nasıl geçirirler. Eğlence partileti tertib ederler. Bi çok paralar sarfederler. Biribirlerile eğlenirler. Meselâ çiçek yerine bir ayı yavrusu gönderirler. Bu canlı e diyeyi alan yıldır da bir kaplan yayrusu göndermekle — mukabele eder. Hulüsa. yıldızların hayatı pek o ka- dar heves ve gıbta edilecek bie hayat değildir. Çoğunun şöhreti, az sonra söner, gider, isimleri unutulur. Senenla en orijinal romanını Son Telgraf'da okuyacaksınız

Bu sayıdan diğer sayfalar: