11 Temmuz 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

11 Temmuz 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

p Almanlar, Çekyada Rahat Edemıyorlar Çekoslovaklar Birgün Almanlara Karşı A yaklanacaklar mı ? çekusluvakyadakı Hâılıselerin Içyuzu Geçen sene bu vakitler dünya / Matbuatı Çekoslovakya ile meğ- guldü. Südet Almanların muhta- riyet verilerek kendi kendilerini idare etmesi meseli e bu vakitler İn; a bir karışıklık çıkmasına mâni ola - caktı. Fakat sonra görüldü ki Çe- koslovakya meselesi sade Südet “Almanlar meselesi değilmiş. Çün- kü hem Südet Almanlar ayrıldı. /— Hem de Çekoslovakya parçalandı. Nihayet Alman işgali altına girdi. Fakat Lu sene de Çekoslovakya meselesi var, - Avrupa matbuatı bu sene de bununla, fakat başka, bir safhasile meşguldür. Çekoslovakyayı artık ellerine almış olanların pek de rahat et - medikleri, edemedikleridir. — Bu AMtibarla yeni gelen Taymis gaze - | tesinde görülen şayanı dikkat bir yazıyı gözden geçirmek faydasız | D maye edilen bu memlek: eden Almanlar bugün rahat de - Çek milleti ise büsbü- tün rahatsızdır. Kladno şehrinde Çek ahaliyo en ağır cezalar konmuş, mektebler kapanmış, eğlence yerlerine gidil. mez olmuştur. Her evin kapısı, Prag şehri ve vali Noyrat man 8 ine kadar kapalı kalmağa, ev sahibleri mecbur edilmiştir. A- çık duran kapıdan, pencereden i- geriye Alman polisinin ateş ede- ceği bildirilmiştir. Şehirden 500 bin kron para cezası alınmıştır. Polis'n yine bir Alman tarafın - dan vurulduğu neden sonra ka- bul edilmiştir. Bundan sonra bir Çek polisi vurulmuş, bunun üze- rine şehinden alınan 500,000 kron parayı Alman hükümeti bu polisin annesine göndermiştir. Bu kadın da böyle bir parayı reddetmiştir. Yirmi sene h yetlerine kâ- — Fas Sultanı Parısde İstirahatte Fas Sultanı Seyid Mehmed bir kaç hafta vakit geçirmek — üzere de bir Parise gelir. Paris civarında büyük ve muhteşem bir şatosu rdır. Bu şatonun Versay sa: anı andıran büyük bahçelerinde keyif Bu yaz vaktinde de Paris civarındaki şatosuna gelmiş bulun -« maktadır. Daha bir müddet orada oturacaktır. — Seni çıldırasıya sevebilir. — Bütün par Bana veriyor! — Evlenmek birsz da refah meselesidir. — Sen, gırtlağına kadar servete gömüleceksin, — Adın prenses olacak, u, yalısını, konağını, her şeyinir — Herkesin gözü senin hayatında kalacaki, — Cahillik etme, — yi düşün, — Son pişmanlık para etmez. | Çeklerle Almanlar arasında vuşarak yaşadıktan sonra şimdi böyle esaret altına düşmüş olan Çekler için bu hal çok acı gelmek- tedir. Onun için Almanlara karşı bir mukavemet hazırlanmaktadır. Bu da hiç ses çıkarmadan, verilen | emirleri dinler görünerek yapma- mak ve Almanların mevkiini zor- laştırmak için mümkün olan her- şeyi yapmaktır, Öyle ki buna karşı Hitlerin 1- dare ettiği gizli Alman polls teş- kilâtı da âciz Kalmaktadır. Çok- ler kendi milliyet ve hürriyetleri için mukaddes bildikleri her ha- tırayı her gün ve her vesile ile a- narak birbirlerine yaklaşıyorlar. Birb'rlerini her milli hatırayı cans, landıran yer onlar için mukad - de: İşte Çek memleketini Almanlar böyle «himayer ediyorlar. Deyli kspres isimli Londra ga- | zatesin'n yazdığına göre Çek mem- leketini idare eden eski Alman Ha- riciye nazırı Fon Nöyrat geçen gün Pragda bir toplantı yaparak cum- hürreisi Hasa Çek hükümeti baş- vek'li ve kumandanını çağırtmış, onlara Çek memleketinin Alman- yanın himayesi altında yaşaması etrafında uzun uzadıya konuşmuş- tur. Fon Nöyrat Çeklerin gitgide Almanlara karşı çıkardığı türlü | zorluklardan da şikâyet etmiştir. Almanlara karşı Çeklerin düş - manlıkları arttıkça artıyor, Çeklerin diğer ileri gelen poli- tika adamları da Pragda Alman gizli polis teşkilâtı tarafından tu- tularak sorguya çekilmişlerdir. Pa- kat Alman gizli polisi istiyor ki iyi geçinme temin edilsin diye... Çek- lerin ileri geleri politika adamlarını| (Devama 7 inet sayfada) — Ne oldun kızım?, Dedi. Beni hep neş'eli, güler eğlenir hopp1 gör- MERAKLI ŞEYLER GÜNLERİN UZUNLUGU Günlerin kısalığı, uzunluğu mem - leketlerin yükseklik derecelerine göre değişir. Meselk Pariste, senenim en u- zun günü, 15 saat 45 dakika kadardır. Halbaki şimaldeki şehirlerde gitlikçe uzar, Hamhurgda 17 saat, Stakholmde 18 buçuk saai, Avrapal Rusyada 19 xa- attir. Bu hususta rekor Sniçberdedir. Bu- rada gündüz tamam 3 buçuk ay sürer. HIRSIZLARLA ALAY Amerikanın en meşhur mizah harriri Matk Tavn, karısının wrarı &- zerine, evine elektrik tesisatı yaptır - maşli, Hasusl bir tertibata göre, şayod bir hersur girerse elektrik çanları hop birden çalacaktı. Halbuki bir hafla sonra, sabaha kar- | # eve bir hırsiz girmiş, me varsa alıp gilmiş. Bunu gazetelerde okuyan kelekirik €i Mark Tavam nezdine zelmiş: — Evinize hırsız. girdiğini gazete - Terde okudüm, çok mülcessir. oldum, Nasıl haber almadınız? Klektrik çan- ları çalmadı mi?. — Çalmaz olur mu hiçt. Çaldı, hem de bepsi birdeni. Doğrusu çok mem- nunum, Bunlar çalmağa başlayınca u- yandım ve karıma: «Mahzende bifsiz var, İhtimal patales aramıya geldi.a Dedim. Sonra mutfağın çanı çalma- a başlayınca patalesleri bulduğunu, fencere aramak için mutfağa girdiğini anladım. Dışarıda yağmur yağıp yağ- madığını üğrenmek için pencereyi açın bakmağa Iüzum kalmadı. Zira, antre- deki çan şemsiyemin, pardesümün de gitliğini haber verdi. Doğrusu terti- batınız çok mükemmel — Fakat hırsız, çalıman oçyalarınız? — Ay, siz bu tesisatı buna müni ol- mak için l yaptınız?. — Ona şüphe mi vart, Ertesi gün, Mark Tavn, evinin du- yarlarına şu levhayı asar: Hırsuların dikkat nazarına: Evde revelver, çifle gibi silâh yok- tar.. Gümüş takımları, yemek salonu- nun nihayetinde, küçük kedilerin hu sır sepetlerinin yanındaki dolaptadı Bepeti alıp götürmek isterseniz kedi yavrularını sefranın üstündeki ek » mek sepetine koyunuz. Gürültü edip ev halkını tatlı uyku- darından — ayandırmayınız. — Antredeki partmantonun altında lâstik zaloşlar var, Görültü yapmamak için bunları ayaklarınıza giyiniz. Giderken kapıyı iyice kapamayı unutmayınız ve istedi- Hiniz zaman buyurunuz. Kapı, her a man açıktır..s Mark Tavn Doktorun Öğütleri: Sıcaktan Nasıl Korunulur ? Çok rütubetli - ve bilhassa sahil yerlerde vücuddeki terler çabuk tebahhur etme - inden sıcağa karşı muka- vemetimiz azalır. Bunun sebebi rütubettir. Terler çabuk kurumadığı ci- hetle gömleğe, iç çamaşıra yapışır, uzun müddet ıslak durur. Harioden gelen sıcak- lar, vücudün sıcaklığı bu rü- tubetli çamaşırlar arasında daha z'yade sıkıcı bir hal alır. Binaenaleyh, bu gibi yerler- de çok ince yünden örülmüş fanileler çok muvafıktır. Te- rimizi, yün fanile çeker, ha- ieden gelecek rütubetli ha- ricden va sıcağına teçmos şişesi gibi mukavemet eder. | dan geçmemşiti. Gardirobdaki Kadın Kocam beni al- datmazdı. Çünkü onu bir kere bile aldatmak aklım - Ç Evlenirken şi - fahi bir mukave- le aktetmiştik: ben onu aldatırsam, o bana mukabele e- decek. O beni a datırsa, ben de o- | a | nu aldatacaktım, Bunu ikimiz de kabul etmiştik. Aramızda böy- le bizi her zaman tehdit eden bir mukavele varken, birbirimizi — nasil aldatabilirdik . Ben, küçükten- beri, hiç bir hare- ketin — karşılıksız kalmıyacağına i nanan lar danım Böyle olmakla beraber, günün bi | rinde, yolda giderken, kilise pa - paslığından tardedilmiş çok yakı- şıklı bir erkeğin gözleri beni yo- | lumdan çevirmirti. Hem de ne çekiş, ne çevirişti o bilseniz. Küçük yıldız nasıl bü - yük yıldızların cazibesine tutulur- sa, ben de onu görünce, bilhassa onün keskin, eritici bakışları kar şısında tutulmuş gibi, peşinden gitmeğe başlamış- tım, Ah © mel'un hokkabaz, Muhak- kak ki, o Hindistanda büyümüş bir sihirbazdı.. Sadece bir hokka- baz değil. Kocam o sırada demir fabrikasının plânlarını Mançeste- re götürmek için - bir hafta için - Londradan üncelerimi ve zihnimi alt üst etti. O mel'un he- | rif yine karşıma çıkmıştı. Tipki oltaya takılan bir balık gibi, yine onün cazibesine tutuld Beni . çekti.. İstediği yere götürdü, iz. tenha bir bekâr odasıydı burası, Fakat, buraya gitmeden ev- vel, yolda bana bir kadeh viski hirli bir viskiymiş o bilseniz.. Da- ha ilk yudumunda başımı döndür- müştü. Kadehi bitirdiğim zaman * Kendimi daha son- buldum. Göz- | lerim öyle döl Damarlarım öyle yapıyordu ki.. Vezü içinde tutuşmuş sanıyordum. Kudurmuş bir kaplan gibi, dudaklarımdan beyaz köpükler saçılıyordu. Kiliseden tardedilen bir papastı ©0. Elbette onu ruhaniler meclisin- biraz sonra otomo rada onun odasınd or. 'den baş yere koğmamışlardı. Aklım başıma den üzeri- me saldırdı. Ke: tim. Göğsümü nüstünde Himala - | yadan kopup devrilmiş büyük bir kaya parçası ağırlığı hissediyor - dum. İşte o kadar... “. Bu bir günahtı. O meş'um gece- yi düşündükçe vicdanımın kana - dığını duyüyor, muazzeb oluyor - dum. O kadar ıTdum ki, ko- camın yüzüne bile eskisi gibi ba- kamaz olmuştum. O hiç bir şeyin farkında değildi. Onün bir şey bil- mediğini — düşündükçe - eziliyor, mahvoluyor, kimseye bir şey söy- Tiyemiyordum. Vicdanımla başba- şa kaldığım zaman kulağımda bir sesin çınladığını — duyuyordum: la! Sen, kocanı değil, ken- idattın!. diyordu bu ses ba- Derler, Doğru bir sözmüş. Aradan yıllar geçti. Bir gün Lon-. dra civarındaki sayfiyelerden bi- rinde oturan hasta yeğenimi zi- e m. Evden ayrılır - ken kocam sordu: — Kaç gün kalacaksın orada? — Yeğenim hastadır, dedim, bir gün kalıp dönmek ayıb olur. Ben hastalandığım zaman o günlerce gelip kalıyor. | — Pekâlâ. Üç günden fazla kal- | ma., Ben de yalnızlıktan bunalı - rım burada. O gün sabahleyin erkenden tre- ne bindim. Bir saat Bonra yeğeni- min köşküne var Halam beni kapıdan karşıladı amma, yüzü hiç gülmüyordu. Birdenbire ağlama- | mak için kendimi güç tuttuğunu | sezdim. — Ne var halacığım? dedim, Ja- net nerede? İhtiyar kadın ıslak gözlerini sil- | di — Çök ağırlaştı yatrum, dedi, Hastaneye kaldırdık. Şüphe yok — BEŞ HASTA ZV »Elem İzzet B ingür hüngür ağlamağa başladım. Çocukcağız çıl- dıracak gibi idi. xadar sürdü. Evet!, Amma, sen hemen eve gel ki, koruya Bilmiyorum?, ti idi?.. — Ne oluyor? — Neyo ağlıyorsun Belkis? çırpınıyordu. tor.ton, ben, üçümüz! Bu ağlayış ve.. Ve.. Yürüyorduk!.- Cahit, O çırpınış koruya çıkıncaya Saat kaçtı, gecenin hangi vak- Anlaşmamıza imkân yoktu. Fikirlerimiz birbi- tirden ancak bu kadar ayrı olabilirdi! Hem dinle- dikçe üzülüyor, bunalıyor, boğulacak gibi oluyor« dumn. — Anne bu bahsi keselim. Ben teyzeme gidi « yorum. — Dedim. kalktım. Fakat, hayret ediyordum: Se- ven, sevmesini bilen bir kadın bana nası! bütün bu #özleri söyliyebiliyordu?. O ki, sevmişti. O ki, seve — diği mülâzim için senelerce göz yaşı dökmesini bil- “mişti! Benim paşa ile evlenmemde babamın menfa- Ati vardı. Fakat, annem, o kadın, nasıl böyle mebilird Kendimi tutmağa çok çalıştım amma, teyzem: meğe alıştığı için soruyordu: — Bugün çok durgunluğun var, Bir şeye mi sı- kıldın?. — Hayır.. —Havadan galiba.. — Sebepsiz canım sıkılıyor!, Filân diye cevaplar verdim. Tonton evdeydi, Ona da: — Cahit ağal söyle hemen koruya çıksın... Dedii me baktı. güldü, tekrarladı. ini bekle mektepten gelirken Emi çekerim?. it ağabeyimi bekliyeceğim. Mektepten guırksn hemen koruya çıkmasını söyliyeceğim.. Değil mi?. Dedi, şekaı' yumurcak hemen koştu! Bir çocuk ancak bu kadar sevimli olabilir. Keşki ben de, şim- di bir tonton olsaydım. Onun neş'esi, onun kaygı- Bızlığı, onun âvareliği bende olsaydı!.. Temiz bir kalb, pürüzsüz bir kafa, endişesiz bir gönül!. Ooh bu ne rahatlık?. * . Cahitcik, Ne var?. Diye, eve uğrar uğramaz hemen dışarıya firla- mış. Koruya da çıkmamış. Bostanların yanında bizi bekliyordu. Onu görür görmez, — Cahit. Diye haykırmış, boynuna sarılmışım. Sonra, Cahit. — Haydi yavrucuğum, Artık seni eve götüre. yım.. Dedi. © zaman hissettim ki gözgözü görmive- cek kadar bir karanlık içindeyiz. Korunun en ten- ha en sık ağaçlı yerine oturmuşuz. Tonton kuca- ğımda uyuyor ve.. Bülbüller durmadan ötüyor. şa- kıyorlar! Hüzün, neş'e, iztırab, çığlık. Bütün bu tezatlar o ötüşme ve bizim hıçkırıklarımızda var- Ü. O vakte kadar ben durmadan ağladım, hıçkır- dım, söyledim. Cahit, durmadan ağladı, hıçkırdı ve. . Söyledi. Söyleştik, ağlaştık, ağlaştık tikl (Devamı var) w j ki, evde, hastanede olduğu kadif | bakamıyorduk.. Bu hâdiseden çok üzüldüm. YE #enimin yatırıldığı hastaneyi Öğ” rendim ve öğleden sonraki trenlf| tekrar Londraya, evime dönmel | mecbur oldum. 4 Buhçeden 'i girerken, Hf ttç, önce bahçıvanın rengi attı.. Birlf) lş sonra eski uşağımız Tohi babiğ "ün| sendeliyerek: — Aman Mis, dedi, neden V kadar çabuk döndünüz? Bir felif| ket mi var yoksa.? Teessürümden uşağın ve bab'i çıvanın telâşlarının sebebini anİf yamamıştım. Sür'atle yukarıyf çıktım. Toni kekeliyerek arkamdan seff lendi: — Efendi bugün sizin arkanız * dan biraz rahatsızlandı da, fabff kaya gitmedi, Mis! Şey.. Çok ı»# ederim, yatak odasına girmeyini Aman Allahım, şimdi felâketin e' büyüğile karşılaşacağız. İhtiyar uşak çıldırmış gibi, keff| di kendine söyleniyordu. Kim: dinlemeğe ve bir şey düşünmeğ' |» vaktim yoktu. Odama girdim. ne.?! Kocam yatakta yatıyardi! hâlâ, Masanın üstünde viski, sod şişeleri. İki kadeh. Taze meyv?i” lar.. ve odam karmakarışıktı. K0" cama seslendim: — Yeğenim hastaneye kaldırtİ” mış. Çabuk dönmeğe mecbur ol * dum. Fakat, sana ne oldu? Hasti” landın mı? Hüâlâ bir şey anlamamıştım.. AN” hıyamamıştım. Kocam öyle içmişe öyle sızmıştı ki.. Gözlerini değik ağzını bile açmağa mecali yow y Yatağın içi alt üst olmuştu. Sanki karyolanın içinde bir kö”) şe kapmaca oyunu oynanmış # bi Hayretle dudağımı bükerek $07 yundum. (Devamı 6 ımcı sahifede) ” RADYOİ Ankara Radyosu BUĞUN 18 Program. 19,05 Müzik, 1915 Türk müziği (Fasıl heyeli)- 20 Memlekel sant ayarı, ajans meteoroloji haberleri, / 2015 Konuşma, 20,30 Türk müziği (Klâsik M Ankara Radyosu küme sex ve #İ heyeti. 21,10 Konuşma, 2126 Neşeli plüklar - R. 21,90 Örkestra programının takâi mL Halli Redi Yönetken. 2146 Müzik (Radyo orkestrası - #f Hasan Ferid Alnar). 22,30 Müzik (Simema sesi - Pi). 23 Son ajans haberleri, ziraat, ham, tahvilât, kambiyo - nukut #ati (flat). 2220 Müzik (Cazband - Pi). 2345 - 84 Yarınki program. YARIN 18.30 Program, 12,38 Türk müziği - PL # 18 Momleket saat ayarı, ajans meteoroloji haberleri. 1815 - 14 Müzik (Riyaseti Cumbi Bandosu - Şef: İhsan Künger). 1357 Hicrt 1355 Ruml Cemaziyelevvel | — Haziran 23 28 - 1938, Ay T, Gün 192, Hızır 67 Vakitler | Vazati

Bu sayıdan diğer sayfalar: