27 Aralık 1940 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

27 Aralık 1940 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AVRUPA*HARBİNİN YENİ *MESELELERİ Tehdit karşısında.. aanyanın ne yapacağı mese- Hıı başlı bir kaç ihtimale yol küra ve nülfuzu aitma almınsı key- fiyeti filiyat sabasına çıkacak o - Tarsa, Papahık için bumdan baş- gösterecek endişelerin mahiyeti tahmin edilebitir. Bagünkü Al - marya ile Papalığın arası açıktır. Vaktile Bonapartın orduları İtal- yada dolaşırken de Vatikan ile Fransetin arası açık olduğu gibi, ancak Bonapart Papanın nülu - zundan istilade ile Vatikanı kendi emellerine âlet etmeyi daha mu- vafık bulmuş. Kendini eski Avus- furyanın mirasçısı sayan bugün- kü Almanyunın hesabına göre ise, İtalyayı ele geçirmekle Avrupa - daki imparatorluğunu büyütmek kabil olacağı ümidi beslenmiş ola- bilir, Burada tarihim yüz şu kadar sene evvelki devrini andıran bir keytiyete şahit olunuyor: Avrüpa- ma ve İtalyanm istilâsı emelleri karyısında Vatikan ile Büyük Bri- tanyanın kendilerini tehdide ma- raz görmeleri, günlerde çok söx götüren bir de Almanların şimali İtal- ıımııın ve neticede artık iya yarımadasının Alman tü altına almacağı oldu. Ken- N eski Avusturyanın mirasçısı şimdiki Almanyenın Tir - 'e inmek emelleri ise gizli Tüldir. ' Pöüyanın nihayet Almanlar eli- / geçmesinden neler çıkar, bu kadar kolay mıdır? gibi bir- M sualler halıra gelmektedir. M alınak için uğraşmış olanlar, ele geçirmek tasavvurun- S kendilerini alamamışlardır. ölyon Bonapart zamaun - İtalya muhtelif devletlere ay- bir kıt'a demekti. Böyle da- ik devletlerden Bonapart için | korku yoktu. Fukat İtalyada | zamanda cismani hâkümeti Papalığın nüfuzu Napolya - hiç hoşuna gitmiyordu. Av- ondan sonra da dünyaya istemiş olanların Pa- | yıkmak tasavvurumu besle- tri tabil görülegelmiştir. Onun | l Kış marmelâtları | Armut marmelâdı Mülzeme: ti yerleri zapeltmeyi düşümn- kendini alamamıştır. Yal- bu oyun pek nazik, büyük bir Ç” korkutarak almak istes koparmayı düşünüyerdü. Es- | —lıı ile İngilterenin münase - Hasıl olduğu bahsine burada etmeden geçmek olmiya - | Çünkü ne İtalyanların İngi- me de İngilizlerin İtalyan bir gün gelip muharebe e- | çıkarılır. Üzerini geçinciye kadar | su konur, kaynatılır. Ezilecek hale gelince, ateşten indirilir. Elekten geçirilir, Şeker ve glikoz ilüve edi- lir, Hafif ateşte koyulaşıncıya ka- ;1 ine hiç imkân ve ihtimal . Elmâ elâdı en çok uzun seneler e- ? marmı T hııy... © dağınık devrinde |— Malzeme: İngiliz tacirlerinin Ak - | * 14 kilo elma, 1 kilo şeker, 1 li- büyük antrepolarından | mon. ümi demekmiş. Böyle & | — yapıtlması: ta İtalyayı istilâ etmek mese- Karşısında İngiliz menfanti su- 4 ik değildi. Bonapart aleyhine eri harekele getiren bir se- daha, İtalya sahilinde birik - Olan İngiliz mallarının bir ke- geçmesi Napolyonun ordu - U tepeden tırnağa kadar giy- ti. Yahut da bu mallar baş- Memleketlere satılarak altına Elmalar soyulur, Çekirdekleri çıxı:m. Üzerine çıkıncıya kadar su konur, kaynatılır. Ezilecek hale gelince, ateşten indirilir. Elekten geçirilir, şeker ve glikoz ilâve edi! lür. Hafif ateşte arada sırada karış- tırılarak pişirilir. Lümon sıkılır. A- teşte bir taşım kaynadıktan sonra edilince Fransır hazinesine | indirilir. doğacaktı. İtalyanın Bonapart Şi Keşmacal bu süreile hem fa- | Muşmula marmelâdı im, hem de Papalığın iste- | — Malzeme: ti bir keyfiyet olunuştur. O | — 1 Kilo muşmula, 1 kilo şeker, 100 n v.nı.ı ile Britanyanın | Çram glikoz. birleştiren nokla. Yağlaii ı'ı-ı- de Avrupa kıt'asını baş- başa hüküm ve nüfuzu altına Muşmulalar yıkanır. Çekirdek- | DOKTORL ) CKLi n D 0'“': 8 kilo armut, 2 kilo şeker, 200 | tmak hırsında olduğunu belli | STT Blikoz. istemiyor ,daha ziyade pa- | — Yapılması: | Armutlar soyülur, çekirdekleri | İnsanlığa hizmet nümüunesi | var: Ziyaretçi hemşireler. (NK dela, Erile bimeedülik linde foaliyete geçen zıyaretçi hemşireler, müteverrim ve yoksul vetaindüşları delüğü « #ak, onların dertlerini payla- şıyorlar, yardım ediyorlar, ih- tiyaçlarımı gidermeğe uğraşı. yorlar. Bu hizmet, insanlık ölçüsünün idealidü Ziyarelçi hamşireler kad: rosu ve bunların faaliyet sa- dir ki, bir bütçe ve tahsisat işidi Kızılaya, Veremle Mücade- mizin borcu olmalıdır. Biz, bu hayırlı teşekküllere — yardım etmeliyiz ki, onlar da, bu so- #uk kış günlerirde, evlerinde hasta ve yoksel yatan bed « baht vatandaşlara yardım edebilsinler. /— BURHANCEVAT | Ağız kokusu Ağız kokusu, ağzın temizlenme | ğından, dişlerin çürümüş olmasın- | dan, yahut da ciğer ve mide rahat- | sazlıklarından ileri gelir. kat mide ve ciğer rahatsızlıkların- bir tedaviye ihtiyaç gösterir. Kireçkaymağı ince toz balinde su ile karıştırılır. ve bu mahlüle yumuşak bir sünger — batırılarak, diş etleri uğuşturulur. Bununla beraber, ağız kokusunu trale edecek kokulu birçok muale- celer de vardır. Şehrimizde 12 maarif müfet- tişine takdirname verildi İstanbul maarif müdürlüğü kad- rosunda çalışan ilk tedrisat mü - fettişlerinden — Bedri Akalın ile İzzet Koçak, Mansur Tekin, M. Ali Aksoy, Müslihittin Okyay, Mus - tafa Güneri, Nazif, Özbay, Recep | leri çıkarılır, ezirilir, şeker ve bir bardak su ilâve edilir, Orta hararet- | te pisirilir. Koyulaşınca ye suyu çe- kilince atöşten indirilir, Elekten ge- girilir, glökoz ilâve edilir. $ dakika | daha pişirilerek kavanoza konur. | istiyen bir. Almanya var. ( bunda muvaffak olursa sı taraflara da geleceğini dü - Amerikalılar onun için bu- İngiltereye azami yardımı et- ile kendilerini mukellef tu- | n n hü- | EDEBİ ROMAN : 8 Sen de Seveceksin / Yazan : ETEM İZZET BENİCE | ründe ilk elarak karakola düşen açılı - | bir suçlu için dudaklarından: — Zavallı tazel. Kelimesi çıktı. Bu kez Lütfiyemin ayılması da- ha uzun sürdü. Ayılır ayılmaz mı- S Düşüreceksin.. ken, kadının kol , kundak yere düşlü, nnne de düştü ve yerde yumaklan- | Kumiser yerinden fırladı. Muh- daşırdı, ilk önçe ağlıyan, dü - | rıldande N ocuğun kunda- | —— Çocuğum. Bi y Nerede Rıfkı?, > Vah yavrum.. | — Komiser bu sorguya şaştı: “dade — Bıraktığı çoecuğu ne diye se- “>Gene bayıldı. veyer?, < Üedi. Çocuğu görünce neden bayıldı? Bu kadım bu hale nasil gelmiş? Gene, sular, limoalar, nane ruh- Fakat, bütün bu düşümcelerini getirildi. Komiser kadını w ıya, muhtar çocuğu sustur - belli etmedi; ha çalışıyordu. — Çocuğu me yapacaksın?. n ı;ııı- gerçekten bir | oei hiz gcı beliresişti eli Yalnuz Çekiç, Süleyman — Ahmet Acar, | Tevtik Gürel, Tevfik Solmaz ve | sıhhat müfettişi Halil Kapkaramız-| rak resailerindeki üstün başarıl rından dolayı Maarif Vekâletince birer tekdirname ile taltif olun - | hası nihayet, takdir edilmeli- | le Cemiyetine yardım, hepi - | mesinden, diş etlerinin hastalı - | Birinci surette tedavisi kolaydır,| | bir diş tabibi meseleyi halleder, ta-| dan ileri geliyorsa, o zaman umunca Günde bir iki defa aşağıdaki tec-) tiple diş etlerini yıkamak fayda - | lıdır. Kireç kaymağı —— 10 gram Su 150 gram Biri, #İn, olur?. — Olkur!. | e fecaat tor kıtır. kesilmesi!, dayanamıyor. Valla! pek öyle, lümden sonrası da no olacak?, diyeceğim şu P soğuk sıl elu a olsun İnsan. 'a000! Öyle deme! tanesi eksiktir. — Hangisi? mek arasında çok fark vardır. Yi- ne, meselâ, yıkılan bir binann en- za kurşununun kurbanı olup spok» gildir. Dokuz yorgan parçalıya - rak, günlerce çekip feryat ederek ölmekle, rahat döşeğinde çekme- den çetrafındakilere de çektirip kimaeyi usandırmadan, eteslimi ruhe edip rahmeti rah « mana kavuşmak arasındaki farkı da mu inkdr edeceksin?, Denizde boğulmak, ateşte yanmak, bina - dan düşmek, olomobi, tramvay altında kalmak, baltayla, parçalanıp ölmek, hep başka baş- ka şeylerdir. Hulâsa, dedim ya, Allah, insana, ölümün rahatını, hayırlsını yazıın. — Vallahi azizim, bir bakıma, söylediklerin doğru amma, ben, ölümün en iyisine bile razı deği- Tam, Karagörde Tuzsuz Deli Bekir «Ulan Karagöz, ölümlerden öküm beğen!» der. Karağöz de cevap ve- rir; «Ağam, bir tepsi baklava, ile, beni, zehirliyiver.. Ben, buna da razı olamam. Yani, nasıl olursa ol« sun, ölümün yüzü soğuktur. — Ölümün ölmaz. Ol- maz meşhur Ve - iyisi amma, — bak, muşlardır. | J bül Elini kalbinin üzerine gö- iürcü. Kalbi sökülecek, yerinden fulayacak, boşa dönen motör gibi bircen bızlanıp parçalanacak gibi atıyordu, Başmdaki ağrı daha ço- galmıştı. Midesi sırt cak kadar ufalmış, — Sana çorba getirimiştim. Dı- şarıda mangalın üzerinde, sıcak sıcak onu ye, Kadının bakışlarındaki — anlam bu sorgunun karşılığı oldu.. Çorbayı küsesile yutacak gibi i- çiyerdu. Ekmeği parmaklarının bütün gücile parçalıyor, ağrına tı- kıyorgu. Komiser hütün bunları gördük- ten sonra: — Lütfiye, açlığına inaadım.. — İstemem, doydum. Komiserin sesi yumuşamıştı. — Ne diye böyle açsın?. — Üç gündür yiyecek hiçbir şey bulamadım. lefendi zadenin Şu hikâyesi, ö - — Kimsen yok mu? — Bir yaradan.. bir ben.. cük.. — Bir yerde çalışıyor musun?, — Bayır. — Fl kapısında falun? — Hayır, hiçbir yerde. Yeni ça- hışacaktım!. Ee, bu çocuğu kimden kazan - K bir ço Kadın gene ağlamiya beşleği Koamiser: — Kum, ağlıyacak birşey yok. Bak senin baban yerinde bir ada- mun, Halini görüyerum, Rana her şeyin doğrasunu söyle, — Babana, amcana anlatıyormuşsun gibi an- lat, Bana polise bakar gibi bak- ma, Lütfiye boynumu eğmiş, gözleri yere saplanımış, yavaş yavaş ağlı yordu. — Bak elimde kâğri kalem yok. — Ölümün hayırlısı, şerlisi mi 3Öküm ölürn bir ölüm.» derler, Ölüm hak- kında birçok darbimeseller var- | dır. Fakat, bunların arasında bir — Şöyle bir darbernesel, çok ye- rinde olur: «Ölümden ölüme fark vardır.> — Birtir canum!. - Ölümün de farkı olur mu?, — Olur ya!... Meselâ bir maki - nenin çarkları arasıma kapılıp, - zile parçalana ölmekle yolda gi- derken düşüp kalp sektasinden öl- kazı altında can vermekle, bir kâ- diye gidivermek ayni şeyler de- rahatça — Bireder, dedi; Allah, insana, ölimün de hayırlanı nasip et - Olmaz olür mu?. İş- te ben, şu cinayet davasının şahi- diyim, Aman efendim, aman... O © ne fetâketti... Bir a- damın usturayia boğazlanmazı, ka- Aman, Allah kimselere göslermesin.. Yürekler | ölüm, soğuk şay.. Ben | | wtekit değilimdir. Ö- l düşünmek | islemem. Zaten, insat, düşünse de & Tüm iyi birşey değil, ökümün yüzü , öldükten sonra, na- satırla ! (BZefA| MAHKEMELERDE: Ölümden ölüme hiç fark olur mu? “Ölüm ölüm bir ölüm,, amma, D bazılarına göre fark var Mabhkeme kapısında sura bekli- yorlardı. İkisi de şık, ikisi de te- miz giyinmişlecdi. Halü kaline be- kılırsa, ikisi de münevver, hiç ol- mnazsa yarı münevver olacaklardı. | lümden ölüme iark olduğunu en iyi anlatan hikâyodir, Velelendi, çiftlik, çubuk sahibi, gayet zengin bir adammış, Hani şa meşhur, at nunmuş. Velefendinin, bir de oğ- hu vetmiş; gayot zarif, nüktedan, hazır cevap bir zatmış. Babası ö- Künce, tabli, bütün varı yoğu, ona intikal etmiş. Velefendizade, ga - yet orjinal eğlenceler tertip eder, kahkahalarla gülermiş. Meselâ, ya- zın kış, kışın yaz âlemleri yaplı - Rrmiş. Kırk elli dalkavuğunu bir araya toplar, ağustosun en scak gününde, kış yaptırırmış. Dalka- vuklar, herkesin kırda ba; b Tam buram ter döktü; gününde, bir odaya . toplanırlar, camlar, kapılar kapamr, adam bo- yu sobalar yanar, herkes, yün- lüler, pamuklular, üzerlerine de sarrar kürkler giyer, biribirlerine: — Aman.. böyle soğuk dünyada | görülmerriştir Buvuu | diye, sözde, tit Ş Bu a - rada da, keten helvaları çekilir, helve sehbetleri yapılırmış. Kışın da, bunun aksine, yaz ya- pilir, şubat ortasında kar yağar- | kon camlar kapılar açılır; dalka- | vuklar, tiril tiril sadakor entari- ler giyer, ellerine yelpazeler alır, bozlu şerbetler içer, biribirlerine: — Öğööğög! derlermiş, böyle - cak da, ömrümde görmedim. İn - san, âdeta bunalıyor. İşle, Velefendi zade, böyle bir adammış. Birgün, Boğazda, yalısının pen- ceresinde oturuyormuş. Hava müt- hiş sıcak. — Velefendizade, önüne şerbet bardağını, hoşaf küsesini kaymuş. Çubuğunu yakmış, Boğa- zın derinliklerinden gelecek fe - rahlatıcı bir nefha, bir meltem nefhası bekliyor. Bir de babmış, kır sakallı, âbâni sarıklı, güçlü kuvvetli bir kayıkçı, alnında bon- cuklaşıp tanelenen terler çene - sinden gerdanına, gerdanından göğsünün kırçıl kılları arasına sü- zülüp sızarak, çalakürek, akıntıya karşı gitmeğe uğraşıyor. Uğraşıyor. amma, akıntıya kürek çekmek bu, kolay mı?, Yarım saatte beş metre yol alıyor. Bir el kürek kaçırdı mı, üç metre geri gidiyor. Nihayet, bir saatte, kayık, az bir mesafe kate- dip ancak Velefendi zadenin ya - hamın önüne kadar gelebilmiş. Velefendizade, tam kayık pen- gerenin önüne geldiği zaman, ha- fif gülmüş. Hani, böyle şeyle de, | saatlerle uğraşılır mı gibilerden. | Kayıkçı, zatan burnundan solü - yor anı burnumdan geliyor. Ar - tık, küreği müreği durakımış, Ve- yarışlarının yapıldığa çayır da, ©- | mektupları bu rütunda muntaza Man ve Mmeccamen heşredilecektir. Gazbtemizin doktor ve avukatı da sorulanlara cevap — vereceklerdir. Ciddi izdivaç teklifleri de bu sütem- da parasız seşrolunacaktır. İzdivaç teklifleri | Yireni üç yaşında namuslu bir a- dınlığına vükıfım. Meslek ve iş sa- | hibi ciddi bir bayla evlenmek isti- | yorum. «Son Telgrat Halk sütunu vasıtasile'T. H.> rumuzuna müraca-| atlarını rica ederim. İşçi — istiyenler | Pişenk fabrikasına —elli teneke.| ci aranmakladır. Yalnız takımları-| n kendileri getireceklerdir. İmti- han için fişenk fabrikasına mü - | racat etmelidirler. Karacabey ha- | rasının 250 lira ücretli doktorluğu münheldir. İŞ ARIYANLAR : î Lise mezunu — genç bir kunm. | eski türkçe okuma, yazma bilirim. Ciddi bir müössesede veya tica - retbanede İş arıyorum. İhtiyacı »- ların Son Telgraf Halk sütunu va- mıtasile «G. İ M. M e müracaat- larını rica ederim, Gelen mektuplar Bayan Behire — İki mektubu- nuz gelmiştir. Aldırmanız rica o- ar, ——— kıp gülüyer, yani, benimle eğle- niyorsun. Peki, paran pulun seni kurtarabilecek —mi?, - Ölmiyecek misin, be adam?, | - M Mn amma, senin gibi, temmuz sıcağında bu- Tam buram ter dökerek, kânunu | sanide, yağmurun, karın altında | titriyerek, akıntıya kürek çekerek | değil, yazın hoşafımı, şerbetimi - | çip Boğaza karşı çubuğumu tüttü- | rerek, kışın kürkümü giyip mam- galının, sobamın başında çubuk çekerek, gülerek ,zevk edip eğle- | nerek öleceğim; ölümden ölüme fark var, Ağzını açıp bir kelime söyle - meden bunları dinliyen diğeri, söz. aldı: — Hakkın var.. Şimdi, bak, be- İnim de aklıma, meşhur zenginlerden den sarraf Kamantonun bir ölüm hikâyesi gekki. Kısadır amma... Derken. mübaşir seslendi: — Şahit, Adili. Şahit Asaadil! | lefendizadeye dönüp, — Be adam! demiş Önüne ho- şafları, şerbetleri dizmişsin. Çu - | buğunu yakıp, penceronin önüne oturmuşsun, Allah bilir, ömründe zahmet, meşakkat çekmemişsin - dir. Bir de, utanmadan, buna ba- memm . e vazem e — — — ee n | kin, bir tanışın sözleri gibi dinli- yeceğim Genç kadın, kafasını sallıya salb hıya: | — Bu sözleriniz hep beni söylet- gözleri içine baktı. — Beni ne yapacaksınız şimdi?. Evet, o çecuk benim, ben biraktım, Dedi. Komiser biraz sert: — O kadarımı ben de biliyorum. Hem seni adliyeye vermek için ba- ma da bu kadarı gerekti. Bemim i- çin birşey yok. Kâğıdım yazar, seni de bir polisin yanma verir, gece demez, gündüz demez yel - Jarım. Sorduğum senin iyitiğin i- çin, Açıkcası sana acıdım. Hasia bir kadınsın. Bu çocuğu da hilerek, istiyerek mezarlığa bırakmadığını anlıyorum. Derdini döker, bana - man verirsen başka türlü olur. Bek ki, sama bir babalık ederim. Mezarlığa Veliefendizadenin hikâyesini an-| latan: — Aman kardesim., dedi. Ben, ile kızıyım. Tam manasile ev ka - | OĞCĞmıMMLUKL LT Sinema locasın- da muaşaka Yukarıdaki serlevha, gaze- | telerde çıkan küçük bir havar disin başlığıdır. Efendim, şeb rin sinemalarından birinde bir genç hatun veyahut genç bir kızla, bir delikanlı, hali mua- şakada iken görülmüşler ve haklarında bir zabıt tutulmuş! Haydi, bu iki gence de Bab- Stil diyelim.. Bob - Stillerin muaşakası da bir başka türlü, acayip, garaipten bir şey.. ında muaşaka 4 gibi yaşı iler lemişler için, bu, cidden mö rak edilecek bir mevzudur. Şimdiki gençlerin, munşaka şekilleri, muaşaka — sahneleri, muaşaka kıvamı, muaşaka za- manı, muaşaka harareti de başka türlü! Bizim gençliğimizde — mua şaka, Çamlıca mehtabında, Kanlıca — mehtabında, Ada mehtbında yapılırdı. Zamanın genç şairleri «Çamlıcada mu- aşakan, «Kanlıcada muaşa « ka», «Adada muşk» isimli şi- irler yazarlar, oralarda geçim dikleri tatlı âlemlerin hatıra. larını bu suretle yâd ederlerdi. Eskiler muhakkak ki, çok daha zevk sahibi, hassas, şair guhlu, içli insanlardı. Aşk bir kalb, bir gönül işi bir his, bir hayal işi olduğuna göre, muhitin, ve dekorların da güzel, şairane olması gerek. Sinema locası, kömürlük gibi bir yerdir. Daracik, kapkaran ilham alınır ki, muaşaka ya- pılabilsin?. Aşkda asaletini, şirini, re mantizmini ,hülâsa, bütün â- dab ve erkânımnı kaybetti. Za> valh aşk! Senin namına ne ke- pazelikler oluyor? R.HALİT Bürhanettia tepsi müsamereleri San'atkâr Bürhanettin Tepsinin yeni teşkil etmiş olduğu kumpan- yasile pek yakında temsillere baş- hyacağını ve ilk temsil olarak Ke- ma) Emin tarafından — türkçeye gevrilen (Baba Ramiz) i oynuya - cağını memnuniyetle haber aldık. İkinci piyes — olarak da Senx,e Tepsi tarafından türkçeye çevrilen Salome piyesi ve dansı oynanacak- tır. Güzel ve mahir san'atkârımız Bayan Seniye bu eserde bize hakikt Ban'at dünsları da gösterecektir. BİRİMİZİN DERDİ Şimdi çıkarım, konuşuruz, Ve. mübaşirin kapısından ses- | dendiği mahkemeye doğru seğirtti. | KULAK MİSAFİRİ Solgün benizli kadın bu sözler | dinledi, dinledi. Komiserin kar - | şısında ezildi, büzüklü, üfledi, dü- | şündü: — Nasıl söyliyeyim. Biter hikâ- | ye değil ki, | Komiser, sakalını karıştırdı, ka- ! rıştırdı: — Uzun olsun, daha iyi, belki | Sana yardımım olur, Polislik yal- mz yakalamak değil, yakaladığını da iyi etmek, yararlı yapmak, işe yaratmaktır.. Dedi Ve sordu. — Sen kimsin, neyin nesisin?, — Benim babam arabacı Salih. — Arabacı Salih mi?. Genç kadın gözleri - yaşararak, titrek bir sesle cevap verdi: — Arabacı Salih, ona Boşmak | Salik 'de derlermiş. Kendisini ku- | yuya sarkıtıp asmuş!. Komiser elini birden — dizine çarplı, kaybettiğini bulan ve ka- çazı bir adam sevincile haykırdı: 5 (Devami | -i HEPİMİZİN DERDİ Adliye daktilolarının| maşları arttırılmalı Bir karilmizin gönderdiği bir mektüpta, âz ücret alan kü- Çük memurların, yiyecek va giyecek eşya fiatlarının yüz- de otuzla altmış arasında yük seldiği günlerde sıkıntı çektik- lerinden — bahsedilerek göyle denmektedir: <Adliye — daktilbları da bu zümredendir. Zaten, bir iki se-| me evvel bile, aldıkları cüzi ( retlerle güç geçinen duktilo - lar, bugünkü fiat yükselişleri karşısında büsbütün şaşırmış- lar, elleri böğürlerinde kalmı; fır. Geçenlerde, bir muharrir bu vadide bir yazı yazmış, kü- çük memurların maaşlarına zam yapılması — lüzumundan bahsetmişti. Ba çok yerinde işaret üzerinde durulup küçük memurların geçim — vasıtaları genişletilirse, muhakkak ki iyi bir olacaktır.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: