28 Ocak 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

28 Ocak 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AVRUPA ,HARBİNİN YENİ MESELELERİ Jmumi harbin heşhur - sözleri Bugünkü harbin yeni meselele- yazarken, geçen hatbin eski 'or, Bu hatırlayış bir bakım- h da faydalı! Gerçi geçen barple| ü harbin şartları arasında üşabehetler de yok değildir. çen harpte İmparator Vil - Bim, «Mareşal Frenç'in küçük 86 ordusundan» bahsetmişti. 4 a- os 1914 de Eks Lüşapel'de ordu| İi yevmisinde demişti ki: «Şa- #emrim şudur ki, şimdiki ha | ün enerjinizi yalnız bir nok- a teksif edecoksiniz. Yani bütün valiyetinizi, faaliyetinizi ve kıy-| bü inizi ilk evvel hain İngilizleri 'a etmekle göstereceksiniz. Ma- 1 Frenç'in küçük sefil ordusu- ezeceksiniz.» İFakat o zaman İngilterenin, Al- #nyanın ilân ettiği bu defiye na> sebat ve mukavemetle karşi KoY-| Hu malümdur. mdüki Vişi hükümeti reisl Ma- l Peten de Verdun müstahkem Nidine kumanda ederken, 21 n 1918 da ordü emri yevmi - öde şunları söylemişti: <9 nisan larımız için şerefli bir gün- ür. Kronp Rençoin askerlerinin | ürane hücumları her tarafla kı- İlmıştır, İkinci ordunun piyade - Süvarileri, topçuları ve tayya-| Ti birbirlerile rekabet ederce- düşmanla mücadle etmişler - | mek için kanunen lüzundır. Onun | - Hpinizi tekdirle selâmlarım. | jçin hekimler m?eıgu».-:,.e_ ı-.p',r. | İlmanlar hiç şüphesiz taarruzla - | Jarına yahut hekimlik işi sayı'an | ha devam edeceklerdir. Herköö | herhangi resmi bir kâğıt üzerine Ünkü gibi yarını da kazanmak & | tmza ederken doklor Ünvanını Üâ- çalışmalı, ayni muvaffakiyetli | ye ederler.. eyi elde etmeğe lidir.. — Bu ünvan, insan yıllarca ders ltr halde onların hakkında gele - | gördüklen ve tez kitabını müdalaa| Bugünkü harp vaziyeti içinde itlerinde ne munzaralar canlan- Franseda Foren irminde bir kar atüristin neşretmiş olduğu Dir ikatürün lejandı da şimdi halıra liyor; Bugünkü muharebede de: «Harbi| için yeter ki sivil halk nsın» demek pek yerinde bir Üz olacak, Ancak şu farkla ki © man, halkın şikâyeti mubarebe Olayısile konulan takyidattarı ileri liyordu. Şimdi de belki o zaman- daha ziyade şiddetli takyi- * vardır. Fakat halkın asıl <da- 'anması lâzım gelen $e de hava akınlarına l R Meşhur Klemanso da bir gün bir meb'usun istizahlarına | evap verirken şunları söylemiştir:| B yerde de-| ü formülüm hiç bir B0ti Dahilt ü EDEBİ ROMAN: 36 Sen de Seveceksin / Yazan : ETEM İZZET BENİCE Diye düşündü, Pencereden sizan aydınlığa baktı, vakti tayin ede- medi, Yanı boş ve odası kimsesize di — Zeliha.. Zelihat. Diye seslendi, Arap hizmetçi: — Lebbeyk... Ya hanım. Diye diye geldi. Lütfiye sordu: — Ne haber?. Sant kaç?, Zeliha: — Saat öğleden sonra.. Diye öğlenin okunduğunu, nar Mazın kılındığını, yemek vaktinin bir hayli geciktiğim isarst etmek vBtedi. — Bey geldi mi?. — Tlayan. ini de hatırlamamak kabil| büyük farklar varsa da, birçok Peten'in bü sözleri insanin Bugünkü harbin ileride tarihi yazılırken — porde perde açılacak safahatı, bilhassa kolis faaliyetleri dilinde ebediyen kalacak alacak kimbilir ve ne sözler söylenmiştir? Şimdi de bazı memleketler zi - mamdarları de ayni sözü söyliye- | cek mevkide buluzmuyorlar mı? Bugünkü harp de olbette bir gün nihayet bulacak ve terihi yazılırken perde perde açılacak safahatı, bil- | hassa kolis faaliyetleri - daha iyi öğrenilince kimbilir tarihte ve- | hatta halk dilinde ebediyyen ka- lacak kimbilir ne sözler söylenmiş, olduğunu öğreneceğiz. Günün kro- | nikürleri yarın banları yazmak i- | çin, beliki şimdiden — kolleksiyon | yapmağa başlamışlardır. | Doktor ünvanı | nereden çıktı? Ezasından, lütincede galiba «Öğ- | yetmen» demiek olan doktor, bilir- | giniz ki, şimdi üniversitelerin ver- | dikleri bir dereceye takılan ün - <Rütbelerin en yükseği sözü meşhur ol - | | vandır. tlim rütbesidir. : makla beraber, insan gazeleye ya> z yazarken - ilmi bile olsa - rütbe sini ve onun Ünvanını bildirmeğe | hiçbir lüzum yoktur. Vaktile mül-, kiye rütbeleri varken ve sahipleri | onlarla iftihar ederken bile imza- nin yanına meselâ «saadetlü elen- dim» diye yazılmazd Doktor ünvanı, birçok memle- ketlerde, aleni olarak hekimlik et-, ederken bocalarla saatlerce çekiş- tikten sonra, çiçeği burnunda dok-) tor olduğu vakit hoşa gider. Fakat bir gün Almanyada bir üniversite şehrine yolunuz düşer de, bir birar haneye girerseniz orada patronun her yeni gelen müşteriyi «Her dok- tor» diye selâmladığını işitince, bir daha kanunen lüzum olmadan ken- dinize doktor dememeğe siz de kar Tar Verirsiniz... Bir zaman, Üniversitelerin maş. hHur adamlara büyük törenle ver - dikleri fahri doktor ünvanı hoşa gidecek bir şey sayılırdı. Fakat lıo-l kuk mektebinden doktar olamıyan, sonradan da hiç bir şey okumamak- Ja göhret alan eski Pransız Başve- cili rahmetli Briyan bir İngiliz Ü- niversitesinde fahri doktar oldüuk- tan sonra onun da bir otoraabil ka- dar değeri kalmadı. ak! —— | Belediye Memurlarının Terfi ' ye Tecziyeleri Belediye memurlarının — tayin, terli ve tecziyeleri hakkında Dahi- liye Vekâleti tarafından lllll!. dan- Anakte olan nizamname projesi, son| geklini almak üzeredir. Nizamnı- — Hiç bir haber de göndermedi mi? — Hayın. : | — Gelen giden hiç kimse oldu | mu?. İ * — Hayır, Zeliha tek kelime ile ve hep: — Hayır, Diyerek cevap verdikçe Lütfiye sinirleniyor ve. yalnızlığından en- dişe ediyordu. Bir saniye düşün- düz ö nöbette yirmi dört saat kalırdı. Gece nübet başlar, er- tesi gece biterdi. Belki, Salih de e- : için çıkamamıştır. D Hükmüzü verdi. — Yatağından indi. Bugün kendisini daha ferah | gece eve dönünce belli olacak.. ve sakin hissediyordu. Dünkü bul- | LN | Eğlence yerleri ! neresidir ? Hayatın pahalandığı, artık öyle bir hakikat manzarasın- |* dadır hi, tıpkı güneşin ışığı gi | bi, isbata lüzum göstermiyor. Geçen yıla, daha evvelki yıla | nazaran müthiş Fark var. Ays | ni para ile ayni işi göremiyo- | ruz.. Eğlence yerleri de, bele- | diyeye müracaat ederek zam talebinde bulunmuşlar.. Eğ- lence yeri dediğinuz mücsse- seler nelerdir?. Bir iki lüks otel ve gazino, beş on lokanta ve irili ufaklı bırçok mey- hane.. Gıda maddeleri pahalan- mıştır, doğrudur. Farat, bu eğlence — yerlerinde — meze, hailâ, yemek diye verilen maddeler zaten kunya gibi tadımlık şeylerdir. bicizeme- nin pahalanması, bir lokma- cık gıda parçası üzerine ne kadar mücssir olabilir? Zaten, belediyenin gazino- ları, lokantaları, meyhaneleri sırıflara ayırmasına, larıteler tesbit etmesine rağmen, bu gibi müesseseler makul had- de ucuzlatılmış değildir. Bir de şimdi, Fiyatları yüke seltecek olurlarsa, üzerine tuz biber ekerler. BÜRHAN CEVAT Yeni Ekmek Narhı Tetkikleri | Toprak mahsulleri ofisi, 15 gün- lük buğday satışları bakkındaki fiat listesini dün belediyeye gön - dermiştir. Belediye iktısat müdür- lüğü bu lizle üzerinde tetkiklere başlamıştır. Listedeki tiatlara gö- re ekmek narhında bir değişiklik olup olmayacağı tesbit odilecek ve büu husustaki karar yarın dalmi encümene bikdirilecektir. | DOKTOR) KKi BİRA Bira, mulâmdur ki, arpadan çı- karilir. Memleketlinizde — revacı elğer içkilere nazaran urlmakta- edilir. Siyah biraların terkibine yan- müş şeker Hâve edilirse de, piya- sada siyah bira hemen yok gibi- dir. Bazı biraların, içikliği zaman hassaya malik müessir maddeden | Deri gelir. Li Mide hastalıkları olanlara di- ger ispirtolü tertipler zarartıdır. | | Şarap ta midede ekşilik hösl e- | | der. Fakat biranın terkibindeki lapirto yüzde üç, dört nisbetinde olduğu için, herkces diğer içkilece — Halil Necip niçin bana böyle birdenbire saldırdı? Kendisine ce- saret verebilecek herhangi bir ha- reketim yoktu?. Bu genç adam | yoksa deli mi?. Birisi buydu. İkinci düşüncesi de Salihti. — Bu adamın soğukkanlılığının ölçüsü ve buna karşı olan bağı b Diyordu. Bir aralık kendi ken disini de düşündü: — Ben ne idim, ne oldum?, Düşünce ve hislerinde çok mü- tevamdı. Hayatınta bütün seyir ve safhalarını gözlerinin önünden | geçiriyordu. Çocukluğundan, Sa- lihin karısı oluncıya kadar. Bir aralık iki mezar taşının arasına bıraktığı Rafkısı da gözünün ö - nüne geldi. Rıfkıyi hatırlayınca, — Ah evlâdım. Ona doyamadım- da bile, eee d ai el yor. Onlara: | | İadığını ve,. gözünden bir damla | MAHKEMELERDE: | “ Ben içmem,, diyip do- lu kadehi diken kadın | Kafasınma rakı şişesini yiyince gözleri fal taşı gibi açılmış... Davacı kırk yaşlarında kadar b di, safa geldi. Bizim soframız her- bir kadın: Bayan Anna.. Suçlu da yaş sebze ve meyva ticareti yapan Rahmi... Davacı Anna davasını anlatıyor: — Arkadaşım Emiliça Beyoğ - kunda oturur. Evlidir. Kocası da ka.| camın arkadaşıdır. Kocam bir iş için dışarıya gitti. Ben Fenerde ©-| tururum, Dün bir iş için Beyoğlu- nâ geçmek icabetti. İşimi gördük. ten sonra Emiliçaya da uğradım. Bu Rahmiyi evvelce Emeliçanın ©. vinde görmüştüm. Kocasının iyi arkadaşı, Dün ben gittiğim zaman akşam olmüştu. Hava kararıyordu. Emiliçanın kocası Lütfi ile Rahmi masanın başına oturmuşlar, rakı | içiyorlardı. Kocaman, yarım kiloluk! bir şişe vardı — önlerinde... Ben oturdum.. Emiliça ile konuşuyor- dum. Bir kadeh de bana getirdi - ler, Ben içmem.. Amma zorladılar.. Hatır için bir tane içtim. Bir tane daha doldurdular, Ben içmem. Am- ma zorladılar. eh hatır için, bir ta- ne daha içtim. Bir daha doldurdu. lar. İçmem amma, zorladılar.. Ha- | 'tar için onu da içtim. Bir daha dol- durdular. Zorladılar, içtim, Derken kapı çalındı. Yine Lütfinin tanı - dıklarından Hasan geldi, Hasanı ben de tanırım. O da geldi, ma. ni ben de tanırım. O da geldi, ma-| saya oturdu. Ona da bir kadeh ge- tirdiler. Yine bana da doldurdu - lar, Zorladılar.. İçtim. Hasan iç- mek istemiyordu. — Ben de içmem ammma, zorladı. dılar, içtim. dedim. Zaten onlar çok içti.. Sen iç. Biraz sonra, kadehleri yine dol- durdular. Ben içmem.. Zorladılar.. Yine içtim. Hasan içmek istemi - — Siz için! diyor, Ben de: — Onlar çok içti.. Sen iç! dedim, Bu, Rahmi ayağa kalktı., Boşalan | yarım kiloluk rakı şişesini kaldırıp kafama vurdu. Şişe kafamda par- çalandı. Bereket saçlarım çok.. Ka- famı kesmodi amma, ceviz kadar şiş yaptı.. Ondan sonra da tekrar üzerime yürüdü., Küfür yaptı.. İki takat vurdu, Lütfi, Hasan, Emiliça araya girdiler. Yoksa, sarhoşlukla beni parçalıyacaktı. — Peki.. Bunun sebebi neymiş? Durup dururken neye şişeyi ka- fan& vuruyor? — Ne olacak efendim, sarhoşluk.. — Peki otur... Sen söyle baka - lum Rahmi.. Nasıl oldu bu iş? — Anlatayım efendim.. Dün, ikil şişe rakı, biraz mezelik salata (iiân aldım.. Kkütfinin evine misafir git- tim. Lütfinin evde olduğunu bili- yordum. Hasanla da sözleştik. O da işini bitirdikten sonra oraya gele- cekti. Tam ben geldim.. — Masayı kurduk.. Birer kadeh içtik.. Kapı çalındı, Anna geldi. Eh... Hoş gel Dedi, yüreğinde bir damarın sız- yaş ukluğını hissetti. Düşünüyor- Acaba çocuğum ne oldu? Öl- | dü mü, sağ mı?, Sağsa kimbilir ne kadar büyümüş, serpilmiştir. Am- ma ne kadar bedbaht çocukmuş. Ne annesini bilir, ne babasnı. Bel- ki, bütün hayatınca da bunu bil- miyecek, Bilse bilse künyesinde- ki ana ve baba İsmini bilir o ka dar. O da neye yarar?. Irtırap insanlar için irsidir. Di- ye bir hüküm vermek belki de ye- rinde ve baklı olur. Bu muhakkak Ki, iç sızılarımı anamdan tevarüs ettim ve.. daha katmerlisini Rıfkı- ya aşıladım. Bahisızlık, onun ka- ranlın yazısı olarak mezara kadar sürecek ve o bu talisizliğin sızısını o yaktecek çekecek. Bunda çocuğun ne suçu var?, Bilseydi dünyaya gelir, böyle mihnet dolu bir ha- yal ortaklığına katlanır veya ka- 'tılır maydı?. Hiç şüphesiz ki: Ha- eli lkne Yi kese açıktır. Biz fakiriz amma, gön- lümüz ganidir... Emiliçaya bir ka- geh daha getirttik. Bir kadeh rakı doldurduk. Anna: — Ben içmem! dedi. Dedi arnma, kadehi de kaldırdı.. lüpedek, susuz,| mezesiz yuvarladı. Bir daha doldurduk. Yine: — Ben içmem! dedi. Yine yuvar- ladı. Ondan sonra, kendi doldurup, — Ben içmem amma, hatırınız #çin, şerefe!.. Diyip arka arkaya yuvarlamağa başladı. Kadehler bo-, şaklıkça dolduruyordu. Dolduru - yordu amma, nasıl doldurüyordu...! Kendisine, ayaklı, büyük bir ka- deh tesadüf etmişti., Lütfi ile biz- deki kadehler, küçük, meyhane - lerin tek kadehlerindendi. Kendi büyük kadehini silme dolduruyor, bizim kadehlere yarım koyuyordu Her seferinde de «ben içmem am-| ma, hatırınız için.» nakaratını tek- rarlıyordu. Benim sinirlerim bo zulmuya başladı. *İçerim» de de, iç.. Afiyet olsun. Amma, «içmem, de. yip de niye içersin? Hem de ne iç- mek biliyor musunuz? Her sefe. rinde, bizim Lütfi Ide içtiğimizin iki mislini lüp diye, sosuz, gövde- ye indiriyor, Zaten «ben içmem: diyenlerden korkmalı... Derken, bizim Hasan geldi. Bir kadah de ona getirdiler. Bu sefer, Anna Hasanın bülbül çanağı ka. dar kadehine yarısına kadar rakı koydu. Yine kendi İbrail kilesi ka- | dar kadehini silme doldurdu.. Bi. | ze rakı koymadı. Üstelik de, Ha- sana; — Onlar çok içti. Sen iç deyip koskoca silme kadehi yine susuz çekmez mi?, Artık dayanamadım, Zaten ken. dimi o zamana kadar güç zaptei- miştim. Şişeyi kapınca kafasına yerleştirdim. Benim kadar #inir. lerine hâkim, sakin adam az bu- nim bile sinirlerimi boşaltıp sabrı- mu taşırdı. Benim yerimde bDaşkası vz> olsa, muhakkak katil olurdu. Rica ederim ,buna tahammül e. dilir mi?. Rakı bizim... Doklurup dokdurup kendi içiyor, Bize rükı vermiyor... Üstelik de ben iç - mem» diyor. Olur şey midir bu?. Hay gözüne dizine dursun. Şahitler dinleniyor. Lâtfi, ar . kadaşı Rahminin söylediklerini te- yit ettiklten sonra: — Hattâ ben bile sinirlendim... Neredeyse, Rahmi yapmasa, bu işi ben yapacaktım, diyor, Lütfinin karısı Emiliça eyukarı #ükürsem bıyığım, aşağı tükürsem sakalım> tertibinden, işi idare e dip oluruna bağlamak İstiyor: — Hepsi içtiler... Sarhaş oldu . lar. -Belki aralarında bir anlaşa - mamazlık olmuştur. Zaten bu iş olduğu zaman ben mutfakta ciğer tavası yapıyordum, diyor. Şahitlerden Hasan gelmamlştir. yır. Doğumla ölüm arasına sıkışan hayat mesafesinin ön ve ardındaki meçhulüktür Ki ana ve babayı şa- şirtiyor, beşer iztirabinin — ihsan çokluğu ve doğum kabarıklığı a- rasında yayılmasını kolaylaştırı- yör. Bunun tersi mümkün elabil- seydi muhakkak ki, insanlık kısır- | laşır ve beşer tarihini yazacak tek insan bile kalmaksızın çoklan gö- çer giderdi. Bilmemek cesaret ve- Fiyor, meçhulden geliş ve meç - hule gidiş ümit.. denilen şeye değer verdiriyor, Yarın ve., Ümüt insan- liğın hirs ve iştihasını çeken iki nesne olüyor ki, eğer bunlar ara- mızda teşehhüs edebilmiş olsalar- di muhakkak ki tavcı, adımı alır ve her gün adliye takibatı altında tu- tulurlardı. İnsan ömrünü iyiye ve kötüye götüren bu iki büyük kuv- vettir ki yine insanlığı ayakta tu- tabiliyor ve. her yarın öbürgün için yeni bir ümldin kaynaklığını yapıyor. Belki, Rıfkı da ömrünün ufkuna serilen yazılar içinde ut- ÜTUNU Evlenmek istiyenler, iş ve işçi arıyanlar, şikâyetler, temenni- | ler ve müşküller İş ve işçi arıyanlarln horkaneri bir MÜşkülü Zolan — okuyucularımızız Mmeklupları bu sütüunda muntaza- Man ve meecanen meşredilecektir. Gazetemizin dekler ve avukalı da sorulanlara cevap — vereceklerdir. Ciddi izdivaç teklifleri de bu sü- Yanda — parasız — neşrolunacaklar, İzdivaç Teklifleri 4 30 yaşmıdayım: Ticaretle iştigal et- meektayun, Kazancum orta halli bir aile- | yi geçindirekmir. Peder ve validem yok- tur. Evlenmek istediğim kızın pederi ve- ya validesi ve bir evi olması, kendisi- hin ev işi bilir, ahlâkı güzel, orta mak- tebi bitirmiş bulunması lâzımdır. Yaşı- man 22-77, boyunun da 1,62-1,68 arasında olması da garttır. Arzu eden bayanların | Son Telğraf Halk Sütunu G, B. rumu- zuna fotoğrafla müracaatlarını rica e- derim. *& Yayım 30 ve boyum 1,80 dir. Ba- mer siyah eç ve gözlüyüm. Tahsilim husüsldir. Bir müddetür rahatsızım, Ve evde oturmak mecburiyetindeyim. Fa- kal sari bir hal yoktur. Yaşayşım en | zengin bir ailenin lüks yaşeyış tarzın- dadır. Yaşı 40 tan fazla olmyan ve der-| dime göce hareket etmesini bilan bir bayanla evlenm um, Taliplerin Son Telgraf Ha can) a Mmüracaatlarmı dtlerim 4 Uzün boylü, balik etinde kara kaş.| h, kestâne gözlü oluz dört yaşında bir dulum. Ev işlerini ebilirim» kelimasl- nin fevkinde bilirlm. Sıhhatim tamdır. 40, 45 nihayet G0 yaşında bir subayla evlenip meşru yuva kurmak istiyotum. Taşraya da gidı 4 Çocuğu olursa da kabulümdür, Taliplerin Son Telgraf Halk Sü karını Tica ederim a 30 yaşındayım. 1.70 santim boyda olup orta şişmanlıkla esiner, siyah saç- h, kara gözlü, bir genclem, Ayni zaman. da alkol ve sigara da kullanmyam hali hâzırda bir devlet memüuruyum, olduk- Ça da kıskancım. Eşimin bilhassa sarışın — olması ve yirmi yirmi beş yaşlarında balık etinde veyahut aynt tip ve endamda geliri ye- rindE sarışın genç dül bir bayanla yu- va kurmak emelindeyim . Ciddi teklifleri (K. T.) rumuzuna bil. dirilmesin! mica ederim. Gelen Mektuplar (8. Kutsal: Heybeliadadan, Beyazıt- tan), Bayan 8. G: Beyoğlundan, Fatih- tea, damgası okunmuyan, matbaaya bi- rakılmış), (1001 Hilkat: Dün mek- tuplarıman aldıktan sonra — berakılmış), (Bayan H. B: Beyazıt ve — PFatihlen), (Bay Sefer; Fatihlen postaya verilmiş ve diğeri matbaaya birakılmış ü inek- çubunuz vardır.), (Bay Y. B Ki Siz- den deri almak istiyen bir bayan bir mektup bıralımıştır. Lütfen aldırınız.), (Bay 5.C. V: Mutbaaya burakılmış, (A. H, £: Damgası okunnuyan), (Bayan M Uygur: Büyük postahatıeden), (Tokuöz: Hasköyden) mektuplarınız vardır. Saat 18-19 arasında lütlen aldırınız. Açık Konuşma ©. Öz Türkkan — Mevzubahis re- portaj Kânunvevvelin 19 unda başla- Maşlır. Eksik nüshaları idarehanemize den tedarik edebilirsiniz. Bay Besim — Teklifiniz yazılacak- tar, MMoktup gelirse ilân ederiz. Adre- sinize gönderilmek için posta pulu yole dartınız. Bay l. Gül — Teklifinizde ciddi işe- niz hakiki adresinizi de yazmız. Onun da dinlenilmesi lâzım. Ha sanın çağırtılıp dinlenilmesi için muhakeme başka güne kalıyor. Gelecek celsede, bakalım Hasan ne diyecek!, KULAK MİSAFİRİ rabını dindirmek, ümitten ümide düşmek fırsatını bulur. Lütfiye Rıfkı için düşüncelerini bitirdikten sonra, yine daldı ve. Salihe döndü:; — Bugünüm dünlerimin hep - sinden daha iyi., Hükmünü verdi, fakat tek şart- laç — Ahb yşu Salih ümit ve haya - Tümdeki koca olabilseydi, yahut da olsa.. Ve. Lütfiyenin bütün bu çapra- Lütfiye kaşlarını çatarak sordu: — Saat kaç var? — Akşam oluyor.. — Ükindi ezanı okundu. me> — Okundu... (Devamı var) munda (R. Toy - | anu BBchire isnine müracaat-. | Körboğaz ve Boş- oğaz tabirleri Eski Ata sözlerimiz ara - sında en kuvvetli ve güzel o- lanlarından biri de: «Can bos ğazdan gelir.» darbuneseli. dir. Geçen gün, bir gazetede, bir doktor yazdığı tbbi max | kaleye bu eski Alalar sözünü serlevha olarak almış.. Yaz. dığı uzun yazıda da, bu sö. zün mâna ve meihumundaki hakikati isbat etmiye çalış- yor. Bilmiyorum, can boğazdan | gelir, tübirine inanmamış kim | se var mıdır?, Artık, bu dare | bimesel, übbi makalelerde serlevha değil, lokantacıla « rın reklâm afişierinde başlık- tır. Boğazını düşünmüyen, box :uıun #sevimiyen insan var nus ar?. him uzvumuz, yemeden içme- | den durulur mu?. | Ötedenberi, bir eski tabiz sinirime dokunur, — düşünür, | Acaba, neden böyle deriz. nankördür. Dogaugumuz gün denberi yeriz, içeriz, fakat, bir türlü doymak bilmeyiz. Ne gözü doyan insanlar vare dir ki, boğazları doymamış tar. Bazılarına: — Gözünü Allah doyur « sun, derler. Boğazımızın bu nankörlüğünden dolayı, ona atledilen «körlük», bir bakı- ma da ,hakarettir. Hayatımı- zı, Yaşamamızı temin eden b0 gazımıza, nasıl oluyor da, bu Deriz. Ne garip boğazdır. Yemelr *öz yutar, yine de doy- R. SABİT. Talebeye mektup gönderilmiyecek yer, maz. mekteplere bildirilmiştir. BİRİMİZİN DERDİ HEPİMİZİN DERDİ Bir seyyar esnafın türlü tetsir ediyorlar ve biz müş- teri ile pazarlık yaparken — gelip Macnll sayyar esnafı allkadar ç- den bü işin bir an evvel hallini ebemmiyetle temenni ediyoruz | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: