21 Mart 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

21 Mart 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 —SON TELGRAF — 21 MART 1941 Son Telgraf'ın Hikâyeleri © sabah erkenden kalktı ve gene bahçeye indi. Her sabah şafakla beraber kalkıp bahçesine mer;fa- sülyelerinin, domateslerinin, pat- heanlarının hatırını sorardı. Bir zamanlar m;n:l.du-în;!; lerce havasız bir odada, masa başında evrak kaydetmekten bıktı usandı. Nesi var, nesi yoksa satıp savdı, bir yana koyduğu para. | y da üstüne ekleyip Trakyanın üç yüz hanelik bir köyünde kü - çük bir ev aldı, bahçesi de üç men- dil enindeydi. Amma ne olursa ol- Gan rahat edecek, başını dinliye - cekti. O sabah bahçesine indi ve fa- Sülye çubuklarının arasında mini mini bir tavşan gördü. 'Tavşanı yakalamak, kesmek, yüzmek, sonra pişirip yemek hakkı idi. Mademki tavşanı başı boş bi. rakmışlar, mademki tavşan onun bahçesine girmişti, pekâlâ da tu - dar, keser, yüzer, pişirip yerdi. Gel gelelim buna gönlü razı ol> madı. Tavşan belki de kormşula - rınındı. Komşuluk hakkı her hak- tan büyüktü. Bir kere onlara sor- malıydı. Tavşanı kulaklarından yakaladı, çapalarının, küreklerinin durduğu | barakaya kapadı, sonra komşula. rına gitti .Sol tarafında — otnran | Hüsmen Dayının tavşanı yoktu. | O tavşan beslemiyordu. Sağda o- turan Seğmen — ağa tavşanlarını saydı, hepsi tamamdı: , — Benim değil! dedi. Amma — onun içi rahatlamadı Muhtarı buldu: — Bahçemde bir tavşan tuttum dedi, köylüye haber ver de gelip bir maksınlar, sahib kim ise'alsun. Evine döndükten — yarım eaat sonra biri geldi: — Görelim tavşanı! dedi. Barakaya gittiler, kapıyı açtılar , kazmalar, kürekler, çapalar ora- daydı amma tavşan yoktu. Kemik- siz hayvan bir delik bulup kaçmış olacaktı. — Kusura bakma, ne yapayım? Kaçmış!.. Köylünün canı sikildi: — Oldu mu yal.. Diye homur - dandı; muhakkak tavşan benim tavşandı. Bir tavşan da benim gi- bi fakir için paradır. Sokağa at. ; sam iki lira ederdi... Az para mı | iki lira?., İnsan bir tavşanı tutunca saklamasını da bilir.. — İki lirayı kaybettim... Bizim eski memüur uysal, yufka yürekli idi: — Kabahat benim değil dedi, | benim değil amma, kimsenin de yarar etmesini istemem. Al şu li- rayı git! Köylü lirayı aldı: —Bir lira yine gaipleyim! diye homurdana homurdana gitti. Çok geçmedi, başka biri geldi: — Göster bakalım tavşanı! — Tavşan kaçtı. — Oldu mu ya bu!.. Tavşan mu- hükkak benimdi. — Nasıl olür?.. Biraz evvel tav- şanin sahibi geldi. — Ne malüm?.. Mademki kaçır- dın, kaçan tavşanın onun olduğu Benim me malüm?.. tavşanım olabilir. y Bizim yufka yürekli zat boy - munu büktü: — Ne yapayım, bir iştir oldu. Bir Bir tavşan tuttu !.. Yazan: Selâmi İzzet daha selere bir tavşan tutarsam daha sıkı kaparım. Ondan sonra sırtı sıra üç kişi zansta muktedir müderrisler, â - lim ve müverrihler bulunuyordu. | Şehirde zeyk ve neş'e eksik de- gildi At meydanı bütün eğlen - celerin merkezi idi. Koşular — ve sirk oyunları burada görülürdü. İmparatorlar halkı oyalamak ve eğlendirmek istedikleri için eğ - lencelerde de daima bir değişiklik elmasına ehemmiyet verirlerdi. Bu devir, Bizansın gerileme za- amanları idi, Lâtin işgalinden son- ra Mihail Paleologos tekrar İs - tanbulu aldığı zaman (M. 1261), Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 14 | TUNA BOYUNDA —— Bu devir Bizansın gerileme devriydi / Palcologosun zamanında ise Bi- daha geldi. Tavşanı tutup kaçıran ayni özürleri diledi... Bu üç kişi gittikten sonra, bir tavşanları eksik olanların ardı ara. sı kesilmiyordu. O gün tam yirmi sekiz kişi bir tavşanı kaybetmişlerdi ve hepsi de bulunduğ ubildirilen tavşanı gör- meğe geldiler, Akşama kadar, üç yüz haneli kö- yün iki yüz doksan yedi hanesinden ber biri baş vurup tavşanı görmek istedi .Tavşanın kaçtığını duyan hepside pek şaşmış göründüler , düdak büktüler ,baş salladılar ,ho. murdanarak dönüp gitliler ! Gün battıktan sonra tavşanı tu- tan kişi derin, rahat bir nefes aldı: — Ohi. dedi, bir daha tavşan tutacak olursam ben bilirim ya- pacağımı?.. Zerzevatlarımı harap ettiği yetişmiyormuş - gibi, bir de bütün köylü başrma musallat etti!. Üstelik de bir liram gitti! Fakat tavşanı tutanın derdi tü- kenmemiş, çilesi dolmamıştı. Bü - tün köy balkı artık ona tuhaf ba- | kıyordu: İki yüz doksan yedi ha- nenin halkı ona adeta düşman ke- silmişti. — Tavşan hırsızi! Diyorlar selam bile vermiyor- | lardı. Nihavet tavşanı tutan kişi köyde fazla tutunamadı, evini, bah- çesini satıp başka bir köye yer - | leşmek mecburiyetinde kaldı!.. — | Akdenizde İngiliz üsleri: KEBRIS Kıbrıs, bugünkü harpte isminden en az bahsettiren bir İngiliz üssü- dür. Fakat İngilterenin Şarkt Ak. deniz müdafaa sistemimdeki ehem- miyeti de inkâr edilemez. Kadim zamanda Kıbrıs çok zen- | gindi. Bütün Yakınşarka bilhassa | Mısıra ihtiyacı aldığı bakırı temin | ederdi. Birçok defa elden ele geçti. Evvelâ Mısırlılar Zaptettiler, daha sonra burasını müstahkem mevki haline koymak istiyen Ehli Salip tarafından zaptedildi. Daha sonra Venediklilerin, ondan sonra bura- da büyük gelir kaynakları sezen Türklerin eline geçti. Stratejik ehemmiyetini takdir e- den Dizraeli, bir muahede !e adayı senelik muayyen bir para ödemek üzere adayı aldı. Nihayet 1914 . 1918 muharebesinin sonunda büs- | bütün İngiltereye ilhak edildi. İtalyanlar on iki adadaki Leros fle Akdenizdeki Pantelleralya ada- larını tahkime başladıktan sonra - dır ki, Kıbrıs da hakikaten strate- jik bir üs haline getirildi. Romanın gayretlerine cevap ol- mak üzere, Londra adayı bir hava 've deniz üssü haline getirmek için büyük bir plân vücude getirdi. Do. | kuz bin kilemetre murabbar me- sahai sathiyesinde olan Kıbrıs, böy- le bir tebeddül için son — derece müsalt vaziyette idi. Limossol li- manını büyük tonda gemiler için bir sığınak haline getirmek nisbe- ten kolay oldu. Adanın birçok o- valarında mükemmel tayyare mey. danları vücude getirildi. Akotiri Bgölü ise gimdi deniz tayyareleri için birinci derecede üstür. ORDULARI (H. 659) (Osmanlı Türklerinin i- lüm istiklâlinden kırk bir sene evvel) İstanbul elli yedi sene müd- aet ecnebi işgali altında kaldıktan sonra soyulmuş, mukaddesatı bile tecavüze uğramıştı. İstanbulun zarafetini ve güzel- liğini vücude getiren servetler, mukaddes eşya, nefis san'at eser- leri, heykeller Lâtinler tarafından yokedilmişti. (ML. 1204), ÇHL 601). Lâtin ihtilası, Bizansı tamamiğle soymuştu. İstanbul mütemadiyen yağma edilmişti. İstanbulu işgal eden Lütinler bu güzel beldenin | tadır, Diğer taraftan İngiliz or « İngiltereye ve- irilecek küçük destroyerler, hücum botları Britanyanın müdafaasında niçin elzem vasıtalardı ? — Yazan: L RAHMİ YAĞIZ ı Amerikanın demokrasilere ya- pacağı yardım projesinin Amerika Cumhurreisi B. Ruzvelt tarafın - dan tasdik edilince mihver dev - | letleri reislerinin, gerek harekât ve gerekse nutuklarla şiddetli hü- cumlara geçliği görüldü. Mihver bu hücumlarında haklı görülebi- lir. Çünkü: Bugüne kadar zahiri muvalinkiyel çerçevesinde leza- bür eden bütün bareketleri Ame- rika yardımı karşısında sıfıra ine- cek, içyüzü meydana çıkacaktır. Amerikanın demokrasilere ya- pacağı yardım kredi ve ödünç u- sulile harp malzemesi vermek, bu malzeme verişi işini de demok- rasilerin zaferine kadar sürdür - mektir. Bu kat'i karar, evvelki ak- şam B. Ruzvelt tarafından Beyaz Sarayda verilen tarihi nutukta dünyaya ilân edilmiştir. Amerikanın demokrasilere ve- zeceği harp malzemesi her türlü | harp sanayli malzemesi, yeni ve modern silâhlar, bilhassa en seri ve en mukavim tayyarelerle en | yeni deniz harp vasıtalarıdır. Bun- İarın arasında bilhassa hütir gemilerinden daha fazla küçük vâhitlere, destroyerlerin muhtelif | sınıf ve tiplerine ehemmiyet ve - | rilmektedir. Son Avrupa harbinin bugüne kadar cereyan eden safhalarında, deniz Üstünlüğünün İngiliz do - manması elinde bulunması hava | hâkimiyetinin de denk denecek | bir vaziyette olması yüzünden İ- ki muhasım taraf kuvvetlerinin, Alman ve İngiliz ordularının kar- gılaşacak bir saha bulamadıkları görülmüştür. Buna rağmen Almanya, İngiliz | anavatan adalarının istilâsını der- piş eden bazırlıklarda bulunduğu devamlı işaalarla etrafa yaymak- dusu da her gün bir parça daha moksanlarını tamamlıyarak harbe girerken 250 bin kişilik bir kuv- vetten ibaret olan imparatorluk ordusunu bugün dört milyon gibi azametli bir yeküna kadar yük - seltmiştir. Binaenaleyh bu ordu- Ga kendisine düşen vazifeyi yap- mak için elzem saha ve vasıtaları iştiyakla ar, , Şu hale nazaran gerek Alman - ların, gerekse İngilizlerin en mü- sait şartlar dahilinde karşılaşa - cakları bir toprak parçasına deniz aşırı kuvvetlerini nakletmek için deniz hâkimiyetini - mutlakiyetle elde etmeğe uğraştıkları kolayca anlaşılır. Almanlar; İngiliz adalarını is - tilâ için hazırlıklarını yaparken Manşı bir baştan öbür başa hava kuvvetlerinin himayesinde katet- | en mukaüdes eşyasını satmışlar- dı. Ayasofya kâmilen soyulmuştu. Havariyun kilisesindeki impa- rator moezarları hurdehaş edilmişti Kilselerde mukaddes kaplar, mih- Tap ziynelleri, papas esvapları yok edilmişti. Büyük meydanları süsliyen hey- keller eritilmiş ve kırılmıştı. Lâ- tinlerin işgal gününde çıkan yan- n şehrin en güzel yerlerini yak- | nişti. Velakerna sarayanın daireleri bile oturulamıyacak bir hale gel- mişti. Salonlarda yakılan ateş- ler duvarları simsiyah etmişti. Şehir, tekrar imparatorlar tara- fından işgal olunduğu gün Bizans halkı memnundu. Bizant müver- rihlerinden biri şöyle naklediyoe: —O esnada Teodof Tornikos na- mında ükil ve fatin bir zat hasta imiş. Kendisine İstanbulun Bi - zanslılar tarafından istirdat edil- diği söylenmiş ,bunu duyar duy- maz gözlerinden yaş — Eyvay! Bu, hıristiyanlık için bir felâket olacak, Denizcilik Bahisleri | mizaltı harbine başlarken, destro- de- mek için asker yüklü dubamsı tah- ta tekneler imal etmişlerdi. Fakat Ülk islilâ teşebbüsü bundan sekiz ay evvel bir İngiliz hava baskını ile, Kale, Dünkerk ve diğer istilâ altındaki Manş limanlarında bu- lunan bu kabil deniz merakibi i- çindeki altmış bin kişilik kuvvet- le beraber imha edilmişti. Maamafih son harpteki iki ta- raf kuvvellerinin, bilhassa deniz harp vasıtalarındaki nisbetsizliği yüzünden başka, başka mücadele şekil ve tâbiyeleri tutturmuşlar- dır. Führerin son nutkunda; «Düş - man Jimanlarına her türlü mal - zeme gelirecek her çeşit gemi - lerin hareketlerine müsaade et- miyeceğiz» demesi de, Almanyanın denizaltı harbinin filen vücudüne delâlet etmektedir. Amerika yardımının ilk safha - sında İngiliz donanmasına — 45 destroyerlik bir fly-tip destroyer fırkası göndercceğini, bunu mü teakip 30 gemilik diğer bir kafi- leyi yola çıkarmak üzere — hazır bulunduğu herkesçe malümdur. Niçin İngiltere yardımın — ön deniz vasıtaları bakı - mından bu ufak gemilere yer ve- rilmesini İstemiştir?. Bu sualin cevabını yine biraz evvel Alman Devlet Reisin lediği nutuktan çıkarılan mana - da bulabiliriz, Destroyerlerin, bu. sımıdt &er küçük ve yeni harp vü Tinin vazileleri ticarel gemisi ka- filelerini muhafaza ve emniyet altında gidecekleri limana götür- mek, iki taraf donanmasının yaj tığı barekâita kendi ana filosu! denizaltılara ve hava filolarına karşı himaye etmektir. Yani kısa bir tarifle desireyerler hem ağır ve hafif kruvazörlerin gördükleri işi, hem de müytakil vazifeleri gö- recek kabiliyette vâhitlerdir. Bilhassa denizaltıların en a - mansız düşmanlarıdır. Binaen - sleyh Almanya geniş ölçüde de- di- yerlerinin mevcudü son dı nize indirilenlerle birlikte 224 par-| gayı bulan İngiliz dönanması A- merikadan gelecek bu tip yetmiş parça gemi ile bir misli daha kuv- vetlenmiş bulunacaktır. Fiy-tip denilen bu yeni destro- yerler tonaj itibarile küçük ol - malarına rağmen baş ve kıçların- da yedi buçuk pusluk üç topa ma- lik tekmelerdir. Her birinde ikişer terpito kovanı vardır. Bunlar ma- zetla müteharrik ve 30 mil sür'ate malik gemilerdir. Manevra kabiliyeti fazla olan bu tip destroyerlerle tahlelbahir- lerin takibi ve imhatı kolaylıkla mümkündür. İşte bu sebeple, Almanyanın deniz harbini şiddetlendireceğini söylediği bu zamanda Amerikadan ilk silâh yardımı hafilesi olarak İm- giltereye yetmiş parçadan mürek- kep bir skavt müfrezesinin veril- mesi çok yerinde bir karar olarak dünya deniz mahlillerinde tak - dir edilmektedir. Müteakip yardım kafilelerinde verilecek deniz harp malzemele- rile yeni vühHlerin yine destroyer ve skavt cinsinden ufak, fakat hizmette büyük randıman vere - cek silâhlardan intihabı, Alman- yanın denizaltı harbine karşı İn. giliz donanmasının amansız takip | cevabından ibaret gibi telâkki e- hunabili v — Senyor, ne di; tan:nız kurtuldu. Siz ise ağlıyor - sunuz, — Hayar, ağladığım boşuna de- ğil Demiş ve sözlerine şunları ilâve — İmparatorluk, paytahtı İznik- ten İstanbula nakledince, Anado- luda Türklerin büsbütün serbest kalacaklarım, bir kere de Anado- ludan Rumeline geçtiler mi, İs> tanbulun da bütün imparatorlu- gun da elden çıkacağını zannedi « yorüm, Bizans müverrihi diyor ki: — (u sözleri söyledikten sonra, yüzünü duvara döündürdü. Biraz sonra da ruhunu teslim etti. Filhakika, imparatorluk İstan- bulda yeniden teşekkül etmişti. Fakat bu teşekkül, zayıf bir takım enkazdan mürekkepti. Liâtin işgalinden evvel impara - orluğun malik olduğu araziyi el- NE YEMEK-——> —— YAPAYIM ? Meyvalı Pirinç Tatlısı Malzeme: Bir çay fincanı pirinç, iki yumurta, bir bardak süt, bir elma, arımut, portakal, mandalina ve muz bir tutam tarçın,yarım çay fincanı şeker, bir kaşıkyağ. Yapılış: Pirinci evvelâ bir buçuk bardak kaynar suda haşlayıp su- yunu çektirmeli. Soğuk sudan ge- Çirmeli, Sütün icine yumurtaları çalkalamalı. Şekeri katimalı. Bir kabı bolca yağlamalı. Pirincin yarı- sını döşemeli, üstüne soyulmuş vş ince dilinmiş meyvaları karışık ola- rak yaymalı darçın: ekmeli ve ka- lan pirinç ile örtmeli, Hazırlanan sütü hepsinin üzerine dökmeli ve içine işlemesi için yer yer bıçakla delikler açmalı. Evvelâ - oldukça, sıcak, sonra orta hararette bir fı- rında üç ceyrek saat pişirmeli, Bir tabağa çevirmeli, Sıcak ye- neceği göbi, soğuk dilinerek çay masasına da çıkarılabilir. Fırında Uskumru Pilâkisi Malzeme: Bir kilo Uskumru, bir demet maydonoz, bir limon, bir çor- ba kaşığı tomatgs çalçası, bir kah- ve fincanı zeytin yağı, bir baş so- #an, bir havuç, bir diş sarmısak, bir kök maydanoz. Yapılışı: Balıklar — ayıklanıp yı- kandıktan sonra tuzlanıp süzülmiye bırakılır soğan ve havuç soyulup gayet ince dilinir, sarmısak bi çakla kroılır patates soyulup ket. me şeker boyunda doğranır. Seb- zeler karışık olarak yağlı bir tep- siye yarısından fazlası döşenir ü- zerine balıklar istif edilir ve kalan sebzeler etrafına dizilir balıkların ortasına yer yer ince kesilmiş li- mon dilimleri konur, domates sal- Çası bir kahve fincanı su ve zey. tin yağı ile ezilerek üzerine gez- dirilir. üstüne yağlı bir kâğıt ör- tülerek fırında yarım saat bırakılır. Çıkardıktan sonra kıyılmış maydo- noz serpilerek pistiği kap içinde sof raya getirilir sıcak veya soğuk ye- nebilir. Şehir tiyatrosu KOKi 'îp NF KISMINDA Hi ” Bu akşam saat 20,30 da İMRALI'NIİN İNSANLARI İstikllâ caddesinde Komedi Kathe Dorsch ve Dördü Bir çok gezme dönüşlerinde ol- duğu gibi, döri arkadaşın dördü de | yine adamakıllı fitildiler. Hele Mustafa, ötekilerden de baskındı. Maksatları yaya olarak Yedikule- ye gitmek ve sanki içtikleri azmış Bibi, bulurlarsa biraz da orada ka- faları çekmekti. Dönüşün sonları olduğu için yollar hayli tenha idi, Dört arkadaş kâh güle, oynaşa, kâh şarkılar, türküler söyliyerek Yedikuleye doğru yollanıyorlar - dı. Neden sonra Çırpıcı ile Balıklı arasında Yılanlıayazma denilen yere gelince, iş birdenbire deği- şiverdi. Mustafa ile arkadaşları - mın arkasından dört, beş kişi daha gelmekte idi ve bunlar da önde- kiler gibi buluttan — farksızdılar. Fakat bunlar kimdi, kimin nesiy- di, öndekiler farkında değildiler. le arkadaşları Yılanlıa- gelince orada yeni doğ- makta olan aya karşı bir mola vermek istediler. Bu molayı onlara Mustafa tek- | Hf etti, Yaz akşamlarının bu yeni di pek dokunmuş, onun yüreğin - deki aşk yarasını depreştirir gibi elmuştu. Dört arkadaş, orada, bir kenarı ayçiçeklerile sıralanmış o- lan bir karpuz, kavun ve kabak tarlasının kenarıma iliştiler. Mus- tafa, Çamlıca tepesinden doğ - makta olan ayı göstererek İnce A- — Yap be Arapoğlu, yap bize dağı uşşaktan bir taksim de liyelim!. 2 Arap sazını çıkarıp tam akort - darken, sazın göbeğine olanca h- zile koca bir karpuz düştü ve düş- mesile birlikte Arabın gevrek ka- zınlı curası ortadan ikiye ayrıldı. Bu neydi böyle? Önce bundan bir şey unlamadılar. Fakat biraz son- rza, karpuzun ikincisi ayni hızla Mustafanın kafasına inince dördü birden ayağa fırladılar. — Artık, karpuz yağmuru adamakıllı baş - Tamıştı. Arkadan gelen beş, altı kişi, iki tarafı da karpuz, kavun ve kabak tarlası olan bu yerde taş bulamayınca berikileri kıyasıya Paul Horbiger'in Harikulâde bir San'at kudretile yarattıkları ANA İZTIRABI Rejisör: GÜSTAV UGİCKY Gördüğü fevkalâde rağbet üzerine ŞARK SİNEMASI Bir hafta daha — gösterecektir. Dram Filmi Mısır Bülbülü. FATMA tarafından de idi.Yunanistanın bir kısmını da Lâtin Sinyorların: eli altında idi. Adalar denizinin bir parçası Ve- nediklilerde idi, Cenevizlerin Ka- radenizde birçok yerleri vardı. 'Türkler ise, Anadoluda tehditkâr bir vaziyette idiler. Bu kadar tehlikelere karşı Bi- zZans müttehit bir kütle teşkil et miyordu. Trabzondaki Rum im - Paraorluğu Anadolunun, Epir dese potluğu da Rumelinin ancak bir kısmını işgal ediyordu. Paleologosların ellerinde bulu - nan kısım, âdeta zayıf, âciz — ve nahif bir vücuttu. Bu cılız ve çe- Tamsiz vücudün kocaman bir başı. vardı ki o da Bizans imparatorluğu idi — İmparator, memleketini mü- dafaa için ecnebilerden ücretle a$- ker topluyardu. Nitekim Katalan- lar da bu maksatla geldikleri hal- de Geliboluya yerleşmişler, sekiz sene müddet İstanbulu iz'aç et - mişlerdi .Denizde hemen her ta- Taftan korsan tecavüzlerine ma - de etinek âmkânsızdı. Trakyanın | Tuzdu. bir kısmı Sırplarla Bulgarlar elin- | O, derecede ki imparalor bile EBa küvvetli ve en güzel TÜRKÇE SÖZLÜ — ARAPÇA ŞARKILI SAADET YUVASI | RÜŞDİ sahillerde oturan ahaliye dahile çekilmelerini tavsiye etmişti. Mem-. lekette hükümet nüfuzu yoktu. Cenevizlilerle Venedikliler, im- paraorun gözü önünde Boğazıçi İstanbulda imparatordan ziyade kendileri hâkim oldukları için o- 'a hakaret etmekten bile — geri durmazlardı.. Gemilerini Halice, hattâ imparatorun sarayı dibine sokarlar, anparatoru selâmlamıya bile tenezzül etmezlerdi. Donan - maları bazan İstanbula da tecavüz ederdi. Ellerinden gelse, Karadenizden buğday ve balık bile sokmıyacak- lar, İstanbulu açlıkla zaptedecek- lerdi. İtalyan Cumhuriyetleri İstan - bulla sulh halinde yaşamak iste - seler bile, yine ticaret muahede - lerile, vergilerden muafiyetle im- paratorluğun kanını emmekten İ Bekri Mustafi Yazan: OSMAN CEMAL KAYGİ o de Fitildiler, Fal Mustafa Hepsinden Baskıl Bunlar, azılı ve ipten, kurtulmuş ve kendileri çatacak yer arıyan beş beyi idi. Mustafanın kâl kinci bir ikkah karpuz man o, artık kendinden Yamuk Osman usturp miş, kendini müdafaayâ mirken Müstafa sol ta Tadan beş altı okkalık kabağı yakaladı ve ot rile başı üzerine kaldı! defa öne, arkaya sallıyı hiz aldıktan sonra, bütük le kabağı, külhanbeyli nin kafasına fırlattı. M koca kabağı, o kadar Hüf maştı ki bunu tam ninü ma yiyen külhanbeyiz — Ah anam!. Deyip olduğu yere Mustafanın ikinci kab ka külhanbeyinin kafs larken Yamuk Osman sile üçüncü külhanbe, katmış, onu orsaboca Beş dakika sonra bu azi kazıklar kurtulmuş kül leri mağlüp olmuş, ka arıyorlardı. Yalnız içleri! yani Mustafanın ilk ati okkalık kabağı alama çamamış, yattığı yerde ucunda boyuna keni ler savuran Mustalaya $ ma artık! Kafamda, s kabak, ne de tekme yil€ kaldı, yeter civanım, Bunun Üzerine — Mu sordu: — Ulan kahbenin bakayım, ne alıp wardı bizimle ki gelip karpuz, kavun 1 muzl, Külhanbeyi şu cevabi © — Vatlahi delikanlı, bi Tışlak oldu. Karanlıklt başkalarına benzettikl — vir, kaz yaz Kköpoğlu!, — Vallahi değil delik çek söylüyorum ki biz, lıkta başkaları sandık!l | — Kalk öyle ise kar çevreni şu yüzüzm £ ki karpuz bulaşıklarıni Külhanbeyi ayağa — Aman yiğitim, dir, yağlıdır. — Öyle ise sırtından çıkar da onunla sil!. — Cepkenimin yüzünüzü incitir!. ; — Öyle ise mintanın — Yalasam olmaz Bugün A s R iğıâemuı : l Frankeştaynın € Aşk ve Macera filmlerinin en iyisi kuvv etlisi BORİS KARLOF - BELA LUGÜU tarafından geri durmazlardı. , Bütün bu fenalıklarif | mak için metin ve #7 kümdarlara ihtiyaç V#" Halbuki Bizansta v desi de bozulmuştu. imparatorun vefatmde © iyanlar çıkar, ve bu HÜĞ nasınla saltanat müd biri imparatorluğu! nı, Türkleri, Sırplar Amdatlarına Venediklilerle C

Bu sayıdan diğer sayfalar: