18 Nisan 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

18 Nisan 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— sarfetmekte serbesttir! l — ça çağalan garip bir köylü idi. Ba- — gakla uğraşmak, onun belini o ka- — kasından başka birşey farketmezdi. “lasında dolaşıp mahsulli bozmak “ östiyen kuşları koğmağa çalıştı - — ğini anlatırdı. “ dı. Bütün ömrünce durmadan ça- — âma bir şeyler arardı. Kılığı da bir İhtiyar ve Karısı :I: Yazan : SEYFETTİN ORAAN â: "Ahmet ağa, yüzünü saran bu - Tüşükluklar gözlerine — yaklaştık- kışlarında, herkesten — şüphelenir bir hal vardı. Uzun seneler top- /dar bükmüştü ki, karşıdan gel - diğini gören siyah yuvarlak şap- Sekiz katlı bir apartımanın üst katına bakmak için nasıl başımızı geriye doğru atmak duyarsak, o da; birisinin yüzüne bakmak isteyince, kendini öyle geriye bırakırdı. Hasis bir adamdı. | 'Köyün en ihtiyarları, onun her zaman sabahtan akşama kadar hiç| durmadan uğraştığını, — bayram günlerinde bile ıslık çalarak tar- Tüzumunu Ahmet ağa yetmiş yaşında var- dıştığı halde, sırtında giyecek doğ- TU dürüst bir elbisesi yoktu. Te- miz bir elbise giydiğini gören de olmamıştı. Ona bazan dinlenmek bilme - diğini anlatsalar: — Eh ne yapalım! - derdi - çitt- gi dediğin, mahsulü toplayıncı - (ya kadar gözünü topraktan ayır- mamalı. Mahsul de her mevsime göre değiştiğinden, bizim gibi in- #anların gözü hep tarlada olmah! Bu kadarı da doğru olmadığını anlatmağa kalksalar: — Herkes istedğii kadar emek Diye kesip atardı. Altmış yaşını geçen karısı da, tabiat itibarile kendisine pek ben- | |4 ziyordu. Yolda yürürken, o da başsını yerden hir kaldırmaz, da- dilenciden farksızdı. Bir hafta evvel,'köye gitmiş - tim, Ahmet ağanm, birkaç ay ev- | el öldüğünü öğrendim. — Karısı Ayşe nineyi görmek — Tüzumunu | hissettim. Bahçelerine girince, o- nu, anlaşılmaz fakat kulağa ha- zin gelen bir türkü — mırıldanır gördüm. Mahzun bir tavır takınarak ya- nına yaklaştım. Başsağlığında bu- dundum, O, yüzüme boş nazazlarla | bakıyordu. Halinde, kocasının ö- | Jümüne müteessir bir vaziyet yok- tu. Hatta: — Eh, ne yapalım, - dedi - za- smanı gelmişti onun!. Bu sözlerine büsbütün hayret ettim. Fakat, kendini böyle tesel- Ji ediyor, diye düşündüm. Raha- tımı bozmamak için lâfı değiştir. dim: — Ahmet ağa, ölümünden ev- el ne vasiyette bulundu, dedim. Yine ayni fütursuz tavırla şöyle cevap verdi: — Ne olacak... Artık, en fazla acıdığım meyvaları, kusların tah- ribinden koruyamıyacağım. Bari, | bahçeye bir korkuluk yap! —— TÜRK Aşıkpaşazadenin bu kaydı da | gösteriyor ki Osman ve Orhanın Hacı Bektaş Veli ile görüştüğü doğru değildir. / Bu mütalen, hiç şüphesiz, yen!- iler arasında Bektaşilik hissi- nin faik bulunmasından ileri geli- yyardu. Fakat, bu hissi arttıranlar Babatler ve Aptallardı. Bektaşiler; Babaflikten ve Aptallardan pek çok istiarede bulunmuştu. “Yeniçeriler, Alâcttin Beyin tav- Giyesi üzerine, akbürk giymişler- ın.ıımuı-ı ılhnı da önü kısa ve ar- 'kızı kaçırdılar | * kalanarak Adliyeye verilmişt Son Telgrafın Tariht Tefrikası: 40 TUNA BOYUNDA —— Yazan: M. SAMİ KARAYEL Devletin serveti gittikçe artıyordu — Tabil, onun isteğini yerine getirdiniz! — Elbette, Hem de istediğinden | iyi bir şekilde, o ökdükten sonra, «azizim - dedim - meyvalarına yine kendin bakarsın, olmaz muı» Merakla sordum: — Nasıl? — Şimdi görürsün oğlum! Beraberce, konuşmadan bah - çenin arka tarafına geçtik. Bir şey arıyormuş gibi etrafa bakının- ca, bahçenin ortasında bir karal- tı gözüme çarptı. Sanki, bizim Ah- met ağa, herzamanki kıyafetile, bahçenin ortasında arkası dönük durüyordu. Ayşe nine, dişsiz ağ- zıni açarak: — Tabii, kendi değil! - dedi - onun elbiselerine ot doldurdum, korkuluk yaptım, — Fakat, kocanızı sabahtan ak- şama kadar karşınızda görür gibi olmak sizi müteeasir etmiyor mu? | Zihnimi kurcalayan sual bu idi. O, hiç tereddüt etmeden şöyle ce- vap verdi: — Hayır! Öldükten sonra da e- mu böyle yaşar gördüğüme mem- | nun oluyorum. Yine ayni tavırla ilâve etti: — O da, böyle toprağa bakmak- | ta devam ediyor, Pek acidığı mey- vaları, kuşların — istilâsına karşı muhafaza ediyor. — Zaten, bizim Gibi Insanların gözü hep tarlada olmalı oğul. Kocasının gözünü, bir avuç top- zak doyurmuştu. Ayşe nine de nasıl düşünürse düşünsün, onun ü bir avuç toprak do - 2 köyde 2 genç | Çiftlerden biri ara- nıyor, diğerleri yakalandı Dün Bakırköy ve Silivri kazala- rına bağlı köylerde iki kız kaçır- ma vak'ası olmuştur. Bunlardan biri — Bakırköyüne | bağlı Esenler köyünde cereyan et- miştir. Köy delikanlılarından Ni- | hat bir müddettenberi göz koy - | duğu 18 yaşında Aziz çelik kızı | Kadimeyi dü ntakip etmiş ve kız tarlada çalışırken, birdenbire ü- zerine atılarak — kucaklamış ve Kadimenin bağırıp çağırmasına Tağmen evvelden tedarik ettiği bir taksi otamobiline atarak kaçırmış- tır. Vak'a duyulduktan sonra fle rarilerin aranmasına başlanmış - tır. İkinci vak'a Silivrinin Deveci- ler köyünde vuku bulmuştur. — | Şakir oğlu Veli Çökmen isminde bir köy delikanlısı Zehra isminde- ki genç bir köylü kızını zorla ka- çırmış, faka kısa bir zamanda ORDULARI Bunların ekserisi uzun sakallı yi- gitlerdi. Yeniçeriden birsi kaçmış olsa derhal sakalını keserler e- şeile ters bndirip gezdirirlerdi. Bu dehşetli bir hakaretti. Ahali kızıl serpuş giyerdi. Beyaz —untazam orduya, yeniçeriye mah- sustu. Yeniçeri, yenj asker de- mektir. Orhan Bey bu suretle ilk defa ol- mak üzere — erdünmun esasını | kurmuştu. | O vakitler Avrupanın hiçbir ye- Iie muvazzaf ordu yoktu. Os- Uak Şarkın Ta hine bir bakış Uzak Şarkıda herzaman için yeni bir muha: irebeye gebe addedebiliriz Çünkü Ibtidal mad- delere mühtaç bü- yük devletlerin menfaatları en Zi- yade bugün orada çarpışıyor Bugünkü Uzak Şark hâdiseleri- nin içyüzünü daha iyi anlıyabil- mek için bundan dört asır evvele kadar atmak lâzım geliyor. Hakikatle dört asırdanbe- vi Avrupa devletleri Pasifiğin fet- hine çıkmışlardı. Evvelâ arazi elde etmeğe, sonra ekonomik münase- betleri düzeltmeğe — bakmışlardı. On dokuzuncu asır ortalarında da Amerikalılar parmaklarını soktu- tular, 1853 senesinde Perri İsmin- de bir Amerikalı komodor japon limanlarını umumiyetle beyazla- rına açtı, O tarihten itibaren, sil- we açmağa japonları mec> bur biraktı. japonya küvvet kar- şısında boyun eğdi. Fakat hakare- ti hazmedemedi. Kalkınmak yol- larını tattu ve kalkınmak için de bütün garp usullerini tereddüsüz kabul etti. Talebe çok geçmeden hocasına yetişti ve yirmi sene geç- kinip doğrulmağa başlıyan genç imparatorlukla garp devletleri a- rasında bir yarıştır başladı. İlkönceleri başkalarının müs - temleke maceralarını beğenmiyen Amerikalılar kırk vene içinde dân- 'en büyük müstemleke dev- haline girdiler. 1867 de Rusyadan Alaskayı sa- tın aldılar, 1893 de Havay adalarını ilhak ettiler. 1898 de Filipin — ve Guam adalarını — İspanyollardan aldılar ve saire.. Amerikalıların — hedefi, en bü- yük müşteri olan Çin yolunu sağ- Tamlaştırmaktı, Çin 400 milyonluk müfusu ile Amerikanın en başta gelen müşterisi idi. Böyle — bir müşteriyi kaybetmek Amerkanın işine elvermezdi. Amerikalılar o zaman herhangi bir devletin Çine hâkim olmasına tahammül edeme- mislerdir. Son asrın nihayetlerinde ise, A- merika Hariciye Nazırı Con Hey şu prensipi ortaya koydu: «Çinde “açık kapı ve herkes için müsavi hukuk!.> Hâlâ da Amerikalılar bu pren- siplen şaşmak istemezler. Fakat bu kararın karşısında yükselen bir bet | daponya vardı. Mikadonun impa- ratorluğu kendisini kuvvetli his- setmeğe başlar başlamaz, zaten a- sırlardanberi mevcut. fakat uyku- da yatan genişleme plânn kuk ettirmeğe koyuldu. Yalnız da- hili zâf yüzünden bu işi iyice ba- şaramıyordu. Lâkin 1860 dan iti- baren kolları sıvadı ve bugün g- rişilen bu teşebbüsün devam ede- askori teşkilâtta takaddüm etmiş; lerdi (H. 727). Orhan Bey orduyu muntazam bir şekle sokmağa mec- bur oldu. Çünkü, Rumeli fütuhatı Avrupaya geçiş ve büyük bır dev- let kurmak maksadı hasıl olmuş- tu, O zamana kadar harbedenler halis Anadolu Türkleri idi. Fetho- dilen yerlerin ahalisi ise hıristiyan idi. Türk nüfusunu harple tmha etmek, hiristiyan nüfusunun ço- Balmasına badi olacaktı. Binsenaleyh, hıristiyan çocuk- larını toplayıp muntazam — talim ve terbiye ederek yeniçeri yapıp Osmanlı hükümetine bağlamak ve | yine bu müslüman olmuş hıris- 'tiyan çocuklarile hıristiyanlar üze- rine istilâda bulunmak düşünüldü. Bu çocukları orduya hıristi- yan olarak almak muzırdı. Ken- dilerine itimat edilemiyeceği gi- bi, ekseriya ihanetlere de maruz kalmak tehlikesi vardı. Bunun için devşirme kanunu desis edildi. Bu kanuın mreibince |DÜNYA MESELELERİ| gelen safhalarına şahit olmakta y z Bu plân nedir?. 1927 de Baror Taska #dünyaya hâkim olmak i- | çin muhtıra» isimli eserini ortayı attı. Gerçi japonlar böyle bir muh fıranın mevcut olmadığını iddi ederlerse de, bugün hiç olmazsa Uzak Şarkta Tanaka plânıma gö re harcket ettikleri anlaşılmakta- dır. | 5 1927 denberi Mançuri, jehoh, şi- | mali Çin, Nankin, Kanton, Hay- | nan fetih veya ilhak edilmiştir. Ge.| çen eylülde Fransa ile yaptığı an- laşma ile Çin Hindistanında üsler | temin etmiştir. Bu suretle cenu- ba, hattâ Hindistana doğru tazyik- lerini arttırmışlardır. Tanaka plâ. nına göre, Asyanın fethi için bi- rinci merhale Hindistan imiş. Za- ten Tokyo hükümeti — plânlarını saklamıyor. Asyada kendine güre ir nizam kurmak istediğini or, Uzak Şarkta an- | anın İstikrar âmili o- Tahileceğini iddia ediyor, | japon askeri partileri japonya- | da gayet nüfuzludur. Bunlar Av- rupa devletleri kendi aralarında- ki muharebelerle meşgul oldukla- rı şu sırada, zamanın — japonlara müsait olduğu fikrindedirler, Onlarca bu plânların tahakku- kuna mâni olan iki devlet vardır: Biri İngiltere, diğeri Amerika, bilhassa Amerika... Japonların Amerika ile bir me- sele çıkarmaları için sebepler çok- tur. Siyam, Çin Hindistanı, Fele- menk Hindistanı gibi... Belki de en birinci sebebi Cava teşkil edebilir. Burada japonya 1- le Amerikanın tama edindiği iki Petrol ve kauçuk... Ger. mın petröle o kadar ih- tyacı yoksa da, Amerikanın baş- uçuğunu Cava temin eder. iptidat maddelerden mah- rum olan japonyanın ise hem pet- role, hem kauçuğa ihtiyacı vardır. japonya ile Amerika herhangi bir muhasamada birbirlerinin sa- hillerine bileum edemiyecek ka- dar uzak memleketlerdir. Bir defa düşünmeli ki San Fransiskodan, yani Pasifikte Amerika sahilin- den Yokohamaya, yani bir japon Timatına kadar ön beş günlük de- niz seleri lüzımdır. Bu takdirde ise, eğer Uzak Şark- ta yeni bir muharebe çıkarsa Ame- »Neticede davacı da, rikalılar ve İngilizler için Singa- pur ve japonlar için Formoz ada- | sı üs olarak, Asyanın cenubundaki | Okyanos suları çarpışmalara sah: | ne olacaktır. Komşu ilâcı içen kadın ze- hirlenip öldü *Çatalcanın Ferhat Paşa mahallesin- do dün ölümle neticelenen bir zehir- wne vak'ası olmuştur. Bu mahallede oturan Komanya göçmenlerinden Hüs- nünün karısı Fatma son günlerde has- talanmış ve komşuların yaptığı İlâçları alarak kendi kendini tedavi etmek istemiştir. İşte dün bu suretle içtiği bir ilâç zavallı kadını - zehirlemiş ve Eetirilen doktorun müdahalesine rağ- men. kadın bir müddet sonra - ölmüş- ir. Ceset muayene İiçin morga kal- öküllş tahkikata başlanmıştır. rıne günde bır akçe vazife, ve lü- | zumu kadar da tayınat verilecekti. | Devşirme kanunu yazedildiği sene bin çocuk alındı. Daha son- raki seneler bu mıktar gittikçe arttırıldı. - Memleket büyüdükçe l;u askerlerin miktarı da artıyor- u. Yeniçeri ordusunda rütbelerin | silsilesi ayri ayrı adlarla yadedil- di. Çorbacıbaşı, sakabaşı gibi or- dunun en mukaddes şeyi kazandı. Ordu kazan etrafında toplanırdı. Bütün ordu efradı onar, yüzer, ve biner kişilik kıt'alara ayrılmış- tı. Her kıt'aya bir zabit kumanda ederdi. Yeniçeri erdusuna ecak, kıt'a- | larına orta, kışlalarına da oda na- | | mı verilirdi. Bu devirde Türkle- rin harp bayrakları kırmızı idi, — | | Devletin hükümdarlık nişanasi | olmak üzere bir de bayrağı vardı | ki bu Selçuki hükümdarı tarafın- İ dar Osman Beye verizen ak san. Tankları kim ıcad ettı ünkü halinin daha iptidat dmil ola- lü. 1918 de ise, bu arabaların toplarının pusları fazlalaştı. Bu toplar müteharrik kule- umlularını her istikamete çeviriyorlar ve zincirli - tekerlekleri her ârızalı araziden geçiyotlardı. Bu- Kün tankların ne kadar çok - çeşilleri Var?. Ekmekle tereyağı tartan sütçü Her imemleket mahkemelerinde çe- Gil çeşik vak'aların muhasebesi görü- lür, geçer. Bi da vardır, gülünç olanları da.. Büudapeste mahkemelerinden birin- de de, şöyle gülünç bir duva görülmüş. maznun da suçlü veyabut İkisi de suçsuz. Dava edilen adam, Budapeşte civa- rındaki köyünden şehre süt getirip an- 'tan bir sütçü. Tereyağı da satıyor, bir kilo yerine 900 gram tereyağı — sattığı için mahkemesde, Davacı da ayni köyden her zaman bu sütçüden bir kilo tereyağ satın alan | bir fırincı. Davacı mahkemede anlatıyar: — Çok hazin günler — geçiriyoruz. imdi köyümüzed de mühtekirler, ek- #İk tartanlar peyda oldu, Ben bu a- damdan her zaman bir kile tereyağı a- | hardım. Bir gün anladım ki, bana ver- diği tereyağlar bir kilo değil, 900 grarşmuş, Suçba da demiş ki: len bu müşterimi hiç bir zaman medim. Namusum üzeri- ki, her zaman ken- dişine bir kilo tereyağı verdiğimi zan- nediyordum. Fakat bir kiloluk dirhe- mi kaybettim. Yenisini alıncıya kadar Mmuvakkalen terazinin öbür kefesine kiloluk demir yerine bü mek koyuyordüm, Eki zatın fatinandan — aliş bileyim, bana bir kil Tine, 900 gram ekmek verdiğini Davacı dişlerini gıcirdatı vasını geri almış. Paraşütçülük yeni bir icat değil Düşman saflarının gerisine paraşüt Çü indirmek, modern harp siratejisi- Bin icatlarından zayılır. — Halbuki, Mohgolfiyo kardeşlerin ilk balon tee- Fübeleri esnasında, Benjamen Fran! len dostlarından birine şunları yâz- Tig: «Bu htiram bir neticesi de belki €u alabilir: Hükümdarlara harbin bir çılınlık olduğunu anlatınak. —-Çünkü bundan sonra hattâ en küvvetli hü- kümdara bile, memleketini müeesir bir suretle müdafa etmek imkânı ha. sıl olmayacaktır. Çünkü bundan — son- ra bulutlardan memleket — gerilerine askcer indirip, bunların kuvveller yo- tişmeden evvel, her tarafı tahrip et- İ miye vakit bulmaları mümkün olacak- ğ Deanimarka sathi mesahası nisbet e- dilirse, nüfus Başına en çok bisiklet isabet eden bir memleket idi. İşgalden sonra da öyle midir, değil midir, bil- | miyoruz. Fakat evvelce üç müfus başi- | na biz bisiklet isabet ediyordu. Böyle iken senede de on bin bisiklet hızsızlır ğ olurmuş. | Bu hırsızlığa karşı koymak için Da- mimarkalılar yeni bir akdem — keşfet- mişlerdi. Bizikletin ön tekerleğine ta- kılan bir âlet, bisikleti yabancı bir a- dam götürmiye kalktığı zaman, bu â- let alarm işareti gibi cıyak eryak ba- darır ve: «Beni kaçırıyorlar> diya su- kibini haberdar edermiş. Bu âlet kilit- U ve analıtarı da sahibinin cebinde ol- duğa için, hınsz bangırtıya mâni ola- miyarmuş. Artık ondan sonra bisiklet dursa da, aların bangırlası susmüyor- 'a caktı. Orhan Bey zamanında mülki teşkilât da yoluna konmuştu. Ken- di oğullarile Akçekoca, Konoralp gibi beyler birer sancakta beylik ederlerdi. Bu devirde devletin serveti git- tikçe artmıştı Buna da sebep, &- razinin günden güne büyümesiydi. 'Tefrika Mustafanın arkadaşları elele tutuşarak oyuna başladılar Bekri Mustafa Yazan: OSMAN CEMAL BAYG!LI — Ne o ağam, neye öyle durgun- , sun, yoksa çengilerimiz gitmedi mi Mustafa içini çekerek: — Çengileriniz' de heş, çalgıla- rınız da hoş, kendiniz de hoş, biz de boş, hulâsa bütün âlem pek hoş bu gece!, Fakat., — Ne var fakat?, — Bir şey yok, bir şey yok.. Ak- İrma bizim rahmetli hatuncağız! geldi de.. — Natıl rahmetli hatuncağız, sen henüiz ergen «bekâr» değil mi- | sin: — Neyse, geçelim şimdi onları da keyfimize bakalım!, 'Tam bu sırada çalğı: Bülbül olsam, konabilsem dallara!. Türküsüne geçmişti. Alaturka musikinin oyun havaları içinde gerçekten bir harika olan bu tür- kü, İstanbulun en meşhur ve en güzel iki çengisini o hale getirdi | ki bunların vücutlarında — sanki kemik namıma hiçbir şey yokmuş da vücutları sade lüstikdenmiş gi- bi birteviye ve gayet sür'atle bü- külüyor, kıvranıyor, uzanıyor, kı- salıyor; sağa sola, öne arda öyle yılankavi inhinalar yapıyordu ki Mustafa bu hareketler karşısında içinden: — Vay kahpe oğulları vay, böy- lesini hiç görmemiştim!, Diyordu. Çalgı ve oyunun en coşkun bir yerinde, ev sahibinden aldıkları gizli talimata göre önce Benli Hanife, sonra da Şehlâ Ni- gâr, Mustafanın önüne gelip ar- kalarını ona döndüler ve arka- üstü eğilerek birer tam kavisle gerdanlarını Mustafaya uzattılar ve Mustafa her ikisinin de alı larına hatırı sayılır birer gümüş sikke yapıştırdı. Yapıştırdı amma İş bununla bitmedi, bir dakika sonra Şehlâ Nigür olanca işvekâr- Tığını, cilvebazlığım, fettanlığıni takınarak tekrar Mustafanin önü- ne geldi, çalgının güftesiz olarak tulturduğu bir göbek havasının bütün inceliklerini Mustafanın, âdeta burmunun dibinde göster- meğe başladı. Ev sahibi, karşıdan Mustafanın harekâtımı — dikkatle iskandil ediyer ve için iça ıuıı yordu. Nihayet, gizli — taliı Son maddesine sıra - geldiği Kıı Şehlâ Nigâr, Mustafanın elinden ftutunca onu da ayağa — kaldırdı. Mustafa ayakta yarı gülümsiye- rek: Bu akşam TURAN Tiyatrosunda hoşuna | | etrafını sarmış, hep birden çalı- kırdatıyorlardı. Mevsimin en büyük muvaffakiyeli KIVIRCIK PAŞA Gördüğü fevkalâde rağbet üzerine Yalnz TAKS l M Sinemasında Bir kaç gün daha gösterilecektir. YAVRUNUN GECESİ Ses Kraliçesi HAMİYET YÜCESES ve SAZ arkadaşları San'atkâr NAŞİD ve arkadaşları KURT AĞZINDA KUZU l[ıııelı!ıü.vıynı.ldı Düetti ve saire,, Tel: 22127| — Bilmem yahu, diyordu, ben bu oyunları bilmem, beceremem, rica ederim zorlamayın beni, gü- lünç olurum, Bu sefer ev sahibi de ayağa fırladı, o da Mustafanın bir eline yapıştı. Ve bir eline de cebinden çıkardığı mendili alıp çalığıya şu emri verdi: Mandıra çalın, mandır: Çalgrı mandı başladığı xa- man, Mustafanın öteki arkadaş. ları da uyağa fırlamışlar ve hep birlikte elele tutuşarak bahçenin bu kuytu köşesini seyirci ile dol- durmuşlardı. Davetlilerden, misa- firlerden sabalıçı olarak urada ur- takalmış olan bir, iki yüz erkek ve kadın, çoluk çocuk, şimdi bunların havaya göre el şa- Fakat, curcun: nın en civcivli yerinde Mustafa, hbirden yanındakilerin ellerini raktı, kadın seyircilere doğru göz- lerini dikti ve bu seyirci kadınlar- dan birini gayet keskin bir ba- kışla süzdüklen sonra nârayı sa- vurdu: — Anah!, Anah?, kahpe felek Asanah, Kadınlar telâşlandılar ve Mus- tafanın keskin bakışlarla süzdüğü yaşlıca kadın, hemen savuştu. Ev sahibi ile Mustafanın arkadaşları şaşırdılar, Fakat Mustafa hiç renk vermedi ve bu acı nârayı, — sırf sarhoşluk yüzünden atmış oldu- &u zehabını uyandırdı. Çalgı - ve oyun durdu, ev sahibi: — Bize biraz müsaade, siz key« finize bakın istediğiniz gibi, Dedikten sonra çalgı ve çengi- leri peşine takıp oradan ayrıldı. Mustafanım arkadaşları ona sor- dular: — Mustafa, ne oldu be, böyle hir- denbire taştın?, — Nasıl taşmam yahu, oynarken N, Oynana Anah!., Ah — Kim ilişti? — Bizim mahut hayriye tücca- rının karığı!, - vınıhı, billâhi İnce Arap: — Aldırma dedi, yerin dibine girsin hınzır karı, aldırma sen de keyfine bak, hem malüm a, öküz öldü, ortaklık ayrıldı. — Orası öyle amma, kâfir karı, birdenbire fenama gitti!. — Aldırma, geç, boş ver!, — Acaba kızı da burada mu?, CArkası Var) Hususile varidat çok masraf az- dı. Türklerin İzmit fethinden Trak- yyada yerleşinciye kadar geçirdik- leri zaman (H. 738), (H. 768) hep şehirler imarına, ziraat ve ticare- tin terakkisine, askeri teşklâta has- redilmişli. Tam yirmi sene mun- tazam bir surette hazylanmıştı. Bütün bu faaliyetlerin merkezini de Bilecik, Yenişehir, İznik — ve İzmit şebirleri teşkil ederdi. Orhan Bey İzniki çok severdi. Zevceslle birlikte İznikde oturur- du, Burası Bizansa daha yakın, Rumeliye akın etmek için daha münasip ve müsaitti. Son zamanlarda Orhan Bey ih- tiyarlamıştı. Yaşı seksene yaklaş- mıştı. (H, 799). ÇArkamı Var) Sinema mevsimimin fevkalâde filmi MARİKA RÖKK'ün Büyük ve emsalsir muvaffakiyeti KORA TERRY. 3 ÜNCÜ VE SON HAFTA OLARAK Başlıyor. Suarelerde yerler numaralıdır. Cumartesj saat 1 de ve pazar 11 de tenzilâtlı matineler,

Bu sayıdan diğer sayfalar: