1 Mayıs 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

1 Mayıs 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muhitinde, tanıdıkları arasın - da, «Evkaf ketebesinden Mahmut Bey> diye amlırdı. Evkafın eski | memurlarındandı. Pek gençken atıldığı memuri . yyet hayatında saat gibi ayarlı ve Mmuntazam bir hayat sürmüş, evile dairesi arasında adeta mekik do- kumuştu. Mahmut Bey, yalnız pek genç- ken memur olmüş değil, ayni za. manda, henüz toy bir delikanlı #ken evlenmişti de... Erkenden çoluk çocuğa karış « #0ş, gençliğinde olsun şöyle bi- taz çapkınlık etmek fırsatını bu- lamamıştı. Ona sevmesini bilmiyen bir a. dam da denemezdi. Gençliğinde karısını, pekâlâ, sevip de almıştı.. . Tabii, karı koca arasında, İlk za. msanlardaki sevgi, sonradan ye - #ini hürmet ve arkadaşlık hisle- Fine vermişti.. Mahmut Bey de, diğer erkek « ler gibi kadın, güzelliğine (yahut güzel kadınlara!) hiçbir zaman bi. göme kalmamıştı; fakat, nedense, | gapkınlığına da vakit ayırama - | Haıştı. Hayatımı, evine ve vazile- gine sadık, muntazam bir adam, halim, selim bir alle reisi olarak devam ettirmiş, ihtiyarlık çağına gelmiş, nihayet tekaüt olmuştu. Mecidiye köyünde güzel, babç- geli bir ev tuttu. Memuriyet hayatında, maaşı ol. dukça dolgun olduğu ve tasarrufa da riayet ettiği için biraz dünya- lık yapmıştı... Bir bankada epey- ge parası vardı. Muktesit adamdı. | ikatit maaşı da onları pekâlâ idare edebilirdi. Şimdi, artık işi gücü — yoktu. AMecidiye köyündeki evinden de Mmemnundu. Temiz hava, bol ışık.. Birkaç ay rahat etti; başını din. kedi. “ Fakat insan alıştığı hayatı me. | ğer ararmış... | Mahmut Beyin bu aylak hayat- tan gitgide cani sixlmağa baş - hyor. Bunun sebepleri de yok de- Şl: Burada kimse ile tanışmıyor- lardı. Ne tanıdık vardı, ne konu komşu. Bunca senedir Cerrahpaâ. gada oturmuşlardı. Mahmut Beyde cân sıkıntısı art tıkça artıyordu. — Kendisine bir meşgale arıyordu, kendini oya - damak için bir meşgale... | Nihayet, bu da kendiliğinden | Barşısına çıkrverdi: | Bir pazar günü biraz gönül eğ- lemek için, İstanbulun maruf gal- | ılı gazinolarından — birine gitti. Alaturka musikiyi severdi. Sah- meye yakın masalardan birine 0 turdu. Kalabalık saz heyeli Hi- gşrkârı kürdi peşrevi - çalmakta idi. Saz heyetinin önünde on ka- dar kadın oturuyordu. Hepsi de genç ve güzeldi bunların... Peş « pevden sonra, koro halinde, eski, ır şarkılara dldi; adha sonra :ılol::!hıçlıd:îîcenç kadınlar birer birer şarkılarını okuyorlar- &. İşte bu Mahmut Beyin içlerinden ü takılıver - —— TÜRK Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 50 O B el y a Za n TUNA BOYUNDA —— Yazan: M. SAMİ KARAYEL di... «Ne güzel.. Ne cang yakın.. Ne civelek şey den geçirdi. Ve.. orada — kaldığı müddetçe, gözlerini onun yüzün- | den, - fırsat buldukça « gözlerin- den ayırmadı... Kalbinde, bir kuş kanadını,- çırpıyormuş gibi tatlı bir ürperti hissetti. Geç vakit eve dönerken kalbinde, ruhunda bu anlaşılmaz hâlet devam ediyor - dü... Mahmut Bey artık, bu gazinonun müdavimleri arasına katılmıştı. Haftanın dört beş gecesini orada geçiriyordu. Fakat, Mahmut Bey içki içmezdi. Halbuki burası bir içkili gazino idi. Her zaman sah- | nenin yakininde işgal ettiği ma- | sanın yanındaki masaların hemen hepsi içki sofrası halide, Mahmut 'Beyin masasında ise, ya bir gazoz şişesi yahut bir limonata barda - #ndan başka birşey bulunmu . yordu, oturuyor, dinliyor ve sa - atlerce gözlerini genç kadının yü- zünden, gözlerinden ayırmıyordu. Melül ve hayran bir bakış... Bu hal, güzel muganniyenin dikkatini celbetmekte gecikmedi. Ara sıra Mahmut Beyin bakışla. rına o da mukabelede bulunma- ğa başladı. Bundan cesaret alan #tiyar âşık, onu berkeslen fazla, avuçları patlarcasına alkışlarken, bir gün başile selâm verdi. Genç kadının buna mukabele ettiğini ünce sevinçten çıldıracak de - receye geldi... Bu vaziyeti, bir fır- satını bulup onunla tanışması ta- kip etti. İlk defa onu bir pasta- neye davet etti. Gülümseyerek bu daveti kabul eden genç kadınla salonun tenha bir köşesindeki bir masaya çekil aman, yirmi yaşında toy bir gen. €in heyecanını duyuyordu... Genç kadın, söz arasında onu bir mu. siki hayranı sandığını söyledi ve gözlerinde şeytani bir parıltı ile gülümsedi. Mahmut Bey de, he- yecanından mahcup bir çocuk gi- bi Kırıla döküle, musikiye değil ona, kendisine hayran olduğunu söyliyebildi... Artık hemen hergün buluşu - yorlardı. Üç aydır bu genç kadına © kadar alışmıştı ki... Ömründe ilk defa aşkın ne olduğunu anlı. yordu. Şimdi, hiç.. hiç cani sıkıl- mıyordu. İşsizlikten şikâyet et. miyordu. Hayatından memnun - du. Fakat, bir gün, genç kadın randevusuna gelmedi. Ertesi gü. nü, daha ertesi günü, gene gel medi. On beş gün onu hiçbir yer- de bulamadı. Aklına fenalık getir- medi> Acaba hastalandı mı? Başına bir kaza mı geldi? Başka bir iş mi çıktı? Gibi suallere cevap aradı. On altıncı — günü, ona, genç bir erkekle rastladı. Gözgöze geldik. leri halde başını çevirip bakma- di bile... Mahmut Bey, şimdi, kendisine karısı ve çocukları ile meşgul ol maktan daha münasip bir meş « gale ol na inanıyordu. ORDULARI Osmanlı Sarayında Bizans Ruhu Lâkin Karamanoğlu da dahil elarak Anadolunun bütün beyleri Bursaya geldiler, ikram gördüler. Takdim olunan hediyelerin haddi hesabi yoktu. Bu padişahın atı- yeleri, ihsanları daha çoktu. Hediye takdimi hususunda er- isânı devlet ecnebi hükümdarları. ma rakabet diyorlardı. Misal ala- rak Evranos Beyin hediyeleri hak- kındaki vaktin tarih kaydımı şu- taya naklediyorum: «Yüz re's gulâm nikendam ve yüz re's cariyei hoş hıram intihap e- ile giydirip evvelâ on neferi gu- Tâm tazerü ellerinde gümüş tep- siler içinde altın memlü, on nefer gariyel rumiye, kezalik ellerinde gümüş tepsiler içinde flori dol- durulmuş, on nefer gulümı dilber ve en nefer cariye? şevkaver altın. tepsiler gümüş meskükât olduğu hadde, diğeri dahi üi cinsten ola- rak yirmişer, yirmâşer ellerinde cevahiri giranbaha ve ekmaşel frengiye ve rumiye ile arzı kâlâyı ubudiyet eylediler» (©) budiyet eylediler, ; GĞ Earr lll BEDü eli Ne güzel sesi | var... Ne tatlı okuyor...» diye için. | Yazat Günün en mühim mev Balkanlar teşkil ettiği şu sırada, ilkönce akla gelen memleket Yu- gozlavya olduğu gibi, Yugoslav birliğini kuran ve şimdiki genç ve talihsiz Kral Piyerin babası olan mütevetfa Kral Aleksandrın ter- cümei hayatı da, bu münasebetle anılmaktan hali kalmıyor. 1888 de Çetinede doğan Alek- sandr, Sırbistan Kralı Birinci Pi- yerin oğludur. Validesi, «Avrupa hanedanına — gelinlik kız yetişti ren adam» lâkabı verilen — sabı Karadağın İlk ve son Kralı Niki: tanın kızı Prenses Zarkadır. | — Aleksandr, çocukluğunda | büyütülmüş vi tahsil gör- üş bir Prensti. Büyük harpte de- ararlıklarda bulunmuş ve bizzat cephede harbederek cesa- ret ve şecaat nişaneleri göslermiy- vusturya - Ma- bistan, muhtelif cins ve mezhep, Karadağ, Arnavutluk, Bulgarstan ve Avusturya Kral ve İmparator- Tuklarından ilhak ettiği arazi sa- yesinde, Yugoslav Krallığı namile Balkanların en büyük devleti ha- line gelmişti. Birlik, doğrudan doğruya Aleksandrın zamanı sal- tanatında temin edildiği için, mü- teveffa Krala Yugoslav Birliğinin Hibarla Yugoslavyanın «İlk hü- kümdarı. denilmişti. Kral Piyerin 1922 de vukubulan vefatı üzerine tahta çıkan ve o sene Remanya Kralı Karolün hem- şiresi ile evlenen Aleksandr. muh- telif ve yeni rejime muhalif ele- manlarla uğraşmak mecberyetin- de kalmış ve ancak otoriter — bir devlet kurarak bunun önüne geç- meğe çalışmıştı. Esasen kendi a- Teyhinde bulunan ve ilhak dolayı- sile bir kat daha aleyhine dönen yeni tebaanın bir kısmı, memle- ketin her tarafında karışıklık ç- karmak, anarşi husule getirmekte birbirlerine erkabete koyulmuş- lardı, Ahvalin alacağı vahim vaziyeti idrak eden Kral, bu karışıklıkları kaldırmak istemiş ve müsebbip- lere - ki mühim bir kısmı Hırvat- lardı » karşı son derece şiddetli davranmıştı: Birçok kimseler nef- yedilmiş, diğerleri mahkemeye ve- rilerek idam cezasına mahküm et- tirilmiş.. Bu suretle memlekette saltanat ve hükümete muhalif hiç bir siyasi teşekkül kalmamıştı. eden vaziyet, hakikatte, daha iyi çalışmak ve daha müsmir netice-” ler elde etmek için, gizli komita- Tarın muvakkat bir müddet ( sükütu. kendilerini unutturn tercih etmelerinden ileri gelmişti. Dünya garabetle dolu olduğu gibi, hatır ve hayale gelmiyen bir çok vükıalara da sahne olmaktan kurtulamıyor.. Cihan harbinde ? | talyanın müttefiki olan ve harpten | sonra onun da iştirak ettiği bi | muahede neticesinde büyüyen | — Sultan Murad, gelen beylere ve Acem ve Misir Sultanlarına hedi- yelerle mukabelede bulundu. Mi- sır ve Aceme giden hediyeler için- de bir hayli müntehip köleler ve cariyeler de vardı. Görülüyor ki, bir Rum dönmesi Evranos bey, Bizans ruhünu Os- manlı sarayına taşıyordu. Evranos Beyin hediyeleri çok calibi dikkattir. Oğlanlar, carıye- der.. Bilhassa, Rum oğlanları tak- dimi ve hediyesi mütalea değer.. Kayıhan aşireti - ve bidayette Osmanlı Türkleri gayet sede ve mazbut idiler. Görülüyor ki, Ev- ranos gibi mühtediler, oradan b Tadan gelmeler safi Türk muhiti- nin ahlâkını, âdatını bozmağa baş- Tamişlardır. Düğünden sonra Sultan Mürad Rumeliye geçti. Edirne sarayında yerleşti. Yakında Anadoluya geç- mek fikrinde değildir. Bunun için Anadolunun idaresini üç oğlunun ellerine verdi. Büyük şehzade Yilderim Beya- md Bey yeni ilhak olunan Germi- 'yan emareti merkezinde, Kiltahya- — Bebet hasıl etmişti, le büyüyen Sır- | hal bünisi sıfatı verilmiş ve bu | Fakat zâhiren bu şekilde cereyan | »i korumak için komşularla itti- | - .-. o geslavyanın Adryatik sahillerinde büyük bir devlet olarak bulunma- sı, İtalyan komşularını hayli ür- kütmüştü. Yugoslavya bu taraftan da bir rahatsızlık serisi yaşamağa başladı. Hi ve dahili gaileler | zaman ile yekdiğerini tevali etti | ve memleketin âtisi ile istiklâli- faklar akdi düşünüldü. Kral bizzat İstanbula gelerek Atatürke mülâki olmuş, o tarihten ibaren Türk milletinin en hâr ve samimi dostu olarak kalmış — ve bu hissiyatını ölünceye kadar mu- hafaza etmişti. ' Kral Aleksandr da, babası gibi Fransayı çok sever, Fransız kültü- rü ile büyümüş ecnebi Prensler- den biriydi. 1934 de Fransaya resmi bir zi- yarette bulunmak üzere «Dobrov- nik» kruvazörile Marsilyaya gek- miş, Parise gitmeden evvel, Mar- silyada, umumi harpte ölen Sırp askerlerine yapılan âbidenin kü- şat resminde bulunacaktı. Rıhiıma yanaşan — kruvazörden arabasına binen Kral, Borsa mey- danma muvasalatında, kendisini büyük tezahüratla selâmlıyan a- hali arasından ayrılarak arabaya kadar yaklaşan ve bir kaç el silâh atan bir adam tarafından öldürül- müş, yanında bulunan — Fransız Hariciye Nazırı Barthou da ayni cinayetin kurbanı olmuştu. Filha- kika, arabanın yanında giden sü- vati zabiti vaziyeti kavramış ve sür'atle katili kılıç darbesile yere sermişse de işişten geçmişti, Ani bir şekilde cereyan eden bu vak- adan sonra, Aleksandr, kanlar i- çinde vilâyet binasına nakledilmiş ve zavallı hükümdar, Fransız top- rağına ayak bastığından dört da- kika sonra, ölümlerin en fecille karşılaşmıştı. Haftalarca süren tahkikat neti- cesinde katilin ve arkadaşlarının «Ustlaşi> denilen Hırvat teşekkü- düne dahil oldukları ve Kralı kat- Tiçin dört gün evvel Marsilyaya geldikleri anlaşılımıştı. Muhake- mede, şayet Marsilya suikasdi müs- bet bir şekilde neticelenmezse, | Kralı Pariste öldürmek için ora- | da da tertibat alındığını ve her ne pahasına olursa olsun, Alek- | sandrı, memlekete sağ olarak gön- | ARİ eraklı Şeyler Amerika'da Medeni Göçebeler bi getirilmiştir belki yarı eşyası Halbuki her millet tutlurup gitmiştir. Bunların en prati- Bi, göyle bir su kenarında çadıra çık- sayfiyeye bu işi bir yoldan maktir. Amerikada ise, canbazhane arabalarına benziyen ve otomobille is- tenilen yere götürülen içinde banyo- #una kadar her türlü konforu bulunan | arabalardır. Amerikâda her yaz böyle mahfuz a- rabalarla üç dört milyon aile - kırlar #çılıyorlmuş. Bu arabaların üstü — ka- palıdır. Yağmur zamanında hamen il- tica edilir. Açık zamanlarda — sabah, öğle, akşam safra çimenlere kurulur. İstiyen arabadaki yatağında yalar, is- tiyen iki ağaç arasına bir hamak ku- Tür, Radyo veyahut gramofon, oyun - letleri de eksik değildir tabil. Amerikada bu motöclü medeni gö- çebelerin bu sene altı, yedi - milyona varacağı tahmin ediltyormuş. — «Tral- lere> dedikleri bu arabalar için veri- ler © kadar çoğalmış, Bu vi ların imali ile tanınmış 850 firma ,müternadiyen seri halinde ara- ba yetiştirmiye çalışıyarlarmış Bazan bunlar kervan halinde de ha- Teket ederek, güzel manzaralı, temiz havalı bir yerde hemencecik küçük bir köy kuruveriyozlar. Bulundukları meykiln — güzelliği iftihar eden bir çok köyler, bu zengi Böçebeleri kendi elvarlarına — celbet mek için, bunlara bir çok kolaylıklar göstermekledirler, — Meselâ — elektrik yoktur, Bu köylerin belediyeleri, gö- çebelerin çergi kuracakları yerelere | #lektrik prizleri uzatmışlardır. Sonra bu göçebeler, ayrıca bir de cemiyet teşkil etmişlerdir. Bir gaze- teleri ve üç de mocmuaları — varmış. Lükin halkın bu göçebe hayatımna kar- & gittikçe büyüyen inhimaki, hükümet idaresinin karşısına da halleddlecek bir çök yeni möseleler çıkarmıştar. Bu cemiyet — kuranların — bir kasmı, artık çingeneler gibi büsbütün şehir bayatından uzaklaşmışlardır. Bir ba- karıtız, buğün — burada, bir bakarsı maz, yarın başka yerde.. Sabit ikamet- gâhları olmayan bu ailelerden vergi tahaili güçleşmiş. Bir tahsildarın gel- diğini gördüğü Zzaman, molürlü çergi Hemen tebdili mekân ediyormuş. Son- a posta idaresinin de mürselünileyhleri bulması İmkânsız bir hale giriyormuş. | Bu göçebelerin çocuklarını — mun- fazaman okulturmaları da bir mesele teşkil ediyormuş. Diğer taraftan otelciler de bunlar- dan memnun değildir. Çünkü hiç bi- | rinin otel odasına ihtiyaçları yok. Kaakktadandik ei dermemeğe yemin etmiş oldukla- rını da ilâve etmişlerdi. İşte o günden itibarendir ki, bu- günkü genç Kral Piyer, Yugos- lavların Kralı ilân edilmiş, fakat henüz çocuk denecek bir yaşta bu- Tunması dolayısile, amıcası Prens Pol, Kral Naibi sıfatile tavzif e- kunmuştu. Sayın Kadıköylülerin arzuları üzerine YARIN AXŞAM 21de SÜREYYA Sinemasında ve arkadaşlarının Son büyük konseri da yerleşti. Eskişehir ya kadar cenup hududu beylerbe- yisi oldu. Ortanca şehzade Yakub Bey Ka- resi valist oldu. Küçük şehzade Savcı Bey Bursada kaldı. O dahi Kocaeliye kadar olan sancaklara nezaret edecekti. Yıldırım Beyazıt Bey Savcı Be- yi sevmez, kıskanırdı. Bilhassa anın paytahtta yerleşmesi gücü- ne gidiyordu. Aleyhine dolaplar çevirdiği muhakkaktır. Bursa kadısını bu bapta şerik yaptığını ve Savcı aleyhinde ha- rekete hazırlandığı tarihen sabit- tir. Savcı, daha idareci ve sakin bir şahsiyetti, Fakat, ortada ufaktefek dediko- dular vardı, Bilhassa ümera sızla- nıiyordu. Çünkü Sultan Murad ga- zaya talip değildi. İşbu boşnutsuzluk Savcı Beyi fesat cihetine sevketti. O sırada Bizans İmparatoru Paleologosun | oğulları beyninde dahi adavet ve husumet peyda olmuştu. Küçüğü llar, pederlerini ile yerlerine kendileri geçmek zere gizlice ittifak etmişlerdi. Sav- y bu işe müvafakat etmişti. Görülüyor ki, 'Nürkler, Rumoli- e geçtikten ve Bizans sarayların- dan kız alıp içlerine - soktuktan sonra, Bizansın entrikaları Türk saraylarını da zehirlemeğe başla- mnşt. Sulan Murad, fesattan malümat- 'tar oldu. Padişah, telâşa düştü. Şehzade Yıldırım Beyazıd Savcı aleyhinde babasına gizli mektup- lar yazıyor ve bu suretle babasını Savcı aleyhine teşvik ediyordu. Sultan Murad, Bizans İmpara- torunu konuşmuya davet etti ve müttefikan hareketle oğullarını u.—inıp etmeğe karar verdiler. lursa civarına kadar iş o- lan Sultan Murad av .ç'ı*.î'“ı’;.. civarında duracağını — beyan ile Savcı Beyi yanına davet etti. Savcı Bey güya pederini har- ben elde etmek Üzere üzerine git- miç, askeri güya son dakikada Sul- Andronikos Savcı Bey ile müna- tan Murad tarafına geçmiş de fe- ' sadı akim kalmışmış. (Arbam Var) . BAA mek MÜB NUT v cunüae ' sapı — S —ıy—Ya ın Tarihten 13: C Yugoslav Birliğinin — Bânisi Kral Aleksandrın Hayatı HİKMET NİSAN Bekri Mustaf Yazan: OSMAN CEMAL KAYG e N Mustafa Bu Meyhaneye || . Defa Ayak Basıyord Tefrika Mustafa evlendikten sonra, ilk macerayı Balatta büyük bir Ya- hudi meyhanesinde geçirdi. Bir akşam işten çıkmış, yanında Mar- puççu Halit isminde bir arkada- şile Asmaaltından başlıyarak, sıra ile Unkapanı, Cibali, Fener mey- hanelerinde birer, ikişer tezgâh- başı yaptıktan sonra Balat dışın- dak Tekirdağlı Kel Rafaelin mey- hanesine düşmüşlerdi. Kel Rafael, gayet İri yarı, şiş- manca, gayet kalın enseli, kıpkır- mızı ve çil yüzlü, başı çırçıplak bir adamd. Ayni zamanda Balat civa- rındaki bütün Yahudilerin de en kabadayısı idi. Vaktile gençliğin- de Tekirdağında da bir hayli ka- badayılıklar etmiş olan Kel Rafa- elin meyhanesine gelen en sulu bir sarhoş bile orada pek fazla i- leri gidemezdi. Çünkü Rafael k- zınca böyle suluları hemen kucak- lar, meyhanenin kapısından dışarı ya fırlatırdı. Mustafa bu meyha- neye bu akşam, o da arkadaşı Mar puççu Halidin zoriyle ilk defa a- yak basıyordu. Bunlar meyhaneden içeriye gi- rince Raafel tezgüh başında nar- Bile çekiştiriyordu. Öyle olur ol- maz müşteriye karşı buyurun de- mek âdeti olmuyan Rafael, bunla- rı görünce yine aldırmadı, çırak- lardan biri kendilerini karşıladır — Buyursunlar ağalar!. Mustafa ile Halit peykeye çö- künce ayni çırak karşılarına diki- lip sordu: — Ne içeceksiniz? Mustafa cevap verdi: — Nargile!. — Nargile kolay, o sonra gelir. Peşin rakı mı istersiniz, şarap mı, reçina mı?, — Peşin rakı isteriz!, Biraz sonra rakılar bunların ö- »üne gelince Mustafa sordu: — Nargile ne zaman gelecek? — Şimdi, şimdi, nargileleri d- şarıdan bir kahveden getirtece- ğiz. Hele siz rakılarınıza başlayın! — Fakat bizim nargilelerin içi- ne su konmıyacak!, — Ne konacak ya?, — Onlara da rakı konacak!. — Nasıl dedin, naryile içinde de mi raki koyacayız!. — Evet!. — Alay mı ediyorsunuz hem- şerim, hiç naryile içine raki konur mu?, — Sen bizim keyfimizin kâhyası mısın? Canımız nasil isterse sen öyle yapmaya mecbursun!. İyi amma, bir kere bizim us- taya danışalım bu işit!, — Danış bakalım!. Şeytanlıkta gözleri velfecri o- kuyan çırak hemen gidip mesele- yi ustasına anlattı. Fakat — Kel Rafael aldırış etmedi. çırağına: — Belki şaka ediyorlar, hele bi- zaz bekle bakalım, bir kaç tane içsinler, mesele anlaşılır!. Dedi, İkinci kadehlerden sonra hâlâ nargilelerin gelmediğini gö- ren Mustafa çırağı çağırdı: — Hani ulan bizim nargileler!. LÂLE'nin 2 müstesna fimle hazırladığı muazzs programlarının ğ Üçüncü Ve En Mükemme Bir zafer destanı... Bir kahramanlık menkibesi () | 1-Türkçe YILDIRIM ALA *71 RANDOLF SCOT — JEAN BENNETT moödern barlarda geçen büyük MALARI bugün matineler den itibaren LÂLE Sinemasında . Seanslar: Yıldırım Alayı: Seat 215 - 515 ve 8 de Plâj Yosmaları: 3.30 - 6.20 ve 9.10 da En meşhur plâjlarda.. En 2-PLÂJ YOS Bu akşam SARAY sinem! Büyük artist LİONE BARRYMO? Mesleğinin zafer tacım kazandıran ve küçük BOB WATSON'la beraber yara t ÖLÜM Saadet merede başla: takdim edecektir. Hayat ve aşk.. Hayatın — Şindi yeliyor Nü tombakiniz isfahan mi raz mi — Tömbekiler ne ol! : in içi raki n Çırak yine ustasının dip ayni şeyleri ona Kel Rafacl ona tekrar #| sonu ne çıkacak?. Biraz sonra Mustafa ©7 | İt le çıkıştı İ —Ulan köpoğlu, biriğ) Bayı mi ediyorsun, hani/ natfi) tiyi — Alayı ben değil, S# &1 sonuz be, hiç naryile İK E konur mu?, n —Rakı değil, şarap B b haydi uzatma da, dediğ”| bw buk yap!. Çırak tekrar gidip wtf rikilerin ille rakılı nargik rarlarını anlattı. Kel BAF) | sefer çırağa, mademki FT b ıisrar ediyorlar, dedik! bakalım, alt tarafı ne $ bet görürüz!. Biraz sonra lüleleri olduğr * '30 şişeleri su TÜ kı doi — | margile geti rine konuldu. Kel Rafat tan yan gözle neticeyi du. Nargileler önlerine Müz d — Haniya dedi, bunlaff balıklar?, — Ne balıkları?. — Bunların içine kayabalığı ister'. Haydi| git dört tane kayabalığı bunların içine at!. Çırak kızdı: — Siz benimle maytı bu yece?, — Ulan kafanda patla! di nargileleri ha, çabuk, € ları al, gel!. ğ Çırak hiddetle u © daha söze başlamadi! sordu: 2 — Kihaber Mişon?. —» — Bunlar ya divane, V? | yapıyorlar, burada bir Y | & b 1 ' ı 1 lar ki, naryilelerdeki tAF| çine ikişer tane kayabalı$ sın!; ğ — Kiıdişo, kıdişo? (ne ”| dedin?). ü — Yit istersen sen K ben onlarin dilinden Rafael sağ kolundaki | gol eliyle yoklayıp ken İ dayıca bir çeki düzen j koltuklarını — Kat barta berikilerin masatlif ve iki elini fiyakalı bir H P — sanın kenarına dayadı: — Ne istiyorsunuz göyleyin bakalum!. Mustafa gülerek: — Dört tane kayabali ruz! 4 — Niçin, meze için? we B ı » aşk' AĞACI

Bu sayıdan diğer sayfalar: