28 Mayıs 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

28 Mayıs 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hâmit, nişanlısı Müfideyi, bir buüçük senedir görmemişti, İzmir. yyardu, Büyük bir heyecan içinde idi. Sevinç duygusu, adeta kal- - binin boşluklarında, bir kuş gibi — güzülüyor, bazan da kanadı kırı. — | larak muvarenesini kaybeder gibi y nlııyurdu İçinde, böyle saniyede | bir belirip silinen neş'e uçuverdiği | Zamanlar, o yerlerin, birer evham bulutile karardığını hissediyordu. Müfide, gönderdiği her mekt ta, günlerini, saatlerini doldur! | en küçük meşgalelerini bile bi - giriyordu. Hâmid de, bu satırla- Satırlardan kelimelere kadar kâh gülen, kâh müteessir görünen sev. gilisi, ona; hiç bir şüphe telkin €tmiyordu. Bunun için de, artık nişanlılı hayatına nihayet vene - “zek onunla evlenmeğe karar ver- /— mişti. Zaten, onu hasta edecek ka- dar kuvvetli olan evhamları, bu mes'ut tasavvurunu bugüne kadar geciktirmişti, Çok zaman, bu ha- Hni düşünüyor! — Ah! . diyordu « ne olur, şu kara düşüncelerden kurtularak mes'ut olabilsem Hümid Müfideye itimat edi . yordu. Bir gün, bir mektubunda Müfideye şöyle yazmıştı: —» *Sana, bütün kelbimle itimat e- | diyorum. Yalmız, benim evhamla- — fi affet. Çünkü ben, onların e. linde, esir gibiyim.» Hümidi İstanbula getiren va . pur, rıhtıma yanaştığı zaman, o, — vapurdan — çıkan ilk yolcu oldu. Kendisini karşılıyan yoktu, Çün- kü, son gönderdiği mektupta bile, geleceğini haber vermemişti. Bu- Ha en büyük, yahut en küçük se- / bep, yine o kuvvet, benliğine hi. — tap eden o gizli sesti. Sür'atli adımlarla rıhtım cad. desinde yürüyordu. — Etrafından, kafasını dolduran «niçinler» cabalar» kadar — akan ve arkası — gelmiyen bir kalabalık geçiyordu. Amma, Hâmidin ruhunda daima değişen haller, ana; etrafını unut- turuyordu. Birkaç defa; sağından, solundan geçenlerle çarpıştı. Ba- — zan asabi, bazan korkak ve şuur. Ş ıucady*.ırîğyu kendini bile unu. fayordu. Biran evvel nişanbısına kavuşmak için acele ediyordu. Fa- — Kat, meçhul bir el, sanki ayakla- ını birbirine dolaştırıyor, kafa - ,' #sını karanlıklar bürüyordu. — Acaba, - diyordu - unu — halde bulacağım ? ne —— Himid, hızli hizli yürüyordu. Müfideyi, eskiden — olduğu gibi bahçenin bir köşesinde, yahut da, — hemen biraz ötede, sahilin bir ke- narında bulacağını sanıyordu. Da- ha çok uzaktan, köşkü larketti. /" Her adımda, daha iyi görlülyordu. faklaştıkça bir buçuk senedir gör- i köşkü biraz eskimiş gör. dü, Şurada, burada, vaktile ger. oturduğu ve her tarafında “bir çok hatıralar bulunan yerler, ağaç gölgeleri, büyük koru, hep /— görülmeğe değer yerlerdi. Bunla- —Ti da özlemişti. Hatta, buralarını, ara sıra tahayyül ettiği gibi bu - “ hazırlandı. Lâkin Timur askeri her nevi muharebe ve muhasaralarda meleke kesbetmişti. Muhafızlar — mim haberi bile olmaksızn kale du- Owarlarının altına kadar Jüğımlar | kazdılar. Sonra lâğımları — tutuş- | kurmak üzere kullandıkları ke- Üzesleyi tutuşturup çekildiler. Bu #uretle lâğımların tavanları sü - — tunlar ile tutturuluyordu. Tahta Osütunlar yanınca lâğımlar yıkıl- &. Kale duvarı da çöktü, devrildi. irlenk ı alınca gılu- — den İstanbula onu görmeğe geli - â —SON TELGRAF — 28 mars na —a - Kahpe kadın! Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 76 TUNA BOYUNDA —— —— TÜRK ORDULARI Timur, Beyazıda tekrar mektup yazdı | Şehzade merdane mukavemete | bir ksmını bağlayıp keserek hen- Tursa, buna memnun — olacağı düşünüyordu. Mana ve şümulünü anlıyamadığı halde, bu hal, ona bir başka saadet ifadesi gibi ge- Tiyordu. O, İzmirde iken, bura . ların taşını, toprağını bile öpece. Bini, kaç defa, kendi kendine tek- rar etmişti, Fakat, şimdi, bülün 'bu kararlarını unutmuş gibi, ayak- ları hiçbir. tarafa — bükülmeden köşke doğru gidiyordu. Kahbi, &- mak için çırpını. yordu. Nihayet, küşkün — etrafımı çeviren bahçenin alçak duvarları kenarına yaklaştı. Birden, olduğu yetde durdu. Ma ve temiz ni. şanlısına karşı, bütün itimadına rağmen, kafasında yine bir sürü istifhamlar — belirmeğe başladı. Hatta, onlara mukavemet edemi- yerek, bir müddet, civarda bir a- Zacın altında oturmağı düşündü. Gerçi, bu bekleyiş, onu çok hır- palayacaktı. Hele, endişesi yersiz gıkarsa, nişanlısını biran evvel gör. mekte gecikmiş olduğu için, büy bir azap duymnsı gayet tabil de. ğil miydi? Löâkin, işte her şeye Tağmen, daha fazla gidemiyordu. Vakit, geç idi. Akşam oluyor, güneş alçalıyordu. Ağaçların ara- sından, kırmızı boyalar gibi ışik- lar sızıyor, renkler - değişiyordu. Fakat; Hâmid, bütün bunları, bir kartpostalı seyrederken ikinci plâ- na bırakılmış şeyler gibi alâka - sız buluyordu. Onun için, bu man. zarada yaşıyan ve var olan Müfide | 'vardı. Birden, olduğu yerde doğ- ruldu. Gözleri, Müfidelerin bahçe- oturduğu yerden ayağa — kalktı. Ancak; bu hareket, kafasında a. yaklanan şüpheleri kadar seri ol. | madı. Gördüğü adam, bahçeden çıktı. Kendi bulunduğu yerin aksi is- tikamette yürümeğe başladı. Çok geçmeden ona yaklaştı. Hümid, şu- urunu kaybelmiş bir halde, o tara- | fa, o adama doğru koşmağa baş- ladı. Çok geçmeden ona yaklaştı. Birkaç adam gerisinden yürüyor, fakat; ne yapması lâzım geldiğine bir türlü karar veremiyordu. Ona, ne soracak ve nişanlısı hakkında ne diyecekti? Böyle düşünür ve yürürkeo, adamın yüksek seles ve hırsla kendi kendine! — Kahbe kadın! - diye söylen- diğini duydu - Öyle ha... Demek istediğin gibi hareket elmekte ser- bestsin, Seni yılan seni... Hem 0. nu, hem beni aldatmak ha... Sana, bunun hesabını sorarım. Himid göbi, bin türlü kıskanç- lik ve şüphe sahibi bir insan için, bu sözler, kâfi idi, «Kahbe» Keli. mesinin etrafında toplanan bütün fena ihtimaller, zihninde ayak - apacağını, nereye gi- deceğini bilmiyordu. Adeta; ö . nünde yürüyen adamla, mukadde- ratı birleşmiş gibi Idi. Garibi şu ki, adam, arkasından bir gölge gi. bi yürüyen Hâmidin asla farkında değildi. Birçok yollardan geçtiler. Hümid, güneşin son ışıkları göz- lerinde bütün ruhunun ifadesi o- lan gözyaşlarını parlatırken, artık siyah bir gölge halinde görünen eve, dönüp bakmak ihtiyacını, kal. İ binden tamamile söküp atmıştı. Bir aralık, dişlerini sıkarak, te- miz şevgisinden başka hiçbir gü. deklere attılar, Üüzerlerine tahta döşedikten sonra toprak ile örttü- ler (H. 803).” Sıvastan sonra, Timurlenk sola Göndü. Anadoluyu bıraktı. Hale- bin üzerine gitli. Mısır ile muha-. tebe açtı. Muzaffer olarak Şama kadar gitti. Yalnız şu vak'a Timurlengin Os- manlı Türkleri üzerine korkudan başka bir sebeple gelmediğini gös- termek için kâfidir. Çünkü, xnııuuıı. oııı Sıvasa rafyası, ehnemmiyeti Yaza İSKENDER F. - Sertelli — Biz bu satırlarla, karileri, kısaca olsun Giridi tanıtmak iste- diğimiz şu sırada, bu güzel adanın €en mamur bir şehri olan Kandiye alevler içinde yanıp harabeye dön- müştür. Adanın beş sancaktan birini teş- kil eden elli bin nüfuslu Kandiye şehrinde - son gelen ajansların bil- dirdiğine göre - şu dakikada bir fert kalmamıştır. Bir kısmı telef olmuş, bir kısmı dağlara kaçmış- , tr, Bu yazımızda, karkunç bir âkıbe le uğrıyan Giridin tarihi ve coğ- Yafi durumundan bahsetmek isti- oruz, Girit, Milâttan önce Romalıla- a istilâsına uğramış ve Roma ser- darlarından «Kaiçelios. — tarafın- dan kolayca zaptedilerek, — bu münasebetle «Kritikos> adile anıl- mağa başlamıştı. Giritliler hıris- tiyanlığın zuhuruna kadar ihti- lülsiz yaşamışlar ve hıristiyanlığın intişarında bu dini derhal kabul etmişlerdir. Milâttan önce, vazlı kanun olan (Minus) un koyduğu kanunlarla idare edilen Giritliler, hristiyan- lığın zuhurundan sonra yeni ni- zam ve kanunlara kolayca boyun eğmişlerdi. Hicretin birinci yüz yılına kadar Girit bellibaşlı mü- him hâdiselere sahne olmamıştı. Muaviyo zamanında İslâm donan- ması Suriyederi kalkarak, Akdeni- ze ve Bizansa gelirken Giride de uğramağa başlamış, Abbasiler dev- rinde geçici hürum ve fetihler vu- kubulmuş, nihayet hieri 210 tari- hinde Halife Me'mun zamanında (Ebu Hafas) kumandasındaki is- lâm donanması adayı zapta mu- vatfak olmuştur. Bu suretle Girit 135 sene islâm idaresinde kalmış- tır. Arap me'hazlarına göre, islâm- nahı olmadığı halde, Allahı: çin bu adaletsizliği yaptığına isyan etmek istedi. Başını göke kaldırdı. İşte, o vakit, gözlerine inana - madı, Mâfideyi gördü. İleriden bir köşkün penceresinden kendisine bakıyordu. Eski köşklerinden çak uzakta olan bu köşkde, onlara a. itti, Bir anda, Müfidenin, son mek-| tabunda; e&ki köşklerini Ssatarak buraya yerleşeceklerini hatırla dı. İlk önce, bunu düşünemediği için, kendisinden utandı. Müfi - defa — daha, hem de ş sürette şüphelendiği için kendine kızıyor, diğer - taraftan; bütün vehimlerinin yersiz oldu - Bunu görerek seviniyordu. Bu se. vinçle kapıya koştu. Ve anlaşıl - “maz bir sevinç ve heyecan buh. ram içinde idi. Kastamonunun işgaline koşardı ve yahut kendi hududu dahiline ka- dar ric'at ile Sultan Beyazıdın gelmesine intizar ederdi. Diğer taraftan Misır Sultanını okşatdı. Herhalde Osmanlı ordu- suna yanını ve arkasını açık bira- karâk Misirlilarla harbe tutuşmaz hareketi nihayet derecede ken- di huvvetine güvendiğini göstermi- yör. Farla olarak Mısır seferini ikmal ile Karabağ ovasına-kadar gelmiş olan Timur, tekrar Sultan Beya- zıda mektup yazdı. Karayüsufun tebidini, şehzade- lerden birinin temuren nezdine gönderilmesini istedi. Şehzadeye kendi evlâd: gibi bakıp ona göre hüsnükabul edeceğini vâdediyor- du. Şayet muvafık cevap bahara kadar gelmezse hemen hücum e- deceğini bildirdi. Yıldırım Beyazıd, hiç evlâdını rehine verir miydi?. Hem Osmanli 'Türkleri önünde Timurlenk de kim oluyordu?. —— — kul. Bugün üzerinde kanlı muharebeler cereyan eden Girit adasını, bu yazıyı okuyarak tanıyacaksınız Girit adasının Akdenizdeki lar bu esnada adanın şimal sahi- linde (Handek) ismile bir şehir kurmuşlardır ki, bu, şimdiki Kan- diye şehridir. Bundan sonra (Han- dek — Kandiye) şehri H. 350 tari- hinde, on aylık bir muhasaradan sonra tekrar Romalıların eline geç- miş ve bir müddet sonra da bütün adayı işgal etmişlerdir. Dördüncü Ehlisalip seferinde Girit adası - hizmetine ve yarar- lığına mukabil - Montegrab Mar- kisi (Bonifas) a bediye edilmiş, o | da (M. 1201) tarihinde mübadele- | ten Venediklilere eslim etmişti. alır almaz ora- ya beş yüz Venedik allesi gönder- nişler ve bu iskândan sonra ada- nişlerdi. | rahim zamanında Osmanlı dor ması büyük bir ordu ile Hanyay: iki ay muhasaradan sonra fethet m'çse de, diğer sancakların ve bil bassa Kandiyenin muhasarası ta- mara on iki sene sürmüş ve nihayet, Kandiye ile beraber hütün ada Türkler tarafından zapt ve işgal edilmiştir. Bu esnada Venedikliler Suda ve Grabuza iskelelerini kısa bir müd- det muhafaza ettikten sonra bu- ralarını da Türklere teslim edip Bitmişler, o zamandan sonra Girit adası sükün ve huzura kavuşarak asırlarca Türk hâkimiyeti altında yaşamıştır. Bilâhare Yunanlıların tahrikile Adadaki Rumlar ve Müslümanlar arasında bir takım kavgalar başla- Mmiş ve bir kısım mamurelerin ha- rabiyetinden başka bir netice ver- memişti. Mehmet Ali Paşa zamanında Gi- yidin idaresi bir müddet Mısıra terkedilmişse de, tekrar Osmanlı- | ların idaresine, burdan sonra ha- Fici tesirlerle ve bir takım politi- | kacıların çevirdikleri entrkalarla 1824 Meşrutiyetinin ilânına kadar | Sayısız isyan ve ihtilâllere sahne | olmuş ve ikiye ayrılan Müslüman- | Rum halkı arasında daimi müca- deler eksik olı;ırnışrır. Kandiye eskiden adanın mer- kezi idi, Bilâhare Hanya vilâyet leri haraca bağladığı ve emri ah tına aldığ: halde hiç Timurlenge boyun eğer miydi?, Yıldırım Beyazid gibi bir ada- | min Timurlengin tekliflerin! ka- bul etmeğe inikân yoktu. Timur- lengin azameti karşısında o da azametli bulundu. Hele, Timurlengin Sıvası zapte- derek en sevdiği oğlu şehzade Er- tuğrulu katleylemesi Yıldırımı çi- leden çıkarmıştı. Sıvasın fethi, Yıldırımın kibir ve azametini yaraladığı gibi Ertuğ- Tul Beyin şehadeti de kalbini be- reledi, Yıldırımın kalbi içabında çok katı olduğu halde muhabbetle de dolu idi. Bir gün Bursa civarında gezerken dağda çobanın — kavalı | ğana hoş gelmemiş, müteezzi olmuş. Lâkin bir müddet di dukten sonra gözleri yaşarmış: Çal çoban çall- Ne Ertuğrul gibi bir oğlun gitti. Ne Sıvas gibi bir şeltzin yıkıldı. demişti. | tu. Yine meşrut! â gösterir harita merkezi ittihaz edilmişti. Kandi- ye, adanın en büyük ve en mamur bir ticaret merkezidir. Adanın Kandiye ve Hanyadan sonra üçün- cü derecede gelen Resmo şehri de elli bin nüfusluk sancak merke- zidir. Bündan sonra İsfakye ve unlar Laşit kazabaları gelir ki, da birer ticaret merkezidir. Girit, eenebi me'hazlarına göre, Milâttan önce bir buçuk iki mil- yon nüfusluk bir ada imiş, sindeydi. Bilâhare birçok mü manlar hicret ederek — bunların | yerine Rumlar ve fakat son: | zamanda nüfusu 400,000 tatistiklere göre, adada: L:u.ı(c İsfakyede: Müslüman vardı. Yani ada nü- 3,000 fusunun üçte biri müslümandı! A- dada 175 cami, 19 tekke, bini mi tecaviz kilişe, 3 havra, altı hasta- ne ve 173 Türk mektebi ile 205 Rum mektebi vardı. Türkçe — ve rumca ondan fazla gazete ve mec- mua neşredilirdi, Klod Farerin bir makalesinde Giritten bahsederken: «Bu kadar kalabalık bir memle- kette cemiyeti hayriyenin ve- ya bir tiyatro binasının bulunma- ynı hayyrettir. Buna mu- 17 kaza, 52 nahiye ve 1124 | köyünde tenbellik merkezi olan ihvehaneleri vardır.» di- Tler fevkelâde zekâvet ve istida. da malik olup alelhusus ticarette büyük maharetleri vardır. Bu hu- susta Müslümanlar — Hıristiyan ladan ileri olup, Cezirenin ahalii müslimesi daha çalışkan ve daha ziyade ticaret ve sanayile meş . Bul ve şüphesiz daha zengindirler | dışarıya fırlamış, Tefrika kendi elile 0 yecek verir, bazar larının biri emuz de sakağa çıkar, bütün İstanbulu öyle dolaşırdı. Mustafa, son za- manlarda İstranca ormanlarından gayel şirin ve de ayı yavrusu getirtmi adamakıllı kendisine alıştırmış ve ona evde, birçok hüner bu arada da el- n ağızlarına bu cennet kuş- la olduğu hal- mı küçük ayısı ile sokağa çıkan Mustafa onunla birlikte doğruca Balattaki Kel Rafaclin meyhane- sine gelmiş ve burada ayıyı gö- renler hayretle Mustafaya sor- muşlardı: — Bu da neti ağa? Ve daha Mustafa cev den Kel Rafael atılmı — Kim olacak, Mustafa ağanın mahdum köleleri!. Demişti, Bunun üzerine Musta- fa hemen dönmüş: — Haydi bakalım, koca oğlan öp Falael amcanın elini!. Deyince ayı iki ayağı üzerine kalkıp Rafaelin eline sarılmak iş- terken Rafael korkmuş, kapıdan tabii ayı da pe- şisira seğirtmiş, derken Rafacl koşmuş, ayı kovalamış ve o gece Baulat çarşısı gülmeden kırılarak herkes birbirine girmişti. Mustafanın hastalığı ve geçirdiği en korkunç macera 'Tam bir pehlivan yapilı olan Mustafa, kırkından sonra, yavaş yavaş çökmeğe başlamıştı. Fazla içki, türlü macera ve heyecanlar yıpratmış- rükler, göğüs, bel ağrıları, hafif nefes darlıkları, bacakların- 'ap verme- karkinden sonra, Mustafaya hayli Tahatsızlıklar vermeğe başlamıştı. Muzafferane bir. muvaffakı; ve emlâkin çoğu. Müslümanların elindedir. Ancak gerek müslü - (Devamı 6 wac: sayfada) Bekri Mustafa Yazan:OSMAN CEMAL KAYGILI Giridin tarihi, cog. a livan yapılı Mustafa kırkın- dan sonra çokmıye başlamıştı ) hocalara başvurmağa başlayınca | körısını bir telâştır alan Mustafa, Mevsimin En Büyük Filmi ZARAN LEANDER ve VİLLY BİRGEL'in temsllleri Kraliçenin Kalbı (MARİR — STUART) ŞARK Sinemasında 'tle devam ediyor. Gidiniz görünüz. AA hacün Malinelerden itibaren: ÇENBERLİTAŞ Sinemasında Mevsimin ea Pevkalüde ? fimi birden 1-Opera Balosu Bu Mühleşem Şaheseri İk£ Kahkar ve Caribeli — kadım: Murha Hareli — Helli Finkenyeli Gülmiyen fakat Güldüren İki erkek: The Lingen — Gans Moser İki sak ve Cür'elkâr evlir. Paul Morbiger — Vili Debn tarafından — yaratılmıştır. D Asılamayan Adam Heyecanlı filimler kahramanı BORİS KARLOF'un En muvaffak olduğu mükemmel bir şaheserdir, i bir türlü b rakamıyor, eski cevvalliği kalma» lmakla beraber, neş'es ni hiç ücudündeki bu Arızaları geçici sanarak kendi ken- dine teselli buluyordu. Fakat tam kırk dördünü bitirip kırk beşine bastığı yılın sonbahar sonlarında bu öksürükler, tıksırıklar, bu ağ- rılar, sızılar, tıkanıklıklar, der- mansızlıklar yüzünden hekimlere, © kışı tam ve deliksiz bir istira- hat halinde evinde geçirdi ve per- hizler, Dâçlar, tedavilerle epeyce kendine gelerek ilkbahara kavuş- tu. Ah ilkbahar ah!. Hele Mustafa &-bİ, içiiçine ağmıyan, engin ruh- lu, temiz yürekli insanlar çin o, ne bamıbaşka bir mevsimdir. Hu- susile Mustafanın filyalar, sün- büller, menekşeler, güller, hanım- elleri, yaseminlerle dolu olan e- vinin bahçesinde kuş cıvıltıları ve bülbül nağmeleri arasında gelen bir ilkbabara karğı rasıl da lar, böyle bir mevsimde ve böyle bir yörde insan nasıl perhize de- vâm edebilir. Bu yeni; gelen baharla birlikte Mustafa yavaş yavaş yine içkiye başlamış, akşamları, gün batar- ken, türlü yeşillikler, çiçekler ve hayvanlarla dolu geniş bahçesin- deki fiskiyeli havuzun - kenarına sofrasını kurarak, kâh yalmız, kâh Cazımla birlikte yine hafif hafif demlenmelere koyulmuştu. Mey- hanelere artık hiç gitmiyor gibiy- di. Hattâ kendisi: Yahu bu akşam da - Balata, Hahıcıoğluna, Tekirsarayına fala- mın meyhanesine kadar bir uzana- hm!, Dedikçe Cazım ona mâni oluyor: — Adam sende, vazgeç yahu, senin bahçenin bu zevki durürken otalarda ne işimiz var?, Diye işi savsaklıyordu. ÇArkamı Var) ——— miyor, bir şey ile eğlenemiyordu. | Devlet erkânı ve ülema kendisile | münasebattan korkuyorlardı, Çün- kü cüz'i bir bahane ile gazaba ge- iyor, vurup kırıyordu. Timuclengin harekâtı, oğlunun şehadeti, Sıvasın fethi onu dilgir eylemişti. 'Timurlengin rehine suretile şeh- zadelerden birini istemesi ve Ka- rayusufu ref ve defeylemek gibi emirde bulunması Yıldırımı büs- bütün çileden çıkardi, Timurlen- ge ağır bir cevap verdi. Cevabında Timurlenge: Kelbi akur.. | Diyoyrdu. Timürlenk bunun ü- | zerine Anadolu içlerine gizli ca- suslar gönderdi. Karaman, İsfen- diyar ve saire emaretlerin halkına beylerini getirip makamlaına o- tutacağını vâdetti. Osmânlı, ricali arasında Tatarlar da vardı, Timu- Tun casuslari bunlara da şokula- rak hemcinslerine karşı silâh kul- lanmaktan anları men'e çalıştı, Yıldırim Beyazit ordusu, Ana- detümnen < sömlinden . Anaeykya kadar varmıştı. Padişah, ordusile yörüyordu. Timurlenk, padişabın Amasya ya doğru sarktığını haber alınca © da cenuba doğru meyletti. Kay- at tarikile Ankaraya ka- Bunün üzerine Yıldırım ordusu da geriye dönerek —Timurlenge müvazi vaziyet aldı. Osmanlı ordusu tahminen yüz elli bin kişiyydi. Timur orduları ise sekiz vüz bin raddelerinde idi. Muazzam bir Türk ordusu idi. Yüz elli binlik bir orüu ile ge- kiz yüz bine vakın bir. orduya karşı koymak çok müşküldü, Bu- nun için Osmanlı ümerasi kat'i muharebeye girişmemek kararin- da bulundular. Dağ eteklerini bı- rakmamak, küçük müfrezeler ile gece gündüz düşmanı rahatsız et- Mmek, yormak, bıktırmak, münasip fırsat bulünca rasgelen — kismanı ezmek yolunda bir hattı hareket Hlyarm teiyede bulandaldr, mümkün olamadı ve ayni zamanda Yıldırım Beyazıt ümerasının dü- şüncelerine kulak asmadı. Gelip Timürlengin orduları karşısına kondu. Hattâ, düşmana ebemmiyet vere mediğini göstermek #zere ertesi günü orduğgâhı yarıdan yarıya be- şalttı, dağlara döğrü a ip elt Bu av' tetrtibat: kendisine yör- Kunluktan ve susuzluktan tam en beş bin kişiye maloldu. Avdan dö- nen padişah, fena bir haberle kar- şılandı. O da Timurlenk tarafın- dan su menbalarının işgali idi. Os- manlı ordusunun su menbaları e den gitmiş bulünuyordu. Nihayet ertesi cuma günü An kara civarında Çubukabâd mevk'in de Osmanlı tazihiğin en büyük yu- kuatından olan muharebe vi muştur. (H. 80Ğ). ı İşbu muharebede Yıldırım Be- yazıd ordusunun önünde başlı ba- şına düğüştü. Şecaat ve celâdet gösterdi. Fakat altı misli fazla olan düş- man küvvetlerine karşı koymak (Arkası Ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: